Yıllarca arkadaş sohbetlerinde mimar olarak çalışmanın ne kadar zor olduğundan yakınmıştık; sonra herkes aynı anda konuşmaya başlamıştı da bireysel mutsuzluğumuz kollektif depresyona dönmüştü.
Günaydın sevgili meslektaşım.
Nasılsın?
Hatırlar mısın dört sene önce karşılaşmıştık, sana yine nasıl olduğunu sormuştum, sen de bana sayfalar dolusu anlatmıştın. O zamanlar ben de sinirliydim sen de. Yıllarca arkadaş sohbetlerinde mimar olarak çalışmanın ne kadar zor olduğundan yakınmıştık; sonra herkes aynı anda konuşmaya başlamıştı da bireysel mutsuzluğumuz kollektif depresyona dönmüştü. Mimarazzi.com, 3 haftalığına da olsa hepimiz için ücretsiz bir deri kaplı terapist koltuğu işlevi üstlenmişti.
Neden mi bu konuyu tekrar gündeme getiriyorum? Çünkü aradan dört sene geçti, ve ben hala sinirliyim.
Hala çok çalışıyorum; hafta içi ofisten çok geç çıkıyorum, lugatımda “sabahlamak” diye bir tabir var ve norm haline gelmiş durumda, Cumartesileri, hatta bazen Pazarları, çoğunlukla da resmi tatil ve bayramlarda durmadan çalışıyorum. Çok çalışmak zorunda kalmamın nedeninin mesai saatleri içerisinde yeterince çalışmıyor olmam değil patronum olduğunu bilmek canımı yakıyor: Patronum ya mimari süreçlerden bihaber olduğundan, ya da zorlu piyasa koşulları nedeniyle müşteri taleplerini kabullenmek zorunda hissettiğinden olmayacak sürelerde benden yüklü işler yetiştirmemi bekliyor. Üç kişilik işi haftaiçi gündüz, haftaiçi gece ve haftasonu tam zamanlı çalışmak suretiyle üç ayrı vardiyada yapmak zorunda kaldığım zamanlar o kadar da nadir değil.
İmaj 1. Cumartesi günleri çalışma oranları.
Soldaki imaj 2011 yılında mimarazzi.com’da, çeşitli mimarlık ve inşaat ofislerinin anonim mimarlar tarafından oluşturulan profillerinde yer alan bilgilerin derlenmesinden elde edildi. Sağdaki imaj ise Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin 2012 yılında yaptığı Ücretli Çalışan Mimarlar Anketi sonuçlarından derlendi.
İmaj 2. Resmi tatillerde çalışma oranları.
İmaj 3. Fazla mesaiye kalma durumu.
MO Ankara Şubesi katılımcılarının %36’sı fazla mesaiye kalmadığını belirtmiş. Mimarazzi yanıtlarına göre oldukça iyimser olan bu sonuç, belki de Oda anketine katılanların çoğunlukla Ankara’dan, Mimarazzi’de yer alan ofislerin ise çoğunlukla İstanbul’dan olmasıdır.
Peki beni sinirlendiren bu temponun yarattığı fiziksel yorgunluk mu? Değil. İnanmadığım, kalitesiz olduğunu bildiğim halde yapmak zorunda kaldığım, itiraz ettiğim zaman çoğunlukla profesyonel olmayan tepkilerle karşılaştığım projelerin içinde boğuluyor olmam beni sinirlendiren. Sırf hakediş almak için yetişmesi gereken teslimde, ortasında devasa kolonlar olan yatak odalarına çizdiğim yatakları 0.8 katına küçülterek bina sahibini, sonrasında da o evi bir sürü para verip alacak son müşteriyi kandırmak zorunda kalmak. Daha kaliteli mekanlar yaratmak için mimar olduğuma inanırken, gerçekliğimin “daha fazla, daha büyük, daha hızlı” olmuş olması. Naif bir şekilde sevdiğim, materyalist bir şekilde önemsediğim mesleğimi beş paralık etmek. Etik mi? Meh. Etiği senin kemiği benim, kendini çok paralama. Paralar? Paralar patronun canım kardeşim.
Evet, sinirliyim çünkü hem inanmadığım işler üretiyorum, hem de cebimde beş kuruş param yok. Dört sene öncesine dönelim tekrar, çeşitli mimarlık ofisleri için yapılan yorumlardan derlemelerle vaziyeti doğrudan görelim:
“750 TL verip çalışanlarının geçinenemesini anlayamayan patrona sahip ofis”,
“Maaşı geçtim yemek bile vermeyen yer. Siz aç karnınıza otururken, patronların lattelerini hüplediği mimarlık bürosu”,
“Şayet burada çalışmaya karar verirseniz, mutlaka kenarda 3-4 aylık birikmiş paranız olması gerekir. Lakin en az 3 ay maaş alamama durumuna hazırlıklı olmak lazım”,
“Geciken maaşlarınızdan şikayetçi olduğunuzda bizde 25 yıldır böyle, senin vaktinde maaş alabilen arkadaşın var mı ki cevabını alabildiğiniz (…) bir yer”,
“Uzun aylar boyunca maaşınızı alamadığınızda kira ödemek zorunda olduğunuzu kibarca söylemeye çalıştığınız bayan sizi tersler, sanki siz ona borçluymuşsunuz gibi davranır ve elinize bir 50 TL sıkıştırır”,
“2000 TL yüksek maaş muamelesi görür. Burada çalışan mimarlar çizdikleri toplu konut projelerinde bırakın satın almayı daire bile kiralayamayacak maaşlar alırlar”,
“Neredeyse asgari ücret civarındaki maaşınız ne yol paranıza, ne öğle akşam yemeği ücretlerine yeter”
Bu cümleleri çok duyduk, kendi aramızda çok tekrarladık, hepsi çok klişe değil mi? Peki o halde, ne kadar para kazanmadığımızı istatistiklerle görmek ister misiniz?
İmaj 4. MO Ankara Şubesi’nin anketine katılan mimarların aylık net gelirleri.
İmaj 5. TÜİK’in 2010 yılında yaptığı Kazanç Yapısı Araştırması’na göre, ülke genelinde farklı meslek gruplarının aylık net kazançları.
Mimarlık, 71 kodlu meslek grubuna girmektedir ve meslek grubunun ülke genelindeki aylık net geliri 1087 TL olarak verilmiştir. Yukarıdaki grafikte kırmızı ile belirtilmiş barlar, mimarlardan daha düşük gelire sahip olan meslek gruplarını ifade etmektedir. TÜİK çalışmasında verilen aylık net gelirin Mimarlar Odası anketine göre neredeyse yarı yarıya düşük olması, Türkiye genelinde bir çalışma olmasından ve MO anketinin daha kısıtlı bir kesimi kapsıyor olmasından kaynaklanıyor olabilir. Fakat çalışmada hata payı dahi olsa, aynı metodolojinin tüm meslek gruplarının gelirleri için kullanıldığı düşünülürse yapılacak karşılaştırma görelilik üzerinden doğru olacaktır.
Sonuç olarak, mimarların en az kazanan 4. meslek grubu olması acı, hem de çok acı bir gerçektir.
İmaj 6. Payscale.com isimli websitesine göre çeşitli ülkelerde mimarların aldığı aylık net ücretler.
Türkiye ortalaması 2472 TL olarak görünmektedir ve MO Ankara Şubesi anketinde ortaya çıkan 2350 TL’lik ortalamaya oldukça yakındır. Ülkelerin sıralaması, ülke bazındaki gelir ortalamalarına göre yapılmıştır. (Güney Afrika, İtalya, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsviçre’de resmi olarak asgari ücret uygulaması bulunmamaktadır.)
Bir de unutmamak lazım, aldığınız maaşlara ek olarak, almadığınız sigorta primleri de var. Sigortalarınız, piyasanın informal bir normu olarak, muhtemelen asgari maaş üzerinden yatıyor değil mi?
İmaj 7. SSK primlerinin yatma koşulları.
Bitti mi? Maalesef. Son darbe de ego sorunları yaşayan patron/partnerlerden gelsin. Hikayeler çeşit çeşit ve epey tuhaf: Mimar dahi olmayıp “bana Türkiye’nin en ünlü mimarları gelip ‘sen en iyi tasarımcısın’ derler, senin benimle çalışabilmeyi bir lütuf olarak görmen lazım” diyen, pazar günü ofiste yangın çıktığında ofiste çalışanların durumunu dahi sormadan “neden hepiniz koşup gelmiyorsunuz, benim tüm gömleklerim dumandan batmış, bunun hesabını kim verecek” diye azarlayan, yasal hakkın olan yemek ücretini ödemeyip, birkaç kez yemek ısmarladığında ona borçlu olduğunu ima eden, evlenmeyi düşünüyorsan seni işe almak istemeyen, server üzerinde çalıştığınız dosyaların kaydedilme saatlerinin takibini yapan, gece geç saatlere kadar çalışmana rağmen sabah 9’da ofiste olmazsan olay çıkaran, tehdit eden, surat asan, trip atan, hakaret eden ve hatta eline geçenleri sağa sola fırlatarak fiziksel şiddet sınırını aşan… Üstelik seni sözleşmesiz, yasal haklarını vermeden, oldukça düşük ücretler karşılığında çalıştırmasına rağmen.
Stockholm sendromu? Belki de. Veya düpedüz çaresizlik.
Evet, hala sinirliyim. İyi hikayeler duymuyor muyuz? Tabi ki. Ama bu ekstremlikteki kötü hikayeler sonlanana kadar, iyi vakalar bu tartışmaların odak noktası değil.
Pekala.
TMMOB, 2012 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu ile yaptığı çalışmalar sonucu, kayıt dışı istihdamın ve ücretli çalışan mimar, mühendis ve şehir plancılarının yaşadığı hak kayıplarının önüne geçmek adına kurumlar arası bir protokol imzaladı. Bu protokol doğrultusunda TMMOB her yıl ilgili disiplinlere ilişkin asgari ücretleri belirleyerek* Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildireceği, ve piyasa uygulamalarının takipçisi olacağı belirtildi.
Sendikal sorumluluğu olsun olmasın, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Aralık 2014’te yaptığı basın açıklaması ile konunun takipçisi olacaklarını belirterek sorunun çözümünü üstlendi: “TMMOB tarafından belirlenmiş asgari ücretin altında ücret alan meslektaşlarımızın durumları örgütümüzün bu çabayı güçlendirmesi ile düzelebilecektir. Birliğe bağlı Odalarımızın Yönetim Kurulları, olası yanlış uygulamaların düzeltilmesi için yoğun çaba sarf etmektedir, sarf edecektir. ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz’ sözümüzden hareketle; sorunu olan üyelerimizin başvuracağı yer başta Odası olmak üzere TMMOB’dir. Açık deyimiyle örgütlülüğümüzdür.”
Bu açıklama sinirimi azaltıyor mu? Hayır. Tersine, beni patronumdan, piyasa koşullarından, ödeyemediğim faturalarımdan, vazgeçmek zorunda kaldığım sosyal hayatımdan daha çok sinirlendiriyor. Neden mi? Çünkü iyi kötü, yukarıda yakındığım her şeyin alternatifi var: Başka ofislere gidebilirim, kendi ofisimi açabilirim, özel sektörde değil kamuda çalışmayı düşünebilirim. Kötünün iyisi de olsa, kendi işimi kazana kadar deneyebilirim. Fakat Türkiye’de mimarlık yapmaktan vazgeçmediğim sürece, haklarımı koruması için Oda’nın görevini yapmasını beklemeye mecburum. Çünkü ben yalnızca bir mimar değilim, binlerce mimardan biriyim. Bir mimar kendini kurtarabilir, ama bin mimarı kurtaracak olan Oda’dır; ve malesef Oda sözünün altını doldurmadığı sürece çözümsüzlüğümüz baki kalır.
7 yorum
Yazıyı her okuyan kişi, anlatılanlarda kendi yaşadığı meslek hayatından bir kesit bulabiliyorsa, bu yazı başarılıdır. Tebrikler.
Önce bir teknik açıklama: TÜİK’in istatiğinde maaşların o kadar düşük görünüyor olması da SGK’ların tam maaş üzerinden yatırılmaması ile ilgili. Bu TÜİK istatiği ile yazının sonlarında TMMOB’nin asgari ücrete sahip çıkacağız açıklaması devlet kaynakları üzerinden direkt ve açık olarak çelişiyor zaten.
Öte yandan bu yazının tek bir satırından bile gocunmayacak bir patron olarak ben bunun çalışan versiyonunu yazacağım. Söz.
Bir Mimar’dan bir email aldım: Diyor ki Bir Patron Mimar olarak da yazacağım, endişeye mahal yok.
1- Mimarazzi’nin Arkitera kurumsal kimliği altına girmesi ne demek?
2- Otoyol ne, birisini mi kastediyorsunuz yoksa?
3- Oralet ile Emre Arolat’ı mı kastediyorsunuz, ayıp değil mi bu şekilde yazmanız?
4- Mimarlık ortamına ilişkin Arkitera.com’dan daha fazla eleştirinin yer aldığı bir platform biliyorsanız söyleyin biz de bakalım.
5- Direk başka direkt başka şeyler.
6- Yukarıdaki yazı zaten ofislere doğrudan bir eleştiri, isim isim verilmesini mi istiyorsunuz?
7- Siz bir yazı yazdınız da Arkitera.com’a gönderdiniz ve yayınlanmadı mı da bu şekilde yazdınız?
8- MO Arkitera’ya tebligatı çoktan gönderdi, biz her şekilde kara listedeyiz.
Başka bir arzunuz.
Mimarazzi’ye dava açılmadı, bir ihtarname gönderdi, hazırlayan da kapatmak kararı aldı ve kapattı.
Şunu bilmeyen var mı acaba? http://rktr.co/1N5muFG
Mimarazzi bendim, Archleaks bendim, Honestr bendim, Birmimar ben değilim. Ama tanımak isterdim, doğruya doğru.
Bir Mimar bu sürecin sonunda kimliğini açıklayacak mı acaba 🙂