Deprem Analizleri; Ankara At Üstünden Ekin Biçiyor!
Van depremi sonrası ortalıkta yorumlar, yapı sektörü ile yeni düzenleme tasarıları dolaşıyor...
Klişe lafı bir daha anımsatalım ama gerekçesi ile; insanlar depremden dolayı ölmez. Kuralına göre yapılmayan, yaparken projesine, ruhsatına, tekniğine uygun yapıldığı denetlenmeyen, malzeme çalınmasına göz yumulan, kaliteli malzeme ve işcilik kullanılmayan binalar insanı öldürür. Bu kötü yapıların yapılmasında rolü olan tüm mimar, mühendis, teknik elemanlar, müteahhitler, malzemeciler, yapı denetçileri, ehliyetsiz “ustalar”, bilgisiz işçiler, belediyeler, kamu idaresi hisseleri oranında katildirler! Hepten ruhsatsız, projesiz yapılan kaçak yapılarda bu katil sayısı biraz azalır. Uygulamadaki yasalara göre kaçak yapı yapılmasına göz yuman ve yasayı işletmeyen yerel yönetimler, kamu yöneticileri katildir.
Dürüstlük Çalmadan Yaşamaktır
Yapı yapmanın ağzı dili yok. Anadolu Yapı sanatının, medeniyetlerin, bilimin, tekniğin beşiği. Kuralına göre yapılmış kerpiç, taş, kagir, ahşap, betonarme yapılar asırlardır ayakta kalmış ve kalacak. İyi de daha dün, Ülkenin yasasına, yönetmeliğine, deprem şartnamesine “uygun” olarak yapıldığı iddia edilen 3-5 yıllık binalar neden yıkılır? Hırsızlıktan!.. Dürüstlük soyut bir kavram değildir. Somut, elle tutulur bir kavramdır. Dürüstlüğün öz ve net tanımı “Çalmadan yaşamaktır”.
Malzemesi çalınmış, yeterli mimarlık ve mühendislik hizmeti ödememek için bilgisi çalınmış, denetlenmediği için zamanı çalınmış, iyi zemin varken ucuz kötü arsalara (sel yatağı, fay hattı, patates tarlası gibi) yapıldığından zemini çalınmış, devlete vergi, harç, pirim ödememek için milletin vergisi çalınarak kaçak yapılmış, elbette yıkılacak. Utanmadan bunları yapıp da “Tanrıya emanet etmek” aymazlığın daniskası. Tanrı sizin yeddiemininiz mi? Akıl, fikir, izan vermiş.. Ama kullanan kim? Vicdan dağıtılırken bunlara kalmamış..
Ankara iktidarları nedense bu “rezalet” yapı sektörünün neden olduğu yıkımlar ve afetler karşısında hep sonuç üzerinde duruyor. Efendim çadır az gitmiş, gıda ulaşmamış, sular kesilmiş, deprem yardımı gecikmiş vesaire.. Oysa sebebi ortadan kaldırması gerekir Ankara’nın. Marmara’da, Bingöl’de, Çay’da, Van’da uygar bir devletin vatandaşının yaptığı bina 21. yüzyılda yıkılmamalıydı. Yıkılıyorsa bu katiller listesinin en başına tüm siyasi iktidarları yazmak gerekmez mi?
Bakın şu 2-3 gündür Ankara yine at üzerinden ekin biçiyor. Merkezden, sorunun uzağından kadük yasa ve yönetmeliklerle, hayatında yapı yapmamış bürokratlar, vekillerle ve adının başında mimar mühendis unvanı olan “memurlarla” yapı sektörünü düzenlemeye çalışıyor. Meslek odaları, TMMOB, uzman kuruluşlar, malzemeciler, müteahhitler birliği vb. yok söz ve karar heyetlerinin içinde. Aynı oligarşik yapı yukarıdan “fetva” veriyor. Yahu bu yıkımlara sebep olan da sizler değil misiniz? İstanbul yıkıldı, Bingöl yıkıldı, Van yıkıldı.. Yarın Nazilli de yıkılacak sizin bu tür “düzenlemeleriniz” ve yaklaşımlarınız sayesinde..
Günah Keçisi mi, “Ankara Keçisi” mi?
Ankara’nın yeni “cin fikirlerini” sayalım; Acil müdahale edilecek iller belirlenecekmiş, bu illerdeki binaların yarısı yıkılıp yeniden yapılacakmış (Nasıl? Yine ha babam metodu ve TOKİ marifeti ile mi?), İmar ve Denetim yetkisi Ankara’ya alınacakmış (Yerinden denetleyemeyen, taa Ankara’dan çok güzel denetlerler artık. Katılımcı, yerel demokrasinin güçlendirilmesi ise bir başka seçim söylemine kaldı). Kaçak yapı yapan değil göz yuman belediyeler de cezalandırılacakmış (Ceza yasasını sulandıran, bütçe kanunları ile kaçak yapılara elektrik su bağlatan Ankara değil de Atina mıydı acaba?). Yapı Denetim kuruluşları müşavirlik gibi çalışacak, bunlar yapı da yapabilecek ama kendi yaptıklarını denetleyemeyecekmiş (Bakın bu madde çok cince, şimdi bile yasak olmasına karşın projesini, inşaatını yapan, malzemesini satan, zemin etüdünden, malzeme laboratuar tekniğine dek hepsini yasayı delerek yapan yapı denetimlere gün doğuyor. Bu firmalar malzemeden çalmadan, yeterli teknik hizmet ve denetlemeyle çok ala yaparlar artık! Her denetim firması artık iki tane kurulur. İkisi de Ankara’nın düzenlenmesine “uygun” iş yapar. Biri diğerininkini görmez, diğeri öbürünün künü…). Bunları da Ankara denetleyecekmiş!.. Tüm ülke genelindeki bu usulsüzlükleri nasıl denetleyecek Ankara? Evrak üzerinden tabi… Dosyalarda ve evraklarda zaten bu yapıların hepsi 9 şiddetinde depreme dayanmıyor mu? Ama gerçekte, arazide en ufak bir ıralanmada yerle bir!.. Sonra Devlet ve medya keçi aramaya çıkıyor sokağa… Tabi ki “Günah keçisi”. Van’ın keçisi bulundu biliyorsunuz. Audi jipe binen yaptığı bina yıkılan ve 20 canımızın ölümüne sebep olan Salih efendi adı. Van’da aramaya ne lüzum var, memleketin en iyi keçileri “Ankara Keçisi” değil mi?
Binalara Künye Verilmeli
Peki bu yıkılan binaların bir künyesi olmamalı mı? Ankara bununla ilgilenmiyor bile. Bakın basit ve net bir öneri yazalım buraya; Devlet alacağından hiçbir zaman vaz geçmiyor değil mi? Vergisini en kötüsü “yapılandırarak” alıyor. Bu vergiler neye göre belirleniyor? Beyana göre. Öyleyse emlak vergi beyannamelerine vergiye esas yapının, evin, işyerinin, ahırın, deponun, “rezidansın” projelerini yapandan, müteahhidine, şantiye şefine, yapı denetimine, ruhsatı veren kurum ve kişiye, iskanını onaylayanına, tadilatsa tadilatını yapanına, kaçaksa kaçak olduğuna dair bilgiler verilse.. Bir bina künyesi eklense beyannamelere.. Bir afet anında yıkılan bu binaların sorumluları maliyenin kayıtlarından anında çıkmaz mı? Peki devleti yönetenler neden bunu yapmaz yıllardır? Yaparsa sorumlular belli olur çünkü. Şimdi bir-iki “keçi” ile zevahiri kurtaran Ankara’nın tüm zaafı bu künye ile ortaya çıkar.. Savcılar da görevini yaptığında bundan böyle kimse bilir bilmez yapı sektörüne el atamaz ve işi bilenlere, dürüst insana kalır bu sektör.
Heey!.. Duyuyor musun, orada kimse var mı? Sesim geliyor mu Ankara?!..
Yıkık altındaki canlarımız duymuyorlar.. Çünkü onlar uçmağa vardılar.. Ya Ankara?
Sayın Süleyman Boz, gerçekleri ayakları yere basan bir biçimde ve teknik olarak ifade etmişsiniz. Elinize sağlık. Saptamalarınız ve önerileriniz, ülkemizde her kötü oluşımun temelinde yatan bir olguyu da göz önüne seriyor. Gelişmiş üikelerde on yıllarca önce kurumsallaşmış ve artık bir yaşam ve yönetim sistemi haline gelmiş olan Kalite Kontrol anlayışını kafamıza sokma, bunun yasa ve yönetmeliklerini siyaseti hiç işe karıştırmadan hazırlamaya başlama ve eğitimin ilk döneminden itibaren çocuklara ve gençlere öğretmeye başlamamızın zamanı geldi de geçti bile. Saygılar. Necdet Uğurel
1 Yorum
Sayın Süleyman Boz, gerçekleri ayakları yere basan bir biçimde ve teknik olarak ifade etmişsiniz. Elinize sağlık. Saptamalarınız ve önerileriniz, ülkemizde her kötü oluşımun temelinde yatan bir olguyu da göz önüne seriyor. Gelişmiş üikelerde on yıllarca önce kurumsallaşmış ve artık bir yaşam ve yönetim sistemi haline gelmiş olan Kalite Kontrol anlayışını kafamıza sokma, bunun yasa ve yönetmeliklerini siyaseti hiç işe karıştırmadan hazırlamaya başlama ve eğitimin ilk döneminden itibaren çocuklara ve gençlere öğretmeye başlamamızın zamanı geldi de geçti bile. Saygılar. Necdet Uğurel