Bir Tersane Düşü Kurmuştuk

Düşler en sevimli, en saf halleriyle kabuslarımızı, karabasanlarımızı savuşturmak için dilediğimiz gerçeküstü haller değil midir? Uykularımız bol düşlü, düşlerimiz ise bol gerçekli olsun… tersane İstanbul’un, tersane hepimizin, tersane düşlerimizin olsun!

Yıl 2010, aylardan Temmuz olsa gerek, bir arkadaşımla Tersane-i Amire’de 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın desteğiyle açılan “Haliç Sakinleri Sergisi”ni geziyoruz. Kendimizi Haliç’in grisine,  vapurun düdüğüne, tarihin kokusuna teslim ediyoruz. Birilerinin çok önceden görmeye başladığı bir düşün içine giriveriyoruz. Gemi tamir havuzları içlerine dolan suyun kaldırma kuvvetiyle aklımızı uçuruyor, dubalar Haliç’te bizi oradan oraya zıplatıyor, vinçler tepelerine çıkarıp İstanbul’un kalbi yarımadayı seyre daldırıyor.

Tek düş gören biz değiliz, vapurlar da yeniden var olmanın düşünü görüyorlar, umudunu taşıyorlar burası var oldukça. Düşünüyoruz, bir yanda gemiler,  bir diğer yanda bizler düşlenebiliriz, hep beraber. Değil mi ki, Boğaz İstanbul’un en güzel yoludur, su yolu! O var oldukça ne vapurlar bitebilir, ne de onların umudu olan bu tersane.  Düşümüzde vapurlar bir köşesinde soluklanıyorlardı bu mekanın, bizler başka bir köşesinde hem vapurları seyrediyor hem de öğreniyor, öğretiyor, eğleniyor, oyunlar oynuyorduk. Bu denizli kentin belleğinde solmaya yüz tutan su efsanelerinin peşinden koşuyor,  İstanbul’un yüzyıllar boyu en korunaklı limanı olan Altın Boynuz’un dünyanın her milletinden misafirleriyle sohbet ediyorduk. Eğer Haliç’in kirlenmesinde tersanenin bir rolü varsa cezasını kesiyor, bundan böyle nasıl daha temiz, daha yeşil, daha canlı dostu olacağını ona tembihliyorduk.  

Sonra aniden 3 yıl sonra düşümüz “Ama, biz katılmak istiyorduk, bize de sorulsun istiyorduk, günlerdir bunun için sokaklardayız. Tersane, üzerine kurulan onlarca güzel-kamusal düşe rağmen, İstanbul’un en merkezi mahallerine komşuluğu apaçık ortada iken, bir plan üzerinde sınırları çizilerek kapatılmış, belleğinden koparılmış, büyük oranda kamusal kullanıma kapalı işlevler ile donatılmış…” diyen hayal kırıklığının dürtmesiyle aralanıyor.   

Gezi Parkı Direnişi bir umut oldu hepimize.  Artık kentimizde, bize sorulmadan durakların yeri bile değiştirilmeyecek söylemini duyar mıyız acaba diye bir umut oldu? Peki bu söylemi duyduk da ne oldu? Günlerdir devam eden oyunun başka bir perdesinin başka bir sahnesindeyiz.  Şimdi sıra Haliç Tershane Bölgesi’nde…

Belki de biz yanılıyoruz,  belki de umudumuz bizi boşa çıkarmadı…

Şimdi o zaman hemen koşalım Kasımpaşa’ya, Halıcıoğlu’na, muhtara soralım, mahalleliye soralım. Acaba kentin ortasında, kentin denizli kimliğine belki de işlevsel olarak en çok damgasını vuran fiziksel oluşumunun tersanenin komşularına koşalım.  Acaba kendilerine soruldu mu, o kent parçası planlanırken? Kentin bu çok önemli bellek parçası, sadece parasını ödeyebilenlerin girebileceği bir alana dönüştürülürken acaba mahalleliye soruldu mu? Katılım mektubu gitti mi ellerine? Ne kadar çok isterim utandırılmayı bunları yazdığım için, biri karşıma “işte katılım mektubu, bana da sordular” diye çıksa ve ben verilen cevabı bile umursamandan, merak etmenden yerin dibine girsem, sadece kentliye de sorulduğunu bilsem.   Bunlar hiç olmayacak olsa da utanç içindeyim; kendimi, günlerdir sokaklarda “beraber düşünelim, kamu yararına birlikte karar verelim, birbirimizi görmezden gelmeyelim” diyen yüz binlere rağmen, hala kapalı uçlu süreçlerle projeler üreten ve bunları uygulama yönteminden taviz vermeyen  iktidarın yerine koyarak utanç içindeyim.

Umutlanmıştık değil mi? Umutluyuz değil mi? Düş zenginliğimiz, umudumuz, mücadele gücümüz! Bunları kaybetmeden umut düşleri kurmaya devam etmeliyiz. Umut varlığımızın esasıdır, temelidir. Hele bizler gibi, hep eşitlik, hep adalet isteyen ve böylesi aksini dayatan bir devletin vatandaşları olanlar için.

Düşler en sevimli, en saf halleriyle kabuslarımızı, karabasanlarımızı savuşturmak için dilediğimiz gerçeküstü haller değil midir? Uykularımız bol düşlü, düşlerimiz ise bol gerçekli olsun… tersane İstanbul’un, tersane hepimizin, tersane düşlerimizin olsun!

Geçmişte tersane alanında gerçek olmuş bazı düşler için bakınız…

http://sanatkop.com/index.php/halic-tersanesi-nde-deneysel-bir-kent-etkinligi/
http://tr.imkanmekan.org/atolyeler/tersane/
http://www.tarihistan.org/haber/dunyanin-yasayan-en-eski-tersanesi/2360/
http://www.mimdap.org/?p=36315
http://cadde.milliyet.com.tr/2010/06/30/HaberDetay/1256997/Yuzer_sahnede__Anarsist__Aksam_Eglencesi_

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın