Haydarpaşa Garı yangını hakkındaki şüpheler ve cevap bekleyen sorular...
2005 yılında Cannes’da düzenlenen MIPIM’de İBB’nin İstanbul ile ilgili 20 Vizyon Projesi sunacağı haberleri ortaya çıkmıştı. Bu projeler arasında bulunan Haydarpaşa Development Concept, Haydarpaşa’nın 100 yıldır sürdürdüğü sakinliği ortadan kaldırmıştı. Haydarpaşa’yı Manhattan’a benzetmek isteyen bu vahşi projelerde Gar ve Liman sahasındaki 1 milyon metrekarelik alana 1 milyon nüfus yerleştirilmek ve toplam 4 milyon metrekarelik inşaat yapılmak isteniyordu. Projenin en akıl almaz tarafı Gar ve Liman’ın fonksiyonlarına son verilmek istenmesiydi.
Kamuoyunun büyük baskısı sonucu bugünlere gelindi. 2010 yılında bu alan için yapılan Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nda inşaat alanının düşürüldüğü görülmektedir. Ancak Koruma Planı’nda koruma anlayışı sadece bazı tescilli binaları korumak olarak muhafaza edilmektedir. Halbuki burada fonksiyonun da korunması esas alınmalıdır. Bu anlayışın yerleştirilmediği koruma planları asla koruma planı olamamaktadırlar.
Bu arada özellikle 2005 yılından sonra Gar Binası ve Çevresi ile ilgili esas fonksiyonlarından uzaklaştırma gayretleri gözlerden kaçmamaktadır.
Örneğin: 12 Haziran 2006 tarihinde Gar Binası’nın 3. Katı Dress Sommer Proje Bürosuna tahsis edilmişti. Dolayısı ile Gar ilk defa trencilerin dışında insanlara hizmet etmek durumunda kalmıştı. Sonra 11 Ağustos 2008 tarihinde garın içersinde ve deniz tarafında bir gazetenin kokteyl töreni gerçekleştirilmişti. Bu şekilde de alan ilk defa halka kapatılmıştı. 15- 17 Ekim 2008 tarihlerinde ise 2. Uluslararası Demiryolu Sempozyumu düzenlenmiş ve Gar bu sefer 20 – 30 gün hem halka kapatılmış hem de esas fonksiyonundan uzak bırakılmıştı. Daha sonra Haydarpaşa Garı 100. Yaş günü olan 2008 yılının son gecesinde, adeta onurunu kırmak istercesine diskotek olarak kullanılmıştı.
Bu etkinlikleri yapmak için İstanbul’da birçok mekan bulunabilirken devamlı Gar tercih edilmişti.
Ayrıca bina 100 yıldır başına gelmeyen olaylar yaşamakta idi. Örneğin: Bodrum katta bazı çatlamalar olduğu ve ufak tefek yangın tehlikeleri atlattığı haberleri alınmakta idi.
İşte bu yakın geçmiş haberlerinin üzerine 28 Kasım 2010 tarihinde Gar Binası’nın çatısında çıkan yangın insanları şüpheler içersine sokmaktadır. Zira bir süredir trenlerin Söğütlüçeşme İstasyonu’nda kalması için projelerin üretilmekte olduğu bilinmektedir. En kısa zamanda yangının sebebi açıklığa kavuşturulmalıdır.
2005 yılında Haydarpaşa’nın tarihi ile ilgili kapsamlı bir çalışma yapmıştım. O yıllarda gerek Mimarlar Odası’nı temsilen gözlemci üye olarak katıldığım ilgili Koruma Kurulu ile bu binaya geldiğimde, gerekse burada çalışan arkadaşlarımla görüşmelerim sırasında binanın içinde ve dışında birçok fotoğraf çekmiştim. Haydarpaşa’nın tarihi ile ilgili yazmakta olduğum kitapta bu fotoğrafları kullanacağım.
Yangın sonrasında, elimdeki yangının çıktığı çatının fotoğraflarını incelediğimde burada yangın dolabının ve vanasının bulunduğunu tespit ettim.
Şimdi şu sorulara cevap verilmesi gerekmektedir:
Yangın vanaları çalışır durumda mıydı?
Çalışır durumda değilse niye çalışmıyordu?
Çalışır durumda ise niye kullanılmadılar?
Yangın günü burada çalışan işçilerin giriş-çıkış kayıtları var mıdır?
Binanın sigortası var mıdır?
Basit onarım da olsa belediyeden ruhsat almadan iş yapmak kaçak inşaat yapmak değimlidir?
Aslında İstanbul’daki tarihi binaların çoğunda olduğu gibi Haydarpaşa Garı’nın da projesi bulunmamaktadır. Projeleri bulunmayan bu binalar için esaslı tadilat ruhsatı alınamamaktadır. Dolayısıyla basit onarım veya küçük tamirat işleri olarak bu işlemler yapılabilmektedir. Bu gerçeğin artık konuşulması ve bütün tarihi binaların projelerinin çıkarılması gerekmektedir.
Şimdi Haydarpaşa Gar’ının çatısının onarımı için zorunlu olarak Binanın rölöve-restitüsyon-restorasyon projeleri hazırlanacaktır. Diğer tarihi binaların da rölöve-restitüsyon-restorasyon projelerinin yapılması için başlarına bu tip talihsizliklerin gelmesi mi beklenmektedir?
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı yıl boyunca yaptığı etkinliklerin yerine kentimizdeki tarihi binaların Rölöve-Restitüsyon-Restorasyon Projelerinin hazırlanması kampanyası gerçekleştirse idi İstanbul’a çok daha hayırlı ve yararlı bir iş yapmış olurdu.
1 Yorum
Makaledeki bazı yerlere itirazım var: Örneğin gar binasının başka fonksiyonlar için de kullanılıyor olmasını olumsuz olarak kabul etmek durumunda mıyız? Haydarpaşa adeta onuru kırılmak istenircesine diskotek olarak kullanılmıştı diyor Sayın Atılgan. Bir binanın diskotek olarak kullanılması onur mu kırar? Onu bırakalım diskotek olmak da bir fonksiyon değil midir? Bunu olumlu veya olumsuz anlamak zorunda mıyız? Sorular uzar gider…
Yanılmıyorsam 2003 Ağustosuydu. Tamamen tesadüfi olarak Zürih Street Parade’in ortasında buluvermiştim kendimi ve Zürih’in ana tren istasyonu tam anlamıyla vıcık vıcık bir diskoya dönüşmüştü. Yüksek sesli müzik ve alkolden yapış yapış olmuş bir zeminde binlerce insan hala edebilirsiniz. İstanbul’da buna yakın bir ortam herhangi bir zamanda herhangi bir yerde olmadı bugüne kadar. Bu durumda Zürih Tren Garı’nın onuru falan kalmamış olması gerek… Bence yapıları kullanmalıyız ama gerçekten kullanmalıyız. Kullanmalıyız derken disko olsun demiyorum. Bu şekilde kullanmanın da sakıncası olmaz demek istiyorum.
Esasında yukarıdakiler teferruat. Haydarpaşa gerçek manada bir “hauptbahnhof” olabilir mi? Sorumuz bu olmalı. Olur elbette ama bunun için ilk olarak yeterli nitelik ve nicelikte tren varlık göstermeli. Şurasını da unutmayalım: demiryolu işine iyi-kötü neşter vurulması, yeniden ciddi yatırımlara başlanması ancak bu son hükümet döneminde olmuştur.
Ne diye durup dururken binayı yaksınlar? Ben akılcı bir yanıt veremiyorum bu soruya. İhmal ve Türkiye’de yaşıyor olmak mı. Evet, elbette.