Bir sürü geri dönüşüm malzemesi, bir baştarda, iki kent, iki tersane, bir sergi... Kafamda (bin) bir tuhaflık.
Son 15 yılda Türkiye’nin kentleri inşaat ekonomisinin baskısı ve kentsel dönüşüm rejiminin altında alt üst edilmemiş midir?
Bugün bu alt-üst edilme hali, Türkiye’de yaşayanlara hem metaforik hem de kelimenin gerçek anlamıyla ‘savaş cephesi’ tecrübesi yaşatmamakta mıdır?
Bu yıkıcı ‘cephelerin’ en ‘mega’ olanlarından biri Haliç Port Projesi değil midir?
Venedik Bienali 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin ‘Cepheden Bildirmek’ ana temasıyla Türkiye Pavyonu için seçilen Darzanà Projesi arasında ne gibi bir ilişki vardır?
Şu an Akdeniz’de tam olarak neler yaşanmaktadır?
Şu an Akdeniz’de yaşananlara, Türkiye ve Avrupa kentlerini dönüştüren mültecilerin insanlık yolculuğuna/dramına dair mimarlık cephesinin söyleyecek sözü, eyleyecek gücü yok mudur?
Haliç Port Projesi, Akdeniz’de olanların tam olarak neresinde yer almaktadır?
Haliç Port Projesi, kentin en önemli miras alanlarından birinin bir gayrimenkul geliştirme projesine indirgenmesi değil midir?
Haliç Port Projesi hakkında bilgi bugüne kadar neden kamuoyundan saklanmıştır?
Kente yapılan müdahalelerin şeffaflıktan uzak olması demokrasinin içinde bulunduğu krizi yeniden üretmemekte midir?
Haliç Tersane bölgesinin geleceği neden çevrede yaşayanlara, İstanbullulara, kültür mirası uzmanlarına, mimarlık ve kent camiasına sorulmamış, kamusal süreçlerle belirlenmemiştir?
Haliç Tersane bölgesi için en uygun proje, yat limanı – otel projesi midir?
Bu projeye Haliç’in ve İstanbul’un hangi ihtiyaçları sonucunda karar verilmiştir?
Haliç Port Projesi’nin bulunduğu çevreye yapacağı toplumsal, ekonomik, kültürel etki değerlendirilmiş midir?
Haliç Port Projesi, yat limanı ve 5 yıldızlı otel ile bölgenin soylulaştırılmasına yol açmayacak mıdır?
Buraya yapılacak yatırımın, özelleştirme yoluyla belirlenmesi doğru mudur?
Gerçekten kentsel miras önemsense, nitelikli kamusal mekan yaratmanın kendisine bir değer atfedilse ve maksimum kamusal/kentsel yarar elde etmek amaçlansa bahsi geçen proje mümkün olur muydu?
Haliç Port Projesi, Türkiye’de varlığını tamamen gayrimenkul sektörüne endekslemiş mimarlık camiasının yaşadığı krizin neresinde yer almaktadır?
Darzanà, İstanbul ve Venedik’i bir baştardayla birleştirmeyi önerirken hali hazırda gidip gelen cruise gemilerinin zaten bu iki şehri birleştirdiği söylenemez mi?
İstanbul ve Venedik’e cruise gemileri ile gelen turistler ve buralarda Haliç Port gibi projelerle gerçekleşen turizm merkezli dönüşüm, bu kentlerin kültürel mirasının korunması ve yaşayanlarının refahı için ne ifade ediyor?
Mesela Venedik’te 2030 yılına kadar yerli nüfusun sıfırlanmasının, tüm yapı stoğunun küresel zenginler ve turizm sektörü tarafından ele geçirilmesinin beklendiğini biliyor muyuz?
Veya cruise gemilerinin kente çok yaklaşması sonucu tarihi yapıların yıkım tehlikesi altında olduğunu?
Haliç Port Projesi’nin tasarımını yapanlar ile Darzanà Projesi ekibi arasında bir ilişki var mıdır?
Peki bir ilişki var ise, Türkiye Pavyonu’nda bu projenin temsil edilmesi etik midir? Meşru mudur?
Haliç Port Projesi’ni İstanbul’da işlenen kent suçlarının ‘güzide’ bir örneği olarak adlandırsak haksızlık etmiş olur muyuz?
Türkiye Pavyonu için seçilen Darzanà Projesi ile katılan ekip ve projeyi seçenler acaba işlenen kent suçunu ‘kültürel olarak aklama’ çabasının bir parçası olmuş olmuyor mu?
Özelleştirme, kapatma, kültürel mirasın yok edilmesi, turizm ve gayrimenkul odaklı bir mekansal üretim, kentin çoklu aktörlerine tamamen kapalı, katılımcı olmayan bir mekansal müdahale şekli… Hemen civarındaki, Okmeydanı ve diğer emekçi mahalleleri tasfiye planına eklemlenen bir mega proje! İstanbul’da işlenen kent suçlarının gözleri kamaştıran bir örneği…
Bir sürü geri dönüşüm malzemesi, bir baştarda, iki kent, iki tersane, bir sergi… Kafamda (bin) bir tuhaflık.
1 Yorum
http://rktr.co/1Sm3uLg
Bienal’le alakası olmayan şu konferans bile bienal temasıyla Türkiye Pavyonu’ndan daha ilişkili.