Ali Nesin'in sosyal medyada yer alan Taut'un Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) binasına saldırısı mimarlığı ne kadar az paylaştığımızı gösteriyor. Bunu fırsat bilerek biraz Taut hakkında sohbet edebiliriz diye düşünüyorum.
Aslında Ali Nesin’e teşekkür borçluyuz bu binayı ve Taut’u gündeme yerleştirdiği için. Hikayeyi biraz özetleyeyim. Beyefendi güzel köyünden çıkmış Ankara’ya gelmiş. Bir de ne görsün Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) binasının önünde bank yokmuş. Hemen veryansın etmiş. Böyle mimari mi olur? Bu nasıl bir düz bina, ne çok pencere?
Olay burada kalsa iyi. Kendileri bir celebrity ya, sayfasında bir sürü yorumda mimarlığa ve mimarlara saldırılar; yok 1915’ten sonra Türkiye’de mimarlık yokmuş. Yok fabrika gibiymiş… Görülüyor ki liberal gençlik ya da orta yaşlılıkta modern mimarlığa saldırmanın dayanılmaz hafifliği pek revaçta bu aralar. Acaba Melih Gökçek ile aynı paralelde olduklarının farkındalar mı? Pek bir şeyin farkında olmadıkları ortada… “Seviye yerlerde” derler ya…
Belki de Ali Nesin’e fazla haksızlık etmemek de lazım. Taut çok önemli tabii ama DTCF binası biraz tartışmalı. Elbette bu batı yönlenmeli lineer yapı da sorgulanabilir. Batı yönlenmeli uzun cephe, Taut’un iklime duyarlı anlayışıyla çelişiyor. Taut’un diğer yapıları Cebeci Ortaokulu ve Atatürk Lisesi yönlenme açısından çok ilginç tasarımlar sayılabilir. DTCF kaplamaları savaş nedeniyle yarım kalmıştır. Ayrıca garip bir simetri vardır. 1930’ların ikinci yarısında Nazi etkisi bütün Avrupa’da çok yaygınlaşır. Bu durumda Nazi mimarlarla, örneğin Taut gibi Nazi’lerden kaçan mimarlar arasındaki farklar da azalır. Monümentalizm bir arayış olur. Zeitgeist böyledir savaş öncesinde. İngiltere kralı Edward’ın bile Hitler hayranı olduğu bir dünya düşünelim.
Son binası sayılan DTCF’de Taut zor bir görev üstlendi. Atatürk Bulvarı’nın kaderi olan batı yönlenmeli uzun bir cephe ile, Ankara’nın demiryolu nedeniyle biraz tanımsız kalan bir bölümüne anıtsallık kazandırmaya çalıştı. Taş tuğla sıralamalarıyla Osmanlı’ya referans vererek yerellik aradı. Pencere çeşitlemeleriyle tekdüzeliği kırmaya çalıştı. Ama çoğu insan bu yapının bir başyapıt olduğunu düşünmez sanırım. İç mekanda Taut’un bazı hoş detaylarını görürüz. Aslında ana hol de biraz bu batı yönlenmenin donukluğunu yaşar doğrusu.
Ali Nesin’in binaya saldırısı biraz, babasının çok güzel anlattığı 12 Mart savcılarına benziyor ama. Binanın önüne bank konulmamış, bu ne sevgisizlik, vurun en hakiki mürşide. Binanın önüne bank konulmamıştır, arkasına konulmuştur. Binada yaşamış, öğrenci olup çok sevmiş birçok kişi anlatmış bankların nerede olduğunu. Öğleden sonra gölgede olan arka bahçede bol bank, eğlence bulunur. Güzel havalarda güneşten pek durulmayan ön bahçe ise yapıya yaklaşım yönü, protokol havasındadır.
Taut, Hitler tarafından kovulmuş birçok mimardan biriydi. Yahudi olduğu için değil sosyalist olduğu için. Önce Sovyetler’e, sonra Japonya’ya sığınan Taut, mimarlık yapma olanağına kavuşacağı için sevinçle Türkiye’ye gelir. Bruno Taut’un Japonya’da hazırladığı harika bir kitabı vardır: Mimarlık Bilgisi. İlk baskısı Türkçedir. Almanca baskısının alt başlığı: Sosyalist bir mimarın bakış açısından…
Taut’un Türkiye’deki son yılları belki çok mutlu değildi. TBMM yarışmasına çağrılmamıştı. Ama Akademi’de eğitimi yönetmiş, birkaç okul yapısı yapmış olduğu için kendini şanslı sayıyordu. Ne Sovyetler’de ne Japonya’da bu olanağı bulamamıştı. Atatürk’e özel bir sevgisi olduğu anlatılır. Geçici katafalkını tasarlamış, sonra hastalanmış ve vefat etmiş. Edirnekapı Şehitliği’nde gömülmüş.
Bruno Taut en önemli modernist öncülerden sayılır. Dünyada toplu konut deneyiminin kilometre taşlarındandır. Hufeisen (at nalı) sitesi yepyeni bir mekan anlayışının öncüsü olarak bugün de günceldir. Ama köylerde pek bilinmez. Zaten köyde toplu konut neyin olmaz.
Sorun şu ki, kırsal yaşamın ölçülerini sevmeyen beğenmeyen yok. Nesin Matematik Köyü de pek hoş. Mimar gerekmemiş sanırım. Köylerde mimar gerekmez zaten. Kentlerde ise yapılaşma büyük bir sorun. Özellikle dev lineer yapıların, ya da tekrarların pek beğenilmediğini biliyoruz. Ama kentlere böyle sığ bir mimar ve mimarlık nefretiyle bir yere varılamayacağını bilmem daha iyi anladık mı hepimiz? Aslında bundan çok daha önemlisi, çuvaldız geliyor dikkat, mimarlığı ne kadar az paylaştığımızın farkına varıyor muyuz?
Teşekkürler Ali Nesin… Köyüne dön ama biz mimarları unutma.
4 yorum
https://goo.gl/N49eSw The Hufeisensiedlung, Berlin: ‘light and air, dignity and order’
Ayşe Tatar konuya çok güzel bir paylaşımla katkıda bulunmuştu. Burada da paylaşıyorum: https://goo.gl/BbAU6G
İlgili yorumlardan bazılarını buraya da kopyalıyorum:
Ali Nesin Hayatta en hakiki mürşit ilim bile olsa, belli ki ikincisi ya da üçüncüsü insan değil! Yahu Allah için öğrenciye yönelik bir bank, bir sığınak, kucaklayıcı bir köşe, biraz şefkat, biraz anlayış… Ne binanın ne de anlayışın savunulacak tarafı yok. Bunların beyinleri çürümüş.
Ali Nesin 1915 sonrası ülkede mimar kalmıyor zaten!
Ali Nesin Üzgünüm, haklı değilsin. Çirkinliğin bir nedeni olması seni haklı kılmıyor! Çirkinliğin tabii ki bir nedeni olmalı. Kaldı ki güzel bir şey yapmak için mimara gerek yok.
Kaan Erten Hocanın demek istediği kanımca,anasına bak kızını al derler Anadolu ‘da .
Ona ithafen “Dışı ne ki, içi ne olsun” denmiş ,ilk görüşte kimsesiz çocuklar kurumlarına benzeyen bu yereleri,üstünde onlarca büyük medeniyetler barindirmiş topraklara bir hakarettir sayıyor belki de, kim bilir? Bir insan olarak eleştiri yapıyorsa da, çokta kibar yapıyor bunu…
Batur Karaibrahim Ne bir estetik doku ne bir sanatsal ruh var, mimar Alman soğukluğundan esinlenmiş sanırım, osmanlı da ki ermeni ve rum mimarların yaptığı eserlerin yanın da kremit fabrikası gibi kalmış
Nezir Sümerkan bu insanlar çirkin bir binaya çirkin demekten niye bu kadar korkuyorlar anlamadım ki. çirkin işte. bu kadar politically correct olmak niye yani? çirkin deyince binanın veya ölmüş mimarının kalbi mi kırılıyor? hayır, güzel bina görmemiş olsak inanacağız.
Binayı beğenmeyip küçümseyenleri dahil etmiyorum. Bunlara karşı olamayız. Merak edenler Ali Nesin facebook sayfasına bakabiliyor.
Ali Nesin ve ona alkış tutarak ‘eleştiri’ yazdığını düşünenlerin Türkçe ile de bazı sorunları var anlaşılan. Böyle yazdıklarında ciddiye de alamıyorum.