John F. Kennedy'nin dediği gibi "İnsanlar ölür, milletler dirilir ya da çöker. Fakat fikirler her zaman yaşar."
Annesi arkasından “O çocuk ailemize yakışmıyor, onunla evlenmeni istemiyorum…” diye bağırırken, Jackie çoktan evden çıkmıştı bile. Annesinin her akşam yaptığı “John sıradan bir borsacı, yeterince zengin değil ve seni taşıyamıyor” konulu konuşmalardan da, John’dan da sıkılmıştı artık. Annesinin hiç sevmediği nişanlısını, bu gece arkadaşlarıyla gideceği partiye de çağırmamıştı. Galiba John’u, Jackie de sevmiyordu…
Partiye gittiğinde davetlilerin çoğu gelmiş ve metrelerce uzunluktaki yemek masasında neredeyse hiç yer kalmamıştı. Kendine zar zor bir yer buldu ve oturdu. Bulduğu yerin hemen sağında oturan ve ilerleyen dakikalarda ortak bir arkadaşları tarafından tanıştırılacağı kişinin, birkaç sene sonra hayatındaki en önemli figür olacağı o an aklının ucundan dahi geçemezdi. Bu kişi, o zamanlar 30’lu yaşlarının başında, henüz senatör bile seçilmemiş olan John F. Kennedy’ydi (JFK). “Selam, ben John, bazıları Jack de der” diyerek kendini tanıttı.
Yemek sırasında John (JFK) ve Jackie arasındaki sohbet giderek koyulaşmaya başladı. İkisi de birbirinden etkilenmişe benziyordu. İçkilerini alıp bahçeye geçtiler, havuz başındaki renkli sandalyelere oturup saatlerce sohbet ettiler. Gecenin sonunda John cesaretini toplayıp “Müsait olduğunda bir şeyler yapalım, bir şeyler içeriz belki” dediğinde, Jackie hayatına yeni bir John’un girdiğini anlamıştı.
Jackie’nin, kendisiyle adaş olan bir borsacıyla nişanlı olduğunu o geceden sonra öğrenen John, kendini geri çekti. Uzun bir süre görüşmediler. Jackie kendini mesleği olan gazeteciliğe, John ise politikaya verdi. Zaten kötü gitmekte olan Jackie ve borsacı John’un nişanlılıkları ise sadece 3 ay sürdü. Annesi çok mutlu olmuştu kızının borsacı nişanlısından ayrılmasına. Zengin bir aileden gelen, senatör adayı John F. Kennedy ile olan ilişkisini duyduğunda ise daha da mutlu olacaktı.
Birlikte olmaya başladıktan kısa bir süre sonra nişanlanan John ve Jackie, birkaç ay sonra da evlenmeye karar verdi. Düğünlerini nerede yapacaklarını, balayına nereye gideceklerini konuşmaya başladılar. Jackie, balayına gidecekleri yeri kesinlikle kendisinin seçmek istediğini belirtmişti. Kennedy Ailesi’nin gelinliğine müdahale etmesine bile müsaade etmişti fakat balayını nerede geçireceklerine, o karar verecekti. Meksika’daki bir liman kenti olan Acapulco’ya gitmek istiyordu. O yıllarda, Elvis Presley, Elizabeth Taylor, Frank Sinatra gibi pek çok sinema sanatçısı ve müzisyenin en gözde tatil yeriydi bu kent. Bütün Hollywood, yazları buraya akıyordu. Yıllar sonra ortaya atılacak “Elizabeth Taylor ve JFK birlikte oldular” iddiasını o yıllarda duysa, Acapulco’dan belki de ölene kadar uzak duracak olan Jackie, valizlerini hazırlamaya başlamıştı bile. Fotoğraflarda gördüğü muhteşem gün batımı eşliğinde harika bir balayı geçireceklerdi…
John F. Kennedy ve Jacqueline Kennedy Onassis* (Jackie) Acapulco’daki balayındalar
O yıllarda bu gün batımının hayalini kurmakta olan sadece Jackie değildi. Avrupa’dan bile pek çok turist, gün batımını izlerken Büyük Maya Tanrısı Olmeca’ya kadeh kaldırmak için bu şehre akın ediyordu.
Jackie ile aynı fotoğraflara bakıp soluğu Meksika’da alan turistlerin, Acapulco Sahili’ni doldurduğu günlerden biriydi. Kadehini kaldırıp gün batımında Olmeca’ya selam durmuş Fransız bir turist o anda bir şey fark etti. Poposu acıyordu ve gün batımından yeterince zevk alamıyordu. Otelin sahile koyduğu ahşap sandalyeler çok sert ve rahatsızdı. Bu durumun tatilini zehir etmesine izin veremezdi. Odasına gitti ve sahilde rahat bir şekilde gün batımını izleyebileceği, hatta izlerken uyuyakalabileceği bir sandalye tasarladı. Fransız turist, demir bir konstrüksiyonu olan bu sandalyenin oturma ve sırt kısmını, çamaşır ipine benzer bir iple çözmeyi düşünmüştü. Meksikalı bir demirciye konstrüksiyonunu yaptırdı, bulabildiği en dayanıklı iple de oturma-sırt kısmını yaptı ve gün batımında, Olmeca’yı selamlayıp uyuyakaldı…
Acapulco Chair üretmekte olan Meksikalı zanaatkarlar
Fransız turistin, otelin sahilinde prototip olarak bıraktığı sandalye, yerel yöntemlerce üretilebilir, ucuz ve rahat olması nedeniyle önce tüm şehre, sonra da tüm ülkeye yayılmaya başladı. Bizim yazlık yerlerde sıklıkla gördüğümüz beyaz plastik sandalyeler gibi, bu sandalye de kısa bir sürede Meksika’nın tüm yazlık yerlerini sarmıştı.
John F. Kennedy, 1963 yılında suikast sonucu hayatını kaybettiğinde, Fransız turistin tasarladığı sandalye çoktan “Acapulco Chair” olarak anılmaya başlamış, Hollywood’un havuz başı partilerinin vazgeçilmez parçalarından biri haline gelmişti. Fransız turist bütün dünya televizyonlarında yayınlanan suikastten büyük ihtimalle haberdar olacaktı, fakat sandalyesinin ulaştığı popülariteden muhtemelen hiçbir zaman haberi olmayacaktı.
Elvis Presley ve evinde kullandığı Acapulco Chair. Elvis Presley’in ölümünden sonra, açık arttırma ile satılmıştır
Günümüzde yüzyıl ortası modernizmi (midcentury modernism) denildiğinde akla gelen ilk mobilyalardan olan “Acapulco Chair”, gelmiş geçmiş en “ikonik” sandalyelerden biri olarak gösterilmekte. Tasarımcısının kim olduğunu hala kimse bilmese de, John F. Kennedy’nin dediği gibi “İnsanlar ölür, milletler dirilir ya da çöker. Fakat fikirler her zaman yaşar.”
Günümüzde çeşitli firmalar tarafından üretilmekte olan “Acapulco Chair”
*Jacqueline Kennedy Onassis: Jacqueline Kennedy, John F. Kennedy’nin ölümünden 5 sene sonra Aristotle Onassis ile evlenmiş ve Onassis soyadını almıştır.