Dünya şu aralar pek de aydınlık değil, o yüzden şimdilik, biraz idare edeceksiniz sanatı ve sanatçıları...
İsrail-Filistin Savaşı’nın durması için yapılabilecekler arasında, “kınamak”, “şiddetle kınamak”, “kınayarak heykel kırmak”, “coca cola’yı boykot edip pepsi içmek” gibi tepkiler ve eylemler şu aralar revaçta olsa da; Dünya’nın çeşitli yerlerinden bazı mimarlar, kent plancıları, tasarımcılar, grafikerler, sanatçılar bu eylemleri yapmak yerine, nedense, bireysel olarak ya da kurdukları örgütler/kuruluşlar/topluluklar aracılığı ile, farklı şekillerde tepki göstermeyi ve eyleme geçmeyi tercih etmişler.
Bahsedeceğim kişiler, gruplar ya da örgütlerin hepsinin ortak amacı yıllardır süregelen savaşın ve ölümlerin durdurulması olmakla birlikte, her biri ayrıca, bölgede ortaya çıkan çeşitli problemleri çözmeye yönelik çalışmalar yapmakta. İşleriyle, çalışmalarıyla ya da eylemleriyle basında yer almış ve bölge halkı için somut çözümler üretebilmiş bazı kişi ve örgütlerden kısaca bahsetmek isterim:
APJP, İngiliz mimar ve şehir plancılar tarafından kurulmuş, uluslararası, bağımsız bir örgüt. Şu an, yayınladıkları bildirilerin altında, İsrail de dahil olmak üzere, Dünya’nın bir çok farklı ülkesinden mimar, şehir plancısı ve sanatçının imzası bulunmakta (Listede Türkiye’den bir isim bulunmuyor).
APJP’nin bildirisine imza atan isimler
Örgüt başta iki ülkeyi birbirinden ayıran duvar olmak üzere, İsrail Hükümeti’nin uluslararası hukuka aykırı olarak inşaa ettiği kontrol noktaları, otobanlar vb. bütün projelere karşı çıkıyor. Bir çok İsrailli ve Filistinli mimar ve şehir plancısıyla irtibat halinde çeşitli çalışmalar yürüten APJP, bir yandan uluslarası kamuoyu yaratmaya çalışırken, bir yandan da bu inşaatların herhangi bir aşamasında çalışan İsrailli mimar ve plancıları mesleki etik kurallarına uymaya davet ediyor.
Mimar ve şehir plancıların, Filistin ablukasının en önemli aktörlerinden olduğunu belirten örgüt, Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) tarafından yayınlanan tüzük maddelerini hatırlatıyor ve mimarların yaptıkları işlerde toplumsal sorumluluk taşıdıklarını, sosyal ve çevresel etkileri düşünmek zorunda olduklarını vurguluyor.
İsrail’in inşaa ettiği 8 metrelik duvar
Halen, İsrail tarafından hazırlanan E1 master planı* çalışmaları ve duvar benzeri diğer projeler nedeniyle bir çok Filistinli vatandaşın evi, yasal dayanaklar olmaksızın yıkılmaya devam ediyor. Yani aslında fotoğraflarda gördüğümüz yıkılmış evler, bir çoğumuzun sandığının aksine, sadece savaş sırasında yıkılmış yapılar değil. Yıkım nedeniyle evsiz kalan Filistinliler’in bir çoğu, BM’nin açtığı kamplara yerleşmek zorunda kalıyor ve Filistin’deki konut sıkıntısı her geçen gün artıyor. Bununla birlikte, E1 planının tamamen gerçekleşmesi durumunda, zaten parçalanmış olan Filistin Devleti’nin toprakları neredeyse tamamen birbirinden ayrılmış olacak (Örgütün yaptığı çalışmaların da etkisiyle, hem Avrupa’dan hem de Amerika’dan, E1 planının uygulanmaması için İsrail’e baskı yapıldı ve 2009 yılında proje askıya alındı. Bununla birlikte çalışmaların hala devam ettiğini söyleyen kaynaklar var fakat konuyla ilgili net bir bilgiye ulaşmak zor). (*E1 Planı’nın ayrıntıları için http://en.wikipedia.org/wiki/E1_(Jerusalem) )
Evleri yıkılan Filistinliler, bir gün geri dönmeyi umut ettikleri için anahtarlarını hala saklıyorlar
Örgütün özellikle dikkat çekmek istediği bir diğer konu ise, İsrail’e ait projelerin hayata geçmesi için yıkılan Filistin’e ait yapılarla birlikte, Filistin mimarisinin de yok oluyor olması. Yakın bir zamanda, Filistin mimarlık tarihi anlatılırken, somut bir örnek gösterilemeyecek. Yaşanan ölümlerin yanında bunun ne önemi var ki diye düşünenler olacaktır. Fakat, bir devletin var olmasını sağlayan unsurlardan birinin de, yöresel değerler taşıyan kimlikli mimari eserler olduğu unutulmamalıdır. Filistin mimarisinin yok edilmesi, Filistin Devleti’nin yok edilmesinde önemli bir rol oymaktadır… (Örgütün sitesinden, yapılan çalışmaların ayrıntılarına ulaşabilirsiniz)
“Disarming Design” bölgenin geleneksel ürünlerini yaşatmayı, beraberinde de İsrail-Filistin savaşı nedeniyle yaşanan problemlere dikkat çekmeyi amaçlayan bir tasarım markası. Markanın koleksiyonunu hazırlayanlar arasında Filistinli tasarımcıların yanı sıra, Hollanda, Güney Afrika, Norveç gibi ülkelerden de tasarımcılar bulunmakta. Tasarımların üretimi ise, Filistinli zanaatkarlar ve çok az sayıda kalmış küçük üreticiler tarafından yapılıyor. Yani ürünlerin hepsi %100 Filistin malı.
Gözlem kuleleri ve su tanklarından oluşan satranç takımı
Koleksiyonun en dikkat çekici işlerinden biri Filistinli zanaatkarların zeytin ağacı kullanarak ürettikleri “Watchtowers and Watertanks Game” adlı satranç. Hollandalı Mark jan van Tellingen’in tasarladığı satrançta hamle yapma şansınız bulunmuyor. Bu nedenle de oyunun bir kazananı olamıyor, tıpkı İsrail-Filistin Savaşı’nda olduğu gibi…
Savaşta ölen erkek zürafa “Brownie” ve ölü doğan yavru zürafa
Bir diğer Hollandalı tasarımcı Annelys De Vet’in tasarladığı, yine zeytin ağacından üretilen “Taxidermied Giraffe” ise belki de bir çok kişinin pek de aklına gelmeyen bir probleme dikkat çekiyor. 2002 senesinde, West Bank, İsrail askerleri tarafından kuşatılıyor ve bu kuşatma sırasında askerler silahla birlikte yoğun bir şekilde biber gazı kullanıyorlar. Şehirdeki hayvanat bahçesinin sakinlerinden Brownie isimli zürafa yoğun gaz ve silah sesleri nedeniyle paniğe kapılıyor ve koşarken başını sert bir şekilde demir bir direğe vuruyor. Görevliler sabah Brownie’yi ölü olarak buluyorlar. Dişi zürafa Ruti de bu olaydan 10 gün sonra düşük yapıyor. Hayvanat bahçesinde Brownie ve Ruti dışında bir aslan, bir zebra ve bir de babun ölüyor. Ölen hayvanlar için bir müze yapılıyor. 2002 senesinde West Bank’de farklı türlerden 45000 hayvan bulunuyor ve binlercesi savaş nedeniyle ölüyor…
“Precious Stones” adlı kolye
Filistinli takı tasarımcısı ve Tashakil markasının sahibi Hiam Rouhana ve Hollandalı tasarımcı Donna Verheijden’in beraber tasarladıkları “Precious Stones” adlı kolye de yine bambaşka bir problemden yola çıkıyor. İsrail hapishanelerinde şu anda binlerce Filistinli bulunuyor ve Filistin halkı çoğunun suçsuz olduğuna inanıyor. Hapishanede kalanlar yakınlarına bahçeden aldıkları taşları kullanarak basit ama manevi değeri çok yüksek olan hediyeler yapıp gönderiyorlar, çünkü ailelerine kendilerini hatırlatmak için gönderebilecekleri tek şey bu taşlar. “Precious Stones” da mahkumların bu hikayelerini referans alarak ortaya çıkmış.
Artık çok az bulunan Filistin balı
Hollandalı sanatçı Rudy Luijters de savaş nedeniyle tarım ve hayvancılıkta yaşanan problemlere dikkat çekmiş ve “The Land of Milk and Honey” adlı işe imza atmış. İşgal öncesinde Filistinli arı üreticileri, senede 3 kere kovanları ile birlikte yer değiştirirlermiş ve bu sayede çok daha fazla bal üretebilirlermiş. İşgal nedeniyle çoğu üretici kovanlarının yanına gidemediği için üretimi bırakmak zorunda kalmış. Kalan üreticiler ise kovanlarını artık dolaştıramıyorlar ve oldukça az ürün elde ediyorlar. Bal ve süt cenneti olan topraklarda artık bu ürünler oldukça zor bulunur hale gelmiş. Aslında bu durum sadece süt ve bal için geçerli değil. Filistin’de tarım ve hayvancılık başta olmak üzere, hemen hemen her alanda üretim yapabilmek oldukça zor. Eskiden bolca bulunan tekstil fabrikalarından, sabun üretimhanelerinden, hasır atölyelerinden artık sadece bir kaç tane var. Filistin’de hem üretim duruyor hem de geleneksek sanatlar ve zanaatlar yok oluyor… (Sitelerini ziyaret edip koleksiyondaki bütün tasarımları incelemenizi ve hikayelerini okumanızı tavsiye ederim)
Disarming Design kadar ses getirmese de, Filistin’de üretimi arttırmak ve zanaatların kaybolmasını önlemek amacıyla, tasarımcıların destek verdiği ulusal ve uluslararası çeşitli çalışmalar yapılmakta. Tel Aviv ve Varşova’da ofisleri bulunan Knockoutdesign da geleneksel Filistin hasır zanaatını yaşatmak ve bölgedeki kadın istihdamını arttırmak için, Kfar Manda’daki bir merkezle ortak olarak bir çalışma yapmış. Knockoutdesign’ın tasarladığı aydınlatma tasarımı ve objeler, Filistinli kadın zanaatkar Awaatef Musa tarafından üretilmiş ve başarılı bir koleksiyon oluşturulmuş.
Knockoutdesign ve Awaatef Musa ortak yapımı “Awaatef Koleksiyonu”
“Visualising Palestine” mimarlar ve grafik tasarımcılar tarafından kurulmuş olan bir oluşum. Hazırladıkları posterlerle, savaş nedeniyle Filistin’de yaşanan problemlere dikkat çekmeyi amaçlıyorlar. Bunun için de özellikle günümüzde çok popüler olan basit infografik anlatımlar yapıyorlar.
“Visualising Palestine”in işlerinden bazıları
Grafiti ve benzer sokak sanatları, politik ve siyasi görüşleri betimlemek açısından en etkili sanat dallarından biri. Filistin’de de bir çok erkek ve kadın grafiti sanatçısı bulunuyor ve sanatlarını icra etmek için gerekli olan ilhamı bulmak onlar için pek de zor olmuyor (araştırmalarım sırasında Filistin’de tahmin ettiğimden çok daha fazla kadın grafitici olduğunu gördüm).
Banksy’nin “Duvar”a yaptığı işlerden bazıları (toplam 9 işi var)
Kendilerine “Athens Group” diyen (aynı isimde Filistin barışı için çalışan bir de öğrenci grubu var) bir grup grafiti sanatçısı ve Filistin’in çeşitli yerlerinden gelen toplam 25 sanatçının West Bank’deki Nablus Stadyumu duvarlarına yaptıkları devasasa eser, ülkede şimdiye kadar yapılan en ses getirici çalışmalardan biri olmuş. Çalışma toplam 130 metre uzunluğunda ve 7 metre yüksekliğinde. Bu büyüklüğü ile Ortadoğu’nun en büyük (Irak’taki 700 metrekarelik “Babylon Mural”dan da büyük), Dünya’nın da en büyük dördüncü duvar resmi. Bütün Dünya’ya barış mesajı veren “Huna Canaan” isimli çalışma, verdiği mesajla birlikte Filistin’in 3500 yıllık tarihini de anlatıyor. Sanatçılar İsrail’in inşaa ettiği duvara ise grafiti yapmayacaklarını, çünkü duvarın insanlık tarihinde bir leke olduğunu belirtiyorlar.
Nablus Stadyumu’nun duvarına yapılan Ortadoğu’nun en büyük duvar resmi
Bununla birlikte, İsrail’in inşaa ettiği duvar üzerinde çalışma yapan, aralarında Banksy gibi dünyaca ünlü grafiticilerin de bulunduğu bir çok sanatçı bulunuyor. Hollandalı bir reklam ajansının, geçtiğimiz yıllarda Filistinli grafiticiler ile birlikte gerçekleştirdiği “Send a Message” projesi (www.sendamessage.nl) de yine bu duvar üzerinde yapılmaktaydı. Bu proje sayesinde, 30 dolar veren herkesin mesajı bu duvara yazılıyordu ve bu sayede Filistinliler’e yalnız olmadıklarını, unutulmadıklarını gösterebiliyordunuz. Ajansın yeni projesinde ise, yardım yapmanız durumunda, Askar’daki mülteci kampında yer alan gençlik merkezindeki bir sokağa istediğiniz ismi verebiliyorsunuz (www.jouwstraatnaam.nl).
“Send a Message” projesi kapsamında duvara yazılan yazılardan biri
Yakın zamanda ülkemizde de net bir şekilde gördüğümüz gibi, örgütsel ya da grup olarak verilen mücadaleler ve yürütülen çalışmalarla, bireysel olarak yapılanlardan çok daha iyi sonuçlar elde edilmiş Filistin’de de. Bireysel olarak yaptıkları işlerle çok ses getirmeyi başarmış olan bazı sanatçı ve tasarımcılar da, katıldıkları enstelasyonlar, sergiler, bienaller ile bireysel güçlerini birleştirmeyi başarmışlar.
Larissa Sansour’un “a Space Exodus” videosundan görüntüler
Kudüs doğumlu Filistinli sanatçı Larissa Sansour bu sanatçıların başında geliyor. Daha çok fotoğraf ve video çalışmaları yapan sanatçının işlerinden bazıları, geçtiğimiz senelerde İstanbul Bienali’nde de yer almıştı. Ortadoğu’daki ve Filistin’deki problemleri, esprili bir dille anlatan sanatçının, Stanley Kubrick’in Space Odysses filminden esinlenerek çektiği “A Space Exodus” filmi, bana göre Filistin ile ilgili yapılmış en çarpıcı işlerden biri. Neil Armstrong’un aya inişine de gönderme yapan sanatçı, hepimizin bildiği ünlü sözü de “Filistinliler için küçük, insanlık için büyük bir adım” diyerek yorumluyor.
Larissa Sansour’un da aralarında bulunduğu 4 Filistinli sanatçının, Berlinli Charlotte Bank küratörlüğünde gerçekleştirdikleri “Borderlines, Deconstructing Exile” isimli sergi de, geçtiğimiz yıllarda gerçekleşen ve Filistin’in çığlığını en iyi anlatan çalışmalardan biri oldu. Sergiye Sansour dışında, ülkenin başarılı sanatçılarından Steve Sabella, Taysir Batniji ve Bashar Hroub katıldı. Sanatçılar halen, dünyanın bir çok farklı ülkesinde çeşitli sergilere ve bienallere katılarak, Filistin sorununa dikkat çekmeye devam ediyorlar.
Solda Steve Sabella’nın “In Exile #5” adlı eseri, sağda Bashar Hroub’un “Here & Now” adlı eseri
Taysir Batniji’nin “Chambres” adlı eseri
Bir çok farklı ülkede, bir çok farklı olayda olduğu gibi, Filistin’de de en büyük tepkiyi sanatçılar, tasarımcılar, mimarlar gösteriyor; en verimli çalışmaları onlar yapıyor. Biz ise onların heykellerini kırmakla, onları elitist olmakla suçlamakla meşgulüz şu aralar… Albert Camus’un dediği gibi, “Dünya aydınlık olsaydı, sanat olmazdı”. Dünya şu aralar pek de aydınlık değil, o yüzden şimdilik, biraz idare edeceksiniz sanatı ve sanatçıları…
1 Yorum
Nihayet Arkitera’dan Filistin’de yaşanan trajedi ile ilgili beklediğim tepki geldi. Sanatçıların dünyaya bakış açısı herkesten farklıdır,barışçıldır ve bir şeyleri değiştirme konusunda da etkindir. Hangi görüş ve düşünce yapısıyla olaylara bakılırsa bakılsın, çocukların özellikle hedef alındığı bir yerde tepkisiz kalmanın bir açıklaması zaten olamaz.