Doğu Akdeniz Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, İç Mimarlık Bölümü öğretim üyesi, Kamil Güley, üç haftalık kısa süre içerisinde, çevirimiçi eğitimde yaşanılanları anlatıyor...
Yeni bir güne yeni bir döneme uyanmak…
Hiç hazırlığımız olmadan yeni bir güne uyandık 10 Mart, Salı günü… Kuzey Kıbrıs’ta ilk kez Covid-19 virüsünün saptanması ile kısa bir zaman dilimi içerisinde çeşitli güvenlik önlemleri alınmaya başlandı ve öğle saatlerinde üç günlük süre için okullar tatil ilan edildi. Sonra üç günük süre on gün oldu, derken 22 Mart tarihinde kısmi sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ardından bu süre bir aya uzadı ve bugün kırklandık… Kırklanmak olgunlaşmaktır, kırklanmak kabul etmektir, kırklanmak kültürümüzün en önemli ritüellerinden biridir. Yeni doğan bebek kırklanır, vefat eden kişi kırklanır, yeni evlenen biri kırklanır… Hepsi kırk günlük süreçte olaya alışıp kabul eder, olgunlaşır, büyür, psikoloji kendini yeniler…
Evet biz de bugün kırklandık… Peki neler oldu bu kırk günlük süreçte? Neler değişti? Neler yaşandı?
Kaygı, telaş, tasa… Kimilerimiz ise ilk başlarda, yok canım bana bir şey olmaz… Hayır, hayır ben hiç takmadım, bunlar abartı şeyler, tamamen medyanın abartısı! dedi. Şaka gibi başlayan bu süreç içerisinde birden kendimizi dijital bir yaşamda bulduk.
Bir süredir çevrimiçi (online) yaşam hayatımızın sadece bir parçası idi. Covid-19 sayesinde herkesin öncelikli haline geldi çevrimiçi yaşam ve hiç beklemediğimiz, alışkın olmadığımız süreçte önümüze geldi. Çok hızlı kanıksadık bu süreci, yıllardık devam ediyoruz gibi kabul ettik. Aniden işlerimiz çevrimiçi oldu, toplantılar çevrimiçi oldu, sosyalleşme şeklimiz çevrimiçi oldu, geleneksel eğitim sistemi çevrimiçi oldu… Her şeyden önemlisi, bugüne kadar hiç tecrübe etmediğimiz, evlerden çıkmak için gerekli olan izin alma mekanizması bile çevrimiçi oldu… Peki biz bu sanal gerçekliğe ne kadar hazırız? Aslında biz içinde yaşıyoruz bu sanal gerçekliliğin, hazır olunacak bir şey değil bu, sadece bilinçli bir şekilde yaklaşılması gereken bir durumdur.
İletişimi Canlı Tutmak: Çevrimiçi eğitim…
Covid-19 nedeni ile eğitime ara verildikten üç hafta kadar sonra aniden yeni bir güne uyandık, bu kez de çevrimiçi eğitimle… İçinde bulunduğumuz süreç için, Prof.Dr. Şebnem Hoşkara (2020), Çevrimiçi eğitime geçişi ‘Üniversiteler için “zorunlu”, eğitmenler için “zorlayıcı”, meslektaşlar için “işbirlikçi” ve öğrenciler için “motive edici” olarak görüyorum’ şeklinde yorumluyor. Peki neydi bu çevirimiçi eğitim? Nasıl uygulanabilirdi bu yöntem?
Çevrimiçi eğitim kavramı, internetin gelişmesi ile birlikte 1990’lı yıllardan sonra önem kazanmış ve öğretme – öğrenme süreci çeşitli teknolojik araçlar yardımı ile uygulanan yöntemleri ifade etmektedir.
Gümüş (2007), çevrimiçi öğrenme ya da e-öğrenme kavramlarını; internet teknolojileri, TV, mobil iletişim araçları, elektronik ortamlarda, eğitimin materyalinin metin, ses, hareketli video, grafikler, animasyon gibi elektronik araçlarla dağıtılması ile gerçekleşen öğrenme ve öğretim faaliyetine verilen ad olarak tanımlamaktadır. Öğrenciler konumlandırmadan uzaktırlar, kendi imkânları ile çevrimiçi derslere eş zamanlı veya eş zamansız olarak erişirler (Gümüş, 2011, Özkul, 2003; Morrison, 2003; Wright, 2005; Gondon ve Lin, 2005; Watkins, 2005; Dabbagh ve Banan-Ritland, 2005).
Gümüş (2007)’ünde belirttiği gibi, McCormack ve Jones (1998)’a göre internete dayalı uzaktan eğitimin uygulanmasında göz önüne alınması gereken konular şunlardır:
Kısaca çevrimiçi eğitim; internet teknolojileri kullanılarak elektronik ortamda yapılan uzaktan eğitimdir. Bu eğitim, eşzamanlı ve eş zamansız olarak gerçekleştirilmektedir (Jolliffe, A., Ritter, J. ve Stevens, D., 2001).
Neşet Demirci 2014 yılında Hollands ve Tirthali’nin çalışmalarından yararlanarak çevrimiçi derslerin amaçlarını altı ana grupta toplamıştır. Bunlar kısaca şu şekilde özetlenebilir.
İçinde bulunduğumuz süreçte görülüyor ki üniversitelerin çevirimiçi derslere geçmesinin amacı, önceden belirlenen altı amacın dışında, aniden karşımıza çıkan bir salgın yüzünden, olağanüstü bir duruma çare aramak içindir. Bu nedenle, çevrimiçi dersler için gerekli olan yeni bir altyapı veya yeni bir ders modeli kurgulamak yerine, var olan ders modelleri, bu platformlarda aktarılmaya çalışıldı. Farklı disiplinlerde, derslerin ve müfredatın bu şekilde aktarımı mümkün olabilirken, peki mimarlık eğitiminde bu süreç nasıl gelişti? Birçok dinamikleri ile teorik, uygulamalı, atölye dersleri ve çeşitli stajlarları eğitim bünyesinde barındıran bu fakülteler sürece nasıl adapte oldu? Olabildi mi?
Çevirimiçi eğitim ve mimarlık…
“Fakültedeki ofislerimizde ‘Yaparak öğrenme’, ‘arkadaşlarından öğrenme’, ‘ekip çalışması’ gibi mimarlık ve tasarıma yönelik farklı eğitim öğretim yöntemlerini tartışırken; kendimi aniden ‘uzaktan eğitim’in içinde, bir uzay boşluğunda buldum.” U.U. Dağlı
Üniversitelerin çevrimiçi eğitime geçme kararı, birçok disipline uysa da mimarlık eğitimine uygun mudur? sorusunu gündeme getirdi. İlk başlarda teorik eğitimlerin uygunluğu tartışılırken, uygulamalı ve atölye derslerinin nasıl ele alınabileceği tartışma konusu olmaya başladı bu kısacık süreç içerisinde. Üniversiteler, Mimarlık Fakülteleri bünyesinde, hemen alternatif çözümler üretilerek; var olan bilgisayar programlarının nasıl kullanabileceği gündeme geldi. Ve Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ)’nde de, mart ayının son haftasında çevirimiçi eğitime geçildi.
Birçok üniversite Moodle, Google Classroom, Zoom, Microsoft Teams gibi çeşitli programlar ile çevrimiçi eğitimlerine başlamış oldu. DAÜ olarak bizler de Microsoft Teams programını, üniversitenin Uzaktan Eğitim Merkezi önderliğinde kullanmaya başladık. Tabii ki bu kısacık süreçte yeni bir eğitim modelinin geliştirilmesi için herhangi bir zaman yoktu. Mevcut eğitim sistemi süratle simule edildi. Stüdyolarda veya sınıflarda uygulanan, geleneksel eğitim sisteminde kullanılan ana tema ne ise, aynı sistem ekranlara bir program aracılığı ile taşındı. Öğrenci önceden veya yüzyüze görüşme esnasında projesini programa yükleyerek, çevrimiçi bir ders sistem oluşturulmaya başlandı. Geliştirilen sistemde, tüm sınıfın katıldığı canlı oturumlarda veya bire bir Microsoft Temas programı üzerinden oluşturulan kanallarda öğrencinin projesi üzerinden yorumlar yapılmakta, kritikler verilmektedir. Öğrenci ile bire bir yapılan görüşmeler ve toplu kritikler ile projelerin eleştirilmesinin eğitim açısından önemi, bu platformda da korunmaktadır.
Prof.Dr. Celal Abdi Güzer’in Arkitera ile Instagram ortamında yapmış olduğu konferansında da belirtmiş olduğu gibi, ders yürütücüsü odaklı olan teorik dersler, yapılan sunumlar sonrası veya paralelinde süregelen interaktif ders modelleri, çevirimiçi sistemde daha kolay kurgulanabiliyor. Tasarım odaklı mimari proje dersleri, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarda yine adapte olunabilirken, birinci sınıf eğitiminin, bu süreçte daha zorlu bir süreç olduğu da vurgulanıyor.
Mimarlık fakülteleri olarak, çevirimiçi eğitim sistemine geçmenin çok kolay olmadığı görüşündeyim. Bu süreç içerisinde, Mimarlık eğitimi çevirimiçi eğitim olarak kurgulanırken ne gibi avantaj ve dezavantajlar ile karşılaşıldı? veya öğrencileri bu süreç nasıl etkileyecek? soruları akla geliyor. Henüz bu konu hakkında yorum yapmanın doğru olmayacağı görüşü ve çevirimiçi eğitim deneyiminin henüz kapsamlı bir değerlendirme yapacak bir birikim oluşturmadığı fikri ile, sadece üç haftalık çevirimiçi eğitim sisteminde öğretim üyesi olarak yaşadığımız tecrübeler ile ancak bunun özetlenebileceğini düşünüyorum. Belki bu sürecin daha sonraki adımlarında, aşağıda belirtilenler yer değiştirebilir veya önemlerini kaybedebilirler.
Avantajlar:
Çevrimiçi eğitimin öğrenciler açısından avantajları:
Çevrimiçi eğitimin ders yürütücüleri açısından avantajları:
Çevrimiçi eğitimin hem öğrenciler hem de ders yürütücüleri açısından avantajları:
Dezavantajlar:
Çevrimiçi eğitimin öğrenciler açısından dezavantajları:
Çevrimiçi eğitimin ders yürütücüleri açısından dezavantajları:
Çevrimiçi eğitimin hem öğrenciler hem de ders yürütücüleri açısından dezavantajları:
Kimi üniversite akademik takvimine göre üç, kimi üniversitenin akademik takvimine göre beşinci ders haftasında eğitime ara verilmesi ile içinde bulunduğumuz süreç başlanmıştı. Sömestir tatili sonrasındaki bu üç/beş haftalık süreçte öğrenciler ile tanışılmış, bire bir temaslarda bulunulmuş, proje konuları öğrencilere verilmiş, alan çalışmaları ve analizlerin yapılması aşamasına geçilmişti. Öğrenciler bu süreç içerisinde projelere ve derslere ısınmış, heyecan duymuş ve başlamışlardı. Bu süreç sonrasında, çevirimiçi eğitime geçmenin bir nebze olsun daha kolay olduğu düşüncesindeyim. Bundan sonraki eğitim dönemlerinde, böyle bir sürecin de yaşanmaması ihtimali ile olası çevirimiçi eğitime geçilmesi durumu söz konusu olursa, sanırım artık mimarlık eğitimi için yeni, yenilikçi, çağa daha uygun bir eğitim modeli tasarlanarak uygulamaya geçilmesi gerekecektir.
Çevirimiçi eğitime geçmek çok kolay değildir, şu an yapılan var olan eğitim sisteminin çevirimiçi olarak simülesidir. Çevirimiçi eğitime geçmek için derslerin içerikleri yeniden ele alınmalı, öğrenim çıktıları ve dersin amacı bu yönde yenilenmeli ve tanımlanmalıdır. Derslerin çevirimiçi sistemle olan etkileşimi sağlanmalı ve derse katılacak tüm katılımcıların da bu sisteme adapte olması teşvik edilmeli, tüm katılımcılara aynı teknik ve teknolojik imkanlar sağlanmalıdır. İnternet sistemi ve ortam sağlanmalı, tam donanımlı ekipmanlar ders aracı olarak kurgulanmalı ve ders içeriğinde hangi ekipmanlara ihtiyaç duyulacağı belirtilmelidir.
Sonuç…
Önceden de vurguladığım gibi daha sağlıklı değerlendirme yapmak ve geri beslemeler almak için biraz daha zaman geçmesi gerekmektedir.
Covid-19 salgını ile içinde bulunduğumuz bu süreç ve koşullar doğal olarak ders yürütücüleri olarak bizler dahil tüm aktörlerin konsantrasyonunu düşürmektedir. En önemlisi de öğrencilerin ders saatleri öncesinde ihtiyaç duydukları çalışma ve üretme performanslarını olumsuz etkileyebilmektedir. Her ne kadar bu durum göz önünde tutulsa da, henüz başında olduğumuz bu çevirimiçi eğitim, ilk izlenim olarak, hem bizlere hem de öğrencilerimize oldukça heyecan vermiştir.
Evlerimize kapandığımız bu süreçte kimseyi göremez olduk, insanlarla iletişimimiz azaldı. Bu süreç içerisinde canlı yayınlarla bir tanıdık yüzü görmek, bir dost sözü duymak herkese çok iyi geldiği fikrindeyim. Çevirimiçi derslerle, canlı olarak gerçekleşen online konferanslarla, tartışmalarla, konserlerle her şeye rağmen insan aurasını hissetmek harika bir şey, iletişimi canlı tutmak için ve öğrencilerimizi bu süreçte yalnız hissetmemeleri ve eğitimlerinden uzaklaşmadan devam edebilmeleri için çevrimiçi olmak iyi bir şey… Prof.Dr. Hoşkara (2020)’nın da dediği gibi, Covid 19 virüsünün yaşamlarımıza getirdiği bu olumsuz dönemi, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız ve öğrencilerim ile işbirliği içinde bir “öğrenme süreci” olarak kullanmak en doğru karar olacaktır.
Covid-19 sonrası hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı öngörülürken, mimarlık eğitiminin de yeniden ele alınması gerekli bir unsur olduğu kaçınılmazdır. Görgülü (2015)’nün de belirttiği gibi; “farklı bölümlerle iletişim içerisinde, katılımcı, şeffaf, paylaşımcı, her türlü bilimsel gelişmeye ve yeniliğe açık, bireysel gelişmelere yön verici ve özendirici tam gün esaslı, ‘öğrencilerin, eğitim-öğretimin önemli bir parçası-ortağı olduğu, baştan itibaren kişiliklerine ve beyinlerine saygı gösterilerek özgüvenini geliştirecek, potansiyellerini ortaya çıkarıp geliştirecek aktif yöntemleri içeren’ bir eğitim-öğretim/tasarım modeli ile yeniden yapılandırılması ilke olarak benimsenmelidir” düşüncesi hızlı bir şekilde çağa ayak uydurarak geliştirilmelidir.
Covid-19 sonrası daha çağdaş, daha teknolojik, daha insancıl, daha inovatif, daha çok problem çözücü, daha işbirliği içinde bir yeni eğitim sistemlerinin, mimarlık eğitimi için tasarlanması artık kaçınılmazdır.
KAYNAK: