Gezi sürecinde ve sonrasında sessiz, veya tepkisini dile getirmekte çekimser kalan kesime bir haberimiz var: Parti bitti.
Bu sektörler son 10 yıllık AK Parti macerasına paralel büyüdü, serpildi. Hükümet, ekonomi politikasının bir ayağını biteviye proje olarak belirlemiş, katarını Kadir Topbaş’ın da dile getirdiği gibi inşaat lokomotifine bağlamış gidiyordu.(*)
Kamunun ve özel sektörün hızlı proje ve inşaat üretebilmesi için tüm araçları seferber ettiler. İmar değişikliği gündelik spor haline getirildi; meslek odaları by-pass edildi; teşvik edici vergi düzenlemeleri yapıldı; yabancıların mülk edinmeleri kolaylaştırıldı; yönetmelikler, her biri emsal arttırıcı ve yoruma açık maddelerle donatıldı; rant olabildiğince geniş bir yüzeye dağıtıldı. En önemlisi de ANAP iktidarı zamanında kurulan TOKİ, yetkileri genişletilerek kurumlarüstü bir arsa ve emsal ofisi haline getirildi.
Ülkedeki tüm reformların ucu gelip inşaata bağlandı. Finansal reform bir finans merkezi maketiyle ilan edildi. Hukuk sistemi dökülürken, adalet reformu her yere adalet sarayı yaparak gerçekleşti. Eğitim reformuna tüm Türkiye’ye 10.000 kişilik okullar inşa ederek başlanacak. Şehir merkezlerinde boşluklar yaratan değerli eski okul arazileriyse GYO’lara satılıp konut olacak. Böylece reform tamamlanacak.
Kentsel rantın, kumandası tamamen hükümetin elinde bir araca dönüşmesi çok taraflı bir sorundur. (1) Öncelikle bir adalet sorunudur: Yerel veya merkezi yönetim kararıyla yaratılan rant çok yüksek olabilir. Ve bu doğrudan bireysel ve eşitliksiz kazanç hanesine yazılır. Ya da kapalı gruplar tarafından paylaşılır.
(2) Kentsel bir sorundur: Arsaların değeri, üzerindeki binaların değerinden fazla hale gelince yık-yap ekonomisi doğar. Buna kentsel dönüşüm, deprem önlemi, sağlıklılaştırma vs. gibi kulplar takılabilir. Önünde hiçbir engel duramaz. Sonucu kentin yoğunlaşması, yükselmesi, trafik sıkışıklığı ve altyapı yetersizliğidir. ,
(3) Makro ekonomik bir sorundur. Herkes inşaat yapmak ister. Bilişim şirketi sahipleri GYO satın alır, elektronik devi inşaata soyunur.(**) Kentsel rant ülkedeki tüm girişimcileri mıknatıs gibi çeker. Ülke inşaat liginden inovasyon ligine çıkmak için yıllardır biriktirdiklerini teker teker şantiyeye çevirir.
(4) Bir verimlilik sorunudur: Ülkeyi sırtına bindirdiğiniz inşaat atı hep beslenmek ister. İnşaat için hep bir sebep bulunur: Türkiye’de kişi başına düşen AVM, Avrupa’nın yarısıdır; konut üretiminde Dünya’nın gerisindeyiz; trafiği çözmek için daha şu kadar altgeçit yapmak gerekir vs. Dolayısıyla inşaat gerçek ihtiyaçtan kaynaklanmayan, ekonomik çarkı çeviren suni bir enerjiye dönüşür.
Gezi protestolarının başlangıç kıvılcımı da bir inşaat hazırlığı idi. Gezi Parkı’nın yerine yapılması dayatılan AVM. Park şimdilik kurtuldu. İnsanlar kentli hakkını talep etti. Tarihi eser, yeşil alan, kentsel doku tanımayan ve itirazları küçümseyip reddeden açgözlü inşaat hareketine karşı durdular. Devleti merkez alan yurttaşlık yerine, bireyin kendisini ve içinde yaşadığı çevreyi merkeze alan bir yurttaşlık bilinciyle hareket ettiler. Talep ettikleri özgürlükler arasında biri, “içinde yaşadığı çevre için söz sözleme özgürlüğü” idi. Bu çevre, mahalledeki parktan, içinde yaşadığı kentten, ülkenin diğer yakasına yapılan otoyola, Dünya’nın başka bir yerindeki nükleer santrale dek kapsamlı bir içeriğe sahipti. Yurttaşlık, eski devletçi, sığ tanımından-anlayabilenler için-sıyrılıp sınırlarötesi, kuşaklararası bir boyuta taşındı: “Dünya’da bir ağaç kesiliyorsa bu beni ilgilendirir. Benden sonraki kuşakların mutluluğu benim sorumluluk alanıma girer.” Bu bazı ülkelerde yeşiller partisiyle vücut bulmuş çevre merkezli bir siyaseti filizlendirir mi bilemeyiz ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bu açık. Eskisi gibi olmayacak şeyler listesinde GYO ve inşaat sektörü de var.
Bu noktada eğer hala tam anlaşılmamışsa ilan etmek gerekiyor. TOKİ ve hükümete; belediyeler ve diğer kamu kurumlarına; GYO’lar ve inşaat şirketlerine; arsa sahipleri ve emlakçılara; mimarlar ve mühendislere; mobilyacılar ve seramikçilere; peyzajcılar ve yeşil sertifika dağıtanlara; yabancı danışmanlar ve arsa rantına koşan yabancı sıcak paraya; ve medyaya haber vermeli. Parti bitti. Tamam zevkliydi, ama bitti. Hükümet arsa değil emsal satarken hayır demeyip alanlar, hesaplayanlar, çizenler, yapanlar, satanlar, döşeyenler, ilan edenler, pazarlayanlar. Hepimiz artık anlamalıyız. Parti bitti.
(*) İlki, 6 Nisan 2012’de Taksim Topçu Kışlası ve Yayalaştırma Projesi hakkındaki düşüncelerimizi paylaşmak üzere verdiğimiz gazete ilanını takiben 40 Mimar Kadir Topbaşı ziyaret ettiğimizde sorduğum soruya cevaben; İkincisi NTV, “Bana söz ver” programı, 19 Kasım 2012’de, Kentsel Dönüşüm hamlesini anlatırken.
(**) gittigidiyor.com’u e-bay’e satan girişimciler buradan kazandıklarını beklendiği gibi start-up bilişim fikirlerine değil inşaata aktardılar: Tekfen-Oz Gayrimenkul Şirketi’ni satın aldılar. 2006 yılında Avrupa’daki her 4 TV’den birini satan Vestel’in sahibi Zorlu Holding İstanbul’da inşaat yapıyor.