Taksim Meydanı'nı kentin önemli bir ögesi yapan ve onu farklı kılan birçok neden vardır.
Ben olayı tarihsel, yapısal veya ideolojik bazda değerlendirmek yerine kentin meydanı olma özelliğinden yola çıkarak öncelikle şehir planlamasındaki yeri açısından incelenmesini doğru buluyorum. Bu meydanla ilgili yakın tarihten geleceğe taşınan ideolojik, yapısal, tarihsel ve biraz da egosal bakışlardan derhal kurtulunması ve şehircilik biliminin gerektirdiği kriterlerle konunun analiz edilmesi gerekmektedir.
Tabii ki yukarıda saydığım kent – sosyoloji – bilim olgularının dışında oluşmuş bugünkü Taksim Meydanı’nı göz ardı edemeyiz. Kentin tek meydanı adeta tüm ideolojik yaklaşımların, isyanların, değişimlerin aracı ve sembolü haline getirilmeye çalışılmıştır. Halbuki bu alan aynı zamanda da dev kentin tek önemli meydanıdır. Bu meydanı önemli yapan faktörler, buraya çıkan yerleşim alanlarının özellikleri, çevresinde yer alan boşluklar, yapılar birer birer yok edilmiştir. Bu yokediş tekil yapısal yaklaşımlardan ibaret olmuştur. Hiçbir uzman göz, tekil yaklaşımlarla bütünün durumunu veya var olup olmadığını gözetme gereği duymamıştır.
Örneğin bir dönemin önemli ögesi olan kışla yıkılmış yerine hiçbir fonksiyon verilmemiş bir alan yapılmıştır. Sonrasında meydanı önemli kılan en önemli faktörlerden birisi olan hemen yanındaki yeşil alanlar, panorama alanları ve boşluklar yapılarla doldurulmuştur. Hiçbir yapı yapılırken ne yapıldığı dönem, ne tarihi geçmiş ne de kendi içindeki uyumluluğu gözetilmemiştir. Durum böyleyken bugünkü tartışmaların hiçbirinde tarafların ideolojik tekil yapı ve ego yaklaşımının ötesine geçilip yeniden konumu, fonksiyonu, değeri kurgulanmış ve yeni senaryosu belirlenmiş bir kent mekanı dizaynı konuşulmamaktadır.
Eğer buna yakın-uzak çevre, kent ölçeğindeki analizler ve insan da eklenmezse Topçu Kışlası yapılmamış, AKM kalmış-kalmamış, trafik alta alınmış-alınmamışın hiçbir önemi olmayacak. Sorun, geçmiş yıllarda da olduğu gibi, konuyu bilimsel ve doğru yaklaşımla çözebilecek nesilleri bekleyecektir.
Ben üzülerek söylüyorum ki liderleri ve bu dönemin şehir plancılarını, mimarlarını ve yaşayanlarını ölümsüz kılabilme fırsatını elimizden kaçırıyoruz.
Topçu Kışlası’nın yeniden yapılmasının doğru olup olmadığı ile ilgili sorunun yanıtı yukarıda yaptığım analizde belirttiğim kriterlerle ele alınmalı. Ancak önden ana fikrimi söylemek gerekirse bu şartlarda Topçu Kışlası’nın yeniden yapılmasını doğru bulmuyorum. Neden mi derseniz?
Taksim Meydanı’nda Topçu Kışlası’ndan sonra yapılan tüm yeni yapıları yıkmak hatta bana göre bu da yetmez. Uzak çevresinde var olan birçok yapıyı da yıkıp bu yapıyı var olan dokunun ve geçmişten süre gelen ruhun tek eksiği olarak tespit edip, ruhu da içine koyarak inşa edebilirseniz bu yapıyı yeniden yapabilirsiniz. Bunun olması artık mümkün değildir. Aynı zamanda yapıldığı dönemdeki çevre yapılanmaları tamamen bozulmuş, yapıldığı tarihteki espası ile bakı noktaları yok edilmiş bir sürü ve aykırı yapı içerisinde zavallı olacak. Arada kalmış bir yapıyı yeniden yapıyormuş gibi yapmak bu yapıyı tasarlayan mimarlar ve ustalara çok büyük haksızlık olmaz mı?
1930’larda Taksim Meydanı ve Topçu Kışlası
Önerilen proje
Bence bu alanın nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorusunun yanıtı yukarda yapmaya çalıştığım analizden çıkartılmalıdır. Özetle bunu sadece bir alan olarak değerlendirerek değil, tüm kent planlaması senaryosu içerisinde yeniden tanımlamak gerekir. Ben bu değerlendirmeyi yaptığımda ortaya çıkan sonuç çok yönlü. Yapılan tüm yeni yapıları yıkalım Gezi Parkı olarak adlandırdığımız alanı Maçka ve Demokrasi Parkı’na kadar birleştirelim, yepyeni bir meydan tasarlayalım desem, gerçekleştirilebilir olmayacak. Ama ben bugünkü koşullarda Gezi Parkı ile Meydan’ın arasındaki otobüs durakları ve yolun iptal edilerek birleştirilebileceğini, bu alanın gerekirse yaya köprüleri de kullanılarak Divan Oteli arkasındaki alanla oradan da Maçka Açıkhava Tiyatrosu ve Parkı, oradan da çok amaçlı bir fonksiyon verilmiş İnönü Stadyumu’na kadar birleştirilmesini hatta Dolmabahçe önünde direk denize insan geçiş imkanı verilerek önemli bir aks yaratılabileceğini düşünüyorum.
Aynı zamanda Tarlabaşı Bulvarı’nda araç trafiğine dal – çık yapılması ile tüm İstiklal Caddesi ile Tarlabaşı’nın ortada yaratılan ve çeşitli fonksiyonlara ayrılan alanla (Tarlabaşı Bulvarı alanı) birleştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Böylelikle yalnız İstiklal Caddesi ve çevresinde sıkışmış olan yüksek değerin tüm Tarlabaşı’na transfer edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tarlabaşı Bulvarı çıkışındaki sonradan yapılmış yapılara, yapı cephelerine ve tüm tabelalara bir düzen getirilmesi, İstiklal Caddesi ile Su Maksemi ve İstiklal Caddesi ile Meydan’ın arasındaki yolu iptal ederek yalnızca acil geçişler için kullanmak gerekiyor. Böylelikle gerek park ve gerekse İstiklal Caddesi aksında tüm meydanı birleştirmek, ancak Gümüşsuyu-Mete Caddesi aksıyla Sıraselviler-The Marmara aksındaki yollara trafik yolu olarak üstten mevcut durumdaki gibi çalışmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. AKM aksı ise meydan kotları ve yol kotlarında oynayarak bir köprü yaratılabilir ve insan sirkülasyonu bu aksta da kesintisiz sağlanabilir.
Meydan’daki yeni senaryo ile ilgili bazı fikirlerim var. Gezi Parkı ile Meydan arasındaki merdivenler ve kot farkı kaldırıldığında aradaki yollar iptal edildiği için son derece verimli bir meydan ve açıklık kolaylıkla yapılabilir. Yukarıdaki anlattığım senaryo ile olağanüstü bir yeşil alan ve meydan imkanı olarak kente bırakılabilir. Bu alanın çevrelerinde Gezi Parkı’nın içindeki kot farkından da yararlanılarak yarı gömülmüş cafeler, kitap, çiçek ve geleneksel ürün satışları yapılabilir.
Bundan sonrası için senaryo iki şekilde olabilir. Birincisi AKM’nin korunması ikincisi ise AKM’nin bugünkü binasının yıkılarak bu alanın üst kotunun meydanla birleştirilmiş bir seyir terası olarak meydan senaryosuna dahil edilmesi. Bu kotun altında kalan alanda bir sergi alanı ve bir salon (senfoni, tiyatro, bale, flarmoni vs) dizayn edilmesi ve otoparklarında bu yapı içerisinde çözülmesi. Bu senaryodaki fark ve kentsel yarar hem meydan İstanbul panoramasına açılarak iyice anlamlanır, hem de AKM’nin olduğu alan ile arkasındaki yol arasındaki kot farkı değerlendirilerek çağdaş bir konsept yapılabilir. Bu senaryolarda her şeyden önce geniş ölçekte, kent ve insan taleplerini uzun yıllar taşıyacak bir 21. yüzyıl vizyonu ortaya koymaktır.
Aynı şekilde anıt bu düzenlemede yerinde kalır ancak bana göre meydandaki yapıların etkisinde ezilmiş ve bakı noktaları anıtsallık özelliğine gölge düşürmüştür. Veya benim önerim Gezi Parkı’nın birleştirebilecek meydan aksına yani The Marmara’dan Gezi Parkı’na çekilecek bir çizgide yeni meydanının ortasına taşınabilir.
Trafiğin Taksim Meydanı’nda tamamen yeraltına alınmasını doğru bulmuyorum. Yukarıda anlattığım proje analizinde ve önerimde bununla ilgili görüşlerim açıkça yer almıştır. Ulaşım açısından gerekiyorsa yapılan tünellere benzer bir transit geçiş tüneli Taksim Meydanı altında inşa edilebilir. Ancak kendi önerimde anlattığım gibi yalnızca şu andaki otobüslerin bulunduğu yolu iptal etmek ve Tarlabaşı’ndan Sıraselviler’e giden yolu yalnızca acil geçiş için kullanmak meydan yaratmak için yeterli olacaktır.
Meydan bir şekilde ve otoparka parkedip AVM’ye girmek gibi zorlama yollarla ulaşılan bir yer değil günlük yaşamın bir parçası olarak insanla bütünleşmelidir. Örneğin şehre gelen turistin üstü açık otobüslerle gezerken sürekli yeraltında gezdirildiğini ve meydan ile çevresini doğal akışta yürümediğini düşünün, bu örnek bile durumu anlatmaya yetecektir.
3 yorum
Hakan Kıran’ın yazısını merakla okumaya başladım, ilk paragraflarında büyük oranda katıldığım görüşleri okuyunca merakım daha da arttı.
Ancak üçüncü paragraftaki “Örneğin bir dönemin önemli ögesi olan kışla yıkılmış yerine hiçbir fonksiyon verilmemiş bir alan yapılmıştır.” cümlesi ile titredim ve kendime geldim.
Haftalardır Gezi Parkı’nın önemi anlatılmaya çalışılırken, parkın cumhuriyet döneminin ilk ve en kapsamlı şehircilik hareketlerinden biri olduğu vurgulanıyor. Ama sanırım içine hiçbir inşaat yapılmadığı için Hakan Kıran alanı fonksiyonsuz olarak görüyor.
Bu cümleden 4-5 paragraf sonra gelen ” Gezi Parkı’nın içindeki kot farkından da yararlanılarak yarı gömülmüş cafeler, kitap, çiçek ve geleneksel ürün satışları yapılabilir.” cümlesinin, inşaat yapılmamış alanın fonksiyonsuz alan olduğu görüşünü desteklediği açık.
Şunu da söylemeden edemeyeceğim, niye parklarda hep “geleneksel ürün” satışı yapılmak istenir? Niye İstanbul’un merkezi, her turistin muhakkak uğradığı bir meydanda mesela çağdaş tasarım ürünleri satılmaz?
“Gezi Parkı’nın da tasarıma ve fonksiyonlandırmaya ihtiyacı var” desek ve buradan sonra tartışma başlasa keşke. Mevcut durumda birileri AVM yapmaya diğerleri de atıl da olsa öyle bırakmaya razı.
Hakan Kıran’ın yazısı belediye’nin yapmak istediklerine bakılırsa daha mantıklı ama,bir taraftan artık çağdaş bir meydan oluşturalım derken,hala geleneksel ürünlerden bahsediyor.Anadolunun herhangi bir ilindeki parktan farklı olmayacak bir meydan tasvir ediyor,Çağdaş sanatçıların eserlerinin sergilendiği meydanlar,toplumun gelişmesi ve biraz olsun geleneksellikten başka dünya değerlerinin tanıtılması açısından faydalı olacaktır,diye düşünüyorum.