6 Şubat tarihli depremlerin ardından basında yer alan haberlere göre pistin durumu nedeniyle Hatay Havalimanı uçuşlara kapatıldı, bugün yani 9 Eylül tarihi itibarıyla depremin üzerinden 7 ay geçmiş olmasına rağmen havalimanı hala kapalı. Bu nedenle kamuoyunda bu tesisin başka bir yere taşınmasına yönelik tartışmalar yeniden alevlendi. Fakat tam da bu noktada Ulaştırma ve Altyapı Bakanı bütün tartışmaları kesip atacak kararı kamuoyuna tebliğ etti: havalimanı aynı yerde yapılacaktı.
Hatay Havalimanı’nın yerinin neden olacağı sorunlar 2008 yılında yapıma başlanmadan önce de biliniyordu. Bölgede yaratacağı ekolojik tahribatın raporları çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından kamuoyu ile paylaşılmıştı. Fakat itirazlar “peki o zaman nereye yapalım, yoksa Hatay’da havalimanı istemiyor musunuz?” gibi sorularla hızlıca savuşturulmuştu. Hatay bir havalimanı hakkediyordu ve kimse bunu engelleyemeyecekti.
1960’ların sonlarında etkileri hala tartışılan bir kararla kurutulan Amik Gölü’nün bulunduğu yerde pistler ve terminal binası inşa edildi. Yer kabuğu şekillerini ve fay hatlarını görselleştiren aşağıdaki harita Amik Gölü’nün istisnai konumunu göstermesi açısından önemli.
Lübnan’ın kuzeyinden başlayarak kuzeye doğru ilerleyen Asi havzası tam da Amik Gölü’nün bulunduğu noktada Maraş tarafından gelen Karasu havzası ile buluşur ve bu noktadan itibaren dönüp Antakya’dan geçerek Samandağ’da denize ulaşır. İki havzanın buluştuğu bu nokta üçlü kavşak noktası olarak düşünülebilir. Yine merkezden alınan bir kararla üç grabenin birleştiği noktada yer alan Amik Gölü kurutuldu ve muhtemelen arazi maliyeti açısından en uygun yer olduğu için Havalimanı da bu noktada inşa edildi.
Evet, Hatay’da bir havalimanı yapılabilirdi, ancak nasıl bir havalimanı, ne kadarlık bir kapasite ile, nasıl bir terminal binası ile ve nerede?
Bu soruların hepsine “doğru” cevapları bulmak benim veya sivil toplumun sorumluluğunda olamaz kuskusuz. DHMİ gibi kurumlar ve uzman meslek örgütleri alternatifleri topluma sunmalıdır. Zira havalimanı gibi büyük bütçeli altyapı yatırımlarının konum ve kapasite kararları bölgesel planlamadan yerel mülkiyet dokusu ve öngörülere kadar geniş bir veri setine erişimi gerektirir. Sözgelimi şu konuma yapalım derseniz belki de o nokta karayolu ve demiryolu gibi diğer ulaşım güzergahlarının uzağındadır. Ya da bölgede mülkiyet sorunları vardır. İhtimalleri artırabiliriz. 2007’de Hatay Havalimanı’nı açan yetkililer deprem ve su baskını gibi afet risklerini göz ardı ederek bu kararı vermiş görünüyorlar. Ekolojik tahribat ise uzun vadeli etkilerini mutlaka göreceğimiz bir başka konu. Bütün risklerine ve maliyetlerine rağmen açılan havalimanının geçtiğimiz 15 yıldaki başarısını açık kaynaklardan sorgulamamız mümkün.
Tekrar edersek: Hatay Havalimanı için yer önermek sivil toplumun sorumluluğunda değildir, ancak geçtiğimiz 15 yıllık performansı değerlendirmek ve farklı alternatifleri gündeme getirmek pekala mümkündür.
DHMİ verilerine göre yıllık 4 milyon yolcu kapasitesi ile projelendirilen Hatay Havalimanı’nın yıllık istatistikleri şu şekilde verilmiş:
Tabloyu kolaylık olması için Wikipedia’dan aldım, ancak DHMİ’nin istatistik kayıtlarından da kontrol edilmesi mümkün.
Tabloda görüleceği üzere açılmasının ardından ilk 5 yılın sonunda ivmeli bir artışla yıllık yolcu sayısı 1 milyon 100 bin yolcu civarına gelmiş, 2013’ten sonra yatay bir seyir izlemiş görünüyor. Öte yandan 2012’deki sel baskını nedeniyle kapasitenin düştüğü yılları da dikkate almak gerekir. 2019’da da pisti ve terminal binasını değil ama kompleksin çevresini ve bağlantı yollarını su bastığı için ciddi sorun yaşanmıştı. DHMİ verilerine bakarsak 2019 yılı ve 2022 yıllarında trendin değiştiği yönünde bir bilgi yok. 2020 yılının Mart ayında başlayan pandemi nedeniyle sonraki yıllarda düşüş olmasını normal karşılarsak en iyi koşullarda bile havalimanının yıllık yolcu kapasitesinin ancak üçte birine ulaştığını söylemek yanlış olmaz.
Peki bu durumda Hatay Havalimanı’nın ihtiyaçlarla uyumlu bir kapasite ile inşa edildiğini söyleyebilir miyiz? Bu kadar çevresel tahribat, dahası sel ve deprem riskini göze alarak inşa edilmiş pistlerin ve terminal binasının bu ciddi yatırımın karşılığını verdiğini iddia etmek mümkün mü?
Terminal binasına bakacak olursak bambaşka sorunlara mercek tutmamızı gerekir. Antakya ve Amik Ovası’nın sıcak ve nemli ikliminde bu kapasitede bir terminal binasının ısıtılıp soğutulması için harcanan enerjiyi hesap ettik mi şimdiye kadar? Bu terminal binasının iç mekanı neden bu kadar yüksek? Neden bu tuhaf dalgalı çatı? 2000’li yıllar Türk Mimarlığı’nın dalgalı havalimanı çatısı modasına uyulması farz olduğu için mi? Neden taşıyıcı ayaklardan çıkan çelik taşıyıcılar giydirme cephe camlarını delerek dışarı çıkıyor? Neden taşıyıcı sistem ile kabuk uyumsuzlukları acemice detaylarla geçiştirilmiş? Bu terminal binasının yolcu girişlerinde zeminde neden küp taş kullanılmış, yolcuların sürüklediği el bavullarının tekerleri takır tukur bir melodi tuttursun diye mi? Bu terminal binasının tuvaletleri neden bu kadar kötü çözülmüş, neden her uçuşta kapısında yolcular sıra bekliyor, kapısı kapanmıyor, berbat bir koku bekleme alanlarını dolduruyor?
Terminal binasının yerinin yanlış olduğunu içinde yuva yapan kuşların ötüşü bile söylüyordu. Tuhaf ama o terminal binasının en hoş tarafı gözlerinizi kapadığınızda duyduğunuz kuş sesleri idi. Amaçlanmadan orada yer bulmuş, havalimanının her taşına sinmiş neşesizlik ve vasatlığı daha acı bir şekilde hatırlatan kuş cıvıltıları.
Şimdi bu binanın yeniden aynı yerde yapılacağı söyleniyor. Sevinmeli miyiz?
Peki havalimanını yeniden yapmak yerine Hatay’ın büyük bir ihtiyacı olan Amanos Tüneli inşa edilse? Antakya İskenderun arası karayolu ulaşımı 30-35 dk’ya düşse belki de havalimanının Amik havzasında inşa edilmesine gerek kalmayacak. Bu Tünel ülkenin en verimli tarım havzalarından birini Doğu Akdeniz’in önemli limanlarından birine bağlamış olacak.
Bu tüneli kullanacak bir hızlı tren hattı ile Antakya ve İskenderun Adana’ya bağlansa belki de bu iki şehirde havalimanı yapılmasına gerek kalmayacak. Yıllardır bitirilemeyen Çukurova Bölgesel Havalimanı bütün bölgeye hitap edebilecek. Belki de bu sayede hayal edilen ve bir türlü tutturulamayan kapasiteler mümkün hale gelecek. Evet bunlar uzak hayaller, daha makul ve kısa vadeli olan hayallere dönelim.
Havalimanı adı verilen altyapı tesisi mutlaka dalgalı çatılı dev bir terminal binasının inşa edilmesini gerektirmez. Beton bir pist ile uçakların yanaşacağı bir iskele yapısı öncelikli ihtiyaçtır. Yurtdışında sadece bir iskele ve pistten ibaret ve çok iyi işletilen pek çok küçük havalimanı vardır. Hatay Havalimanı neden böyle ufak ama iyi çalışan bir havalimanı olmasın? Bir zamanlar bu ülkede de bu tür ufak sevimli terminal binaları inşa etmiştik.
İskenderun’daki eski askeri uçak pisti korunabilmiş olsaydı belki de şu anda bambaşka ihtimalleri konuşuyor olabilirdik. Maalesef bu ihtimali, Karaağaç’ın o nefis peyzajı ile birlikte kaybettik. Yine de hala yeni ihtimaller bulunabilir. Hala geç değil, sadece düşünelim, isteyelim, tartışalım ve birlikte karar verelim.
Ve son olarak…
Halk bunu istiyor diyerek kestirip atıyoruz ama halkın esasen ne istediğini bilmiyoruz, bu ve benzeri binlerce soruna ilişkin karma bir değerlendirme için 5 yılda bir oy veriliyor. Spesifik olarak bu konu tartışılıp halkın fikirlerini olgunlaştırması sağlanmıyorsa Efkâr-ı Umumiyeden de söz edilemez. Siyaset ve popülizm lafları bolca ve genelde olumsuz tonla kullanılıyor bu tür kararlarda ama gerçekte ortada halk yok. Dolayısıyla siyaset de yok.
Şimdiye kadar alınan tepeden inme kararların feci neticelerini gördük. Emin olun, ülkenin yöneticileri ve karar vericileri beceriksiz olduğu için değil, bu yöntemle kim o mercide otursa benzer sonuçlara yol açacağı için akıbet felaket oldu. Muhtaç olduğumuz şey daha çok kudret, bileği daha güçlü, tuttuğu balyoz daha büyük ve kararlarında daha tavizsiz bir otorite değil. Hepimizin selameti başka yollar ve başka ihtimallerdedir.