Dünyanın en demokratik mekanıdır tuvaletler. Başlı başına bir ülkedir. Hepimizi eşit kabul eder ve bize hiçbir toprak parçasının veremeyeceği ferahlığı verir karşılığında "vergisi"ni ister sadece. Biz de vergisini veren huzurlu birer vatandaşız bu ülkede.
İnsan en çok tuvalette özgür ve eşittir aslında. Bugüne kadar hiçbir rejimin, hiçbir ülkenin beceremediği eşitliği bu ufacık mekanlar başarmıştır. İster Cumhurbaşkanı olun, isterseniz bir mimar ya da bir işçi; statünüze bakmaz bu mekanlar. Hepimizi eşit kabul eder, kapısından içeri girdiğimizde hepimiz aynı insana dönüşürüz. Aynı hareketler, aynı ilkellik. Bir de doğada özgür ve eşittir insan. O da aynı tuvalet gibi; statünüze bakmaz sizin. Doğanın bir parçasıyız hepimiz. Belki de insan evcilleştirilmiş bir hayvandır, kim bilir.
Tuvalet ve doğa iki özgür mekan; ve bunu bir araya getirebilmeyi başaran bir mimar: Sou Fujimoto. Bilmeyenler için Fujimoto’nun bu sürrealist tuvaletinden bahsetmek gerekir. Japonya’nın Ichihara şehrinde, Itabu Tren İstasyonu’nun hemen yanında bir umumi tuvalet yapılmasına karar veriyor yerel yönetim. Kendisine tuvaletin yapılacağı yer gösteriliyor. Yeşillikler içinde güzel bir yer. Buraya tasarlamasını istiyorlar. Başlıyor çalışmaya Fujimoto. Çok ilginç, bir o kadar da fantastik bir tuvalet çiziyor. Çalışmasını bitirdikten sonra şehrin belediye başkanı da bu ilginç bu projeyi onaylıyor ve başlanıyor uygulanmasına. Tuvalet 200 m²’lik ağaçlardan ve yeşilliklerden oluşan bir bahçede yer alıyor ve tamamen şeffaf. Bahçenin etrafına 2 metre boyundaki kütüklerin yanına dizilip birbirine birleştirilmesinden oluşan oval bir çit yapılıyor. Bahçenin tek giriş kapısından giriyorsunuz ve kapıyı kilitleyip dar bir yoldan ihtiyacınızı gidereceğiniz mekana doğru gidiyorsunuz ağaçların, çiçeklerin ve böceklerin eşliğinde. Tamamen özgür ve açık bir alan; ama özgürlüğünüzün sınırını belirten, sizi ve çevrenizi saran bir çeper var. Bu çemberin içinde sadece siz ve doğa varsınız. Rahat ve bir o kadar da korunaklı, “Oh be dünya varmış” dedirten bir tuvalet.
Dünkü konferanstan sonra (11.12.2014) eve dönüş yolunda aklımda tamamen bu proje vardı. Eve vardığımda ilk yaptığım iş direkt tuvalete gitmek oldu. “İnsanın kafası en çok tuvalette çalışır” mottosu vukuu buldu benim için bu 2 m²’lik alanda. Bir anda kendimi Fujimoto’nun tasarladığı tuvaletinde hayal ettim. Bir ben varım bir de doğa. Allahım ne kadar büyük bir lutüf. Bildiğin görünmez oluyorsunuz. Siz dışarıyı görüyorsunuz ama dışarıdaki sizi göremiyor nasıl da sinsice ve haylazca bir duygu. Sonrasında evimin tuvaletine bakındım, yadsımaya başladım bu mekanı. Yıllardır aynı musluk, aynı seramikler, aynı klozet. Kanıksamışım, bugüne kadar hiç şikayetçi olmamıştım kendisinden oysa. Ama şimdi… Bir an gözümde bir hücreden farksız oldu, bir lağıma dönüştü. Rahatsız oldum, daraldım, sıkıldım. İnsanoğlunun en sağlıklı düşündüğü, en konsantre olduğu, en doğru kararları aldığı kısacası her açıdan en verimli ve yaratıcı olduğu, tek kişilik kendini tanıma ve arınma mekanından huzursuz bir şekilde çıkıp salona geçtim sinirli bir şekilde.
Neden bizim ülkemizde de yeşillikler içinde böyle tuvaletler yapılmadığını sorgulamaya başladım tüm gece boyunca. Oysa ki kaçırdığım bir nokta vardı (ki bu durum tamamen evimin tuvaletinde rahatsız olmamdan kaynaklanmıştı) aslında bizim ülkemizde de durum Japonya’dakinden farksız değil. Biz de yeşilin içine ediyoruz onlar da. Benzer durum ama aradaki küçük nüansı görmezden gelirsek tabii. Belki de Fujimoto bize “yeşilin içine öyle edilmez, böyle edilir” mesajı veriyordur kimbilir.
Konu tuvalet olunca ister istemez kabalaşıyor insan. Lütfen mazur görün.