Kamusal Mekanda Geçici Kullanımlar: Portekiz Sahillerinde Barakalar ve Yersellik Üzerine

Yanımızdaki şezlongdan bize virüs bulaşır mı? Bu soru geçtiğimiz günlerde bir ulusal kanalda soruldu.

Mart ayı ortasından itibaren Türkiye’de başlayan pandemi önlemlerinin yaza kadar sürüp sürmeyeceği, sürse dahi insanların tatile gidebilme ihtimalleri ve tabi ki turizm sektörünün durumu gibi hayatımıza her gün bir yenisi eklenen kaygılardan sadece biri bu. Özünde ise kalabalık ortamlarda diğer insanlarla bir araya gelmenin yeni koşulları var. Bu duruma dair, Nuova Neon 2 şirketi, virüs sonrası İtalya sahilleri kullanıcılarının arasındaki mesafeyi koruyacak bir çözüm olarak 4,5 metre aralıkla yerleştirilmiş şemsiyeler ve onları çevreleyen pleksiglas malzemeden kabinler önerdi [1]. Bu ve benzeri öneriler Covid-19 sonrası mimarlık, tasarım ve kamusal mekân kullanımı konularında tartışmalara yol açıyor.

Kamusal mekân çöküyor mu dönüşüyor mu ikileminin son elli yıldır süregeldiği kentlerimizde, verilen bu zorunlu “es” sonrası önümüzde kabaca iki yol var gibi görünüyor: korku ve kaygının üstün gelmesi ya da yönetimler tarafından kışkırtılması sonucu “öteki” olandan korkma ve bir araya gelmek istememe, bireyselleşmenin artması; ikincisi ise uzun süreli ayrışmanın ve yalnız kalmaların tetiklediği birikimle ortak alanların daha da çok ve farklı etkinliklerle kullanılması. Virüs sonrası “normal” hayata dönüşte ihtiyacımız olacağına inanılan tedbir amaçlı çözüm önerileri sosyal mesafe kurallarına uyularak, yani kimseyi kişisel ya da yakın alanımıza sokmadan mekânda hareket edebileceğimiz, bizi ötekinden uzak tutan tasarım önerileri ile şekilleniyor. Pleksiglas plaj kabinlerinin yanı sıra restoran masasında iki kişinin arasına konmuş paravanlar, renkli bantlarla birer kişi atlayan oturma mekanları, merdivenler, masalar görüyoruz. Ancak, ikinci durum için ise çok da bir tartışma yok. İçerde kalmaktan sıkılan insanlar kamusal alanlara taştıklarında onları ayrıştırmadan ama kişisel mesafelerine de saygı duyarak bir araya gelmelerine yardımcı olmak mümkün mü?

Hannah Arendt, insanın kendini gerçekleştirebilmesi için özel mekânından dışarı çıkması, kamusal mekânda diğerleriyle kesişmesi ve yan yana gelmesi gerekir diyor. Bugün uzaklaştığımız bu gerçeklik ve sonrası bir yazının konusu ama; bu yazıda da yine kamusal bir mekân olan sahillerin kullanım biçimi, mekânsal düzeni, geçici mimarı çözümler ve sosyo-ekonomik ilişkileri içinde Portekiz sahillerine bakacağım. Bunun nedeni ise yukarıda bahsettiğim pleksiglas sahil kabinlerinin aklıma Portekiz’in kuzeyinde bir sahil yerleşimi olan Póvoa de Varzim’de gördüğüm kabinleri ve sınırları net olmayan sahil gibi bir kamusal alanda kendimize yer seçme kaygısını getirmesi.

Yersellik, Kişisel ve Sosyal Mesafe

Elinizde havlunuz, çantanız, denizin kenarına irili ufaklı insan grupları görece gelişigüzel yayılmış, peki siz havlunuzu nereye koyarsınız? Mevcut doğa koşulları, gölge, suya ve diğer insanlara yakınlık-uzaklık gibi kişisel tercih ve yargılarınızın ötesinde, sahiller pek de fazla yön bulma aracı içermez ya da sınır tanımlamaz. Sahil gibi görece esnek ve geniş kamusal mekanlarda olmayı seçtiğimiz yer, özel eşyalarımızla koyduğumuz sınırlar kendimize ait geçici bir mekân yaratır ve bir yersellik [2] (territoriality) tanımlar. Amos Rapoport’a göre yersellik bir alanı tanımlamak ve onu savunmaktır ve özel bir mülkün sahipliliğinin ötesindedir. Her kültürde farklılık gösterse dahi, insanların, mekânı nasıl ürettikleri ve bunu kalıcı veya geçici hangi araçlarla yaptıklarına dair bir çerçeve sunan bu yaklaşım için Edward T. Hall bir sıralama yapar:

Yakın mesafe (1-2 cm ve 15-46 cm arası)
Kişisel mesafe (46-76 cm ve 76-122 cm arası)
Sosyal mesafe (1.2-2.1 m ve 2.1-3.7m arası)
Resmi mesafe (3.7-7.6 ve sonrası)

Kentsel bağlamda kişisel mesafe “kişinin kendisi ve diğerleri arasındaki küçük, korunaklı bir küre” olarak tanımlanıyor. Covid-19 ile birlikte hayatımıza çok hızlıca giren ve artık diğer insanlarla olduğumuz herhangi bir alanda uymaya çalıştığımız sosyal mesafe ise yaklaşık 2 metrelik bir yarı çap içerisinde kalmayı öneriyor. Bu mesafelerin gündelik hayattaki karşılığı her coğrafyaya ve kültüre göre farklılık gösterir ve Portekiz ve sahilleri “yersellik” ve kamusal mekân düzenine dair ilgi çekici başlıklar sunuyor.

Portekiz Sahillerinde Mekansal Düzen

Okyanusa 1800 km kıyısı olan bir su ülkesi Portekiz. Ramalha Ortigão 1876 yılında yayımlanan Portekiz’in Plajları kitabının açılış sayfasında “Deniz, insanın ilk rehberidir” yazar. Portekiz ve Portekizliler için bu çok doğru [3]. Portekiz’in denizle kurduğu derin ilişkiyi anlamak için dünyaca bilinen ve Türkçe’de “kader” anlamına gelen fado müziğine ve onun özü olan “saudade” kelimesine bakmak dahi yeterlidir. Fado şarkıları bilinmeyene açılan denizcilerin arkasından yakılan bir türkü gibiyken, “saudade” ise bu türkünün sözlerindeki özlemi anlatır. Okyanus sadece bir keşif yolu değil, insanlar için hem bir geçim kaynağı hem de kuzeyden güneye neredeyse kesintisiz inen sahiller ile vazgeçilmez bir dinlence alanıdır.

Yazıda ismi geçen yerler Kaynak: D., Cihanger Ribeiro, Kişisel Çizim, 2020

 

Ramalho Ortigão – Portekiz Plajları, 1876 Kitap kapağı

Bu yazının başlangıç sebebi olan Póvoa de Varzim, Portekiz’in kuzeyinde yer alıyor, doğal bir limana sahip ve yaklaşık 6.000 yıllık bir geçmişi var. Yüzyıllardır doğasının sunduğu imkan ve zorluklarla, denizcilik, balıkçılık ve gemi inşaatı gibi ekonomik faaliyetlerin yanı sıra, gündelik hayata da etkisi dönüşerek de olsa hep okyanusun varlığı ile şekillenmiş. 20. yüzyıldan bugüne ise deniz turizmine yüzünü dönüyor. Varzim’in de konu edildiği, Portekiz plajlarının eski halini anlatan habere Portekiz’in ünlü gazetesi Espresso’da rastladım [4]. Buradaki anlatı Póvoa de Varzim sahilini “Kuzeyin en güzel kervansarayı” olarak betimliyor. İlk olarak Ramalho Ortigão’nun kitabında yer alan bu “kervansaray” benzetmesi ise bir plaj için oldukça ilginç. Portekiz’in bu bölgesinde sahiller, sadece tarihsel veya ekonomik anlamda değil, kamusal mekânın kullanımı, aktörleri ve dönüşümü açısından da farklı konular örnekliyor. Öyle ki bu sahil her yaz ilk olarak Portekiz’in kuzeyindeki iç kara coğrafyasında kalan Minho Bölgesi’nden ilk olarak sanayi elitlerini, sonra doktorları, daha sonra da eğlenceli ve Portekizlilerden daha rahat tavırlarıyla Galiçyalı aileleri ağırlamış. Eylül’de ise bağ bozumunu bitiren çiftçiler ve aileleri, en son olarak da işçiler gelirmiş.

Póvoa de Varzim Plajı Ekim ve Ağustos Ayları Kaynak: Google Earth

Özellikle 20. yüzyılın ilk yarısı boyunca güneye inildikçe, insanların sahillere geldiği aylar bir toplumsal ayrışmayı özetlemeye devam ediyor. Varlıklı Portekizli ve İspanyol aileler Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında sahillerin ve okyanusun tadını çıkarırken, işçiler hasat sonrası, Ekim ayında gelip tuzlu ve temiz havayı içlerine çekerek kışa hazırlanıyor. Uzaktan gelen ailelerin mutfak eşyaları da dahil olmak üzere yüklü bagajları sahil kentlerindeki otel, pansiyon ve eğlence mekanlarının açılmasına neden oluyormuş. Tatilciler, bu dönemde yanmış cildin hem vücuda zararlı olması hem de yanmanın yoğun emek gerektiren işlerde çalışanların bir göstergesi olması nedeniyle güneşlenmezlermiş. Ayrıca, burjuva tarafından güneşlenmek ve bronzluk tembellik ve geleneklerin körelmesi olarak yorumlanırken, yaz aylarında bile oldukça soğuk olan okyanusa girmek ise ciddiyet ve disiplin olarak görülürmüş.

Barakalar Kaynak: Kişisel Arşiv, Ağustos 2019

Póvoa de Varzim Plajında Mekansal Organizasyon Kaynak: D., Cihanger Ribeiro, Kişisel Çizim, 2020

Geçmişe biraz ara verip, 2019’un Ağustos ayında ilk kez denize girme sezonunda denk geldiğim Póvoa de Varzim sahilindeki gözlemlerimden bahsedeceğim. Plajda sahile dik uzanan muntazam aralıklarla düzenlenmiş, halkın baraka dediği çadırlar ve muntazam organizasyonları dikkatimi çekiyor. Baraka olarak adlandırılan bu yapılar, belediyelerin belirlediği imtiyaz sahiplerince yazları işletiliyor. İşletmelerin kuralları ise oldukça net, her bir baraka 1,7 m x 1,8 m ölçülere sahip ve her sıra arasında 6 metre var. Yan yana 15-25 baraka sıralanıyor ve 4-5 kere tekrar eden sıralar birer küme oluşturuyor. Baraka kümeleri aynı renk kumaşa sahip olmak zorunda ve herhangi bir kirlenme ya da yama yapma gibi görüntüyü bozacak şeyler yasak [5]. Kümelerin başında imtiyazlara sahip kafeler var ve alan sahil gerisindeki yürüyüş yoluna 5 metreden fazla yaklaşamıyor. Her ne kadar sayıları çok olsa ve kamusal mekânda bir özel mülkiyet egzersizi olsa da bu barakaların yönetim kuralları ve insanların onları kullanma bicini bu geniş sahilde hiç de göze batmıyor. Çadırlar, her akşam gelecek sabah tekrar kurulmak üzere toplanıyor ve sadece baraka iskeletleri kalıyor.

Tarihsel olarak ahşap baraka ya da çadırlar, sahile gelenlerin, mayonun yaygın olmadığı dönemlerde insanların kat kat kıyafetlerini değiştirmeleri için kullanılıyormuş. Sahillerin yaklaşık bir asır önceki fotoğraflarından da görülen yan yana dizilmiş ve deniz kenarında olmasa minyatür bir kırsal yerleşim örüntüsünü andıran barakalar, o dönemlerde bir sahilin kalitesini gösteren detaylar. Bundan yaklaşık bir asır önce, burada okyanusa dikey uzanan beyaz çadırları fotoğraflayan gazete haberinde yazdığına göre suyun kenarında gündüz vakitleri hoş gezintiler ve dinlence ile, akşamları da ücretsiz kahve ve konserlerle geçiyormuş. Öyle ki kimi zaman birbirine çok yakın olmalarına ve benzer özellikler taşımalarına rağmen, turist çekmek için yarışma içinde olan sahiller bu küçük barakaların sayısı, dizilimi ve düzeni hakkında reklam yapıyorlar. Örneğin, Espinho Müzesi için yazdığı bir makalede, Armando Barge, Espinho Plajı’nın küçük baraka grupları, kiralık çadırları da içeren mekânsal organizasyonu öneminden bahseder, sahillerde “çok iyi bir araya getirilmiş” baraka veya çadırlar bu yerleşimler için oldukça önemli görüşüyor. Povoa de Varzim ve Espinho’nun da güneyinde yer alan Nazare plajına baktığımızda ise bu yarışmanın daha da ciddiye bindiği görülüyormuş ve bu geniş sahilde zaman zaman 500’ün üzerinden çadır kuruluyormuş.

1 Haziran 1919 Ilustração Nacional yayınında, Póvoa Do Varzim sahili ve sunduğu olanaklar tanıtılıyor. Kaynak: Póvoa Do Varzim Municipal Museum https://multimedia.expresso.pt/praias/

 

Póvoa De Varzim plajında barakalar, farklı kullanıcıları ve kullanım türleri
Kaynak: Municipal Museum of Póvoa de Varzim

Bu tür küçük baraka ve çadırların bir sosyal mesafe yaratmak için değil, kamusal mekânda geçici küçük bir özel alan sağlamak için olduğunu görüyoruz. Güneye, Algarve bölgesi sahillerine inildikçe kullanıcılıların kıyafetleri değişiyor, fotoğraflardakilerin üzerinde artık gündelik kıyafetler değil mayolar var. Aynı şekilde barakalar da basitleşip, hafifleşiyor; dört adet ayağın üzerine serilmiş ve gölge sağlayan beyaz bir örtü. Ayrıca bu farklar, sahile yakın eve sahip olanların rahatlığı ile de ilgili. Örneğin Ege Bölgesi’nde de plaja inen ıssız yolda omzuna havlusunu atmış üzerinde mayosundan başka bir şey olmayan birini görürseniz, bu kişinin yakında bir yerde yazlık konutu olduğunu söyleyebilirsiniz. Öte yandan sahile seyahat edenlerin yolculuk süresi uzayan yazlıkçılar sahilde kaplanan mekân da getirilen eşya da artıyor bu sebeple kuzey sahilleri kullanıcıları daha “kalıcı” bir geçici barakaya ihtiyaç duyuyorlar.

Espinho Plajında Ahşap Barakalar ve Kullanıcılar Kaynak: Carlos Morais Gaio Collection / Espinho Municipal Museum

Güney sahillerinde hem kıyafetler hem de barakalar değişiyor. Mayolu kişiler ve sadece gölge sağlamak adına dört ayak üzerine gerilmiş bezler sahili kaplıyor. Kaynak: Cascais Municipal Historical Archive

Portekiz’de kuzeyden güneye inildikçe değişen geçici baraka biçiminin bir de iklim ile ilişkisi var. Atlantik okyanusu kuzey sahillerine, rüzgâr konusunda oldukça cömert davranıyor. Ülkenin kuzey sahillerinde su sıcaklığı güneye göre 5-6 derece daha soğuk ve rüzgâr zaman zaman oldukça güçlü. Bu sebeple tatilciler yüzmek yerine güneşlenmeyi yani sahilde vakit geçirmeyi tercih ediyorlar. Póvoa de Varzim örneğinde olduğu gibi kıyıya dik muntazam konumlanmış bu barakalar ise aslında herkes için erişilebilir değil. Belediyelerin tayin ettiği imtiyaz sahiplerince haftalık ya da aylık kiralanan bu birimlerin fiyatı aylık ortalama bir ev kirasına denk düşüyor.

Solda: “Pára-vento” Sağda: Póvoa de Varzim Plajı ve Paravanlar Kaynak: Kişisel Arşiv, Ağustos 2019

Paravanların yarattığı düzenli karmaşa Kaynak: Google Earth

Yine de kuzey sahilinin tadını çıkarmak isteyen ama yerselliğine de önem veren kullanıcılar rüzgârı keserken, aynı zamanda gölge ve özel mekân sağlayan Portekizce “rüzgar durduran” anlamına gelen “pára-vento” (paravan) denilen ve çok basit bir ürün kullanıyorlar. Pára-vento kullanıcısına, geniş bir alanı hafif ve taşınabilir bir malzemeyle bölerek kişisel bir mekân sağlıyor. Sadece el yapımı birkaç benzer örnek haricinde Türkiye plajlarında görülmeyen bir ürün. Barakaların diziliminde her imtiyaz sahibi, kümeler arasında 20 ile 80 metre aralığında değişen geniş alanlar bırakarak baraka kiracısı olmayanların bu paravanları ya da havlularını özgürce atacakları alanları da ayırıyor. Böylece kendiliğinden bir araya gelen kullanıcılar ve yersellikleri imtina ile dizilmiş baraka sıralarının arasında rengarenk bir düzenli karmaşa yaratıyor,

Kamusal mekân düzenlemesinde, bu tür basit kod ve politikalar, kullanıcı çeşitliliğine ve ihtiyaca hitap edecek servis sunumu, esnek, geçici ve basit çözümleri oldukça değerli. Portekiz sahillerinde insanların kamusal mekânda yan yana var olma biçimleri, kullandıkları malzemeler, yapılar, aralarına koydukları mesafeler sözsüz iletişim ve yersellik adına zengin bir mekânsal dağarcık sunuyor. 60’lı yıllardan bugüne tartışılarak gelen bir kuramsal yaklaşım olan mekânda sözsüz iletişim, Covid-19 sonrası kamusal mekanlarda birlikteliğimizi sağlamak adına da önemli. Ancak önemli bir detay var ki öğrenmemiz ya da alışmamız gereken şey keskin ve sabit tasarım araçlarıyla yönlendirilerek sınırlanmak ve ayrışmak değil, kişisel mekânı kavramak ve ona saygı duymakla gelmeli. Bu noktada, kamusal mekanda birlikte olmaktan kaçarak ya da korkarak yalnızlaşmayı destekleyen her türlü politikaya ve tasarım yaklaşımına eleştirel bakmak gerekiyor.

Doktora Öğretim Üyesi
TED Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Kaynaklar:

[1] https://www.domusweb.it/

https://www.arkitera.com/

[2] Yersellik  (territority) kavramı, 1960’lı yıllarda etolojiden etkilenen kent çalışmalarında, ilk olarak Edward T. Hall’un kaleme aldığı “Space Speaks” ve “Hidden Dimension” kitaplarında tartışılan sözsüz iletişim (non-verbal communication) içinde yer alır. Etologların canlıların sahip çıkma ve bir alanı savunma anlamında kullandığı teknik bir terimdir.

[3] “Bütün bu denizcilik hayatı, denizcilikle ilgili her şey!
Kanıma girer denizin bütün bu ince ayartıcılığı
Ve düşünü kurarım o anlatılmaz yolculukların.
Ah o uzak kıyılar ufukta alçalan!
Ah o burunlar, adalar, o kumsal kıyılar! […]

Bütün denizler, boğazlar, koylar, körfezler,
Bağrıma basmak isterdim hepinizi, kollarıma almak ve ölmek!”

Denize Övgü ( Ode Marítima)
(Álvaro de Campos – Fernando Pessoa Heteronimi)

[4] Portekiz’in Plajları

[5] https://www.amn.pt/DGAM/

Etiketler

Bir yanıt yazın