Mersin'deki kamusal mekanların değişimini konu alan yazı 1980 öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönemi ele almaktadır. İki bölüm halinde yayınlanan yazının bu ikinci bölümü 1980'li yıllardan itibaren Mersin'deki kamusal mekanın değişimine odaklanmaktadır.
Şekil 1. Kapalı sitelerle şekillenen konut alanları (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2012).
“Süper Kent Mersin Dosyası” kapsamında, kentin kamusal mekanları ve geçirdikleri değişime ilişkin değerlendirmeleri içeren bu yazı, giderek zayıflayan kamusal alan ve dolayısıyla gün geçtikçe nitelik kaybeden kamusal mekan ilişkisi çerçevesinde, Mersin’deki kamusal mekanların geçirdiği değişimi 1980 öncesi ve 1980 sonrası olmak üzere iki dönemde ele alıyor. Tülin Selvi Ünlü tarafından hazırlanan yazının ikinci bölümü ile “Süper Kent Mersin Dosyası”na devam ediyoruz. Yazının 1980 öncesini konu alan birinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.
1980’li Yıllardan İtibaren Mersin’de Kamusal Mekan
Kent merkezindeki yoğun yapılaşma baskısı ve 1980’li yıllardan itibaren demografik yapıda hem büyüklük hem de kompozisyon açısından yaşanan değişimleri (Doğan, 1999), yalnızca imar yasası ve yönetmelikleriyle yönetmeye çalışan yaklaşım, tarihi merkezin hızla çöküntüleşmesine zemin hazırlamıştır. Kent merkezinden ayrılan nüfus, 1980’li yılların sonuna kadar kentin batısında, kıyı boyunca yeni konut alanlarına sıçramış ve 1990’lı yıllarla birlikte ise kentin kuzeyindeki alanlara yönelmiştir[1]. Yenişehir Belediyesi sınırları içerisinde kalan kentin kuzeyindeki bu yeni gelişim alanında, çok sayıda mevzi plan ile ağırlıklı olarak kapalı sitelerden oluşan konut alanları şekillenmiştir (Bektaş, 2011).
Bu süreç kentte, 1960’lı yıllara kadarki dönemin demografik büyüklüğü ve niteliğinde olduğu kadar kentsel mekanın biçimleniş süreçlerinde de önemli bir değişimin yaşandığını ortaya koymaktadır. Mersin artık 1960 öncesinden oldukça farklı nüfus bileşenlerine sahip olmanın ötesinde, sayısal olarak da bu dönemin çok üstünde bir büyüklüktedir[2]. Artan nüfusla birlikte yükselen arazi değerleri, kentin kuzeyindeki yeni yerleşim alanlarının, nitelikten çok niceliğe dayalı bir planlama yaklaşımı ile gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bütün bu süreç, özellikle kamusal mekanın geçmişte olduğu gibi, kamusal etkinlik tarafından şekillendirilmesi yerine daha çok piyasa mekanizması uyarınca şekillendirilmesine yol açmıştır[3].
İmar taleplerini yanıtlamaya yönelik olarak ilgili yasa ve yönetmelikler çerçevesinde hazırlanan ve temelde parsel üretmeyi hedefleyen yaklaşımlar, başta Kuzey Mersin olarak adlandırılan kentsel alan olmak üzere yeni gelişen alanların, konut adaları dışındaki ortak kullanımların, mevzuat hükümlerinin öngördüğü alan büyüklükleri esas alınarak ve mülkiyet yapısının elverdiği ölçüde bir tasarımla şekillenmesine yol açmıştır. Öte yandandan Bektaş’ın (2011) kuzey Mersin özelinde yaptığı araştırma, kapalı siteler biçimindeki konut gelişiminde, kullanıcıların bu tür bir kentsel gelişimi tercihinde, bu alanları, Mersin kenti özelinde kamuoyunda yaygın olarak benimsenen “güvenlik gereksini”minden çok “sosyal statü” olarak değerlendirmesinin etkili olduğu görülmektedir.
Bu sürecin sonunda, ada öçeğinde kapalı siteler biçiminde bir konut gelişimi gerçekleşmiş, mahalle ya da komşuluk biriminin bulunmadığı, cadde ve sokak yerine geniş bulvarlar ve yaya ulaşımını neredeyse yok sayan dar kaldırımlardan oluşan, kamusal mekandan yoksun bir yapılı çevre üretilmiştir. Öyle ki, çeşitli plastik sanat eserleri, kamusal mekan olarak görülen refüj ya da taşıt yolu kavşaklarında sergilenmektedir (Şekil 1, 2, 3, 4).
Şekil 2. Tek ada ya da ada birleşmeleri ile birkaç adayı kapsayan, çok katlı konut bloklarından oluşan siteler ve taşıt erişimini esas alan ulaşım kararları ile şekillenen “kentsel mekan” (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2012).
Şekil 3. Geniş taşıt yolları kenarında, yaya erişimini neredeyse yok sayan dar kaldırımlar (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2012).
Şekil 4. Kavşaklarda sergilenen heykeller (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2018).
Değişen kamusal alan ve kentsel mekandaki karşılığı olarak kamusal mekan, Mersin örneğinde yalnızca kentin kuzeyindeki söz konusu yerleşimde değil, son dönemde batı koridoru boyunca gelişen neredeyse tüm yeni konut alanlarında benzer biçimde şekillenmektedir. Tekil yapılar dahi birer kapalı site olarak, çevresinden çeşitli ayırıcı yapı elemanları ile koparılmış, dışa kapalı ve kendi “kamusal mekanı”nı oluşturmayı hedefleyen, yaya önceliğini göz ardı ederek taşıt erişimini esas alan bir yaklaşımla inşa edilmektedir. Dolayısıyla, kullanım değeri yerine değişim değerini esas alan yaklaşımların egemen olması, toplumsallığın yeniden üretildiği kamusal mekanların gözardı edildiği, yalnızca imar adaları ve bunları çevreleyen taşıt yollarından ibaret bir kentsel mekanın üretilmesi sonucunu getirmiştir (Şekil 5, 6).
Şekil 5. Yüksek duvarlarla örülü alanlar içinde, çok katlı bloklardan oluşan konut siteleri (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2012).
Şekil 6. Yer yer tarımsal faaliyetin sürdüğü alanda gelişen yüksek duvarlarla örülü alanlar içinde, çok katlı bloklardan oluşan konut siteleriyle şekillenen “kentsel mekan” (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2012).
Söz konusu sitelerde, orta ve üst gelir grubuna yönelik her türlü sosyal, sportif, rekreasyonel etkinliğe yönelik kullanımların ada içinde ve kamuya kapalı olarak sunulması, kamusal mekanların gelişiminin önünde önemli bir engel olarak belirmektedir. Bu durum, yüksek duvarları ve çeşitli güvenlik önlemleri ile tamamen dışa kapalı kentsel mekanların oluşmasının ötesinde sosyal olarak da kentsel ayrışmaya zemin hazırlamaktadır (Şekil 7, 8).
Şekil 7. Orta ve üst gelir grubunun tercih ettiği konut siteleri duvarlar, teller ve güvenlik kameraları ile “dış mekan”dan keskin biçimde ayrışıyor (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2012).
Şekil 8. Söz konusu konut siteleri sakinlerine, her türlü sosyal, sportif, rekreasyonel etkinliğe yönelik kullanımı site sınırları içinde ve kamuya kapalı olarak sunuyor (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2012).
Kamusal alanın anlam ve üretim biçimindeki değişimin nedenlerinin Mersin’de, ülke genelinden farklı olmadığı açık olmakla birlikte, kentin deniz kıyısındaki konumundan kaynaklanan farklılığı gözden kaçırılmamalıdır. Bu farklılık kentin Akdeniz ile ilişkisinden kaynaklanır. Bir liman kenti olarak ilk gelişim döneminden itibaren kentsel gelişim kıyı boyunca doğrusal olarak şekillenmiş ve günümüzde neredeyse Antalya’ya kadar kesintisiz devam etmektedir.
1960’lı yıllarda liman inşası sırasında tarihi kent merkezinin denizle buluştuğu kıyıda başlayan dolgu, 1970’li yıllardan itibaren Atatürk Parkı adıyla, içinde çeşitli sosyal ve kültürel kullanımların da yer aldığı bir kamusal mekan olarak kullanılmaya başlamıştır (Develi, 2007). Kentin doğudaki kıyı kesiminde başlayan söz konusu kamusal kullanım, 2000’li yıllarla birlikte yepyeni bir anlam ve büyüklük kazanmıştır. Söz konusu kamusal mekan, 2000-2007 yılları arasında, dört aşamada tamamlanan ve kentin batısındaki sahil şeridinde yapılan dolgu alanında devam ettirilerek “Mersin Kültür Park” adını almıştır (Şekil 9). Bu yönüyle söz konusu park, Akdeniz kıyısında bir kent olarak Mersin’in denizle buluştuğu sahil şeridi boyunca devam eden, doğrusal biçimde gelişen kentsel mekanın en belirgin ögelerinden biri olarak şekillenmiş, gerek kentliler gerekse kenti ziyaret eden kullanıcılar için kent kimliğinin önemli bir bileşeni olmuştur. Sekiz kilometre uzunluğundaki ve bazı bölümlerinde altmış beş metre genişliğe ulaşan park, tasarım ve estetik değerleri ile çeşitli tartışmalara konu olmakla birlikte, tüm kentin kullanımına açık en önemli ve büyük kamusal mekan olmuştur (Çevik Aladağ, 2011).
Şekil 9. 1960’lı yıllarda liman inşası sırasında kıyıda başlayan dolgu, 1970’li yıllardan itibaren Atatürk Parkı adıyla, içinde çeşitli sosyal ve kültürel kullanımların da yer aldığı bir kamusal mekan olarak kullanılmaya başlamıştır (Kartpostal: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi)
Yukarıda, kentin geçmişten gelen kamusal mekanlarında yaşanan değişim ve yeni gelişen kentsel alanlardaki kamusal mekan yoksunluğu dikkate alındığında “Mersin Kültür Park” olarak adlandırılan ve kıyı boyunca devam eden söz konusu kamusal mekanın taşıdığı önem daha belirgin hale gelmektedir. Mersin Kültür Park, Anayasa, Kıyı Kanunu ve ilgili diğer yasa ve yönetmeliklerle güvence altına alınan, kıyıların kamusal kullanımına ilişkin kentli haklarının Mersin’deki iyi bir örneği olmanın yanı sıra, kamusallık üretme olanağının giderek ortadan kalktığı kentsel mekanda, farklı toplumsal sınıfların bir araya gelme imkanı bulduğu neredeyse tek kamusal mekan olması nedeniyle ayrıca önemlidir. Söz konusu kentsel alan, Mersinliler için, dinlenme, özellikle sabah ve akşam saatlerinde spor yapma olanağını sunan bir kamusal mekan olduğu gibi, günümüzde kentlilerin denizle doğrudan ilişki kurdukları tek alandır[4].
Ancak, 2000’li yıllardan bu yana, Mersin’in sıcak iklimi için büyük önem taşıyan ve özellikle yürüyüş, dinlenme vb. etkinlikler için gölgelik sağlar duruma gelmiş ağaçları ve bitki örtüsü ile kentlinin ihtiyacına yanıt veren söz konusu alan, son günlerde tam bir inşaat alanına dönmüş durumdadır. Bugüne kadar yetişmiş ve iklim açısından önemli bir avantaj sağlayan bitki örtüsünün zarar gördüğü, Mersin’in sıcak iklimi nedeniyle, parkın kullanımını olumsuz etkileyecek düzenlemeler sürmektedir (Şekil 10).
Şekil 10. İnşaatın hızla sürdüğü park alanı içinde, eski bitki örtüsünün (çim alanların) yerini alan sert peyzajın (geniş beton alanların) Mersin’in sıcak iklimine ne kadar uygun olduğu ciddi soru işaretlerine yol açmaktadır (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2018).
Bu müdahaleler sonrasında da, kentin denizle tek buluşma mekanı olarak söz konusu parkın kamusal kullanımının süreceği ortadadır. Ancak ilginç olan, bu müdahalenin, mevcutta zaten gereksinimi karşılayan, kentlilerin sorunsuz biçimde kullandığı bu kamusal mekana yapılan ve amacı en azından yazar tarafından anlaşılamayan[5] bu müdahaleye kentliler tarafından herhangi bir tepki gösterilmemesidir. Birkaç cılız ses dışında, kentlilerin bu konuya ilişkin olumlu ya da olumsuz herhangi bir tepki vermemesi, yazının başından beri anlatılmaya çalışılan kamusallığın uğradığı erezyonu ortaya koyması açısından önemlidir. Kentlilerin, merkezi ya da yerel yönetim erkinden bağımsız olarak, kentli haklarını savunmak ve sürdürmek üzere bir araya gelerek üretecekleri her türlü, tartışma, görüş, düşünce ve eylemi kapsayan kamusal alanın üretilemediği ve dolayısıyla söz konusu kamusallığın kentlerdeki fiziksel düzlemi olarak kamusal mekanın da, kentlilerden bağımsız olarak ve kimi zaman da onlara karşı, her türlü müdahaleye açık hale geldiği, Mersin’de de somut olarak bu örnekte görülmektedir.
Sonuç
Toplumsalın giderek zayıflaması yani kamusal alanın erezyona uğraması ile kamusal mekan arasında karşılıklı olarak birbirini üreten sorunlara neden olduğu görülmektedir. Üstelik bu durum, yalnızca kamusal mekanların nitelik kaybetmesine değil, kentsel mekanın üretim biçim ve uygulamalarının, kamu adına görev yapan merkezi ya da yerel erkin tasarruflarının denetlenemez ve müdahale edilemez hale gelmesine de zemin hazırladığı anlaşılmaktadır. Bunun sonucunda, neredeyse ülkemizdeki her kentte olduğu gibi Mersin’de de, yaşam alanlarının giderek nitelik kaybettiği hepimizin yaşadığı bir gerçektir.
Mersin’de yukarıda anlatılan kamusal mekanın şekillenişi ve onun ayrılmaz parçası olarak kamusal alanla ilişkisindeki değişim, Türkiye kentlerinin pek çoğunda yaşanan toplumsal ve kentsel değişimle benzerlik göstermektedir. Ne var ki, Akdeniz’de bir liman kenti olarak Mersin, geçmişten gelen ve çeşitlilik gösteren sosyal yapısı ile bazı farklılıklar taşımaktadır. Tarihsel süreçte değişim gösterse de daima farklı nüfus gruplarının birlikte yaşadığı Mersin, gelişmeye başladığı ilk dönemlerde, pek çok Anadolu kentinden farklı olarak burjuva kamusallığını üretebilmiş ve bu doğrultuda kendi kamusal alan ve bunun cereyan ettiği kamusal mekanlarını oluşturmuştur.
Ancak, söz konusu kamusal mekanlar, zaman içinde yine kamusal mekan olarak kullanılmayı sürdürseler de devlet eliyle yapılan müdahalelerle sivil niteliklerini kaybetmişlerdir. Öte yandan, kente eklenen yeni yerleşim alanları, herhangi bir kamusallık üretmeye olanak vermeyecek biçimde, yalnızca yapı adaları ve taşıt yolları ve mevzuatın gerekli kıldığı çeşitli sosyal donatı alanlarından oluşan kentsel alanlar olarak şekillenmiştir. Denizle ilişkisi kurulmamış, herhangi bir kentten farklılaşmayan bu kentsel gelişimde kamusal mekan, kapalı sitelerin bahçeleri olmaya başlamış, ortak yaşam kültürünün gelişimine olanak sağlayacak, kamusal mekanların üretilememesi, kentteki farklı toplumsal sınıfların kentsel mekanda bir araya gelemediği bir kentsel yaşam üretmiştir.
2013 yılında, İstanbul’daki Gezi eylemlerinin Mersin’deki mekanı ironik biçimde kentteki bir alışveriş merkezinin meydanı olmuştur[6]. Bu durum kentteki kamusal mekan yoksunluğunun belki de en somut işaretidir. Günümüzde kentteki farklı sosyal sınıfların neredeyse tek buluşma mekanı, kıyı boyunca devam eden sahil parkıdır[7]. Ne var ki, kentlilerin demokratik bir eylem, bir kutlama, bir eğlence, bir şenlik, bir festival vb. gibi bir araya gelerek kamusal alanı oluşturacağı herhangi bir başka kamusal mekanı bulunmayan Mersin’in, en azından rekreatif amaçlarla kullanageldiği sahil parkı da son aylarda bir inşaat faaliyeti ile karşı karşıya kalmıştır[8].
Sonuç olarak,
-Mersin’de, tarihi kent merkezi ve kentin ilk gelişim alanlarında, kentlilerin ortak yaşam pratikleri ile ilişkileri doğrultusunda şekillenmiş kamusal mekanlarda, zaman içinde yapılan, halen yapılmakta olan ve yakın tarihte yapılması öngörülen müdahalelerle, kamusal niteliği, anlamı ve kullanım biçimlerinde değişim yaşandığı,
-Yeni gelişen kentsel alanlarda ise kapalı konut siteleri ile bu sitelere erişim sağlayan taşıt yollarından oluşan ve dolayısıyla farklı toplumsal sınıfların kentsel mekanda bir araya gelmesinin fiziksel koşullarının büyük ölçüde ortadan kalktığı bir yapılı çevrenin üretildiği,
-Üretilen bu yapılı çevrenin, gerek fiziksel ve gerekse sosyal geçirgenliği olan komşuluk/mahalle/semt ölçeğinde üretilen ve hep birlikte kent bütününde gelişen kamusallığın parçalanması ve dolayısıyla kent bütününde ortak yaşam kültürünü üretecek sivil kamusal gövdenin giderek zayıflamasına yol açtığı
görülmektedir.
Sonuç olarak, Mersin’de geçmişte, toplumsal yaşam pratikleriyle üretilen ve şekillenen kamusal mekanlar, ya nitelik kaybetmiş, kentlilerden bağımsız olarak ve kentlilerin içinde yer almadığı bir süreçle, kimi zaman merkezi kimi zaman da yerel yönetim erkinin tasarrufları doğrultusunda şekillenir hale gelmiş ve Mersinliler de bunu kabullenmiş görünmektedir.
[1] Mersin Büyükşehir Kent Bütünü 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planı Planlama Raporu, Eylül 1996, Haz.: Dampo Ltd. Şti. (M. Remzi Sönmez, M. Şükrü Atacan, Y. Mimar M. Ruhi Güller), Ankara.
[2] Örneğin, Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre kentin nüfusu 1950 yılında 37500 kişi iken, 1980 yılında 152000 kişiye, 2010 yılında ise yaklaşık 850000 kişiye ulaşmıştır. Diğer bir anlatımla, Mersin nüfusu, yaklaşık yarım yüzyılık bir dönemde 22 katına ulaşmıştır. Aynı oran Türkiye genelinde kentsel nüfus için yaklaşık 11 kat, Ankara ve İstanbul için 12 kat olmuştur.
[3] Doğan (1999), Mersin’de özellikle 1990’lı yıllardan itibaren, yalnızca kamusal mekanların değil kentsel yapılı çevrenin ve kentsel hizmetlerin üretiminin, neo-liberal politikalarla uyumlu biçimde gerçekleştiğini belirtmektedir.
[4] http://www.mansettekiler.com/guncel/mersinliler-1984ten-beri-denizi-yasayamiyor/98106/ (Erişim Tarihi: Haziran 2018)
[5] Sözkonusu alanda sürmekte olan uygulanan projenin yer aldığı web sitesinde (http://www.noktaplanlama.com/project-1-1-1.html, Erşim Tarihi: Haziran 2018), yalnızca kıyının batı kesimindeki bölümüne (“Mersin Mezitli Sahil Kentsel Tasarim Projesi” adıyla) ilişkin bazı görsel malzemeler dışında herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Bunun dışında belediyenin resmi internet sitesinde, yalnızca kentin batı kıyısında, Mezitli ilçesindeki kıyı kesiminde yapılan düzenlemeye ilişkin bilgi yer almaktadır (https://www.mersin.bel.tr/haber/mezitli-sahilinde-kentsel-tasarim-projesinde-sona-gelindi, Erişim Tarihi: Haziran 2018) Belediyenin resmi internet sitesinde, “devam eden projeler” başlığı altında, “Yenişehir Kıyı Dolgu Alanı Kentsel Tasarım Projesi” başlığı yer almakta ancak herhangi bir açıklama bulunmamaktadır (https://www.mersin.bel.tr/proje/-kiyi-dolgu-alani-kentsel-tasarim-projesi-6lk8g5, Erişim Tarihi 5 Temmuz 2018). Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mersin İl Müdürlüğü sayfasında da, yapılan uygulamaya ilişkin herhangi bir proje bilgisine yer verilmemiştir (http://mersin.csb.gov.tr, Erişim Tarihi: 5 Temmuz 2018).
[6] http://www.haberturk.com/gundem/haber/853931-mersinde-gezi-gerginligi, 20.06.2013 (Erişim Tarihi: 28 Haziran 2018)
[7] Öyle ki, kentte Gezi eylemlerinin mekanı, bir alış veriş merkezinin meydanında toplanan eylemcilerin yürüyerek ulaştıkları mekan, sahil parkı içindeki Barış Meydanı olmuştur. Dolayısıyla, her ne kadar kentteki sivil gövde değil, doğrudan yerel yönetim tarafından üretilmiş olsa da, kıyıdaki bu kamusal mekan zaman içinde, kentliler için kamusallığın önemli mekanlarından biri olarak anlam kazanmış görünmektedir.
[8] https://mezopotamyaajansi.com/tum-haberler/content/view/9787, 25 Aralık 2017 (Erişim tarihi: 28 Haziran 2018)
Kaynaklar
Akkar, M (2012) “Kamusal Mekan”, Kentsel Planlama Ansiklopedik Sözlük, Melih Ersoy (der.), Ninova Yayınları, İstanbul, 175-178.
Arendt, H (1994) İnsanlık Durumu, İletişim Yayınları, İstanbul.
Bektaş, B (2011) Kapalı Siteler Üzerine Yerel Bir Değerlendirme: Mersin Örneği, Toplum ve Demokrasi, 5(11-12), 97-114.
Çevik Aladağ, A Ş (2011) Kamusal Alanda Sanat Eseri̇ni̇n Kalıcılığı ve Mersi̇n Kültür Parkının Değerlendirilmesi, Mersin Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Develi, Ş (2007) Eski Mersin’de Yaşam, Avcı Ofset, Mersin.
Doğan, A E (2007) Mekân Üretimi ve Gündelik Hayatın Birikim ve Emek Süreçleriyle İlişkisine Kayseri’den Bakmak, Praksis, Sayı 16, Ankara, 91-122.
Habermas, J (2010) Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, İletişim Yayınları, İstanbul.
Selvi Ünlü, T (2007) On Dokuzuncu Yüzyılda Mersin’in Kentsel Gelişimi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Selvi Ünlü, T (2013) Mersin’de İki Kamusal Mekan Üzerine Bir Mekan Kavramsallaştırması Denemesi, Mersin’den Planlama, Mimarlık, Tasarım Yazıları-Tamer Gök’e Armağan, Sarıkaya Levent, Y; Uçar, M, Mersin Üniversitesi Yayınları, 137-160.
Selvi Ünlü, T (2018) Osmanlı’dan Ulus-Devlete Doğu Akdeni̇z Li̇man Kentleri̇nde Mekana Müdahale ve Kent Kimliğindeki Değişim-Mersin ve Volos Örneği, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 35(1), 51-88.
Sennett, R (2010) Kamusal İnsanın Çöküşü, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Ünlü, T (2007) “Mersin’in Mekânsal Biçimlenme Süreci ve Planlama Deneyimleri”, Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, 22(3), 425-436.
Ünlü, T (2012) The Changing Character of Public Space in An Eastern Mediterranean Port City: From Customs Square To Grand Bazaar in Mersi̇n, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 129 (2), 181-203.
Tekeli, İ (1998) “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Türkiye iş Bankası Kültür Yayınları, Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul, 1-24.
Toksöz, M (2006) “Bir Coğrafya, Bir Ürün, Bir Bölge: 19. Yüzyılda Çukurova”, Kebikeç İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, Sanat Kitabevi, Ankara, Sayı 21, 97-110.
Vanlı, Ş (1976) Mersin Gümrük Meydanı, Mimarlık, 76(4), 103-13.
Şekil 10. Kapalı sitelerle şekillenen konut alanları (Fotoğraf: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi, 2012).