Şu anki haliyle fiziksel olarak yanı başında yer alan suya dokunamayan kentin durumu, gündelik hayatın çok yönlü açılımına ve çeşitlenmesine de ket vurmaktadır.
Bugün coğrafi sınırları ile Kocaeli olarak adlandırılan alan, tarihsel süreç boyunca İzmit kentinin hinterlandını oluşturan bir büyüklüğe karşılık gelmektedir (Kösten, 2008). Nikomedya[1]’dan itibaren tüm varoluşunu ve kentsel artifaktlarını “kıyıda olma” durumu üzerine kuran İzmit kenti, 1960 sonrası, plansız bir biçimde büyüyen sanayinin varlığı, buna bağlı olarak artan nüfus ve hızlı kentleşmeyle beraber “kıyı kenti” olma özelliğinden hızla uzaklaşmıştır. 1960 sonrası, D-100 karayolu ve demiryolu ulaşım akslarının, kıyıya paralel olarak konumlanması, kenti fiziksel olarak da kıyıdan koparmıştır (Türkeri, 2011). Son dönemlerde yapılan rekreasyon projeleri ve özellikle İzmit-Gölcük Karayolu üzerinde planlanan MİA (Merkezi İş Alanı) kentsel kullanım öngörüsü kıyıyı hızla “kentleştirmekte” ve zengin bir sulak alan habitatına sahip kıyı alanlarını hızla tüketmektedir (Kutluca, A. K., Mert, Z. G., Koç E., 2012). Bu çalışmada, yüzyıllar boyunca kıyı kenti olma özelliğini sürdüren İzmit’in kıyı kültürü ve sahip olduğu sulak alan ve doğal çeşitliliğin günümüzdeki durumu sorgulanmaya çalışılmıştır.
Şekil 1: Kocaeli kentinin yerleşimi ve Marmara Denizi ile ilişkisi – İzmit Körfezi (URL 1)
Şekil 2: İzmit kent merkezi, ulaşım aksları ve kıyı
İzmit kenti, kentsel strüktürünün oluştuğu dönemden itibaren incelendiğinde, kıyının, kentsel kimliğin oluşmasında doğrudan etkisi olduğu görülecektir. Roma Dönemi’nin önemli kentlerinden Nikomedya’nın bir liman kenti olarak önem kazandığı dönemden itibaren kıyı, kenti şekillendiren en önemli etmendir. Bu dönemde kazandığı etkin bir ticari liman olma özelliğini sonraki dönemlerde yitirse de, kıyının, kentteki gündelik yaşamı kurmadaki rolü aktif olarak devam etmiştir. Osmanlı Dönemi’nde, coğrafi konumu ve İstanbul’a yakınlığı nedeniyle Anadolu’yla bağlantının önemli bir kapısı haline gelen kentin, rıhtımı belirginleşmiş; kıyıya yakın konumlanan yapıların (Pertev Paşa Cami, Fevziye Cami ve külliyeleri) inşa edilmesi, kentin kıyı ilişkisini pekiştirmiştir. İlk düzenli imar planlarının yapıldığı Cumhuriyet Dönemi’nde ise, kentin kıyı yaşantısı Alman şehir plancısı Jansen’i etkilemiş; Jansen, kentin doğal ve tarihi güzellikler içerisinde bir “kıyı kenti” olarak varlığını sürdürmesini öngörmüştür (Kösten, 2015).
Şekil 3: Nikomedya kenti ve kıyı (URL 2)
Şekil 4: Yirminci yüzyılın ilk yarısında Jansen’in İzmit öngörüsü (Kösten, 2015)
Antik dönemlerden yirminci yüzyılın ortalarına değin, kıyı kenti olma kimliğini sürdüregelen kent, bu tarihten itibaren bu özelliğini kaybetmiş ve hızlı bir dönüşümün içerisine girmiştir. Son altmış yıl içerisinde kentte yer edinen sanayi, kentin gündelik yaşantısını dönüştürmek adına olumlu bir katkı sağlamadığı gibi, İzmit’i bir kıyı kentinden, İstanbul metropolüne servis hizmeti veren bir sanayi kentine dönüştürmüştür (Kösten, 2008). Sanayi ile beraber kent, büyük bir gelirle maddi anlamda zenginleşirken, kentin sahip olduğu morfolojik özellikler ve kentin hafızasını oluşturan kıyı merkezli yaşantı biçimi pasifleşmiş, İzmit hızla denizden uzak bir kara kenti hüviyetine bürünmüştür. Geçmişte tüm gündelik yaşantısını “kıyıda olma” durumu üzerine kuran İzmit’in, günümüzde kıyı ile ilişkisi “büyük yeşil kent parçaları”yla kurulmaya çalışılmaktadır.
Şekil 5: İzmit kent merkezinin kıyı ilişkisi (1900’ler) (URL 3)
Şekil 6: İzmit’in günümüzdeki kıyı kullanımı büyük yeşil alanlarla kurulmaya çalışılmaktadır (URL 4)
1960 sonrası kıyıya paralel olarak konumlandırılan D-100 karayolu ve demiryolu ulaşım akslarının kesintiye uğrattığı kent-kıyı ilişkisi dolgu alanlarla yeniden kurulmaya çalışılmaktadır. Fakat bu ilişki, tarihsel süreç boyunca gündelik yaşantısını kıyı ile yoğuran İzmit için ne düzeyde kurulabilmiştir? Birçok kıyı kentinde olduğu gibi İzmit’te de sorun, kıyının bir “kent parkı” mantığıyla ölçeksiz “yeşillendirilmesi”nde yatmaktadır. Bu “kentsel park”ın İzmitli’nin gündelik yaşantısında yer bulması şimdilik zor gözükmektedir. Halbuki, İzmit’e ait eski fotoğraflar, söyleşiler ve kentlilerin anlattıkları “su kenarında olma” durumunun kentin her noktasında İzmit’e özgü bir yaşantının kurucusu olduğunu bize göstermektedir. Deniz kokusunun, kentin ara sokaklarına kadar yayıldığı günlerin anlatıldığı bu yaşanmışlıkta, “kıyıda olma” durumu, her anının öznesi olarak kendini hissettirmektedir. Şu anki haliyle fiziksel olarak yanı başında yer alan suya dokunamayan kentin durumu, gündelik hayatın çok yönlü açılımına ve çeşitlenmesine de ket vurmaktadır.
İzmit’te, “sanayi kenti” mantığının “kıyı kenti” olmanın önüne geçtiği dönemden itibaren deniz, sanayinin hammaddesi, kıyılar tüketimin ve marinanın otoparkları ve yapay peyzaj alanları, doğal ve sulak alanlar ehlileştirilmesi elzem bataklık alanları olarak algılanmaya başlanmıştır. Gündelik yaşantının aktığı kent merkezinin karayolu ve demiryolu ulaşım akslarıyla fiziksel olarak da kıyıdan uzaklaşması, kıyının giderek atıllaşmasının sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Son on beş yıl içerisinde, kıyıda konumlanan çeşitli büyüklükte ticaret ve eğlence birimlerinin (alışveriş merkezi, kültür merkezi vs.) içe dönük, kapalı programlar olarak kurgulanması, kıyıda sadece bir büyüklük olarak yer kaplaması ve kıyıyı dönüştürmeye yönelik bir gücü olmaması, kıyıyı günden güne gündelik yaşantıdan koparmış ve atıllaştırmıştır.
Şekil 7-8: İzmit sahilinde yer alan çeşitli ticaret ve eğlence birimlerinin kıyıda konumlanışı (URL 5)
Bir diğer sorun, “kentleşme”nin, kent merkezinde yer alan kıyılarla sınırlı kalmayıp yayılma eğilimi içerisinde “doğal” alanlara sıçraması olarak gözükmektedir. Son yıllarda gündemden düşmeyen MİA (Merkezi İş Alanı) kentsel kullanım öngörüsü, “körfez ekosistemi”nin kendine has oluşumlarından İzmit Sulak Alanına baskı yapmaktadır. Halbuki bu alanlar, içerisinde barındırdıkları bataklıkları, sazlık alanları, çayırları, bitki ve hayvan kümeleri, tatlı, acı, tuzlu, akıntılı, mevsimsel veya dönemsel tüm su kütleleriyle, yeryüzü katmanın oluşumundan itibaren süregelen bir büyüklüktür (Demirtaş, 2012). Biyolojik çeşitliliğin çok zengin olduğu İzmit Sulak Alanı büyüklüğünün bir “kentsel peyzaj düzenlemesi” veya bir “açık alan kentsel parkı” olarak ele alınması, alanın sahip olduğu tüm yaşarlığı görmezden gelmek demek olacaktır. Çünkü sulak alanlar;
Bu açıdan sulak alanların İzmit’in kendine has atmosferik zenginliğinin oluşumunda ve tarihsel süreç içerisinde kentin ürettiği kıyı kullanımı ve yaşantısı üzerinde olumlu etkileri olduğu muhakkaktır.
Şekil 9,10: İzmit Sulak Alanı (Fotoğraf: Serhat Ulubay, 2015)
Doğallığı ve yaşarlığı korunması (ve hatta çoğaltılması) yönünde bir çaba içerisinde olunması gereken İzmit Sulak Alanları için kentsel öngörüler çoktan uygulanmaya başlanmıştır. 2010 yılında düzenlenen ve sulak alanın yaşarlığını ve devamlılığını sürdürmesi adına çok önemli bir fırsat olan “İzmit Sahili Peyzaj ve Kentsel Tasarım Proje Yarışması”nda da, alanın kendine özgü tetikleyicileri ve zenginlikleri dışında, kentsel verilerle ele alınarak değerlendirilmiş ve önemli bir fırsat kaçırılmıştır (URL 6).
Her ne kadar yazının başlığı “Kıyı Kenti” İzmit olarak seçilse de, yazının amacı İzmit’in günümüzde bir kıyı kenti olup olmadığının sorgulanması amacını taşımaktadır. Tarihsel süreç içerisinde var olagelen kente özgü kıyı kültürü hafızası ve kentin sahip olduğu doğal çeşitlilik, kentten hızla silinmiş durumdadır. Şu an karşımızda, “kıyıda olma” durumu hafızasından silinmiş bir kent durmaktadır. Öte yandan dünyanın ender sulak alan coğrafyalarından olan İzmit Sulak Alanı’na “kendi durumları” doğrultusunda değil de kentsel programlarla hızla yapılı çevre donatılmaya çalışılmaktadır. Şu an karşımızda kıyı alanlarını, tanımsız dev yeşil alanlara terk etmiş, kıyının yanı başında duran ama suya dokunamayan bir kent büyüklüğü hızla yayılmaktadır. Halbuki, kentin sahip olduğu kıyı yaşantısı kültürü ve doğal sulak alan yaşarlığı, İzmit’i kuran en önemli unsurlardır. Kentin sahip olduğu kıyı kültürü, sulak alanların kente sunduğu doğal özgünlük, bu hızla “kentleşme”ye devam ederse, kent ölçeğinde yaşam zenginliğinin daralacağı gibi, körfez ekosistemi ve yaşarlığı da sekteye uğrayacaktır. Bu sorun hem kent hem de körfez coğrafyası için hayati bir sorundur.
Demirtaş, E. (2012) “İzmit Körfezi Sulak Alanı’nın Tarihselliğiyle Araştırılması ve Kentin Geleceğine Etkileri Bağlamında Öneri Geliştirilmesi”, KMİM Dergisi Kasım 2012 (15.Sayı) Sf: 90-93
Kösten, E. Y. Ö. (2008), “Hafıza Kaybı – “Bir Sahil Kenti !!!” İzmit”, KMİM Dergisi Nisan 2008 (3.Sayı) Sf: 60-63
Kösten, E. Y. Ö. (2015), “Kentsel Kimliğin Değişen Görüntüleri: Eski Kent, Yeni Merkez – İzmit” E-Journal of New World Sciences Academy, 10.Sayı
Kutluca, A. K., Mert, Z. G., Koç E.(2012), “ya sulak alan ya mia”, KMİM Dergisi Kasım 2012 (15.Sayı) Sf: 85-87
Türkeri, İ. (2011), “1980 Sonrası Kentsel Tasarım Yarışmalarının Mimarlık Alanına ve Kentsel Ortama Etkileri” Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Kocaeli.
URL 1 : wowturkey.com/t.php?p=/tr180/mcagri_izmit_korfezi.jpg
URL 2 : www.kocaelitarihisempozyumu.com/gallery/galeri3.html
URL 3 : http://www.levantineheritage.com/nicomedia.htm
URL 4 : www.kocaeli.gov.tr
URL 5: http://www.marmaragazetesi.com/sahile-5-yildizli-otopark-161867h.htm
URL 6 : sartname.arkitera.com , www.arkitera.com