Bir Tarihi Eser kullanılmalı. Esas gaye bu olmalı. Ama kullanırken yapının kimliği bozulmamalı. Yapının ilk hali, yani restitüsyon halini çok değiştirmemeli. Dengesi iyi kurulmalı. Aslından metnin alt başlığı da bu: Koruma / Kullanma dengesi.
Konu Tarihi Eserler. Hani kamuoyunda birçok restorasyonun, müdahalenin bilinç eksikliği ile birlikte müthiş duyarlı şekilde yaklaşılıp eleştirildiği Tarihi Eserler. Sanki hiçbir şey yapılmadan korunması en doğrusu imiş gibi yapılan her müdahaleyi yanlış bulan, eserin aslı olsa dahi alay eden, mimarını küçümseyen, hatta hakaret eden “duyarlılığı” kastediyorum.
Ama gerçekler hiç de böyle değil ve örnekler gösteriyor ki, Tarih Eserlerde korumanın yolu kullanmaktan geçer.
Bir Tarihi Eser kullanılmalı. Esas gaye bu olmalı. Ama kullanırken yapının kimliği bozulmamalı. Yapının ilk hali, yani restitüsyon halini çok değiştirmemeli. Koruma / Kullanma dengesi iyi kurulmalı. Aslından metnin alt başlığı da bu: Koruma / Kullanma dengesi.
Fatih Camii (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
Üç örnek incelenecek konu ile ilgili, üç benzer yapı, üç farklı kullanım ve üç farklı sonuç. Bursa, Mudanya’da küçük bir kasaba, Tirilye… Eski bir belediyelik (Zeytinbağı)… Şimdi mahalle, ilk adı olan Tirilye… Kasabaya adını sürgündeki üç rahip verir. Kasabada, aynı mahallede, birbirine çok yakın olan ve farklı kullanımlarıyla dikkat çeken üç kilise: Panagia Pantobasilia (Kemerli Kilise), Hagios Ioannes (Dündar Evi) , Hagios Stephanos (Fatih Camii).
Üçü de yakın dönemlerde, 8. yüzyılda yapılan, üçü de farklı kullanım şartlarına maruz kalan, üçü de şu anda bambaşka şekillerde görülen, ebat ve konum olarak çok yakın olan küçük-orta boyutlu üç kilise.
Kemerli Kilise (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
İlki, şu anki adıyla Kemerli Kilise. Kilise’den başka bir fonksiyon ile kullanılmamış olan yapı, yani mübadele sonrası boş kalan yapı, kullanılmamış olan yapı… Kullanılmaması zaman içerisinde her türlü doğal şartlar karşısında bakımsız kalmasını sağlamış ve zaman içinde yapı elemanlarını bir bir kaybetmek mecburiyetinde kalmış. 2004 yılında gittiğimde içine girilebilen, tavanın belli kısmı ayakta, iç resimleri hala net bir şekilde okunabilen yapıya şimdi giriş yasağı var. Bir takım güçlendirmeler yapılmış olsa dahi tavanın büyük kısmı yıkılmış ve duvarlar eskisi gibi değil. Artık bir yıkıntıyı andıran yapı kimliğini oluşturan öğeleri bünyesinde bir miktar gösterse de artık ziyaret edilemeyecek kadar harap halde. Çünkü kullanılmıyor, gidilmiyor, bazı önlemler alınsa bile her an oluşabilecek çökmelere açık ve artık yıkılmayı bekliyor. Duvarlarından birçoğunu bürümüş olan otlarla birlikte kullanılmayı bekliyor. (Bu yapıyı bu halde koruyup müze işleviyle kullanmak da yapıyı kurtaracak en önemli etkenlerden olacak).
Kemerli Kilise (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
İkinci örneğimiz, şu anki adıyla Dündar Evi. Dündar Evi, çünkü yapı 1940’lı yıllarda satılarak özel mülkiyete geçmiş ve ev olarak kullanılmış. Hem de 3 katlı bir ev olarak. Yapının kendi girişinin yanında bir de yan taraftan kapı açılmış, şimdi bahçe gibi olan alana, 3 katlı bir ev de orada şekillenmiş. Çatısı değişmiş, duvarlara nişler açılmış, kilise motiflerinden iz kalmamış. Sadece dış cephesi kalmış, bir de giriş kapısı. Tarihi Eser olduğu göz ardı edilerek, bambaşka bir fonksiyonla ve hatta çok dolu bir fonksiyonla kullanılmış. Yapının ne olduğu unutulmuşcasına, belki de özellikle unutturulmuşcasına… Çünkü artık klise olamaz diye özel mülkiyete satılmış. Koruma / Kullanma dengesi açısından en kötü örnek olarak kalmış Tirilye’de. Yapının Tarihi Eser olduğunu duvarlardan tahmin edebilirsiniz ama sormadan eski kilise olduğunu anlayamazsınız. Nitekim de gezenler ve bu kiliseyi arayanlar komşulara sorarak emin olabiliyorlar. Canlı olarak gördüm, müşahede ettim. Çünkü yapı artık kimliksiz. Konut olarak kullanılırken o kadar çok bozulmuş ki, bozmak için harcanan çaba ile yeni yapı yapılırmış. Kullanım şartı olan fonksiyonlar esas kabul edilmiş ve tam olarak kişisel amaçlar yapının bütün tarihinin, geçmişinin üzerine serilmiş.
Dündar Evi (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
Kullanmalı yapıları ama kullanırken de korumalı, çok yıkmamalı.
Son örnek kasabanın en iyi örneği: Şu anki adıyla Fatih Camii. Köy fethedildiğinde kiliseden değiştirilmiş belli. Fethin simgesi olarak bir kilise cami yapılmış. O yüzden adı Fatih Camii olmuş. Diğerlerine dokunulmamış daha o zamanlar. Fatih Camii’ne de dokunmuşlar ama hassasiyetle dokunmuşlar. Dikkatlice. Kıble yönüne göre iç mekanda mobilyaları ve halıları yerleştirmişler. İç motifleri, resimleri sadece sıva ile kapatmışlar. Çatısına, kubbelerine bakım yapmışlar. İçerideki haç sembollerini kaldırmışlar, ama dış cepheye bakanları kaldırmamışlar. (Şu anda yan bahçeden görüldüğü için o cephe, pek dikkat çekmiyor ve o yüzden kimse şikayet etmiyor belki de).
Fatih Camii (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
Yapı içine girdiğinizde restitüsyon halini doğrudan görüyorsunuz ve eklerin dikkatli konduğunu fark edebiliyorsunuz. Koruma kullanma dengesi tutulmuş. Fonksiyonun temel şartları yerine getirilmesi için mümkün mertebe kaldırılabilir (mobil) düzenlemeler yapılmış ve yapının ilk haline bakımlar yapılmış. Sağ Apsidiyol (Apsisin sağ kısmı) yıkık hali yeniden yapılmamış. Çatı formu korunan tek örnek bu olmuş. Fonksiyonun ağır olmaması ve kişisel amaçlar ön plana alınarak değişiklikler yapılmaması yapıyı kurtarmış tabiri yerindeyse. Her yeri hat yazıları ile de doldurulmamış. Sakin ve az sayıda kullanılmış. Duvarları, mermer direkleri, sütun başlıkları aynı şekilde kalmış. Esası kilise olan yapıya saygı duyulmuş kısacası. Ve bu duruş Koruma/ Kullanma dengesine güzel bir örnek oluşturmuş.
Fatih Camii (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
Fatih Camii (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
Fatih Camii (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
Tirilye demişken Taş Mekteb’e değinmeden olmaz tabi. Yakın zamana kadar okul fonksiyonunu sürdürmüş yapı. Asıl fonksiyonunu yani. 2004’ten hatırlıyorum, yapı çok dinç ve sağlam görünüyordu. Ama atıl olarak geçirilen 20 yıl yetti yapıya. Yapı elemanları zarar gördü, çürüdü, bozuldu. Çatısı yenik düştü doğal şartlara. Her türlü zorlukta tek başına kaldı yapı. Her ziyaret ettiğimde daha fazla çökmüş görmek çok üzüyordu. Ve şu anda Restorasyonu yapılıyor. Tamamen erimeden kurtuldu yapı.
Taş Mektep (Fotoğraf: Faruk Özgökçe)
1 Yorum
Tirilye demişken eğer gidilirse seyahat güzergahı için öneride bulunuyum acizane. Öncelikle Tirilye Kadınlar Kooperatifine çıkılır. Çamlı Kahve’nin hemen altı. Tirilye kadınlarının samimi ve içten misafirperverliği ile yol yorgunluğu denizi üst kottan seyrederek atılır. Sonra hepsi birbirine yakın ve sahile iniş istikametine yakın olduğundan kiliseler yazıya göre sırayla gezilerek en son Fatih Camii’nden sahile inilir. Deniz bu sefer önünden kumsalına (taşlığına) oturularak dinlenilir. Sonra ana caddesi olan İskele Caddesinden yukarı doğru yürünür. Esnaf gezilir. Taş Mekteb hizasına gelince alt kottan Taş Mektebe doğru çıkılır ve yapının ihtişamı hissedilir. Eğer araç ile geldi iseniz ve aracı Tirilye Kadınlar Kooperatifine yakın bir yere bıraktı iseniz çok iyi etmişsiniz. Tirilye’nin iç sokaklarında aidiyet hissini ve ahşap yapıların birçok örneğini görerek aracınızın yanına çıkarsınız.