Mimar Sinan sergisini ilk duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Nasıl heyecanlanmayayım? Düşünsenize: Tophane-i Amire gibi bir mekanda Mimar Sinan sergisi düzenlenmiş; sergi tasarımı için Tamirhane Mimarlık’a özenli bir çalışma yaptırılmış; sergiye Mimar Sinan Üniversitesi öncülük etmiş. Danışma kurulu ise Ocean’s Eleven gibi tam bir yıldızlar geçidi: Gülru Necipoğlu, Cemal Kafadar, Doğan Kuban, Bülent Özer, Reha Günay, Selçuk Mülayim, Zeynep Ahunbay, Cengiz Bektaş ve daha niceleri. Sergi sponsorları da hiç yabana atılır gibi değil: THY, National Geographic, Çekül, Yapı Merkezi, NTV ve daha birçok hatırı sayılır kurum. Peki, bütün bu sıralanan isimler, adı geçen kurumlar bir araya gelip ortaya nasıl bir sergi çıkarmış dersiniz? Bu sergi, mimarlık 2. sınıf öğrencilerinin mimarlık tarihi ödevi için okulun ozalitçisinde grup olarak isteksizce hazırlayacakları bir sunumdan daha ileri düzeyde olmamış. İşte nedenlerim:
Sergiye girmek üzere Tophane binasına yaklaşıyoruz. O da ne? Tophane binasının girişinde bilet gişesi olarak derme çatma bir çadır kurulmuş. Halbuki Tamirhane Mimarlık’ın Arkitera’da yayınlanan projesinde bilet gişesi ve karşılama bölümü Tophane-i Amire binasının içinde düzenlenmiş olarak görülüyordu (Aynı projeye göre giriş binanın diğer ucundan, tek kubbeli bina ile beş kubbeli binanın arasından verilmişken sonradan karar değiştirildiğini görüyoruz). Birazdan göreceğimiz üzere binanın içi zaten tam manasıyla doldurulamamışken neden dışarı taşıp da çadır kurulmuş anlayamadım. Mimar Sinan’ın dehasını bize sunacak serginin girişi böyle mi olmalıydı?
Çadırın dışarıdan görünüşü
Mimar Sinan sergisine girerken karşılaştığımız manzara
Sergi bizi böyle karşılıyor
Sergideki görsellerin tamamına yakınında bilgi sorunu var. Gravür ve minyatürlerin hangi eserden alındıkları, tarihleri, sanatçıları altlarında yazmıyor. Şansımız varsa görseldeki eserin adını bulabiliyoruz. Bazı durumlarda ise görselde yer alan mimari eserin adı dahi yazmıyor.
Bu minyatür hangi eseri gösteriyor, tarihi nedir, kaynağı nedir?
Bu çizim hangi eseri gösteriyor, sanatçısı kim, tarihi nedir?
Sergi mekanı boyunca ortada uzanan bir masa var ki üzerindeki “sergi malzemesi” açısından ibretlik. Masa boyunca bazı başlıklar yer alıyor: “Su Yapıları ve Köprüleri” “Fermanlarda Mimari” “Külliyeleri” vb. Bu başlıklarla ilgili sergi ziyaretçisine sunulan içerikler ise her bir başlığın altında masanın üzerine konulmuş, asetat kapaklı, plastik spiralli, ozalitçide hazırlanmış birer kitapçıktan ibaret! İçerilerinde resim bulunmayan kitapçıklar akademik yayınlardan yapılmış alıntılardan oluşuyor. Sergi ziyaretçisi oturup neye göre derlendiği belli olmayan ve metinde bahsedilen eserlerle ilgili hiçbir görselin yer almadığı plastik spiralli patchwork metinleri okuyarak mı Mimar Sinan’ı tanıyacak? Yayınlanmamış doktora tezlerini içerik olarak ziyaretçiye sunmak nasıl bir sergicilik anlayışıdır?
80’lerden kalma ders notları mı bunlar? Ne yapacağız bunları?
Sergileme anlayışında çağdaş yaklaşım: masa üstünde doktora tezi.
Yine aynı masa üzerinde bazı başka spiralli derlemeler var ki, çıtayı daha da yükseltiyor. Bu “karışık kaset” tadındaki derlemelerin kapağında ne oldukları dahi yazmıyor. İçlerinde yüzlerce resim karışık olarak sıralanmış. Resimlerin hangi eserlere ait olduklarına dair en ufak bir yazı bulunmuyor. Bir sayfada bir minare resmi, ardından bir medrese kapısı, sonra da fotokopide büyütülürken netliğini yitirmiş geometrik bir motif vb. devam ediyor! Şaka mı bu? Gerçekten?
Kapağında ne olduğu dahi yazmayan karışık kaset tadında fotoğraf albümü
Sürprizlerle dolu bir deneyim. Bir sayfada bir minare, diğerinde bir kubbe! Eser adları ise tabii ki yok…
Aynı resimden iki tane ardarda… Sinan’ın dehasını vurgulamak için olacak…
Ortadaki masa boyunca yan yana sıralanmış maketlere yaklaştığınızda maketlerin üzerinde “MAKETLER: ÖLÇEK 1/500” yazısını görüyorsunuz. Halbuki 3 farklı ölçekte maket kullanılmış. Hangisinin hangi ölçekte olduğu hepten belirsiz. Farklı ölçekler karışık sıralandıkları için insanın ölçek algısı hepten yokoluyor; mukayese yapmak imkansız hale geliyor. Ayrıca maketlerin bir kısmında eser adı yazarken bir kısmında yazmıyor?
Serginin organizatörleri herhalde adam başı aldıkları parayı az bulmuş olacaklar ki, maket bölümüne ürün yerleştirme yaparak bütçenin belini doğrultmaya çalışmışlar. Maketlerin yanı başında uzaydan ışınlanmışçasına alakasız bir şekilde yerleştirilmiş bir 3D yazıcı bizi bekliyor! Yanında da ithalatçı firmanın tanıtım broşürleri ve yetkili kişinin kartvizitleri konulmuş!
Hepsi de 1/500 olan 3 farklı ölçekte maketler!
Bu da maket kısmının ürün yerleştirmesi! 3d yazıcı, ithalatçı firmanın tanıtım broşürü karvizitleri. Sizce de harika değil mi?
Geldik en heyecan verici kısma! Mimar Sinan Üniversitesi’nin marka değerini ve bu serginin danışma kurulunda yer alan isimleri gözünüzün önüne getirin. Sonra da bu ekibin düzenlediği Mimar Sinan Sergisi’nde “Fotoğraflarla Mimar Sinan” adlı bölümün nasıl olabileceğini hayal edin. Acaba başarılı bir fotoğrafçıya çektirilmiş yüzlerce yeni kare mi göreceğiz? Dronelar kullanılarak daha önce hiç çekilmemiş açılardan Sinan eserlerinin hava fotoğraflarını, çatı örtülerini ve kentle ilişkilerini mi izleyeceğiz acaba? Ya da Vakıfların, Encümen’in ve Avrupa kütüphanelerinin arşivlerinde yapılan titiz bir tarama ile 19.yy’dan karelerle İstanbul’un imar faaliyetleri kapsamında yıkılıp günümüze ulaşmamış Sinan yapılarının resimleri mi karşılayacak bizi? Veya günümüze ulaşmış bütün eserlerinden sadece 1’er seçme karenin oluşturduğu eksiksiz bir “Günümüze ulaşan Sinan” çalışması mı göreceğiz, bir harita eşliğinde? Bunun yerine serginin küratörleri (!) hepimizin hayal gücünü aşacak bir yöntem izlemiş ve bize Mimar Sinan’ı 10 eser ve 19 adet resimle anlatmayı seçmişler. İşte bu rafine seçmenin içeriği:
1- Su kemerleri : 2 eser, 3 fotoğraf.
2- Köprüler : 2 eser, 4 fotoğraf.
3- 4 Dayanaklı Yapılar : 2 eser, 4 fotoğraf
4- 6 Dayanaklı Yapılar : 2 eser, 4 fotoğraf
5- 8 Dayanaklı Yapılar : 2 eser, 4 fotoğraf
Bu arada, sergi formatı gereği her bölümün adı, bölümün başlık panosunda 3 kere yazıyor. Birinci olarak dev puntolarla panonun ön yüzünde en üstte; ikinci olarak panonun yine ön yüzünde altta lejant üzerinde; üçüncü olarak ise panonun arka yüzeyinde, panoyu niteleyen bir görsel eşliğinde. Bu bölüme baktığımızda, başlıkta FOTOĞRAFLARLA MİMAR SİNAN olan bölüm adının pano ön yüzünde alt lejantta KÜLTÜREL ETKİLEŞİMLER, panonun arka yüzünde ise MİMAR SİNAN SÖZLÜĞÜ olarak yazıldığını görüyoruz. Anlaşılan birilerinin kafası fena halde karışmış! Zaten gerek Tamirhane Mimarlık’ın yayınlanan projesinde, gerekse de serginin kendi web sitesinde FOTOĞRAFLARLA MİMAR SİNAN diye bir bölüm bulunmuyor. Bütün bu absürtlükler bu bölümün sergi açılışına bir gün kala boş kalan bu köşenin yeni bir başlık uydurularak elde kalan fotoğraflarla kes yapıştır usulü hazırlandığını düşündürüyor. Sergiyi düzenleyenlerin başka bir açıklamaları varsa duymak isterim!
İşte bütün Sinan eserlerini 19 adet fotoğrafla anlatmayı deneyen cüretkar proje!
Sinan’ın köprüleri daha sade anlatılamazdı…
Standın arka yüzünde adı yanlış yazılmış. “Mimar Sinan sözlüğü” diyor…
Standın İngilizce rehberi: tek sayfa ve başlıktan ibaret!
Bu da rehberin arkası. “Yeterince baktıysanız yerine koyun, başkaları da baksın” diyor…
Serginin kurgusu gereği, Tophane-i Amire binasının her yan tonozunun tanımladığı alana bir sergi adacığı yerleştirilmiş. Ne var ki bu adacıklardan, girişte verilen sergi broşüründe G- HARİTALARDA VE SİLÜETLERDE MİMAR SİNAN olarak adlandırılan bölüm belli ki yetişmemiş ve iki adet yansıtma perdesi kullanılarak bu boşluk perdelenmeye çalışılmış. Önden yapılan perdeleme yanlarda ihmal edilince ortaya bu manzara çıkmış:
Ev tipi hoparlörlerden yükselen boğuk sesi anlamak imkansız ama olsun fonda klasik türk müziği var. Sinan’la ilgili bir şeyler olsa gerek…
Perdelerin önden görünüşü. Sağdaki görüntünün aynısını zoom yapıp sola vermişler. Çok sanatsal duruyor!
Serginin “Hassa Mimarlar Ocağı Düzeni” isimli standında boş kalan bir panoyu doldurmak üzere, standın konusuyla hiçbir alakası olmayan böyle bir içerikle karşılaşıyoruz. “Ya sabır” deyip okumaya başlıyoruz neymiş bu ilginç bilgiler diye:
-Le Corbusier Selimiye’yi çok beğenmiş…
-Bir romanda Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a aşık olduğu yazıyormuş.
-Lütfi Paşa bir hayat kadınına sünnet cezası verdiği için vezirlikten azledilmiş. Sinan da bu olayın şahitlerindenmiş…
Şimdi de favorim geliyor:
-Selimiye Cami, Avrupa’dan gelenlerin İstanbul’a gelirken gördükleri ilk, dönerken gördükleri son Selatin camisi imiş!
Hmm… Gerçekten ilginç… Burası Mimar Sinan Sergisi mi yoksa ben Hürriyet Pazar ekini okurken uyuyakaldım da rüya mı görüyorum?
Birbirinden ilginç bilgiler bizi hayretin doruklarına ulaştıracak
Sergide Mimar Sinan’dan tek bir alıntı yapılmış. O da gerçekte Sinan’a ait olmayan bir söz! İfade şu şekilde: “Kalfalığımızı İstanbul’daki Şehzade Camii’nde icra ettim. Amma cümle makdurumu bu Selim Han Camii’ne sarf idüb, yeditulamı ayan ve beyan eyledim.” Bu sözün esasında Sinan’a ait olmadığını serginin danışmanlarından Gülru Necipoğlu verdiği bir röportajda kendisi de söylemişti zamanında: “(…) Evet, böyle bir şey yok. Bu kanı Evliya Çelebi’nin Edirne Selimiye Camii tarifinden kaynaklanıyor; sözde bunu babasından duymuş. Sinan’ın kendi dilinden şair-nakkaş Mustafa Sai’ye yazdırdığı otobiyografilerinde böyle bir düşünceye rastlanmıyor. Olamaz da. Baş mimar olarak atanan biri yaptığı esere bu benim çıraklık ve kalfalık eserim demez, zaten usta bir mimar olmuştur o. Ama bu söylem bir kere kitaplara yazıldığı için sorgulanmadan tekrarlanagelmiş.”*
Kısacası bilenler bilir. Bu söz Sinan’a ait birincil hiçbir kaynakta geçmez, Evliya Çelebi’nin yakıştırmasıdır. Bunu serginin danışmanlarından Gülru Necipoğlu da biliyor, söylüyor. Bu durumda Mimar Sinan sergisinde ondan yapılan tek alıntıyı yanlış seçme başarısı nasıl gösterilebiliyor?
Sergideki tek Mimar Sinan alıntısı ona ait değil!
Sergide teknolojik imkanlar kullanılmaya çalışılmış. Bu iyi niyetli çaba tabii ki takdire şayan. Ne var ki, cihazlara özel içerik hazırlamadıktan sonra masalara dokunmatik ekranlar ve Ipad’ler serpiştirmekle, kubbeye projeksiyon yapacak özel ekipmanları getirip kurmakla iş çözülmüyor. Ipad’ler var, fakat içlerine yüklenmiş olan sunumların bir kısmı spiral ciltler halinde de masalarda bulunuyor. Mesela bir doktora tezi hem spiralli olarak masaya konulmuş, hem de taratılıp Ipad’lere sunum olarak yüklenmiş. Tezkiret’ül Bünyan adlı eser de aynı şekilde spiralli ve dokunmatik ekran versiyonları ile ziyaretçiye sunulmuş! Sinan’ın camilerini İstanbul haritası üzerinde gösteren bir diğer Ipad uygulaması ise demo versiyon gibi. Birçok esere tıklandığında, eserle ilgili bilgilerde adı ya da tarihi karşısında X işareti yer alıyor. Kısacası çağdaş sergileme yöntemlerini sonuna kadar kullanmış gibi görünen bu serginin büyüsü içeriklere bakmaya kalktığınız anda kayboluyor.
Bir televizyon ekranında art arda röportajlar dönüyor. Mimar Sinan ve eserleri hakkında konuşanların bir kısmını tanıyorum; ama bir kısmını da tanımıyorum. Hiçbirisinin ismi röportajın ne başında ne de sonunda ekranda çıkmıyor. İyi de kim bu konuşanlar, ünvanları nedir diye sormak ziyaretçilerin hakkı değil mi? Kaldı ki çok ünlü kişiler bile olsalar, onlara saygının gereği değil midir ismini, ünvanını yazmak?
Keşke değerli hocalarımızın isimleri ve ünvanları da yazılsaydı…
Tek kubbeli yapının kubbesine yapılan yansıtma akıllardan çıkmayacak bir gösteri olabilecekken, yine prodüksiyon sorunu neticesinde hayal kırıklığı uyandıran bir girişim olmuş. Kubbeye yansıtılan animasyon 3 dakika 40 saniye sürüyor. 40 saniyesinde Selimiye’nin kubbe tezyinatını görüyoruz. Geri kalan 3 dakika boyunca kubbede dönen noktalar ve çizgiler hiçbir sanatsal değer içermiyor. 3 dakika noktalar dans ediyor, 40 saniye Selimiye kubbesi görünüyor. Bu mudur?
Bu muhteşem sergiyi borçlu olduğumuz sevgili sponsorlarımız şirin köşelerden el sallamaya devam ediyorlar! Bu köşede “5 Centuries Later 4 Seasons in Istanbul from Sinan’s Minarets” adlı gerçekten de kaliteli bir yapım var. Sinan’ın minarelerinden 4 mevsim İstanbul’u 16 dakika boyunca seyredebiliyoruz. Ne var ki sponsorların kendilerini ortaya koyuş biçimleri rahatsız edici. Bu güzel yapıma sponsor olan firmalar, bunu ifade etmenin daha görgülü bir yolunu bulsalarmış keşke. Burası bir tekno marketin TV teşhir kısmı değil; bir sergi alanı…
Sergi boyunca reklama doyamadık!
www.mimarsinansergi.com’da bir ifade var ki tüylerimi diken diken etti: “Mimar Sinan ve Mimari Dehanın Şaheserleri” sergisi İstanbul’dan sonra dünyanın başka önemli kentlerinde de sergilenmek üzere yola çıkacaktır. Serginin bu seyahati kuşkusuz uzun bir süre Türkiye ve değerlerinin konuşulmasına sebebiyet verecek, uluslararası alanda birçok mimar ve mimar adayına esin kaynağı olacaktır.”
Sergiyi düzenleyen kurumlara, kişilere buradan rica ediyorum: Bu sergiyi bu haliyle yurt dışına yollamak sadece kötü bir fikir olabilir. Böyle bir niyetiniz varsa lütfen vazgeçin. Lütfen!
Bu sergi saygıdeğer kurumları ve insanları bir araya getiren iyi niyetli bir çabanın ürünü olabilir. Ama ne yazık ki iyi niyet her zaman yeterli olmuyor. Serginin künyesine ve yapılmak istenen şeye bakılınca ortaya neden böyle kötü bir netice çıktığını anlamak mümkün değil. Bir yerlerde bir şeyler yanlış gitmiş belli ki… Tamirhane Mimarlık’ın Arkitera’da yayınlanan planını, www.mimarsinansergi.com’da “sergi bölümleri” olarak halen yayında olan başlıkları, sergi girişinde verilen krokiyi ve serginin mevcut içeriğini karşılaştırınca 4 defa tepetaklak olmuş bir içerikle karşı karşıya olduğumuz çok net ortaya çıkıyor. Bazı başlıklar değişmiş, bir kısmı iptal olmuş, daha önce planlanmamış bazı bölümler adeta yetişmeyen içeriklerin yerini çaktırmadan doldurmak üzere alelacele hazırlanmış gibi duruyor.
Mekan çok uygun, künye adeta yıldızlar geçidi, serginin iç mimari tasarımı kaliteli, ayrılan bütçe belli ki az değil, sponsorlar şahane… Ne var ki bu bir sergi ve içerik bu denli özensiz ve yetersiz olduktan sonra bunların hiçbirisi durumu kurtarmaya yetmiyor.
Netice hem Mimar Sinan’ın kendisine, hem Mimar Sinan Üniversitesi’ne, hem künyede yer alan değerli hocaların isimlerine, hem de bütün ziyaretçilere büyük bir haksızlık olmuş.
* http://www.zaman.com.tr/kultur_mimar-sinann-ciraklik-kalfalik-ustalik-donemi-yoktu_2144125.html
4 yorum
Sergiyi gezmedim ama fotoğraflardan anlaşılıyor ki emanet panolara uyacak başlık ve fotoğraflar yerleştirilmiş. Sinan’ın torunları olamadığımıza üzülüp duruyoru(z)m. Esbab-ı mûcibesi malumu(z)m oldu. Muhteremlere: Bu sergi aile içinde kalsın komşular duymasın görmesin.
Üşenmedim sitelerine girdim ve bu yazıyının linkini verdim ve dedim ki, yanlışsa tekzip yayınlatın. Doğruysa hesabını verin. Bir ekip bir ekip ki sormayın. Bütçenin de gani gani tutulduğu ortada. Dedim ki cevabınız varsa deyin. Hatta muhakkak deyin. Bakalım göreceğiz.
Çok yerinde tespitler..
Düzenleyen ve emeği geçen kişi ve kurumlar açısından utanılacak bir sergi olmuş, en çok da Mimar Sinan Üniversite’si yöneticileri utanmalı.