Mimara göre kamu binaları bir toplum için çok şey ifade eder, aynı insan vücudundaki başlıca organlar gibidir.
Geçen ay oldukça ilginç bir etkinliğe katıldım. Sanıyorum Helsinki’de yaşamaya başladığımdan beri, Fin kültürünü ve kimliğini tanımak için yaptığım en yararlı hareketlerden biriydi. Aalto Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin desteğiyle gerçekleştirilen Alvar Aalto konulu konferanslar serisi hem büyük ustayı daha iyi tanımama hem de onun aracılığıyla modern Fin mimarisi ve tasarımını farklı biçimde kavramama yardımcı oldu. Konuşmacılar arasında, Alvar Aalto Vakfı ve Müzesi Başkanı, zamanında mimarın ofisinde çalışmış mimarlar, Aalto üzerine yayımlar yapmış araştırmacılar gibi birikim sahibi kişiler vardı. Her biri Alvar Aalto’yu başka bir açıdan ele alıp, anlattılar. Konuşmaların yanı sıra, Helsinki’de bulunan Alvar Aalto imzalı yapılardan bazılarını gezme imkanımız da oldu. Bunlardan biri beni epeyce şaşırttı. Oldukça merkezi bir yerde olmasına karşın, pek çok Helsinkili’nin bile farkında olmadığı, içine girip gezmediği bir yapı.
Bahsettiğim yapı, İkinci Dünya Savaşı’nın bitimineden kısa süre sonra yapılmasına karar verilen, Türkçe’deki karşılığıyla sosyal sigortalar kurumunun genel merkez binası. Yapı, sembolik değerinden ötürü olsa gerek, bana Sedat Hakkı Eldem’in SSK Zeyrek Tesisleri binasını anımsattı. İki yapı arasında 10 yılı aşkın bir zaman aralığı ve mimarlarının uslupları arasında çok büyük farklar olsa da, bu iki yapının buluştuğu ilginç bir nokta var. Ekonomik dar boğazdan feraha çıkmaya çabalayan iki milletin sosyal sigortalar kurumu binaları olmaları, kendi ülkelerinin hem ulusal değerlerini yansıtan hem de modern mimari unsurlarını izleyerek uluslarası platformda ülkelerini temsil eden iki önemli mimarın ustalık dönemi işlerinden olmaları gibi.
Yapı, Alvar Aalto’nun başkent Helsinki’de gerçekleştirdiği ilk kamu binası. Hikayesi de ilginç. Helsinki şehri yapı için gerçekleştirilecek yarışmayı ilan ettiğinde, proje alanı olarak mevcut binanın bugünkü yerinden farklı bir yer gösteriyor. Yarışma gerçekleştiriliyor, Aalto’nun projesi birinci seçiliyor. Fakat son anda, proje alanında bir değişiklik yapılıyor. Şehrin yeni opera binası için ayrılan arazinin, opera için yeterli bütçe olmamasından dolayı, sosyal sigortalar binasına tahsis edilmesine karar veriliyor. Durum böyle olunca Aalto, tüm projeyi bu yeni araziye göre tekrardan çalışıyor. Arazi üçgen formda, oldukça yoğun yapıya sahip, konut ağırlıklı bir kent dokusunun içine konumlanıyor. Alvar Aalto 22.500 metrekarelik alanı kaplayan bu büyük projeyi tasarlarken iki unsuru çok önemsemiş. İlk olarak, bu heybetli binayı Helsinki için yeni bir kamusal merkez olacak şekilde ele almış. İkinci olarak ise, ezici olabilecek büyüklükteki kamu ve ticari nitelikli bina olgusunu parçalayarak insan ölçeğine uyum sağlayabilecek biçimde tasarlamaya özen göstermiş. Bina hakkında yazmaya karar verince, daha önce iç mekanlarını incelediğim yapının bu sefer kent üzerinde yarattığı kütlesel etkiyi tecrübe etmek istedim. Tek başına bir tam blok işgal etmesine rağmen, etrafında tur attığımda ilgimi çeken, parçalı yapısından ötürü her cephesinde farklı bir duygu verip, değişik izlenim yaratıyor olması oldu. Etrafında bulunan yapılarla da oldukça dengeli bir ilişki içinde olduğundan, dönem olarak çok farklı olsa da mevcut kent dokusuna uyum sağlıyor olduğunu gözlemledim.
Alvar Aalto’nun İtalyan mimarisine olan ilgisi hemen hemen her projesinde bir yansımayla varlık gösterir. Bu projesinde ise park anlayışındaki iç avlu ve onun etrafında oluşturulan teraslı yapı İtalyan hatta Yunan klasik dönemlerine, küçük Akdeniz kasabalarına bir gönderme olarak değerlendirilebilir. Aalto, binayı şehir için yeni bir buluşma noktası gibi düşündüğünden olsa gerek, kente açılan bir avlu etrafında tasarlamıştır. Yalnız belli güvenlik nedenlerinden dolayı bugün bu alan halka açık tutulamamaktadır. Yapının projelendirme aşamasında, Elisa Aalto ve ofisten başka mimarlar araştırma yapmak amacıyla, İsviçre, Kuzey İtalya, Yunanistan ve Danimarka’ya seyahat etmişler, üzerinde çalıştıkları projenin anlayışındaki benzer binları incelemişler, bir biçimde Orta Avrupa’dan Finlandiya’ya aktarım sağlamışlar.
Yapının başlıca kütlesel elemanları arasında, Kela Hall olarak adlandırılan, öncesinde halka direk hizmet eden memurların çalışma alanı olan, tamamı tavandan doğal ışıkla aydınlatılan serbest planlı mekan, kütüphane, bir cephesiyle iç avluya bakan yemekhane ve bunların yanında farklı departmanlara ayrılmış ofis, toplantı odaları yer almaktadır.
Bu yapının başka ilginç bir yanı ise, baştan aşağı bir Alvar Aalto projesi olup, en ufak ayrıntısına kadar mimarın ofisinde tasarlanmış olmasıdır. Giriş holünde ziyaretçinin hemen dikkatini çeken açık vestiyer alanından, duvarlarda kullanılan Arabia imzalı silindirik seramik duvar kaplamaları, asansör, kapı, kapı kolu, asma tavan detayları, koltuk, sehpa, iskemle, tüm doğal ve yapay ışık, abajur, lamba detaylarına kadar mimar tarafından projelendirilmiştir. Bu nedenle de yapı görülmeye değer eksiksiz bir Aalto projesi örneğini teşkil eder.
Aalto pahalı malzeme seçimleri konusunda çoğu zaman sert eleştirilerle karşı karşıya kalmış ancak kaliteli malzemelerin daha uzun ömürlü olduğunu savunduğundan, kamu mekanı projelerinde bile bu seçimden vaz geçmemiştir. Örneğin bu binanın iç mekan tasarımlarında İtalyan Carrara mermer, Belçika’dan getirtilen siyah bir mermer, duvar kaplaması olarak da Finlandiya’nın tanınan markası Arabia tarafından özel üretilen seramik kullanılmıştır.
Savaş sonrası dönemine bakıldığında Aalto’nun kırmızı tuğla binaları dikkat çekiyor. Uzun bir süre, özellikle kamu binası projelerinde kimi zaman demode olarak değerlendirilmesine rağmen Aalto kırmızı tuğladan vaz geçmemiştir. Bu dönem binalarının en önemli örneği ise sosyal sigortalar kurumu binasıdır. Aalto bu binada kullanılacak olan tuğla için özel yazışmalar yapmış, tam isteğini karşılayacak bir malzemeye ulaşmak için büyük itina göstermiştir. Nitekim aynı dönemde inşaa edilen yapılar incelendiğinde, Aalto’nun binasının daha dayanıklı, canlı ve güzel tonlara sahip olduğu görülüyor.
Benim için yapının en etkileyici yeri kütüphane oldu. Sadece tavandan doğal ışık alan bu ışıklı kutu gibi mekan aslında Aalto’yu uluslararası üne götüren ve bugün hala mimarın en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen Viipuri Kütüphanesi’nin küçük ölçekte bir uyarlaması. Alvar Aalto’nun gün ışığını maksimum seviyede iç mekanlara taşıma ve ışığı önemli bir mimari kompozisyon elemanı olarak kullanma tarzı kütüphanede ön plana çıkıyor.
Binanın en üst katına çıkıldığında ise daha gizli ve özel bir alana geldiğinizi fark ediyorsunuz. Birbirinin içine geçen oturma odaları gibi tasarlanmış, yine mimarın imzasını taşıyan oturma gruplarıyla bezenmiş bu mekanlar yekpare camlarla çevrili. Bu noktadan izleyebildiğiniz manzara ise bana Aalto’nun, binanın da içinde bulunduğu Töölö bölgesi ile ilgili gerçekleştirmek istediği projenin daha o günlerde kafasında şekillenmiş olduğunu gösterdi. Çünkü manzara tüm bölgeye hakim bir bakış açısına sahip. Daha sonraki yıllarda Aalto bu bölgeyle ilgili projesinin tamamını olmasa da Finlandia Hall adını taşıyan kültür merkezi binasıyla, kendinden sonra gelecek nesillerin devam ettireceği, içinde opera binası, çağdaş sanatlar müzesi, şehrin en önemli konser salonu gibi binaları barındıran, bugün büyük kısmı gerçekleşmiş kültür adası projesini başlatmıştır.
Alvar Aalto kaleme aldığı bir makalesinde kamu binalarını nasıl değerlendirdiğinden bahseder. Mimara göre kamu binaları bir toplum için çok şey ifade eder, aynı insan vücudundaki başlıca organlar gibidir. Modernizimle birlikte toplumlar da bir değişim geçirmektedir ve bu değişim içinde mimarinin özellikle de kamu binalarının yapıları çok belirleyicidir. Mimar da modern Fin toplumunun gereksinimlerini ve özelliklerini göz önünde bulunudurarak tasarımlarını yapmaya özen göstermiş, bir anlamda idaellerini mimari çizgisi ve seçimleriyle ifade etmiştir. Sosyal sigortalar kurumu binası da bunu en yalın ve bütün şekilde gözler önüne seren yapılarından biridir şüphesiz.
1 Yorum
Elinize sağlık ilgiyle okudum. Daha detaylı bilgiye ulaşmak isteyenler için binanın ingilizce literatürde geçen adı (National Pensions Institute) yazıya eklenebilirmiş. Ben bulmak için bayağı uğraştım 🙂 Bir de dışarıdan bir resim olsaydı keşke. Saygılar.