Henüz hayattayken zor ulaştığımız dokümanlar, mimarın vefatının ardından dağılan arşivleri nedeniyle ulaşılamaz hale geliyordu. Buna bir de inşa ettiği yapının yok oluşu da eklenince, arşivin ne kadar önemli bir mesele olduğu ortaya çıkıyor.
2003 yılında, henüz mimarlık lisans bölümünde öğrenciyken, Arkitera’nın yayınladığı bir iş ilanına rastladım. Kırk gün sonra açılması planlanan Arkitera Mimarlık Veritabanı AMV (ilerleyen süreçte arşivin adı Arkiv olarak değişti) için çalışacak bir öğrenci arıyorlardı. Arşive bilgi girişi yapılacak, böylece yakında açılacak dijital arşivin içeriğinin zenginleşmesine yardım edilecekti. İlanı görür görmez başvurduğum proje için tam üç sene çalıştım.
Türkiye’nin mimarlık üretimine dair çok şey öğrenmeme vesile olan bu çalışma sürecinde, dijital arşivin nasıl oluşturulması gerektiği, bilgiyi toplama ve aktarma süreçlerinin nasıl ilerlemesi gerektiğine dair sorular sorduk, cevaplar aradık. İçeriğin zenginleşmesi için temelde iki yöntem izlendi. İlki, mimarlara veritabanını tanıtmak ve projelerini paylaşmaları için davet etmekti. Bu kapsamda bir taraftan mimarlar, kendilerine iletilen mektuplarla, projelerinin veritabanında yer alması için davet edilirken, diğer taraftan mimarlık ofisleri ziyaret edilerek, veritabanının önemi aktarılıyordu. İkinci yöntem ise, dergi arşivlerini tarayarak arşive proje girişi yapmak oldu. Bu yöntem ile, özellikle Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki mimari üretim arşive dahil edildi. İçerik hazırlama süreci, projenin yanına başladığı 6 Ekim 2003’ten yaklaşık iki yıl önce başlamıştı. Danışma kurulu üyeleri, Aydan Balamir, Aykut Köksal, Belkıs Uluoğlu, İhsan Bilgin ve Uğur Tanyeli’nin değerli katkılarıyla arşivin kurgusu ve işleyişi şekillendi. Uzun soluklu hazırlık sürecinin ardından yayına açıldıktan sonra, arşivin kullanıcılarından gelen öneri ve eleştirilerle arşivin içeriği gelişmeye devam etti.
Arkiv yayına açıldıktan sonra, arşiv çalışmalarının nasıl yürütüleceğinin, bilgi girişinin kimler tarafından, nasıl yapılacağının planlanması gerekti. Veri girişinin devam etmesi için mimarlık öğrencilerine açık çağrı yapıldı. Türkiye’nin mimarlık arşivini oluşturma konusunda gönüllü öğrencilerle birlikte, her hafta düzenli olarak dergiler tarandı, mimarlardan gelen projeler, veritabanına uygun formata getirilerek veritabanına kaydedildi. Arkiv, açıldığı günden bu yana, farklı üniversitelerde okuyan çok sayıda mimarlık öğrencisinin katkısı ile zenginleşti.
İçeriğin nasıl zenginleşeceğinin yanı sıra, arşivlenen verilerin ne şekilde aktarılacağı, veritabanındaki bilgilerin birbiriyle nasıl ilişkileneceği gibi sorular arşivin yapısının kurgulanması açısından önemliydi. Veritabanının tasarımı ve kodlanması, üzerine hayli mesai harcanan bir süreç oldu. Mevcut verinin sınıflandırılması için proje tarihi, yeri ve işlevi gibi kriterler belirlendi. Böylece, arşivlenen bilgiler farklı arama kriterleri çerçevesinde farklı gruplamalar halinde sunulabilecekti.
Taksim Eczanesi, Muammer Onat
Henüz yolun başındaki bir mimarlık öğrencisi için, halihazırda üretilenleri incelemek, üretenlerle sohbet etmek bulunmaz bir fırsattı. Arşiv çalışmaları kapsamında ilk ziyaret ettiğim mimarlardan biri, 2009 yılında kaybettiğimiz Muammer Onat Hocamız oldu. Türkiye’nin mimarlık arşivini oluşturmaya çalıştığımızı anlatınca, şaşkınlıkla gözlerini açarak “kolay gelsin” demişti. Muhtemelen Muammer Hoca’nın zihninden çekmecelerdeki projeleri geçmiş, işin zorluğunu hatırlatıp moralimizi bozmamak için, iyi dileklerini iletmekle yetinmişti. Peşi sıra yaptığımız ofis ziyaretlerinde görmüştük ki, mimarlık ofisleri proje arşivlerini hayli ihmal etmişler. Özellikle, bilgisayar ortamında hazırlanmayan projelerin dokümanlarına ulaşmak pek kolay gözükmüyordu. Henüz mimarı hayattayken kolay ulaşamadığımız dokümanlar, mimarın vefatının ardından dağılan arşivleri nedeniyle ulaşılamaz hale geliyordu. Mimarın arşivinin yok olup gidişi yeterince vahimken, buna bir de inşa ettiği yapının yok oluşu da eklenince, arşivin ne kadar önemli bir mesele olduğu ortaya çıkıyor. Kapsamlı bir arşiv, özellikle şimdinin yıkıcı ve hızlı dönüşümü düşünüldüğünde, geçmişin mimari üretiminden elimizde kalan tek şey olabilir. Neyse ki, bu hızlı dönüşüme paralel olarak, ülkedeki arşiv çalışmaları da hız kazandı. Belgelerin saklanması dahil olmak üzere arşiv çalışmalarını yürüten saygın kurumların varlığı, mimarlık ofislerinin zaman içinde bu konuya önem vermesi, yakın dönemde sayısı hayli artan monografiler, vb. çalışmalarla birlikte bugün mimarlık arşivi konusunda, veritabanının kurulduğu döneme göre çok daha iyi bir durumda olduğumuz söylenebilir.
“Türkiye’nin ilk gökdeleni” olarak anılan Karayolları Genel Müdürlük Binası, yeniden yapılmak üzere 2012 yılında yıkıldı.
Arkiv, bu çalışmaların öncüsü olması bakımından da önemli bir yere sahiptir. Mimarlar için projelerin arşivlendiği yer olmanın ötesinde Arkiv, kimi durumlarda, yapıların koruyucusu olma rolünü de üstlenmiştir. Emin Onat’ın Göztepe’deki Hazik Ziyal Villası’nın bahçesi için tasarlanan projeyi işaret edip, mimarlık gündemine taşımıştı. Muammer Onat’ın İstiklal Caddesi’nde bulunan Taksim Eczanesi’nin, Mehmet Konuralp’ın Zincirlikuyu’daki Karayolları Tesisleri’nin yıkım ihtimalini de gündeme taşımış, sonucu değiştirmeye gücü yetmese de Arkiv, arşivinde barındırdığı mimari üretimin önemini vurgulamaya, bu üretime sahip çıkmaya çalışmıştır.
Arşiv çalışmasını yürütmenin temel noktalarından bir diğeri ise, projenin sürekliliğinin sağlanması idi. Zaman içinde projenin adı değişti, kısa aralıklarla yayına ara verildi, ama projenin sahibi Arkitera Mimarlık Merkezi’nin kararlılığı sayesinde Arkiv 15. yılını tamamladı. Bir zamanlar parçası olduğum için mutlu olduğum bu projenin, genişleyerek sürdüğünü, arşiv çalışmaları kapsamında düzenlenen etkinliklerle birlikte dallanıp budaklandığını memnuniyetle gözlemliyorum. Dilerim, mimarların çekmeceleri “karıştırılmaya” devam edilir ve Arkiv genişletilmeye devam eder.