Küresel kent yarışında önde olmak için değil, mutlu olmak için çaba sarf etmeliyiz. Süper Kent değil, özgün değerlere sahip çıkan “Mutlu Kent” olmak istiyoruz.
Biz Gaziantepliler tartışmaya açık olan “Marka Kent Gaziantep” ifadesini daha çok kullanıyoruz. Uluslararası marka sayılabilecek mutfağımızı ve yemek sektörünü bir kenara bırakacak olursak; Zeugma, Karkamış, Zincirli, Dülük ve tarihi kent dokusu, kültürel değerleri ile “Marka Kent” ya da “Süper Kent” Gaziantep denilebilir. Bu kentte yaşayan insanların tarih boyunca ırk, dil ve din ayrımı yapmadan kardeşçe bir arada yaşadıkları; cami, kilise ve sinagogların bir arada bulunduğu ve birbirine saygılı yaşam geleneğine sahip bir kent olduğu söylenebilir.
Gaziantep Süper Kent olunca sorunları da süper diye değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Kent aldığı kırsal göç sonunda ortaya çıkan nüfus artışıyla; kent ve kentlilik sorunlarıyla, kimlik ve son dönem giderek hissedilen güvenlik, şehirleşme, ulaşım-alt yapı, eğitim sorunlarıyla da ‘süper’liğini korur nitelikte.
Okuma yazma bilmeyen ve herhangi bir okulu bitirmemiş yaklaşık 350 bin insanın, bir o kadar da ilkokul mezunu insanın yaşadığı, üniversiteye giriş sıralamasında son yıllarda hep son sıralarda olan insanların Süper Kenti.
Gaziantep’in nüfus analizini yaparak, diğer süper kentlerle kıyaslamasını, farklılıklarını değerlendirebiliriz. 1800’lerin sonu ve 1900’lerin başlarında, o dönemki adıyla Ayntab, 80-90 bin insanın yaşadığı bir kent. Aslında bir kasaba olan Ayntab’dan, kent diye bahsediyorum. Çünkü kent yaşamı var o yıllarda, hatta bu konuda araştırmacılar özellikle divan şairlerinin sayılarından ve yazdıklarından yaptıkları çıkarımlarla, 1600’lü yılların ortalarından bu yana kent yaşamının var olduğunu değerlendiriyorlar.
Kent nüfusu 80 binlerde iken yaklaşık 65 bin Müslüman ve 15 bin gayrimüslimin yaşadığı bir kent, eski Gaziantep. Fransız işgali ve Kurtuluş Savaşı sonrası dönemde önemli ölçüde can kayıpları verildiğinden kentte nüfus 40 bine düşmüş. Cumhuriyet döneminde toparlanan kentin nüfusu 1927 yılında 214.499 (Bu tarihte Gaziantep’e bağlı olan Pazarcık ve Besni nüfusu dahildir), Türkiye nüfusu ise 10.342.391’dir.
2007 yılında Gaziantep’te 1.560.023 kişi, Türkiye’de 70.586.256 kişi; 2014 Yılında Gaziantep’te 1.889.466 kişi, Türkiye’de 77.695.904 kişi yaşamaktadır. 2007 – 2014 aralığındaki nüfus artış değerlendirmesini yapacak olursak, Türkiye nüfus artış oranı 7 yılda % 10 iken, Gaziantep’te bu oran yaklaşık % 22’dir (İstanbul’da bu oran %14). Gaziantep Kent merkezinde nüfus artış oranı ülkenin artış hızından 2 kat, İstanbul’unkinden 1,5 kat daha fazladır. Suriye’den alınan göçle birlikte değerlendirme yapılırsa son 7 yılda nüfusu % 50 artan bir kentte yaşıyor ve onun süper sorunlarına çözüm arıyoruz.
1960’ta 438.000’e (Bu tarihte Besni Adıyaman’a, Pazarcık Kahramanmaraş’a bağlanmıştır) ulaşan kent nüfusunun yaklaşık 3/4’ü kırsalda, 1/4’ten biraz fazlası ise şehirde yaşıyordu. Günümüzde ise 1/10’u kırsalda, 9/10’u kentte yaşayan insanlardan oluşan bir Süper kent haline geldik. Kır-kent yaşamının farklılıklarından ortaya çıkan sorunlar geniş kapsamlı ve iki taraflı değerlendirilecek başka bir ana konu.
Gaziantep sınırları içinde yer alan Dülük, Zeugma, Karkamış ve Zincirli’de 8 bin yıldan fazla, Gaziantep Kalesi’nde 6 bin yıldan fazla süredir yerleşik hayat devam eder. Gaziantep için planlama süreci açısından değerlendirme yaptığımızda 1600’lü yıllar için Evliya Çelebi’nin yazdıkları yapılaşma konusunda fikir verir. Ancak bugün var olan kent, 1919-1921 arasında Fransız bombardımanları nedeniyle neredeyse tamamen yıkılmış ve bu tarihten sonra yeniden inşa edilmiştir. Bu dönemde yapılar çevreye uyumlu ve saygılı yerel malzemelerin kullandığı yapılardır. Dönemin fotoğraflarında bu durum açıkça görülebilir.
Gaziantep’in ilk imar planı Hermann Jansen tarafından yapılmış ve 1938’de yürürlüğe girmiş; ikinci plan Kemali Söylemezoğlu, Kemal Arü tarafından yapılmış ve 1950’de yürürlüğe girmiştir. Her iki planın pek çok ortak yönü bulunmakta olup, bugünlerde büyük ölçüde yok edilen Cumhuriyet dönemi yapıları bu planlara göre yapılmıştır. Planlarda kentin verimli toprakları olan Değirmiçem, Sarıgüllük ve Topraklık bölgelerinde gelişme konut alanları öngörülmüş olmasına rağmen, toprağına değer veren kentliler bu tarımsal alanlarda hiçbir yapılaşmaya gitmemiştir. 1977’de yürürlüğe giren Zühtü Can planına kadar farklı plancılar tarafından pek çok mevzi planlar yapılmış, kentin merkezindeki çok kıymetli eski yapılar da 1957 sonrası imar mevzuatının uygulanması ve bütüncül olmayan bu mevzi planlarla büyük ölçüde zarar görmüş ya da kaybedilmiştir. 15 yıl hedefli, 10 yılın sonunda uygulanmaya başlanan ve istatistiki verileri tamamen yanlış olan Zühtü Can planı pek çok yönüyle başlamadan bitmiştir, ama kent içindeki çok kıymetli tarımsal alanlarda yapılaşmalar ortaya çıkmıştır.
1991-2003 yıllarında Oğuz Aldan planı, 2003’ten günümüze Necati Uyar planı kentteki yapılaşmaya yön vermektedir. Son 10 yıllık dönemde her üç yılda bir 1000’den fazla plan tadilatı yapılarak Necati Uyar planının da altı üstüne getirilmiştir.
Alleben dere yatağındaki yeşil kuşağın korunması, bugüne kadar yapılmış bütün planların ortak paydası olmasına rağmen bu kuşakta korunamamış, pek çok yapının inşa edilmesine göz yumulmuştur.
Türkiye’nin ilklerinden, en büyük Küçük Sanayi Sitesi ile 1969 yılında Türkiye’de ilk kurulanlardan biri olan ve inşaatına 1973 yılında başlanan Organize Sanayi Bölgesi yapılaşmaları kentte hızlı nüfus artışının kaynağı olan göçü ortaya çıkarmıştır. Planlamalar, bu etkenler doğru değerlendirilmeden yapılınca, nüfusun % 70’inin kaçak yapılarda yaşadığı, kamusal alanların rant uğruna talan edildiği anlayış giderek büyüyerek Gaziantep’i sorunlarıyla Süper Kent haline getirmiştir.
Gaziantep’in 5 Organize Sanayi Bölgesi’nde yılda 6 milyar dolar ihracat yapılan düşük katma değerli üretimle (ithalat giderleri 5 milyar doların üzerinde), yılda 720 bin m³ su tüketilmekte, 360 milyon m³ doğal gaz ve 3 milyar 600 milyon KvH enerji tüketilmektedir. Organize Sanayi Bölgesi’nin büyüklüğü ile Türkiye’nin, Ortadoğu’nun ve Balkanlar’ın en büyük OSB’si olmakla övünülmektedir. Dünya’da hiçbir kent tüm sanayisini stratejik, ulaşım, konaklama ve çevre sorunları açısından bir arada yapmaz. Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi büyüktür, ama bu büyüklük bugün yaşanan pek çok sorunun kaynağıdır. Ayrıca 4. OSB tarımsal açıdan çok verimli topraklara (4-5 m. toprak tabakası ve birkaç m. altında su vardır) “tarıma elverişli değildir” raporları düzenlenerek yapılmıştır, kent için büyük bir talihsizliktir.
Belediyelerimiz hızla büyüyen bu süper kente hizmet üretmek için, kaynak yaratma amacıyla plan tadilatları yapmakta, sosyal donatı alanları yapı alanlarına dönüşmektedir. Şahıslar da belediyelerin çalışmalarını emsal alarak benzer çabalara girince planlar bozulmaktadır. Elde edilen büyük arazi ve arsa rantları nedeniyle iş dünyası da neredeyse işlerini geliştirmek için kullanmaları gereken kaynakları, elde ettikleri işletme kredilerini arsa spekülasyonlarında kullanmaya başlamıştır. Günü yaşayan, kişisel çıkarların ideolojiye dönüştüğü, “var olsun kazanç” diyen anlayışın insan olmanın önüne geçtiği, sermaye devlet iş birliği ile yani kente ve kamusal alanlara karşı suç işlenen bir dönem yaşanıyor. Sonunda rant paylaşımının kamusal çıkarların önüne geçtiği, ekolojik değerler, koruma kullanma dengesi yerine sürdürülebilirlik kavramının ‘karların sürdürülebilmesi’ olarak ele alındığı, modernleşme adı altında kentlerimizin Alzheimer yaşadığı günlere gelinmiştir.
Maalesef meslekte eğitim kalitesinin ve standartlarının tartışılacağı okullardan mezun olan meslektaşlarımızla, sayısı olağanüstü bir hızla artan mesleğin mensuplarıyız. Bu sorunlar bizi ilgilendiriyor. Neler yapıyoruz ve ne yapmalıyız?
Kentlerimizin tarihi, kültürel değerlerini, kamusal alanlarını, tarım ve sosyal alanları korumaya çalışıyoruz. Kentin sorunlarının giderek büyümesinin yanında tarihsel bir süreç içinde biriktiğinin bilinciyle çözümün parçası olmaya çalışıyoruz.
Belediyelerimizin meclis kararlarına her yıl yüzlerce itirazda bulunuyor, bildiğimiz doğruları çekinmeden dile getiriyoruz. Kamusal alanları korumak ve daha yaşanabilir bir Gaziantep için 3,5 yılda açtığımız 36 dava devam ederken, Belediye yöneticilerimizin çalışmalarında davet ettikleri her konuda gönüllü katkı koymaya, çağırmadıklarında kendi düşünce ve görüşlerimizi yazılı duyurmaya ve yol gösterici olmaya çalışıyor ve bunun görev olduğunu değerlendiriyoruz. Bu konularda yerel yöneticilerimizin meslek kuruluşlarının görüşlerine başvurmasını kent geleceği açısında önemli buluyor ve birlikte çeşitli çalışmalar yapıyoruz. (Kamil Ocak Stadyum Alanı Fikir Çalıştayı, Büyükşehir Kapalı Spor Salonu fikir projesi yarışması, Kahramanlık Panoraması projesi vb. gibi.) Pek çok konuda görüşlerimiz doğrultusunda çalışmalar yapılmadığı zamanlarda da diyaloğu koparmadan doğrularımızı ısrarla söylemeye devam ediyoruz.
Olumlu olarak değerlendirdiğimiz tarihi kent dokusuna sahip çıkılması, kültürel varlıkların korunması gibi huşular ile uyarılarımızla zaman zaman yeşil alanların, okul alanlarının artırılması gibi sonuçlar kentimizin gelecekte daha yaşanabilir bir yer olması için umutlarımızı artırıyor. Kamuoyunda vatandaşların da, sosyal medya aracılığıyla bu konulara sahip çıkması, olumsuzluklara karşı tavır alması da farkındalığı artırıcı yönde bir etki alanı ortaya çıkarıyor.
İyi insanlar doğaya, insana, yaşama saygı ve sevgi göstermelidir. Etik ve estetiğe önem vermeli, küresel kent yarışında önde olmak için değil, daha çok para kazanmak için değil, mutlu olmak için çaba sarf etmeliyiz. Süper Kent değil, özgün değerlere sahip çıkan “Mutlu Kent” olmak istiyoruz. Dünyada, ülkemizde ve kentimizde iyilik örgütlü değil; iyiliğin örgütleneceği kamusal alanların korunacağı ve gelecek nesillere aktarılacağı güzel kentlerde, güzel günlerde mutlu insanlarla yaşamak dileği ile…
1 Yorum
Süperkent Gaziantep adı Arkitera’nın bir etiketidir sadece. “Marka Şehir Gaziantep” “Kadim Kent Gaziantep” gibi deyimlerle bir ilgisi yok.
Ele alacağımız kentleri bir başlık altında toplamanın yolu bizim için. Bu kadar basit.