Eski bir avlu yalnızca bir mekan değildir. Yaşanmışlığı bize sunan, izleri ile büyüleyen, geçmiş ile gelecek arasında köprü işlevi sunan, anıları hayatta tutan hafıza mekanlarıdır.
Avlular, toplumların yansımasına tanık olabileceğiniz en özel alanlardır. Tarih boyunca yaşayan toplumların izlerini taşıyan avlular, o yaşamları deneyimleyebileceğiniz ayrı birer sahne sunarlar. Zamanın nasıl geçip gittiğini, her anın biriken bir hikayesi olduğunu bizlere gösteren en değerli mekanlardan biridir. Her ayrıntı, kapıların dışında sürüp giden gürültüden uzak, sakin bir ritimle, o hikayelerin ipucunu sunar bizlere.
Taşların arasından kendini gösteren yabani otlardan, zamana meydan okuyan demir kapılardan veya çatlamaya yüz tutmuş topraklardan izlerini görebiliriz yaşanmışlığın. Eski bir avluya adım attığınızda oradaki sessizliğin, anı durdurup sonsuzluğa taşıyan bir çınlama gibi oluşuna tanık olursunuz.
Biliyoruz ki her avlu, kendi kültürel dokusunu yansıtır. Eski taş evler arasına saklanmış avlularda şimdilerin yitip giden komşu sohbetlerinin sıcaklığını hissedersiniz. Limon ağaçları ile bezenmiş avlular, denizin tuz kokusunu çeker içine. Kısacası bu alanlar yalnızca birer fiziksel mekan değil, aynı zamanda kültürün, doğanın ve insanın harmanlandığı yerlerdir. İşte tam olarak bu sebeple oldukça kıymetlidir.
Geçmişle günümüzü bağlayan bir köprü işlevi gören avlular toplumsal bağımızı güçlendiren, mekana kimlik kazandıran, toplumsal hafızada iz bırakan bellek mekanlarıdır. Günümüzde acı, tatlı her şeyin mekana yansıdığı, çocuk kahkahalarının eksik olmadığı, kalabalık sofralarla hayatı kucaklayan avlular, tüm işlevlerini kaybetmiş, adeta görünmez bir şekilde varlığını sürdürmekte. Modern çağın hızına yetişmekte zorluk çekiyor. Sadeliğe, güvene, düzene, toplumsal bağlara, dayanıklılığa, yardımlaşmaya olan ihtiyacımızı bizlere hatırlatan avlular yaşamın kaosu arasında kalmış durumda. Birçok tasarımcı tarihi avluları yeniden canlandırıp, onlara yeni bir nefes kazandırma çabasında. Ancak bu canlandırma çabası, geçmişin izlerini silemeden, tam tersine, bu izleri geleceğe aktarma sorumluluğuyla yapılmalı. Bu mekanların orijinal ruhunu koruyarak, modern hayata uyum sağlamalarını desteklemek, bir anlamda geçmişe duyulan saygının göstergesi olacaktır.
Avlular aynı zamanda doğanın insan ile uyumunun yaşam alanlarında yer bulduğu en kıymetli alanlar arasında sayılabilir. Doğal olmaktan uzak olsa da kent içinde doğaya yaklaşmaya imkan veren, modern dünyaya doğayla iç içe bir yaşam için ilham veren alanlardır. Doğayla insanın, tarihle geleceğin bir arada bulunabileceği nadir alanlardandır. Günümüz tasarımlarında, bu faktörlerin yeniden yorumlanması, avluların bütünleştirici etkisini bir kez daha ortaya koyar. Bu yönüyle eski yeni uyumu karmaşanın zarafetiyle büyüler.
Bir sonraki sefer, bir avludan geçerken bir an durun ve dinleyin. Belki bir zamanlar orada yaşayan birinin fısıldadığı eski bir hikâyeyi duyabilirsiniz. Bu hikâyeler, sadece geçmişin değil, geleceğin de bir parçasıdır; çünkü avlular, insanların bir arada olduğu, yaşamın iz bıraktığı, sonsuz bir akışın mekânlarıdır.