Mimarlık – Kültür – Çevre İlişkileri Bağlamında Akseki – İbradı Havzası’nın Düğmeli Evleri

Antalya ilini kırsal bölgeleriyle birlikte bir bütün olarak ele almak gerekir. İl sınırları içerisindeki doğal ve kültürel verilerin çeşitliliği bakımından çok zengin olan Antalya’yı sadece kıyı kesiminden ibaret görmek doğru değildir.

Fotoğraf 1: Ürünlü’de bağ evleri yerleşim dokusu (Ağustos 2008)
Sıradağların kıyıya paralel olarak uzandığı diğer Akdeniz yerleşimlerinde olduğu gibi Antalya’da da yaşam deniz ile olduğu kadar dağlar ile de çerçevelenmiştir. Tarıma elverişli ovalar dağların izin verdiği ölçüde kıyı bantlarına hapsolmuştur. Kıyılarda yerleşiklik, tarıma bağlılık gelişirken tarımsal kaynaklardan sınırlı olarak yararlanabilen dağlık kesimlerde iklime bağlı göçerlik ve hayvancılık hâkim olmuştur. Akdeniz tarihinin ünlü isimlerinden Braudel’e göre Akdeniz coğrafyasında ovalar “gelişim”, dağlar ise “kurtulmak” için mücadele vermiştir. Batı Akdeniz bölgesinde Akdeniz kıyıları ile Konya Ovası arasındaki dağlık geçiş bölgesinde yer alan Akseki-İbradı Havzası sözü edilen “kurtulma” mücadelesinin tarihsel sahnelerinden biridir.

Antik dönemde ismi Marla olan Akseki Konya ile Alanya’yı birbirine bağlayan tarihi ticaret yolunun Toros Sıradağları ile kesişme noktasında ve antik Melas (Manavgat) Irmağı’nın kaynağına yakın bir konumda bulunur. Akseki-İbradı Havzası’nın bugünkü sınırları Anadolu’nun üç antik bölgesi olan Pisidya, Kilikya ve Pamfilya’nın kesişimindedir. Bölge, tarih boyunca Orta – Ön Asya, Anadolu ve Akdeniz Havzası ile ilişkili farklı kültürler, yerleşim kalıpları, iklim özellikleri ve bitki örtüleri arasındaki geçişleri, süreklilikleri ve özgün sentezleri barındırmıştır. Bu zenginliği yansıtan Akseki-İbradı Havzası’nın karakteristik yapı tekniğiyle üretilmiş “düğmeli duvar” ahşap hatıllı bir kuru yığma duvar sistemini ifade eder. Bu yapı tekniği arkeolojik veriler ışığında ele alındığında Anadolu’nun binlerce yıllık yapı geleneğini yansıttığı ve Bronz Çağ yapı kültürü ile de süreklilikler gösterdiği görülür. Yöre düğmeli duvar tekniğiyle inşa edilen sivil mimari örnekleri açısından çok zengindir. Yazılı kaynakların azlığı sebebiyle yörenin kültür tarihini ortaya çıkaran başlıca anahtar mimari gelenektir.


Fotoğraf 2: Ürünlü köy merkezinde kışlık yerleşim dokusu (Nisan 2007)

Çevre – kültür bütünleşmesinin fiziksel ifadesi olan mimarlık bölge, yerleşim ve mimari detay ölçeklerinde süreklilik gösteren “karşılıklı bağımlılık” ilkesini somutlaştırır. Bütünü teşkil eden tüm öğeler özgün biçimlerde birleşerek kararlı bir yapı oluştururlar. Doğal şartların zorluğu bu işleyiş biçimini zorunlu kılmıştır. Düğmeli duvarı bağlamı içerisinde anlayabilmek için onu bu ilkenin ardışık ölçeklerdeki somutlaşma biçimlerinden biri olarak görmek gerekir. Bölge ölçeğinden bakıldığında engebeli coğrafya dolayısıyla farklı tarımsal ürünlerin yetiştiği iklimsel ceplerin oluştuğu ve ürünleri takas eden köylerin birbirlerini destekleyerek varlığını sürdürdüğü görülür. Yerleşim ölçeğinde, yerleşimlerdeki kışlık ve yazlık birimlerin mevsimsel döngülere göre birbirlerini destekledikleri, yazın bağ evlerinde (Fotoğraf 1) üretilen besinin kışlık yapılarda (Fotoğraf 2) tüketildiği görülür. Mimari detay ölçeğinde ise kendi başlarına kararlı bir yapısal sistem oluşturmaktan uzak olan ahşap ve moloz taşının özgün bir birliktelik içerisinde birbirlerini destekleyerek “düğmeli duvar” sistemini oluşturdukları görülür (Fotoğraf 3). Bölgede çevre – kültür ilişkisini kuran mimari geleneği kavramak için zor şartlardaki yaşama tutunma mücadelesini mimari ve yerleşime ilişkin farklı ölçek düzeylerinde okumak gerekir.


Fot. 3: Ürünlü köy merkezinde düğmeli duvarlar ve yerleşimdeki karakteristik doku etkisi (Nisan 2007)

Bölgesel Ölçekte Mimarlık – Kültür – Çevre İlişkileri

Akseki-İbradı Havzası tarih boyunca ulaşım zorlukları nedeniyle Anadolu’daki politik merkezlerden coğrafi olarak kopuk bir konumda bulunmuştur. Toros Dağları’nın içe kapalı coğrafyasında bulunmasına rağmen Akseki-İbradı Havzası Türkiye ölçeğinde kabul edilen bir bölgesel kimlik ve kültürel karakter üretmiştir. Yöre tarihte yetiştirdiği bürokratların yanı sıra yöre insanının ticaretteki başarısıyla da ünlenmiştir. Zor coğrafi ve ekonomik şartları eğitim ve iş olanaklarının daha geniş olduğu bölgelere göçmeye ve buralarda tutunmak için zorlu bir mücadeleye itmiştir. Yöre insanı mücadeleci kimliğiyle ve sorun çözümündeki pratikliğiyle tanınır. Kültür tüm boyutlarıyla tam bir bütün olduğuna göre sözü edilen kültürel özellikleri geleneksel mimaride de gözlemek mümkündür. Doğal çevrede sarp ve kayalık coğrafi yapı, sert kış şartları, ulaşım zorlukları, tarıma uygun alan azlığı, kaliteli yapı malzemesi eksikliği gibi birçok zorluk bulunur. Bu bağlamda yöre insanı mücadeleci kimliği sayesinde barınma sorununa özgün çözümler üretmiştir. Bu çözümlerin üretiminde farklı topografik ve iklimsel özellikler gösteren yerleşimlerin birbirlerini destekleyerek bölge ölçeğinde kararlı bir bütün oluşturması önemli bir etkendir. Akseki-İbradı Havzası’nın sarp ve kayalık coğrafyasıyla güneyinde bulunan Manavgat Ovası’nın düzlüğü arasında keskin bir zıtlık bulunmaktadır.

Akseki-İbradı Havzası iklimi Konya Ovası’nın soğuk ve kuru kara iklimiyle Manavgat Ovası’nın sıcak ve nemli Akdeniz iklimi arasında, bazen bu ikisinin de özelliklerini taşıyan bileşik bir karakter gösterir. Çok parçalı jeo-morfolojik yapı, kuytuda kalan mikro-klimatik cepler oluşturmaktadır. Deniz etkisinin bu ceplere doğru nüfuz etme derecesine bağlı olarak Akdeniz’e has bitki örtüsü ve meyvelerin yetişmesi mümkün olmaktadır. Yaklaşık 60 kilometrelik kısmı Akseki ilçesi sınırlarında bulunan 78 kilometre uzunluğundaki Manavgat Irmağı havzanın topoğrafyasını ve iklimini şekillendiren ana çevresel unsurlardan biridir. Akdeniz’e doğru meyilli olarak inen Manavgat Irmağı ve kollarının oluşturduğu derin yarıklar boyunca Akdeniz etkisi havzanın içlerine kadar sokulur. Ayrıca Akseki-İbradı Havzası’nın köylerinde üretilen el yapımı aletler, el sanatları ürünleri ve tarım ürünleri güneydeki Manavgat ve kuzeydeki Konya yöresinin pazarlarında buğday ve yağ gibi ürünler ile değiştirilirdi. Marangozluk, halı dokumacılığı, ayakkabı imalatı, demircilik ve semercilik gibi el sanatlarının gelişmesi tarımdaki verimsizliği dengelemek için ortaya çıkan çabaların bir sonucu olarak görülebilir. Çevresel şartlara göre oluşan karşılıklı bağımlılık ilkesi Akseki-İbradı Havzası’ndaki köyleri birbirlerine, havzanın tamamını ise Konya ve Manavgat ovalarına bağlamaktadır. Bu ilke değişik yerleşimleri bölge ölçeğinde birbirleriyle ilişkilendiren üst ölçekte kararlı bir sistem oluşturur.

Yerleşim Ölçeğinde Mimarlık – Kültür – Çevre İlişkileri

İklimdeki çok katmanlı zenginlik, köylerdeki yerleşim biçimlerini de çeşitlendirmiştir. Tarih boyunca mevsimlik iklimsel değişimlere adapte olabilen yerleşim biçimleri gelişmiştir. Sonuç olarak sıkı ve yoğun bir dokuya sahip kışlık yerleşim ile dağınık ve gevşek bir karaktere sahip yazlık bağ evleri yerleşimleri oluşmuştur (Fotoğraf 1 ve 2 ). Bu farklı yerleşim biçimleri kırsal yerleşimlerde yaşamı yıllık bütünlüğü içerisinde tamamlayan parçalardır. Yazlık – kışlık yerleşim formları da karşılıklı bağımlılık ilkesi uyarınca birbirlerini desteklemektedir.

İbradı ve Manavgat ilçelerinin sınırında yer alan Ürünlü köyü yazlık – kışlık yerleşim biçimlerinin birlikteliğine iyi bir örnek oluşturur. Ürünlü Köyü’nün genel formu güneydoğuya dönük bir hilâl şeklindedir. Eynif Ovası’nın kuzeyden birbirine paralel iki dağ sırası arasından gelerek Manavgat Irmağı vadisine doğru ani bir eğim artışıyla inmeye başladığı geçiş noktasında bu hilâl şekli doğal biçimli amfi-tiyatroya benzer bir form oluşmuştur. Kışlık barınma, hilâl biçimli yerleşim çekirdeğinde bulunan konutlarda sağlanmaktadır. Bu yerleşim kalıbında, soğuk rüzgârlardan korunma evlerin bahçeler ve sokaklar etrafında birbirlerine yakın şekilde sıkı bir dokuda yerleştikleri bir şema ile sağlanır. Kışlık çekirdeğin güney yönünde Manavgat Irmağı’na doğru inen eğimli vadi içerisinde bağ evleri ve teraslamalar ile sağlanmış tarımsal alanlar bulunur. Bu vadide yer altı su kaynaklarının devamı olarak gelişen pınarların tarımsal faaliyette kullanıldığı bilinmektedir. Kışlık yerleşimin bulunduğu köy merkezi ve bağ evlerinin yayıldığı ırmak vadisi geleneksel Ürünlü yerleşiminin bütününü oluşturur. Geleneksel yaşamda Ürünlü’nün sınırları mevsimsel olarak değişkenlik gösterir. Kışları yerleşim çekirdeğine sıkışan yaşam, yazları vadideki bağ evleri aracılığıyla Manavgat Irmağı’na kadar yayılırdı (Fotoğraf 1). Verimli arazinin ve su kaynaklarının değerlendirilmesi ihtiyacı yerleşimin genişlemesini gerektirirken kışın zorlukları ve sosyal bağlar çekirdeğe çekilmeyi gerekli kılardı. Kışlık merkezdeki sıkışık ve içe dönük yerleşim biçimi yazlık bağ evlerindeki dağınık ve genişlemeye açık yerleşim biçimi tarafından tamamlanırdı. Akdeniz neminin hâkim olduğu yaz aylarında hava akımları bağ evlerinin dağınık yapısında yönlendirilerek serinleme sağlanırdı.

Sözü edilen serinleme etkisi ve iç – dış mekân süreklilikleri mimari çözümler ile biçimlenir. Akseki-İbradı Havzası kırsal yerleşimlerinde geleneksel inşa mantığının yerleşim ölçeğine yayılması masif yapıları çevreleyen ahşap çerçeve elemanlar aracılığıyla gerçekleşir (Fot. 4). Bu elemanlar, yapı ile doğa arasındaki keskin sınırları ve “iç mekân – dış mekân” gibi alışılageldik karşıtlıkları ortadan kaldırıp bunlar arasında yumuşak bir geçiş teşkil eder. Asma yapraklarıyla sarılı olarak çeperlerinde farklı bir mikro-klima oluşturan ahşap çerçeve elemanları, gerektiğinde konutları saran ahşap platformlar oluşturur. Bu platformlar dikmelerle yer seviyesinden yükseltilmiş olarak yaz aylarında serinlemeyi sağlayan ve günlük faaliyetleri kapsayan ve yörede “ayazlık” veya “köşke” olarak adlandırılan mekânlardır. Asma çardakları güneş enerjisinden faydalanan yüzeyleri azami düzeye çıkararak aynı zamanda sebze ve meyvelerin kışın tüketilmek üzere kurutulması için yüzeyler oluşturur. Ayazlık geleneksel aile yaşamının ana mekânlarından biridir. Ayazlık sisteminin değişik konutlar arasında kurduğu süreklilik ile (Fotoğraf 4) yerleşim ölçeğinde mekânsal kurgu zenginliği ortaya çıkmaktadır. Böylece mimari elemanlar ile günlük sosyal aktiviteler arasında belirli kesişme noktaları oluşur. Yerleşim ölçeğindeki süreklilik bu kesişme noktaları arasındaki sürekliliğin bir sonucudur. Örneğin Ürünlü bağ konutlarında yaşama birimi, dış platformlar, çardaklar, gömülü veya yarı gömülü depolama alanları, sulama kanalları ve kuyu yapıları birbirleriyle bütünleşerek sürekli bir çevresel sistemin zengin örneklerini verirler.


Fotoğraf 4: Ürünlü köy merkezinde “ayazlık” ile oluşturulmuş ara mekan örneği (Nisan 2008)

Mimari Detay Ölçeğinde Mimarlık – Kültür – Çevre İlişkileri

Akseki-İbradı Havzası’nda çevresel öğelerin karşılıklı bağımlılık ilkesine göre bir araya geliş biçimleri mimari detay ölçeğinde de özgün kültürel değerler oluşturmuştur. Jeomorfolojik yapının bol miktarda sunduğu moloz taşı, başka bir çevresel kaynak olan katran ağacı ile birlikte çevre verileri ile uyumlu bir yapı sisteminin oluşmasına kaynak olmuştur (Fotoğraf 3). Çevre verilerinin kültür tarafından yorumlanması taş ile ahşap arasındaki bağı kurmuştur. Kültürel kimliğin mimari detaylardaki en belirgin ifade biçimi “düğmeli duvar” olarak adlandırılan ahşap hatıllı kuru yığma duvar sistemidir. İnsanın çevreyi şekillendirme eyleminin merkezini bu yapı sistemi oluşturmaktadır. Bu yapı sistemi çevredeki malzeme olanaklarına başarılı bir uyumu sergilemesi dolayısıyla çevresel tutarlılığın önemli bir öğesidir. Taş ile ahşap arasındaki bu temel bağdan hareket ederek yerleşim ve bölge ölçeğindeki mimari kültürü anlamak mümkün olacaktır.

Yeryüzünün mimarlıkla şekillendirilmesi, aynı zamanda, kültürel geleneğin, normların ve değerlerin nesiller arası aktarımının fiziksel ifadesidir. Akseki-İbradı örneğinde çevresel karakter taş ve ahşabın özgün birleşiminde vücut bulur. Bölgenin doğal karakteri ile verilerin kültürel yorumu arasında kurulan diyalog taş – ahşap bağında kodlanmıştır. Bu anlamda, ahşap ve taş arasında kurulan bağ, bağlamsal veriler ile insan eylemleri arasındaki uyumun göstergesidir. Mimari geleneğin temel birimi olan bileşim mantığı, aynı zamanda çevre ölçeğindeki tutarlılığın da kaynağıdır. “Düğmeli duvar” olarak adlandırılan ahşap hatıllı kuru yığma duvar sistemi kültürel kimliğin en temel mimari ifadesidir. Çevreyi şekillendiren insan faaliyetlerinin bölge ve yerleşim ölçeklerinde oluşturdukları mekânsal kurgular mimari detayda ve adı geçen yapı sisteminde temellenmektedir. Düğmeli duvar kompozisyonunda bulunan taşlar irili ufaklı ve düzensiz yapılarından dolayı tek başlarına kararlı bir yapısal sistem oluşturmaya müsait değildir ancak bu elemanlar belirli aralıklarda ahşap hatıllarla ve düğmelerle desteklenerek ve harçsız bir şekilde birbirlerine kilitlenerek kararlı bir sistemin parçası olarak çalışmaktadır. Yerleşim dokuları, taş ile ahşap arasındaki temel bağın birçok kez tekrarlanmasıyla üretilmiştir (Fotoğraf 2 ve 3).

Taş ve ahşabı birleştiren temel bağı anlayabilmek için “düğme” veya “peştivan” olarak adlandırılan dikine hatılların yapı inşa ve kullanım süreçlerindeki rollerini kavramak gerekir. Yaklaşık 80 cm kalınlığındaki kuru yığma duvarın iç ve dış yüzleri boyunca her 50-60 cm’de bir kullanılan ahşap hatılları dikine birbirine bağlayan hatıllara yörede “düğme” veya “peştivan” adı verilmektedir. Hatıllar ve düğmeler her 50-60 cm’de bir kullanılmakta ve uçları duvar yüzeyinden yaklaşık 20-25 cm dışarı çıkmaktadır (Fotoğraf 3). Yapısal görevleri yukarıda özetlenen “düğmeler” duvarın inşa edilmesi esnasında duvara gömülü bir iskelenin birimleri olarak da işlev görür. Duvar yükseldikçe yapı ustaları düğmelere basarak ve tutunarak çalışırlardı. Dolayısıyla düğmeler ve hatıllar yapı ustasının çalışma ritmiyle örtüşmekte ve insan ölçeğiyle uyumlu bir inşa sürecini geleneksel duvara kodlamaktadır. Düğmeli duvar yerel malzeme kısıtları içerisinde pratik bir şekilde tekrarlanmaya uygundur. Bu geleneksel sistem ile 15 metreye varan yüksekliklerde duvarların inşa edilmesi mümkün olmuş ve bu duvarlardan bazıları sağlam bir biçimde günümüze ulaşmışlardır.

Sonuç

Özellikle 1960’lardan itibaren hızlanan göç ile Akseki ve İbradı ilçelerinin nüfusunda ciddi azalma olmuş ve geleneksel yapı pratiği unutulmaya başlamıştır. Terk edilmiş yerleşimler yörenin mimari mirasını açıkça sergiler. Çevreye uyumu ve üstün işçiliği ile dikkat çeken geleneksel Akseki-İbradı evleri, doğal kaynakları ekonomik kullanabilen, çevreye duyarlı binaların tasarımının evrensel bir problem haline geldiği çağımızda örnek alınması gereken bir rehberdir. Mimari gelenekte evlerin yönelimleri, birbirlerine uzaklıkları, yapı malzeme ve tekniklerinin nitelikleri yüzyıllar boyunca devam eden bilgi aktarım süreçleri boyunca mükemmelleşmiştir. Bu mirası gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarabilmek için gerekli koruma tedbirlerinin alınması, geleneksel yapı üretimindeki zaman üstü tasarım ilkelerinin tespit edilmesi ve mimari geleneğin gelecekte tasarlanacak yeni yapılar için bir rehber olarak kabul edilmesi gerekir. Ayrıca yöre gelecekte alternatif turizmin gelişimi için önemli potansiyeller sunmaktadır. Doğal güzellikler, güçlü akrabalık ilişkileri, kültürel mirasa verilen değer ve son yıllarda gelişmekte olan turizm nedeniyle özellikle yazları yöre nüfusu artmaktadır. Bu bağlamda Akseki-İbradı Havzası’nın geleceğinde koruma ve yeni gelişim faaliyetlerinin gerekli uzman görüşlerine başvurularak dengeli ve hassas bir şekilde yönetilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyacın giderilmesi başta yöre insanı olmak üzere, sivil toplum ve kamu kurumlarının vb. tüm ilgililerin sorumluluğundadır.

KAYNAKLAR
BERLEANT, A. (1992) The Aesthetics of Environment, Philadelphia: Temple University Press.
BRAUDEL, F. (2002) The Mediterranean in the Ancient World. Wiltshire: Penguin Books.
EKMEKÇİ, İ. (1968) “İdari teşkilatı, tarihi, coğrafyası, ekonomisi ile Aksekimiz,” Akseki Dergisi, 7, s.4-5.
ENHOŞ, M. (1974) Bütün Yönleriyle Akseki ve Aksekililer, İstanbul: Hüsnütabiat Matbaası.
ERZEN, J. (2006) Çevre Estetiği, Ankara: ODTÜ Yayıncılık.
KAVAS, K.R., ÇELİK, G. (2012) “Historical Continuity from Bronze Age to the Present: Local Architecture of the Akseki-İbradı Basin (Turkey), 1-ICAUD – 1st International Conference on Architecture and Urban Design, 19-21 April 2012, Tirana, Albania.
KAVAS, K.R. (2009)“Akdeniz Dağlık Yerleşimindeki Kırsal Mimari Gelenekte Çevre Estetiği: Ürünlü Örneği” Doktora Tezi, Ankara: ODTÜ Mimarlık Tarihi Doktora Programı (Danışman: Prof.Dr. J.ERZEN)
NAUMANN, R. (1991) Eski Anadolu Mimarlığı (Architektur Kleinasiens), Türk Tarih Kurumu. Ankara. ÖZKAYNAK, K. (1954) Akseki Kazası: Tarih – Coğrafya – Turizm – Biyoğrafya Ankara: Akgün Matbaası.
MILLER, B. (2008) Cultural Anthropology in a Globalizing World, Boston: Pearson Education Inc.
NORBERG-SCHULZ, C. (1980) Genius Loci: Towards a Phenomenology of Architecture, New York: Rizzoli International Publications, Inc.
SARAÇOĞLU, H. (1989) Akdeniz Bölgesi, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları Öğretmen Kitapları Dizisi.
SEYİRCİ, M. (2000) Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, İstanbul: DER Yayınları.

Etiketler

Bir yanıt yazın