Bu çok farklı şekillerde dile getirilip cevaplandırılabilecek bir sorudur.
Düz cevabından başlayacak olursak:
TMMOB Mimarlar Odası kamu ile toplum yararına çalışan anayasal bir meslek kuruluşudur. 1954 yılında çıkarılan 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimarlar Birliği Yasası ile kurulmuştur. Geçmişe yönelik olarak mimarların Osmanlı İmparatorluğu saray teşkilatına bağlı “sermimar” yönetiminde kamu yapılarını üreten “hassa mimarları” olarak yer aldıkları bilinmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısında ağırlık kazanan batılaşma hareketleriyle birlikte mimarların saraydaki ve kamu dışı alanlardaki tarihi örgütlenmelerinin çözüldüğü görülmektedir. Cumhuriyet döneminde ise mimarlar 1928 yılından itibaren genel dernek statüsünde çalışan “Yüksek Mimarlar Birliği” ve “Mimarlar Derneği” çatısı altında mesleki örgütlenmelerini sürdürmüşlerdir. Mimarlar Derneği, mesleki etkinliğin geliştirilmesi ve yasal güvenceler sağlanmasında önemli kazanımlar elde etmiş ve bunları daha sonra Mimarlar Odası’na devretmiştir.
Mimarlar Odası’nın ana görevleri, mesleki ihtiyaçları karşılamak ve çalışmaları kolaylaştırmak; mesleğin genel çıkarlara uygun gelişimi sağlamak; mimarların birbirleriyle ve halkla ilişkilerinde dürüstlüğü hâkim kılmak ve mesleki disiplini korumak; meslek ve mesleki çıkarlarla ilgili resmi makamlarla işbirliği yaparak yardım ve önerilerde bulunmak; mesleki mevzuatı, normları ve şartnameleri inceleyerek ilgililere görüş ve düşüncelerini bildirmektir.
1980’li yıllara kadar çalışmalarını ülkenin üç büyük kenti İstanbul, Ankara ve İzmir’de kurulan şubeleri üzerinden yürüten Mimarlar Odası’nın bugün 23 ilde şubesi, 82 ilde temsilciliği ve 61 ilde de oda temsilcisi bulunmaktadır.
Mimarlar Odası’nın genel yönetim merkezi başkent Ankara’dadır; iki yılda bir tekrarlanan ve şube delegelerinin katılımıyla gerçekleşen genel kurulda seçilen 7 kişilik Merkez Yönetim Kurulu (MYK) tarafından yönetilmektedir. Genel kurulda ayrıca Onur Kurulu ile Denetleme Kurulu da seçilmekte ve Oda Merkezi’nde görev yapmaktadır. Mimarlar Odası Yönetim Kurulu çalışmalarını görevlendirdiği Uluslararası İlişkiler, Yayın, Eğitim, Yarışmalar, Mesleği Uygulama ve Mesleki Denetim Komiteleri eliyle ve şubelerle ilişkili olarak yürütmektedir.
31 Aralık 2018 itibarıyla Mimarlar Odası’nın toplam üye sayısı 55.925’tir, bunlardan 25.513’ü kadın ve 30.412’si de erkek mimarlardan oluşmaktadır. Bu da toplam 24 adet mesleki oda içersinde oldukça eşit bir cinsiyet dağılımı gösteren bir orandır. Mimarlığın ayrılmaz parçası olan inşaat mühendisliğinde örneğin bu oran 13.307’ye 105.601’dir. Sadece gıda mühendisliği, iç mimarlık, peyzaj ve şehir plancıları odalarında kadın üyelerin sayısı daha yüksektir. Bu durumda büyük ve küçük ölçekteki yapısal çevremizin tasarımı ile inşasına kadın ile erkeklerin benzer oranda ilgi gösterdiğini söyleyebiliriz. Ancak şantiye temelinde halen bariz bir erkek egemenliği söz konudur, en azından ülkemizde.
Peki, tüm bu veriler ışığında sorumuzu tekrarlayacak olursak, mimarlar odası ne işe yarar?
Meslek ve mesleki çıkarlarla ilgili resmi makamlarla işbirliği yaparak yardım ve önerilerde bulunma ve mesleki mevzuatı, normları ve şartnameleri inceleyerek ilgililere görüş ve düşüncelerini bildirme konusunda mesleki odamız ne kadar başarılıdır?
Bu iki alt başlığı öne çıkarmamın nedeni, öneri ve görüş bildirme içermelerindendir. Tüm gelişmiş ülkeler meslek odalarının yönlendirmeleriyle söz konusu alanlarda doğru ve sürdürülebilir ilerleme kaydetmektedirler. Bunun en gözle görülür alanı da kuşkusuz şehir planlaması ve ona bağlı kentsel gelişmedir. Bizde de bu konuda tüm dikkatler bir dünya metropolü olan İstanbul üzerine yoğunlaşmaktadır, çünkü son yıllardaki yoğun yapılaşma en çok bu kentimizi etkilemiştir.
Mimari açıdan şehir planlaması hep bölgesel olarak ilgili master planları temelinde ele alınmalıdır. Bu bölgelerdeki yapılaşmanın türü ve yoğunluğu bu geniş kapsamlı planlamanın sonucunda belirlenir. Ancak ülkemizde durum tam tersine döndü ve mevcut yapılaşma içersinde maddi değeri en yüksek arsalarda ve kıyı şeritleri boyunca birbiri ardında lüks gökdelenler yükselmeye başladı. Buna karşı çıkan ilgili meslek odaları da proje ve gelişme karşıtlığı ile suçlandı. Ancak İstanbul gibi eşsiz coğrafi ve tarihi bir mirasa sahip bir kentte sayısız noktada rastgele yapılar aynı anda yükselmeye başlayınca, Mimarlar Odası da ister istemez frene basmak durumunda buldu kendini.
Özetle, Mimarlar Odası’nın öneri ve görüş bildirme görevi öncelikli olarak ister istemez plansız ve rant bazlı yapılaşmayı yasal yollardan engellemeye dönüştü.
Başarılı oldu mu?
Kâğıt üzerinde evet, çünkü yürütmeyi durdurma kararı alındı birçok yerde. Ancak hukuksal süreç uzun sürdüğünden, söz konusu yapılar çoktan inşa edilmiş oluyor ve geriye yapılacak bir şey kalmıyor. Buna en çarpıcı örnek ise Ataköy sahil şeridi. Arkada yer alan az ve orta katlı bahçeli yapılaşma yok sayılarak, önlerine adeta beton bir duvar dikildi. Birkaç imtiyazlı kişiye çok paraya panoramik deniz manzarası sağlamak uğruna çoğunluğun görüş, güneş, rüzgâr ve ortak yeşil alan hakkı kurban edildi. Bu ne yazık ki tek örnek de değil. Buradan Zeytinburnu’na kadar uzanan sahil şeridi boyunca aynı lüks yoğun ve yüksek yapılaşma devam ediyor. Tarihi yarımada, Tarlabaşı, Fikirtepe gibi her iki yakada da sayısız benzer örnekler mevcut. Böyle olunca da Mimarlar Odası’na engellemeye çalışmaktan başka bir seçenek kalmıyor. Bu açıdan yapısal çevre ile yaşamsal alana en bilinçli şekilde sahip çıkan belki de tek örgüt olarak anılmayı hak ediyor.
Ancak her daim hukuksal sürecin yavaşlığına yenilmeye mahkûm olmuşken, herhangi bir etkinliği kalıyor mu mesleki odamızın?
Bu şartlarda, ne yazık ki, olumlu cevap vermek mümkün değil. Ancak bunu salt bu nedene bağlamak da doğru değil. Yukarıda belirttiğimiz üye sayısı temelinde İstanbul’a bakacak olursak, 20 bin üyeden sadece 2 binin genel kurul seçimlerinde oy verdiği belirtiliyor. Sonuçta üyelerin sadece %10’u yüzde yüzün iradesini temsil etmiş gibi oluyor. Blok listeler ile grubun lideri kendisiyle çalışacak tüm kurul üyeleri ile delegelerin de seçilmesini sağlıyor. Bu durumda seçilenler kendilerini seçtirecek bir çaba göstermek zorunda kalmıyor, buna karşılık lider kişiye karşı farklı görüş ve önerilerde bulunma gücüne de sahip olmuyorlar. Ayrıca yönetim kurulu başkanlığı da süre ile sınırlanmadığından, ister istemez kemikleşen ve dinamizmini kaybeden, buna karşın da rakiplerin oluşmasına imkân vermeyen bir yapı oluşuyor.
Tanıdık geldi mi?
Neticede tüm seçim sistemlerimiz ülkenin genel demokrasi ve katılım anlayışının yansımasıdır.
Bu durumda en doğru çözüm öncelikle kurul başkanlığının iki dönem ile sınırlanması (2 x 2 yıl) ve kurul üyeleri ile delegelerinin çarşaf listeyle doğrudan seçilebilmesi. Herkesin kendini seçmene beğendirmek zorunda olması ve bunun sonuçta kendisini kurul başkanına karşı da bağımsız ve güçlü kılması. Ayrıca internet çağında bilgisayar üzerinden oy kullanılmasına imkân verilmesi. Hele ki bilgisayarla bu kadar iç içe bir meslek kuruluşunda aslında çoktandır geç kalınmış bir adım.
En önemlisi de, mesleki örgütler sıkı işbirliği içinde oldukları üyelerden gelen talep ve öneriler sayesinde güçlendikçe ve böylece bakanlıklar, belediyeler, eğitim kurumları ve sektöre yönelik ağırlıklarını koyabildikçe, ülkeleri de kalkınıyor. Ancak böyle olunca da gereğinde kendinden olanı eleştirebilme ve karşısında olana hak verme kültürü gelişebiliyor. Bizde şu anda olanın tam tersi durum, hem de her tür toplumsal ve siyasal oluşumda. Gittikçe daralan “karşı çıkabilme” alanları, kötü de olsa mevcut yönetimlere hayatta kalma şansı tanıyor tersinden. Demokratikleşmeyi isterken, var olanın da elden gitmesi korkusu ağır basıyor.
Ancak mimarlar olarak doğru ekip ve yöntemle belki de bu kısırdöngünün üstesinden gelmemiz mümkündür. Bu yazı da, bu yolda küçük de olsa yönlendirebilme umuduyla kaleme alınmıştır. Konunun kuşkusuz işlenecek çok farklı yönleri vardır, burada sadece genel bir çerçevenin çizilmesi amaçlanmıştır. En çok da arzuladığımız, Mimarlar Odası aracılığıyla mimarlığın kendisini konuşmaktır. Hem her türlü etkinlikte ve özellikle de seçimlerde. Kişi listelerine değil, aday içeriklerine oy vermek istiyoruz.
Mimarlar Odası ne işe yarar diye tekrar soracak olursak, özerk ve sağlıklı çalışırsa aşağıdaki karikatürü geçersiz kılar.
1 Yorum
Bu yazıda Oda değil, şeklen BARO tanımlanıyor. Baro ve Oda arasında derin ve ince bir fark bulunur. Bir yorumla anlatılamaz, ki bu konuda bir yazı kaleme alacağım. Türkiye’de ve yakın coğrafyada bu fark bilinmiyor ama İtalya, Portekiz ve İspanya gibi Ülkelerde Meslek Odası kendini bilir, Baroculuk yapmaz.
+bypass edilmiş konular var: 1-SİYASET yapan Oda, 2-Farklı Mesleklerin Emek Hakkına göz diken Oda.
İşin kötüsü, bunlar bir maharetmiş gibi aktarılıyor. Bunları da korkmadan, çekinmeden aktarmak gerekiyor