“Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir”den Tiny House’lu, Scooter’lı, Kuryeli Şehire

Mimarlık eğitimimin son yılında 1976’da konumuz ile ilgili çok aydınlatıcı bir kitap yayınlandı: “Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı şehir” (İlhan Tekeli, Yiğit Gülöksüz, Tarık Okyay. Cem Yayınları).

Yazarlar genelde kentlerde, özelde İstanbul’da veya kent dediğimiz yerlerde formel süreçlerin dışında ve onların yetersizliği nedeniyle spontane olarak gelişen “ikame” süreçlerini açıklıyor ve böylece kentte bir “ikili yapının” doğuşunu anlatıyordu:

Nitelikli kentsel konut yerine gecekondu, sistemli bir kentsel kamusal ulaşım yerine dolmuş, kayıtlı, denetimli üretim, dağıtım, tüketim süreçleri yerine merdiven altı üretimi ve işporta… Toplum onları “ikame” eden bir tür informel, arkadan dolaşan yöntemleri zorunlu olarak icad etmişti.

Yapıt uzun süre (ve belki hala) kenti anlamaya çalışanların başucu kitabı oldu.

Aradan 50 yıla yakın bir süre geçmiş, elbette kentler farklılaştı. Daha da kalabalıklaştı, katmanlaşıp karmaşıklaştı.

Gecekondular çoktan beş altı katlı (imar aflı) apartmanlara, kimi yerlerde ise plazalara dönüştüler. Zaten sanayi büyük kentleri terk etmiştir, artık ucuz işçi gücüne de ihtiyaç yoktur. Kentte tüm marjinal ayak işlerini yapan sığınmacılarımız var. Dönüşümün rantından pay alanlar köşeyi döndü, alamayanlar kent merkezinden çok uzağa çeperlere savruldular.

Böylece sistemde çokça dönüşüm olanağı da doğdu. Bu kenti yaşanmaz kılan neoliberal “beyaz yakalı” yeni türedi aktörler, önce “korumalı-aktiviteli” siteler icad edip, oralara sığındılar. Sonra huzursuzluklarını bir üst seviyeye taşıyıp, kendi ürettikleri bu cehennem içinde de bunalıma girdiler ve “bu kentte artık yaşanmaz” edebiyatına da sarılarak, yağmaya doyamayıp metropol sınırları dışında, ormanlara, göllere, Ege kıyılarına saldırdılar. Ne ki gecekondu gibi tam bir mafyatik örgütlenme de oluşturamadıkları için bireysel “tiny house” sistemini icad ettiler.

Sonuçta emekçi sınıfın gecekondularının yerini de bu türedi beyazların yeni keşfi olan imarsız, denetimsiz, altyapısız “tiny house”lar aldı. Temelde neredeyse gecekondular kadar imarsız, arsız, kayıt dışı, korsan bir yerleşme biçimi. Fırsatı gören kimi spekülatörler de derhal imarsız arsa satışlarına giriştiler: Lüleburgaz, Sakarya, Çatalca, Çanakkale… Metrekaresi 2-3 bin TL’den.

Henüz bu yazı yazılırken, İğneada longozlarında, “orman manzaralı, kuş cıvıltıları arasında, tertemiz havada, orman manzaralı, organik kahvaltılı” olarak pazarlanan bir tiny house yerleşimi sellere kapılarak yeryüzünden silindi: sonuç 6 ölü!

Dolmuşlar epeyce küçümsenip, önce minibüse dönüştüler. Başlı başına özgün bir kültür oluşturan minibüsler de tukaka edilip devreden çıkarıldılar. Erişebilirseniz, birkaç kilometrede bir istasyon bulabileceğiniz
bayağı seyreltilmiş bir metro sistemimiz var artık.

Yeni -korsan- kentsel ulaşım biçimimiz ise (bu yedi tepeli şehirde) “scooter” olmak üzere. Epeyce genç, cool, bireysel ve çevreci. Ama bir o kadar da denetimsiz, arsız, kural tanımaz bir işgal canavarı. Kimi “uygar” ülkeler, önce bu kaldırım işgalcisi zırıltılara hız sınırlaması getirdiler, kimileri ise (Paris gibi) kentte hepten yasakladı. Burada ise scooter şirketi kurucusu şahıslar neredeyse milyoner bir kral oldu, karar odağı ve siyasal bir güç olma yolunda da mitingler filan yaparak hızla ilerliyorlar.

Peki, işporta ne oldu? Sokağınıza bir bakın: kuryeler, motokuryeler artık her türlü ıvır-zıvır ürünü ayağımıza getirmiyor mu? Ülkede motor satışı binek araç satışı sayısını geçmek üzere. Pek yakında motorlu çeteler de türeyecek, demedi demeyin!

Günümüzde süregiden bu dizginsiz, vahşi kapitalizmde tüm bunların sosyolojisini, ekonomisini konuşmak artık abesle iştigaldir ve durum, değerli hocamız Mübeccel Kıray’ın deyişiyle “tampon mekanizmalar”a teslim olmaktan ibarettir.

Ben de “tampon mekanizmalar için tapon sistemler bize uygundur” diyeyim bari.

Dolmuşlu, Gecekondulu, İşportalı Şehir

Etiketler

Bir yanıt yazın