Yazarın notu:
“Bu yazı bir gurme / ya da gastronomi yazısı değildir.
Bu yazı bir mimarlık / koruma / yeniden işlevlendirme eleştiri yazısıdır.
Konuya ilişkin kötü örnek, başarısız örnek aransa herhalde birinciliği kimselere kaptırmaz…”
–
Urfalı ya da Adanalı değilim… Kömür ateşinde iyi pişmiş kebap yemeyi de çok sever, fırsat buldukça da bir bardak şalgam suyu eşliğinde afiyetle tüketirim…
Dünyaca meşhur (özellikle tuz dökme ritüeli ile…) Nusr-Et Kebapçısı’na ise hiç gitmedim. Çok ünlü ve pahalı olduğu yazılıp çizilen “22 ayar altın tozlu bifteğini” ise asla yemeyi düşünmüyorum… Herhalde gitsek, bir yemek için bir aylık emekli maaşını da ödemek zorunda kalırız.
Neyse, gelelim bugün Sandal Bedesteni’nin1 Nusr-Et Kebapçısı tarafından güncel kullanımına:
Kapalı Çarşı’nın Nuruosmaniye Cami tarafındaki girişinden 30-40 metre sonra sağ taraftaki merdivenli bir girişten Sandal Bedesteni’ne yada günümüzdeki kullanımı ile Nusr-Et Kebapçısına ulaşıyorsunuz.
Merdivenlerden inerken solda Nusr-Et sahibinin balmumu “tuz dökerkenki” heykeli ile karşılaşıyorsunuz. Adamın hakkı, bende dünyaca bu denli meşhur olsam, böyle bir heykelimin dikilmesini isterdim… Her neyse, gelelim biz Sandal Bedesteni ya da kebapçı Nusr-Et Lokantasına…
Daha merdivenlerden inerken sizi muazzam bir kebap ve et kokusu karşılıyor. Böylesine bir yapıda ya da kullanımda havalandırmanın hiç düşünülmediği veya düşünülse bile çok yetersiz kaldığı hemen anlaşılıyor.
Nusr-Et’te et yiyip, yüklü hesabı ödeyemeyecek olanlara ise hiç olmazsa kokusu bedava… Ne hoş…! Ünlü şair Orhan Veli ne demiş:
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava,
Dere, tepe bedava,
Yağmur, çamur bedava,
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava,
Bedava yaşıyoruz, bedava.
Burada da Nusr-Et’in eti-kebabı değil, kokusu bedava! Bu bedavadan yararlanıp, et kokusunu iyice içimize çekiyoruz…
Bedava et kokusu ile doyduktan sonra başlıyoruz Sandal Bedesteni diye anılan yeri, yeni adı ile Nusr-Et Lokantasını gezmeye…
Bütün Sandal Bedesteni adeta boş bir mekan olarak kabul edilerek yükseltilmiş döşeme ile kapatılmış ve restoran-kebapçı haline getirilmiş. Bu da yetmemiş, üstüne bir de asma kat restoran daha ilave edilmiş. Sandal Bedesteni’nde asma kat…? O da yetmemiş, bu asma kata ulaşmak için koca bir merdiven ve koskoca bir de asansör inşa edilmiş… Ve dahası nereden geldiği ve ne olduğu tam anlaşılamayan üç bölmeli, kafesli, parmaklıklı, ortası çift kanatlı kapılı barok üslupta bir bölme duvarı (muhtemelen bir tarihi kiliseden çıkma) buraya getirilip alakasız bir şekilde asma kata bölme duvarı olarak konulmuş… Tümüyle sahte, çakma bir tarihselci davranış biçimi.
Biraz daha dolaşmaya devam ediyoruz…
Sandal Bedesteni’nin tüm anıtsal görünümü (12 Fil Ayağı, 20 adet görkemli tuğla kemer, kubbe ve tonozları) ya ahşap panolar, ya da bu denli büyük bir restoran için gerekli servisler (mutfak, bulaşıkhane, tuvaletler gibi) ile tümüyle kapatılmış veya perdelenmiş. Yapının duvarları, strüktürü ve döşemeleri hiçbir biçimde görünmüyor ve algılanmıyor. 1. Dereceden anıt eser Sandal Bedesteni’ni ara ki bulasın… Tüm bunlara ilaveten restoranın her köşesinde tarihe, kültüre değer verildiğini gösteren fakat Sandal Bedesteni’ne asla ait olmayan veya olması bile düşünülmeyen birçok çıkma veya çakma (sahte) tarihi eser görünümlü yapı elemanları (üzeri Arapça kabartma yazılı ahşap kapı ve pencere kanatları, mekanın orta yerinde nereden getirildiği bilinmeyen mermer bir selsebil…) yerleştirilmiş. Bunların hiçbirinin Sandal Bedesteni ya da Kapalıçarşı ile alakası yok; ancak buraya getirilerek, mekanın bir parçasıymış gibi sergileniyor.
1. Grup anıt eser Sandal Bedesteni’nin görkemli mimarisini yok ediyoruz, ancak 3-5 parça tarihi yapı objesi ile (kaynağı belirsiz, sahte veya gerçek) tekrar mekana veya ortama saygınlık, estetik, kültür ve sanat değeri kazandırmaya çalışıyoruz! Ne kadar çelişkili bir durum!
Değerli okuyucular, yıllar önce ofisimiz AA/SA (Acar Avunduk/Serhat Atamert olarak Prof. Dr. Nurettin Süzen dönemi İBB-1990’lı yıllar)2 Sandal Bedesteni için yeniden kullanım-işlevlendirme projesi hazırlamıştık. Yaptığımız çalışma Sandal Bedesteni’nin tüm mimari görkemine saygı duyan, yakın tarihsel geçmişindeki mezat salonunu da içeren, tümüyle şeffaf (cam+çelik konstrüksiyon), geçmişteki peykelerin modern versiyonu yarı açık, yarı kapalı satış ünitelerinden oluşan hafif strüktürlü ana yapıya saygılı örnek bir yeniden kullanım/işlevlendirme projesi idi. O günün koşullarında böylesine duyarlı bir projeyi bile ilgili danışmanlardan ve Koruma Kurullarından güçlükle geçirebilmiş ve onaylatabilmiştik…
Şimdi soru şu:
O günün koşullarında (1990’lı yıllar) 1. Grup Tescilli anıt eser Sandal Bedesteni için olabildiğince hafif strüktürlü, şeffaf, koruma/yaşatma dengesi özenli ve duyarlı hazırlanmış bir proje bile ilgili kurum ve kuruluşlardan güçlükle onay almışken; böylesine yapıyı yok sayan, ağır/hantal bir işlev ile (kebapçı, restoran ve buna bağlı ağır donatı, servis hacimleri, asma kat, asansör, merdiven gibi) yapıyı tümüyle dolduran bir yeniden kullanım/işlevlendirme projesine kim nasıl izin verdi? Hangi Koruma Kurulu, hangi mal sahibi (Vakıflar İdaresi?) ve hangi Belediye bu tür bir kullanıma onay verdi? Nerede bu denetimden sorumlu ve etkili kurumlar? Eğer varsa, bu tür bir koruma/yeniden kullanım projesini hangi vicdan sahibi mimar çizip, hazırladı?
Dürüst olmak gerekirse bugün burada 1. Grup anıt eser Sandal Bedesteni’nden geriye hiçbir şey bırakılmamış. Bu bir koruma-yeniden kullanım/işlevlendirme projesi değil, adeta Sandal Bedesteni’ni yok etme projesi olmuş. Anlaşılan odur ki “ecdat, ecdat” diyerek bağırıp durduğumuz şu günlerde, bu kenti alarak bizlere armağan eden Fatih Sultan Mehmet Han’ın inşa ettirdiği iki bedestenden biri olan Sandal Bedesteni, üç kuruş paraya kebapçı Nusr-Et’e peşkeş çekilmiş ve ranta kurban edilmiştir. Yazıklar olsun…