Bu küçük araştırmayı yapmaya 2014'de mimari portallarda gezinirken 2011'de son derece özgün tasarladığımızı düşündüğüm bir binanın cephe hareketlerinin benzeri tasarımları gördüğümde karar verdim.
Miami’de gerçekleştirilen bir yarışma projesinde Gang Architecture’ın 2011’de oluşturduğumuz bir konseptten alıntı yaptıklarını zannetmiştim. Öyle ki taklit edilmenin getirdiği gurur, mutluluk ve kızgınlık karışımı hisler içerisinde nasıl hareket etmem gerektiğini şaşırmış haldeydim! Karar verebilmek için çok daha önce yapmam gereken okumaları geç de olsa gerçekleştirdim ve sonunda durumun aslında hiç de sandığım gibi olmadığını anladım, güneşin altında yeni bir şeyler de vardı.*
Mimaride alıntı, esinlenme, yeniden yapma ya da diğer tabirleri daha önce gereği ve yeteri kadar incelenmiş ve tartışılmış. Doğru okumaları gerçekleştirdiğinizde şu ana kadar belirtilen fikirler ile iyice açılmış bir konu, bu okumaları yapan çok sayıda meslektaşım olmasını umut ederim… Konu hakkındaki makale sayısı çok fazla olduğundan hepsini öneremiyorum fakat yazının sonunda yaptığımız küçük görsel derlemeyi değerlendirmeden önce alt hazırlık olarak tavsiye edeceklerim şunlar:
Yukardaki makalelerden benim de katıldığım noktaları şöyle özetlemek istiyorum:
Sıfır zeka ile mimarlık yapmak hiçbir şekilde imkânlı olamayacağına göre bilerek ya da bilmeyerek yapılmış olan alıntının mimari özgünlüğü ve buna bağlı olarak bazen dolaylı bazen de direk mesleki etiği etkilemesi, eserin genelinde kendini hissettirici şekilde öne çıkıp çıkmaması ile de derecelenebilir. Mimari yapı özgün olarak başarılı olabilmek için bulunduğu süreç ve ortam ile de ilişkili olarak bir taraftan deneyselliğini ya da form gelişimini, barındırmak zorunda kaldığı alıntıları içinde yoğurmasına rağmen özgünlük üzerine kurulmaya çalışılırken diğer yandan hitap edeceği “tip” e alışkın kullanıcının beğenisini sağlamalıdır. Ya da başka bir deyişle yapının özgünlüğünü, vücudunu sağlayan alıntılar bütününün ya da birim ve sistemlerin sonuçta ortaya çıkarılan oluşumla kıyaslandığında kendilerini unutturacak algılar ortaya koyması arttıracaktır.
Yukardaki özeti ne 2011’de tasarladığımız formu meşru kılmak ne de bizden sonra yapılanlara bir gönderme yapmak amacı ile hatırlatıyorum, zira bu formu tasarlarken bizden öncekinin farkında bile değildik. Özgüne ulaşabilmek için kullanılan tasarım yöntemlerini çeşitleyip geliştirmediğimiz sürece kullandığımız tasarım tekniği ne olursa olsun dünyanın herhangi bir yerinde o an oluşturduğunuzu düşündüğünüz forma yakın örneklerin oluşma ihtimali yükseliyor. Bu özeti bu farkındalığı yaşadığımız için yaptım.
Bilmeden gerçekleştirilmiş olsa bile çağrıştırdığı tüm yakın anlamları ile birlikte dolu bir hafızanın bizleri mecbur bıraktığı “alıntılama”nın özgünlük bazında ve mimari eser içinde bir “istenmeyen” olmaktan çıkmasının, kendini geliştirmenin ve yapılacağı ortama kabul ettirme amaçlarının ötesinde çok daha ileri bir gereklilik olan eşsizlik seviyesine “evrilmeye ya da ulaştırılmaya çalışılmasını” kısaca tekrar tahlil etmek istedim.
Şimdi iyiyim.
Bu da küçük derlememiz:
Georges Maillois – Le Trimaran, Rennes, Fransa (1977)
Yegena – Beylikdüzü 151/2, İstanbul, Türkiye (2011)
Mariott Hotel – Şişli Key Plaza, İstanbul, Türkiye (2012)
Suppose Design Office, Fender Katsalidis Architects – New Acton Nishi, Canberra, Avustralya (2013)
Love Architecture – Ragnitzstrasse 36, Graz, Avusturya (2013)
Studio Gang – Miami Beachside Building, ABD (2014)
*Kral Solomon, “Güneşin altında yeni bir şey yok.”