“Cesetlere Makyaj Yapmak” ya da Taksim Yarışması Sonuçları Üzerine Düşüncelerim

Mart ayında Taksim için uluslararası bir yarışma açıldı.

Söz konusu yarışma ile ilgili bütün detaylara bu linkten bakabilirsiniz: https://konkur.istanbul/taksim/index.html Yarışmanın ilk turu temmuz ayında sonuçlandı. Biz de “Re Taksim” adlı önerimiz ile ikinci aşamaya geçen 20 finalist arasında çalışmalarımıza devam ettik. Yakın zamanda ise ikinci tur sonuçları açıklandı. Bu yazıda da söz konusu ikinci tur sonuçlarını değerlendireceğim ama yazım teker teker projeleri ele almak yerine jürinin tercihlerini değerlendirmek üzerine olacak.

Hemen söze giriyorum bildiğiniz gibi Taksim Meydan’ı, yaşanırlık anlamında son nefesini de 2013’te vermişti. Ama jüri, meydan demeye bin şahit olan “Meydan”ı sanki hala nefes alıyormuş gibi bir kenara bırakarak Gezi Parkı’nı dert eden projeleri ödül grubuna seçti. Peki nedir Meydan’ın fiziksel çevre anlamında bu ölümcül sorunları? Kısaca fiziksel dokunun erimesi, çözülmesi bana göre. Taksim, yaklaşık bir asır önce, 1928’deki Cumhuriyet Anıtı’nın açılışı ve Mongeri’nin düzenlemesi ile bir meydan haline geldi. Ama 12 sene sonra fiziksel dokudaki çözülme süreci başladı sonrasını ise şöyle sıralayabilirim: 1940’taki Prost Planı ile açığa çıkan boşluğun Anıt merkezli meydan kurgusunu AKM’ye doğru sündürmesi, bunun sonucunda Anıt ve insanların “meydan”da yüzmeye başlamasına sebep olan tanımsızlık, ölçeksizlik, yönsüzlük… 1986 yılındaki Tarlabaşı yıkımları… Ve son olarak 2013’teki Yayalaştırma Projesi ile de yolun alta alınması sonucu kalan bütün izlerin de silinerek Taksim’in cayır cayır yanan bir sert yüzey denizine teslim olması…

Bu noktada iyi veya kötü üzerine yerleşip tutunacağımız, tasarım yaparken eklemlenebileceğimiz, yani bizi “idare” edecek bir meydan da kalmıyor. Artık şunu bir kabul edelim Taksim’de fiziksel mekânın yaşanırlığının sonu geldi, Taksim Meydan’ı öldü. “E Taksim’deki şey meydan değilse ne?” diye soracak olursanız hemen söyleyeyim: Vizyonu, karakteri olmayan anıtsal yapıların ve insanların içinde yüzdüğü, salt niceliğe indirgenmiş, niteliksiz bir boşluk; yeni bir vizyonla kurgulanması, dönüştürülmesi gereken bir açık alan yığını, bir meydan enkazı, cesedi… Ayrıca fiziksel sorunlardan bahsederken daha güneş, hava almayan “dal-çıkta”ki Esenler Otogarı atmosferini aratmayan otobüs duraklarına da girmedim ya da metrodan 3 metrelik merdivenlerle koca “meydan”a LÖNK diye çıkıyor olmanın sorun edilmemesine gelmedim… Taksim’e gidersiniz göreceksiniz, artık Taksim “Meydanı” inşaatı süren hormonlu cami ve hormonlu AKM yüzünden çok büyütülmüş maketlerin içinde dolaştığınız bir Miniatürk gibi hissettiriyor… Taksim’in bu durumunda jüri değerlendirirken ne yaptı biliyor musunuz? Önce yukarıda bahsettiğim “Meydan”ın bu sorunlarını ele alan, Meydan’ı tasarlayan, bütüncül vizyonlar sunan projeleri seçmek yerine, sadece adı kalan sözde “Meydan” ile idare eden ve Gezi Parkı’na yoğunlaşan, projeleri seçti- bir iki istisna hariç. Eğer bunun sebebi reel politika, yerel ve merkezi yönetim arasındaki gerilim ve uygulanmama korkusu ise de şartname ona göre düzenlenir, sınırlar ona göre çizilirdi; yarışma “Gezi Parkı ve Çevresi Düzenlenme Proje Yarışması” olarak açılır, herkes de ona göre emek harcar, boşuna zaman kaybetmezdi…

Son olarak şunu söyleyerek bitireyim bence burada çok temel bir şeyi unutuyoruz ya da gözden kaçırıyoruz: Aslında şimdiki Taksim’de de Nalbantoğlu’nun müellifi olduğu bütüncül olmayan, “ad-hoc” bir tasarım tercih etmişti önceki yerel yönetim. “Ad- hoc Tasarım”dan kastım şu: “Şuraya biraz ağaç koyalım, burada oturma yerleri olsun, şuradan tatlı bir rampa ya da en iyisi bir köprü bizi alsın götürsün, burası sıkıcı oldu biraz renk atalım…” diye diye, ana bir vizyonu olmadan yapılan tasarımlar aslında… Ve bu tür “ad-hoc tasarımlar” ile bir yere gidilemeyeceğini görmek için daha kaç kere Taksim’de proje yapılması gerekiyor? En önemlisi de Taksim Meydanı’nın cesedi üzerine makyaj yapan projelerde ısrarcı olmaktan ne zaman vazgeçeceğiz?

NOT: Merak edenler için ilk 20’ye kalan ve ödül alan projelere şuradan bakabilirsiniz: https://issuu.com/konkuristanbul/stacks/7d8bea53bebc4506af2ee1f95e805806

Etiketler

1 Yorum

  • büşrakaya says:

    Mustafa Batu Bey,
    Taksim yarışması katılımcılarından(ilk 20 ödülsüz) biri olarak twiterden yorumlarınızı takip ediyorum. Burada da imajını gördüğümüz Taksim için önerdiğiniz projeyi de yakından inceleme fırsatı buldum. Söylediğiniz onca süslü kelime sonrası önerdiğiniz devasa saçakları, sadece photoshop insanlarının çıkacağı yeşile boyanmış “hormonlu” eğimli yüzeyleri görünce anlaşılıyor ki Taksim sizin hayalinize de uygun bir yer değil. Anıt-Akm arasındaki ilişkiyi bütünüyle koparan, alanı hormonlu eğimlere mahkum eden, “meydana dokunduk” demek için anlamsız yapı grupları ilave edilen bir proje öneriniz var. Bu bağlamda Taksim’e ne yapılmalı/yapılmamalıyı görmek için de hepimiz için iyi bir deneyim oldu bu yarışma.

Bir yanıt yazın