Mimarlık, Organik Aydını Mehmet Adam’ı Yitirdi

Mehmet Adam, 70'leri üniversitede öğrenci olarak geçirmiş benim kuşağım için çok önemli bir rol modeliydi.

Sadece akademisyenliği ve üniversite hocalığıyla değil, siyasi taraf alışı ve bunu akademik dünyası ile bütünleştirmesi bakımından da hepimize örnek teşkil etmişti. “Biz” derken sahiden epeyce geniş bir çevreyi kastediyorum; sadece öğrettiği ODTÜ ve Ankara’da değil, İstanbul’da, İzmir’de, Trabzon’da, nerede üniversite, sol hareket ve oda şubesinde kümelenmiş alternatif peşinde genç varsa işte o “biz”e dahildi. Yetişkin kişiliklerimizin şekillendiği o yıllarda örnek olmuştu. Mimarlık dergisine yazardı yazılarını. Dünya görüşü ve siyasi tutumuyla mesleki/akademik birikimini biraraya getirişinin başlıca ürünü herhalde, o zamanlar, şimdiki gibi bir sınava tabi tutulmak yerine Türkiye’de de hala yazılan doçentlik tezi “Almaşık Yeniden Üretim Süreçleri için Konut Alanları” idi. Jargon ve slogan diline çok uzak üslubuna rağmen zamanın akademilere de pek uzak olmayan tutucu/sağ eleğine takılmıştı, ama bu sadece alacağı ünvanı geciktirmiş oldu. O “biz” dediğim yaygın çevre zamanın yegane aracı fotokopi ile çoğaltıp iştahla okudu bu İtalyan komunist lider Antonio Gramsci kökenli perspektifle yazılmış akademik tez formatlı kitabı. Zaten kısa bir süre içinde de Mimarlar Odası yayınladı.

Gramsci’ye göre toplumun dönüşümü için siyasi iktidarın tüm organlarıyla devrimci güçlerin eline geçmesi şart değildi. Daha kapitalist üretim ilişkileri içinde yaşanıp giderken, pekala da ona aykırı, hatta karşıt yaşam ve ilişki tarzları geliştirmek ve bunları kalıcılaştırmak mümkündü. Hatta sosyal devrim iktidar değişimine bile doğrudan bağlı olmadan bu alternatif ilişkilerin yaygınlaşmasıyla, kendiliğinden değilse de organik şekilde topluma nüfus etmesiyle gerçekleşebilirdi. Bu görüşler İtalya’da bir yerel yönetimler sosyalizmi geleneği doğurmuştu. Ünlü Bologna deneyimi, kent koruma ve yenilemeye önderlik etmiş bir komunist yerel yönetim mirası bırakmıştı ardında.

1. Dünya Savaşı ertesinin bu Marksist siyasi perspektifi, hiçbir yerde Marksist solun ve komunist partilerin resmi ve egemen görüşü haline gelemedi. 60-70’lerde Fransız ve İtalyan komunist partileri içinde kendine sınırlı taraftar bulmuş bu görüş, Althusser, Balibar ve Poulantzas gibi sol düşünürlerce tazelenip yeniden soluklandırılarak, bize iç ferahlatıcı gelen bir esinti olmuştu. O zamanki adıyla Euro-komunizmin taze ve diri bir koluydu sadece bu esinti… Sovyetler Birliği bloğu içinde yaşayanların böyle bir eğilimin varlığından bile haberi olmadı. Marksizm kökenli uluslararası komunist hareket, kendi sonunu da nasıl getirdiğine 90’lar başında tüm dünyayla birlikte tanık olacağımız gibi Stalinizm ile bağlarını bir türlü koparamıyordu. Uluslararası komunist hareket o lanetli ayakbağı Stalinizm’den kurtulamamanın bedelini insanlığın geleceğine sadece umut kaynağı olarak bile miras kalma ihtimalini zayıflatan hazin bir sonla ödedi. Bu perspektif komunist partilerin resmi görüşü olamadı belki ama, hep Stalinist bürokrasinin gölgesinde kalmış muhalif Troçkist eğilimlerle işbirliği içinde oldu ve mesela Londra kökenli New Left Review dergisi, alternatif arayan Avrupalı sol aydınların çevresinde kümelendikleri mecra idi. Türkiye’de bu sol damarı temsil eden yegane mecra Ömer Laçiner ve Murat Belge’nin Birikim dergisiydi. Bu eğilimin aydın duyarlılığı paylaşımı olmanın ötesine geçip siyasi bir geçerlilik kazandığı bildiğim yegane vaka Fatsa’daki terzi Fikri önderliğindeki belediye yönetimiydi ve bu etkileşimde de zamanın Mimarlık dergisinin sola siyasi alternatif arayışı için yerel yönetimleri hedef göstermesinin de payı olmuştu. Zamanın oda yönetimi sadece sol eğilimli değil, resmi bürokratik komunizmlere mesafeli özgürlükçü ve alternatif bir sola eğilimliydi.

Mehmet Adam eylemci bir sol aydın değildi, hatta doğrudan siyasi pratiğin içindeliğine de tanık olmadım. Ünvan verilmeyen kitabının adındaki “almaşık” sözcüğünün anlamı bu uzun siyasi arkaplan hikayesini anlattırdı. Evet “alternatif” demekti “almaşık”. Mehmet Adam, konut üretim süreçleri içinde aradığı alternatifin ilhamını da gecekondu üretimi sırasında girilen dayanışmacı ilişkilerden alıyordu. Üretim sürecinde yaşanan dayanışmacı inisiyatifin pekala o evlerde yaşarken de sürdürülüp özgürleştirici bir yaşam deneyimi nüvesine dönüştürülebileceğini savunuyordu bu kitapta.

Gramsci terminolojisinde “organik aydın”, emekçi sınıflarla arasındaki dil ve yaşam biçimi farkını aşmanın ve dil ve yaşam paylaşımının yolunu bularak komunizm fikrini ve siyasetini emekçi sınıflara taşıyabilen sol aydınlara verilen isimdi. Adam’ın emekçi sınıflarla böyle bir ilişkisi yoktu belki ama, Gramsci’nin tanımındaki emekçi-aydın vurgusunun yerine biraraya gelmelerine alışılmamış hayatiyetlerin birbirine teğellenmesini geçirirsek, akademisyen, mimar, sol entellektüel kimlikleri kadar enerjilerini de birbirlerini besleterek birarada tutmuş biri olarak Mehmet Adam’a bu sıfatı yakıştırabiliriz. Peki hiç mi ilişkisi olmamıştı emekçi sınıflarla? Aktif siyasi pratik içinde hayır. Ama başta Mimarlık dergisi gecekonduyla her ilgilenildiğinde akla gelen ilk isim olduğuna göre, pratik değilse de zihinsel/tinsel bakımlardan kopmaz bir bağla bağlıydı onlara demek ki… Doğrudan siyasi bir misyonla değil, kullanmayı bildiği araçlarla, yazma ve inşa etme bilgisini kullanarak yanında oluyordu emekçi sınıfların. Zamanın gözde konularından “katılım”ı (participation) ve Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası fonlarıyla da desteklenen “self-help” proje konseptlerini tabii ki hep gecekondu pratiğiyle ilişkilendirerek atölye ve derslerde akademik gündemler içinde tutuyordu. Hatta kalfa, usta gibi profesyonel emek kullanılmadan yapılacak inşaatlarda yapının fiziki performansını düşürecek hatalardan kaçınma yollarının teknik çizimler aracılığıyla gösterildiği kılavuz mahiyetinde bir Yapı kitabı taslağının ozalit kopyalarını gösterdiğini hatırlıyorum. Oğulları Yiğit ve Ozan belki o hiç kamuoyu yüzü görmemiş taslakların bulunup basılmasına aracılık ederler. Başta “biz” dediklerimden herhangi birkaçımızın gönüllü desteğine şimdiden kefilim. Sırası gelmedi: 70’lerde rol modelliği ettiği kuşak, 80’lerde arkadaşı olmuş, birlikte işler yapmanın keyfine de varmıştık. Son yıllardaki kronik rahatsızlıkları nedeniyle maalesef üretken ilişkilerimizi sürdürme fırsatı olmadı.

Her şeyin çabucak unutulup geçildiği bir dünyada daha unutulma fırsatı olmadan taze-taze düşeyim istedim yeni kuşaklar için bu notu…

*Bu yazı Mimarlık Dergisi Ekim 2014 sayısında yayınlanacaktır.

** İlk resim 2010 ODTÜ Mezunlar gününde çekilmiştir. Orhan Paçacı ve Aydan Balamir’e teşekkürler.

Etiketler

Bir yanıt yazın