Bildiğim bir Millet Bahçesi vardı o da Altunizade’de idi. Meğer Taksim, Üsküdar, Sultanahmet ve Tepebaşı’ndan sonra Osmanlı’nın 5. millet bahçesiymiş Altunizade’deki bizim park. Ama ağaçlarından da belliydi hani…
Sonra bir gün, 23 Mayıs 2018’de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TRT Haber’de yapmış olduğu özel röportajda, Millet Bahçeleri projesini duyurdu. O röportaj ve AK Parti 2018 Seçim Beyannamesi’ne göre eski stadyumların yerlerinde, Maslak’ta askeri alanda, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda millet bahçeleri yapılacaktı. O gün bugündür artık park, kent parkı, şehir parkı, bahçe, kültür park “out” millet bahçesi “in” oldu.
Türkiye’nin Büyük Projeleri’nin bu sayısı millet bahçeleri üzerine…
Bu dizideki her yazımda tablolar yapıyor, haritalar hazırlıyor, ilgili tüm fotoğrafları topluyor, sonra bunları bir CBS programında bir araya getiriyor, üzerinden geçiyorum (Örneğin stadyumlarla ilgili 1,7gb büyüklüğünde 550 dosya oluşturmuşum). Yeterince olgunlaşmadığında olgunlaştığına inancım oluşana dek çalışıyorum. Çok sıkılıyorum ama koyuvermiyorum. Millet bahçelerini kavrayacak veriyi biriktirmek ise sanırım olanaksız. Son derece dinamik bir sürecin tam da orta yerindeyiz.
Veriyi derleyip toparlamayı imkansız kılan millet bahçesi kavramının içine yeni parklarla birlikte park yenileme hatta bakım projelerinin de eklenmiş olması. Bazen millet bahçesi olarak adlandırmak için bir parkın yenilendiği dahi iddia edilebilir. Tarihi alanlarda yapılan düzenlemelerin, stadyumlardan boşalan alanların, eski park projelerinin, Orman Bakanlığı’nın mevcutta korunan alan statüsünde bulunan doğal alanlarının, vb. millet bahçesi olarak adlandırılması meseleyi kavramayı zaten zorlaştırıyor. Buna ek olarak her zamanki gibi ortaya atılan (Ne çektik TOKİ konut hedefinden) hedefe (81 milyon m2) ulaşmak için oluşturulan yeni millet bahçesi alanları var. Son derece garip bağlamları olan örneklerin varlığını da not düşmek gerekiyor.
Hükümet nezdinde ise millet bahçeleri ile ilgili veri sunan birkaç yer var:
Bunlara ek olarak Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan Cumhurbaşkanlığı yıllık programlarında Millet bahçeleri şöyle yer buluyor:
Yeşil şehir vizyonu kapsamında yaşam kalitesinin artırılması ve iklim değişikliğine uyumu teminen şehirlerimizde Millet Bahçeleri yapılacak ve yeşil alanların miktarı artırılacaktır.
(Kalkınma Planı p.676)
Tedbir 676.1. Şehirlerimizde sağlıklı yaşam alanları oluşturmak, kentsel yeşil alan standartlarını ve yaşam kalitesini yükseltmek için Millet Bahçeleri 81 ile yaygınlaştırılacak, 2023 yılına kadar 81 milyon m² alanda Millet Bahçesi çalışmaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, İLBANK ve belediyelerin finansmanıyla yürütülecektir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İLBANK, TOKİ, Yerel Yönetimler 1. 38 ilde nüfus yoğunluğu ve şehrin büyüklüğü göz önüne alınarak Millet Bahçesi yapılacaktır.
Şehirlerimizde kentsel yeşil alan standartlarını ve yaşam kalitesini yükseltmek için Millet Bahçeleri yapım çalışmaları devam etmektedir. Ekim 2020 itibarıyla 6 milyon 132 bin m² Millet Bahçesi yapımı tamamlanmıştır.
Yeşil şehir vizyonu kapsamında yaşam kalitesinin artırılması ve iklim değişikliğine uyumu teminen şehirlerimizde Millet Bahçeleri yapılacak ve yeşil alanların miktarı artırılacaktır.
(Kalkınma Planı p.676)
Tedbir 676.1.
Şehirlerimizde sağlıklı yaşam alanları oluşturmak, kentsel yeşil alan standartlarını ve yaşam kalitesini yükseltmek için Millet Bahçeleri 81 ile yaygınlaştırılacak, 2023 yılına kadar 81 milyon m² alanda Millet Bahçesi çalışmaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, İLBANK ve belediyelerin finansmanıyla yürütülecektir.
Şehirlerimizde kentsel yeşil alan standartlarını ve yaşam kalitesini yükseltmek için Millet Bahçeleri yapım çalışmaları devam etmektedir. 2021 yılı Eylül ayı itibarıyla 12,7 milyon m² Millet Bahçesi yapımı tamamlanmıştır.
81 milyon m² olarak verilen hedefe ulaşmak için kabaca 2 yıl var. 12 milyon m2 üretmişiz Yılda 6 milyon m² millet bahçesi üretiliyor. Bu da demek oluyor ki 12 milyon m2 daha üreteceğiz. Atatürk Havalimanı’nın da yapılabildiğini düşünerek oradan da 2 milyon m2 eklesek 2023’te 26 milyon m²’ye ancak ulaşabiliyoruz. Hedefin üçte bir bile değil…
Şu notu da düşerek yazının bu bölümünü tamamlayalım: Bahçeler sadece Cumhurbaşkanlığı programında birer ikişer paragrafla yer almakla kalmıyor, mevzuatta da görünür olmaya başlıyor. Şimdilik Kıyı Kanunu yönetmeliği ve Bisiklet Yolları Yönetmeliği millet bahçelerine atıflar içeriyor.
Elbette bu başlık altında yazdıklarım hipotez ve tartışmaya açık.
2010 yılı civarında OnaltıDokuz, Four Winds, Zorlu, Torun Center ve Quasar gibi yüksek yapılar bir yandan Ataşehir, Fikirtepe, Bakırköy sahili, Bomonti gibi odaklar diğer yandan toplumda betonlaşmayla ilgili algıyı oluşturuyordu. Aynı zamanda İstanbul için kentsel dönüşüm zamanıydı da. Kent; hafriyat kamyonları, demir taşıyan tırlar beton pompaları ve mikserleri ile adeta koca bir şantiye gibiydi.
O kadar ki 2013 yılında zamanın Başbakanı Erdoğan OnaltıDokuz’la ilgili “Sahibiyle konuştum. (Mesut Toprak) Traşlayın dedim. Ama hiçbir şey yapmadılar. O yüzden çok kırıldım, 5 yıldır konuşmuyorum” demiş ve bu sözleri “küstüm” deyimiyle hafızalarda yer etmişti.
Yine 2013 yılında İBB Başkanı Kadir Topbaş, Merter’de İstanbul’un şehir parkını; İstanbul’a “Central Parkı” yapacaklarını açıklamıştı. Hem de oradaki gayrimenkul hakkından vazgeçerek. Türkiye’nin en büyüğü olacağı söylenerek açıklanan park 130 dönümle sınırlı kaldı ama büyük park hasretimiz ve tartışmamız başlamış oldu.
Sonrası malum: Emek Sineması, AKM, Topçu Kışlası derken Gezi Direnişi; 17-25 Aralık; 2015 ve 2016’daki korkunç terör olayları nihayet 15 Temmuz Darbe Girişimi. Bunları takiben 2017’de devlet yönetim sisteminin değiştirilmesi ve her konunun daha merkezi ele alınır oluşu.
Bu merkeziliğin ve tek sesliliğin parçası olarak mekânsal planlamanın siyasete tam olarak kurban verilmesi. Nihayet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2018 seçimlerinde AK Parti seçim programının parçası olarak millet bahçelerini açıklaması.
Ömer Selçuk Baz, Eskişehir Valiliği için daha sonra Eskişehir Millet Bahçesi olarak bir kez daha başka bir tasarım ekibince projelendirilecek Eskişehir Kent Parkı projesini hazırlar. Bu sıralarda AK Parti’nin entelektüel kanadı Eskişehir ile ilgilidir. Nabi Avcı Milli Eğitim Bakanı’dır ve Eskişehirlidir.
Haluk Dursun, 2014 Temmuz ayında Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı görevine atanır. Eskişehir projeleri için de Selçuk Baz’dan Dursun’la görüşmesi istenir. Dursun bu görüşmelerde (2014) millet bahçesinden, Osmanlı’da bahçeden bahseder.
2019’da bir trafik kazasından kaybettiğimiz Dursun millet bahçelerinin duyurulmasından birkaç ay sonra yazdığı yazısında “Millet Bahçelerinde Ne Olmalı” sorusuna cevap arıyordu.
Millet Bahçeleri ile ilgili çok yazıldı çizildi. Bu yazılarda ve Bakanlığın web sitesinde ve rehberinde planlama, yer seçimi, mülkiyet, imar, ulaşım ve erişim, sürdürülebilirlik, flora ve fauna, su, altyapı, iklim, jeoloji, topoğrafya ve kültürel miras gibi onlarca konuya dikkat edilmesi gerektiği (edildiği ya da edilmediği) hem işin sahibi hem yazarlar hem de meslek odalarınca diler getirildi.
Bu yazı yukarıdakilerin tümünü tartışmaya yetmez. Gerek de yok zaten. Yukarıdaki konuların da önemli olduğunun farkında olarak birkaç konuyu kendi bakışımla değerlendirmek istiyorum.
Tamamlanan, inşaat halinde olan ve proje aşamasındaki millet bahçeleri gereksiz yere çok karışık. Dairesel hatlar, ışınsal çizgiler, karolajlar gırla; kapılar, Osmanlı & Selçuklu söylemleri, türlü bitkiler, heykeller, ahşap, çelik, beton, sıkıştırılmış toprak, havuzlar, seyir terasları, amfi tiyatrolar ve türlü yapısal eleman gani gani.
Ve fakat sakinlik, araç gürültüsünden, şehirden uzaklaşmak, bol yeşil, ağaç (Sonra yetişir denemez, yok) şöyle çimenlere uzanıp çay kahve bira içecek, yuvarlanacak alan çok az. Ucuz olanı seçmek yerine her yeri süslemeyi tercih ediyoruz.
Bir de Türk bahçesi, Osmanlı, millet bahçesi, Abdülaziz falan diyerek yapıyoruz tüm bunları. Şehirlerde yaşıyoruz, nasıl evlerimizdeki televizyonların üzerindeki dantelleri kaldırarak metropol hayatına göre yaşamaya başladıysak şehirlerde de metropol hayatına göre yaşamaktan başka çaremiz yok. Beğenmediğiniz batıda gittiğim her şehirde yemeğimi nefis, yemyeşil araç gürültüsünden uzak bir parkta yiyebildim. Bizimkisi tam içmeye ayranı olmamak durumu.
Millet bahçeleri gereksiz karışık. Kadıköylüler anlayacaktır beni millet bahçeleri Göztepe Parkı ama bize Özgürlük Parkı lazım…
En önemlisi ise bu parklar küçük. Veri derlemesi bittiğinde daha iyi görülecek ama ortalamayı yükseltecek Atatürk Havalimanı, Ankara AKM, Kayseri Hava İkmal gibi alanlar listeden çıkartılıp bir ortalama alınsa Bakanlığın rehberinde öngördüğü 15.000m2 zor yakalanır. Oysa iyi bir parkın gürültüden ve kent stresinden gerçek anlamda uzaklaşmak için 100.000 m2’den küçük olmaması doğru olur.
Bu girişten sonra birkaç niş konuyu da kendi bakışımla değerlendirmek istiyorum.
Millet bahçeleri ile ilgili çokça dile getirilen bir eleştiri plansızlık. Ben bu plansızlığı stratejik yaklaşım eksikliği olarak değerlendiriyorum. Önce Kalkınma Bakanlığı’na dönüşen sonra da buhar olup uçan (evet, bir kısım Strateji ve Bütçe Başkanlığı olarak devam ediyor) DPT’nin eksikliğini çekiyoruz belki de…
Düşündükçe zihnimde sürekli beliren farklı sorular var:
Tüm bu sorular ve çalışmalar çok temel bir yere varıyor aslında: Millet bahçelerinin kendisi için son derece ciddi hazırlanmış bir stratejik plan gerekiyordu. Stratejik plan hazırlığında harcanan zaman sonrasında hem zaman hem de ekonomi olarak rahatça geri alınabilirdi.
Stratejik plan başlığında birkaç kez siyaset sözcüğü geçtiği için hemen bu alanda söylenecekleri söylüyorum. Şöyle çok ciddi bir sorun var:
Millet bahçesi bir AK Partili belediye sınırları içinde yapıldıysa parkı yapan merkezi hükümet de olsa sahip çıkan ve iletişimini yapan belediye oluyor. Hem de ne sahiplik sadece belediye ismi ile değil belediye başkanının ismiyle her yerde propagandası yapılıyor. Zaten bu durumda parkın bakımını da belediye yapıyor.
Eğer tersi bir durum söz konusu ise millet bahçesi muhalif bir belediye sınırları içindeyse işte o zaman işler karışıyor. Eskişehir’de olduğu gibi bir anda Türk Dünyası Vakfı isimli bir vakfın park işlettiğine şahitlik ediyoruz mesela.
Mersin Millet Bahçesi’nde olduğu gibi iki belediyeyi birden ilgilendiren bir millet bahçesi ise yine AK Partili belediye başkanı (ilçe) projeyi anlatıyor.
Projelerin yer seçimleri; kaç iktidar belediyesi kaç muhalife belediye için proje yapıldığı gibi araştırmalarım tamamlanmadı. İşletmeyi kim yapıyor sorusuna da analitik bir yanıt verilmesi gerek. İleride millet bahçeleri yazısını güncellediğim zaman bu verilerle yeniden düşünebiliriz.
Millet bahçeleri maliyetlerinin yüksekliği ile eleştiri konusu oluyor ya. Ucuzluk kanserli hücre gibi her yanımızı sarmış durumda. Millet bahçeleri ucuz. Ucuz deyince benim “ihale yöntemi çok iyi, en ekonomiğini yapıyorlar” dediğimi sanacak muhalife de “hah işte doğru söylüyor” diyen idareye de pas vermiyorum. Yanlış anlaşılmasın.
Türkiye’de ürettiğimiz açık ve kapalı mekanlarda projelendirme ve inşaat için hizmet elde etme yöntemimiz çalışmıyor. Kayseri Hava İkmal Millet Bahçesi projesi yaklaşık 1,26 milyon m2 ve 100 milyon TL’ye sözleşme imzalanmış. Bu rakam yasa gereği en çok %20 artabiliyor. Yani m2 maliyeti en çok 100 TL olabilir. Bu ucuz. İyi bir ucuzluk değil bu.
Tıpkı siyaset başlığında belirttiğim gibi ilerleyen zamanda yaklaşık imalat maliyetlerini de içerecek bir güncelleme yaptığımda bu konuyu da daha sağlıklı tartışabiliriz.
Güncel durumda Türkiye’de bir tasarım ofisi hizmet sunduğu millet bahçesi projelendirmesi ile ilgili 3 tür refleks gösteriyor:
İşi yaptıktan sonra arkasında durmamak bana oldukça garip görünüyor…
Talas Millet Bahçesi ve Kültür Merkezi Kentsel Tasarım Yarışması millet bahçeleri ile ilgili açılan ilk ve tek yarışma.
İBB buluşu olan ve başlı başına ağır bir yazıya konu olması gereken ve giderek yaygınlaşan paket ihale ile proje yaptırma durumu millet bahçeleri için de söz konusu.
Tasarımcılara nasıl karar verildi, kimler hangi millet bahçelerini tasarladı gibi soruların yanıtları da veri güncellemesi sonrasında yazılacak ikinci yazıya kaldı.
İstanbul’da Davutpaşa Kışlası, Baruthane, Nakkaştepe; Diyarbakır’da surlar ve Hevsel Bahçeleri’nin bir kısmını içine alan millet bahçeleri tamamlandı. Kars’ta Fethiye Camisi’nin etrafından yapılan peyzaj düzenlemesi de millet bahçesi olarak anılıyor (Kars Cumhuriyet Millet Bahçesi). Bunların dışında projelendirme ve inşaat aşamasında olan şu kültürel miras alanlarında da millet bahçesi yapılmak isteniyor:
Yukarıdaki alanların hiçbirisi siyasi projelere çerez olabilecek nitelikte kültürel miraslar değil. Her birisi için uzun yazılar yazılabilecek bu alanlardaki projelerin millet bahçesi olarak adlandırılmaması merkezi idareyi de ilgili belediyeleri de kamuoyunu da rahatlatır. Millet bahçeleri projesinin en yumuşak karnının burası olduğunu düşünüyorum.
Bu alanlardan İstanbul’da olmayanlar büyük olasılıkla gündemimize daha az girecekler.
Yazıyı önemli gördüğüm 3 alanla ilgili tartışmalarla tamamlıyorum.
Doğal ve kültürel mirasın korunması ile ilgili mevzuatımız karmakarışık. Salda Gölü şunlar:
Çevre, Şehircilik Bakanlığı Salda’nın iletişimini millet bahçesi olarak yapsa da ne milletbahceleri.gov.tr adresinde ne de Atlas.gov.tr CBS sisteminde Salda görünmüyor. Ayrıca millet bahçelerinin kamuoyuna duyurulmasını yürüten İletişim Başkanlığı da konuyla ilgili hiçbir basın bülteni yayınlamamış durumda.
Doğrusu da olmaması zaten…
Öte yandan -gri alansız Türkiye’de- projeye karşı çıkanların tepkileri de oldukça garip. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz millet bahçeleri ile ilgili yazısında “Salda Gölü’nde yapımı devam eden Millet Bahçesi projesi, doğal güzelliklerimizin Millet Bahçesi adı altında rant alanlarına dönüştürülmesinin belki de en çarpıcı örneklerinden birisi oldu. Yöre halkının, bilim insanlarının tüm uyarılarına karşı, yetkililerin “çivi bile çakılmayacak” sözlerine karşı yapılan inşaat çalışmalarında Salda’nın hem sahili, hem de gölü büyük zarar gördü.” cümlelerini kullanıyor.
Oysa Salda Gölü’nde yapılan uygulamalar gölün üzerindeki yoğun kullanıcı baskısını azaltacak nitelikte. Öncesindeki durumu ve sonrasında yapılanları gördüm. Instagram’la moda olan ve toplumun akın akın gittiği (gitmek istediği değil zaten gittiği) yerlerde öyle ya da böyle düzenlemeler yapılması gerekiyor. Elbette Slovenya ya da Norveç niteliğinde düzenlemeler yapamıyoruz ama kamuoyunda gösterilen tepki de ölçüsüz (Bir gündem konusuyla ilgili yazmadan önce yerini mutlaka görmek gerek).
Atatürk Havalimanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2018 seçimlerinde “en büyük müjde bu, belki acele ettim ama söylemem lazım çünkü ruhumdan geldi” diyerek açıkladığı millet bahçesiydi.
Yenisinin açılmasına rağmen burasının da havalimanı olarak tutulmasını savunan bir grup var. Önce onlardan olmadığımı yeni havalimanı artık var olduğuna göre Atatürk Havalimanı’nın uçuşla ilgili fonksiyonuna son vermesi gerektiğini savunduğumu belirteyim. Bunu savunmayan muhalif kitleye de Flight Radar uygulaması ile ya da Florya’da bir parktan gözle yapacakları kontrolle Atatürk Havalimanı’na inen uçakların niteliğine bakmalarını öneriyorum. Bolca özel jet görecekler. Zaten Hilmi Güner Mimarlık tarafından hazırlanan mastır planda pistlerden birisi Genel Havacılık Terminali için kullanılmak üzere korunuyor. Yani özel jetiniz varsa Atatürk Havalimanı’nın kapatılmamasını dert etmenize gerek yok.
Peki Atatürk Havalimanı, havalimanı olmayacaksa ne olmalı?
Burasının ne olması ile ilgili tasarımcılar, yerel yönetim paydaşları (İBB ve Bakırköy Belediyesi, Vali vb.) gayrimenkul uzmanları tartışabilir. Sempozyumlar, yarışmalar, charette’ler düzenlenebilir. Mimarlık okulları, mahalleli, İstanbullu sürece dahil edilebilir. Kent hakkı tartışması için büyük bir fırsattır bu. Bunları ne yazık ki yapamıyoruz. Yapmıyoruz.
Klavye dışında bir gücü olmayan bir İstanbullu olarak (çok ilginç diyaloglar yaşadığım için vurgulamak istiyorum) Atatürk Havalimanı’nın çok güzel bir park olacağını, adına da Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi demenin hiçbir sakıncası olmadığını düşünüyorum.
Böyle söyleyince plancılar ve akademisyenler -sanki her konumuz bilimsel bir zeminde yürüyor da dengeyi bozmuşum gibi- “nereden biliyorsun, buna havacılar karar vermeli” deyiveriyorlar. Helikopterden baktım deyip geçmek istiyorum ben de…
Sizi yine önce biraz geçmişe götüreceğim. Jansen’e kadar gitmeyeceğiz, onu çeşitli kaynaklardan kendiniz takip edebilirsiniz.
12 Eylül 1980 darbesinden iki hafta sonra çıkarılan kanunda AKM Alanı olarak tanımlanan bölgeyi Milli Komite yönetecekti. Komite üyeleri DPT, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, MEB’in idarecilerinden oluşuyor “projelendirilmesi ve yapımı ile ilgili toplantılara ayrıca Bayındırlık Bakanlığı ve İmar ve İskan Bakanlığı Müsteşarları ile Ankara Belediye Başkanı da üye olarak” katılıyordu (iyi ki unutmamışlar, bir general kadar kıymeti yokmuş o zaman da plancı ve mimarlar ile yerel yönetimin).
Geçen 40 yılda alanın içinde neler olmadı ki: 4. bölgede açılan CSO yarışması sonucu elde edilen konser salonu 30 sene sonra geçtiğimiz aylarda açılabildi. CER Modern açıldı. Ankara Spor Salonu açıldı. 19 Mayıs Stadyumu yıkıldı, yeniden yapılıyor. Adalet Sarayı’nın başka bir yere taşınması için protokol imzalandı.
Türkiye Uygarlıklar Müzesi, Türk Tarih ve Kültür Parkı projeleri mimarlık gündemini hareketlendirdi. Daha neler oldu diye bakmak isterseniz Arkitera.com’un Ankara AKM Alanları dosyası hala yayında.
Ha bir de 4. bölgede (Yasaya göre AKM Alanı 5 bölgeye ayrılıyordu) yani eski hipodrom alanında, kanunun çıkmasını takiben, 1981’de AKM yarışması açıldı, yarışmayı Erkal Mimarlık kazandı ve inşaat 1987’de tamamlandı.
1981 tarihli cunta yasası bile -tüm sorunları bir yana- alana derli toplu bir yaklaşım geliştirilmesini öneriyordu. Aradan geçen 40 yılda hakkında TBMM’nin kanun çıkaracağı kıymetteki bu mülkiyeti kamuya ait alan stratejik ve mekânsal olarak planlanamadı.
Sonra bu 4. bölgede AKM Millet Bahçesi yapılıverdi. 700 bin m2’lik bir park tasarımı üzerine hiçbir tartışma olmadan imal edildi ve kullanıma açıldı.
1 Yorum
Kimlikli, kültürlü Kentlerde (anadolu anlattığım!) yaşarken herkesin ulaşabildiği, gündüz ve geceyi üstelik sazlı sözlü çalgılı eğlenceli yaşayan bahçelerimizin adı ‘Memleket Bahçesi’ idi. Belki de Memleketimizden insan manzaraları sunabildiği için ismi değiştirildi. Evet, bugün ölçeği, estetiği, donatısı sorgulan(a)mayan! bahçeler siyasetin, merkezin oyun alanları, oyuncular ise Yazan, Çizen, Okutan’lar değil.Açık alanlarda buluşma, konuşma, eğlenmek ciddi işlerdir özgürlük çağrıştırır. Aman dikkat… Aygen Kalkavan