Müs(h)ilaj

Nihayet 5 Haziran 2021’de, tam da “Dünya Çevre Günü"nde doğa, görünür biçimde üzerimize pisliğimizi kustu. Aferin ona.

Ben, şahsım, çevre ile ilgilenmeye başlayalı yaklaşık 50 (elli) yıl olmuş. Doktora tezim, “Ulusal Kıyı Mekanı”… 1972 yılı.

Bir bilim insanı için en acıklı durum nedir bilir misiniz?

“Ben demiştim!” demek.

Şimdi yalnızca İstanbul değil, tüm Marmara kıyılarına bir bakın. (1)

Bu nedir yahu? Distopyanın düpedüz gerçekleştiği bir görüntü.

Özel – kamu demeden yağmalıyorsunuz; yapmayın, kıymayın diye yıllardır uyarıyor, yalvarıyoruz.

Dolgu, beton, site, otel, kazıklı yol, yap-işlet-devret, tünel, köprü, liman, havalimanı, teşvik, sanayi, kanal, kanalizasyon…

Doğa, deniz ne yapsın? Ne çakıl, ne kaya, ne kum, ne ağaç…

Yaklaşık 30 milyonun içine ettiği bir çukur.

Ne yapabilirim ki sizin için? Ancak 40 yıl önceden “hafif” bir yazımı sunabiliyorum.

“Ben demiştim!”

CHANEL PARFÖM- KOLİ BASİLİ (2)

Yaşadığımız çelişkilerden söz etmeye mevsimsel bir giriş hoş olacak galiba. Üstelik bu sıcak ve kalabalıkta, kendimizi “masmavi” ve serin sulara bırakarak, “balıketinde” de görsel kızgınlığımızı gidererek teselli bulmanın (cinsel- tarihsel- ısısal- bunalımsal) sonsuz zevklerini de yaşamak güzel olmalı.

Ancak hemen belirtmeliyim ki seçkin ve öncelikli bir sosyo-kültürel entelijansiya üyesi olarak baygın zevkleri ve frustrasyonları yaşamanın parasal ve sağlıksal bedelini ödemeye hazır olmalısınız.

Öncelikle ileri gelenlerden olmalıdır bunu yaşayan, ya da daha doğrusu “ileri gidenlerden”.

Sanatsal- kültürel olgular karşısında yerli yersiz “şöv-şöv” edebilen birisi olmalı veya hafif tatlı-tuzlu su frenki veya anglo-sakson kültürüne bulaşmış olmalı. Toplumsal ve de elbette parasal tabanı dolgun olmalı. Yönetici olmanın bütünleşmiş ve dayanışmış kesimlerinin düzeyine ulaşmalı.

Böyle olunca bir İstanbul ağustosunda belirleyici göstergeleri üzerinde taşıması doğal.

Biraz yapışkan ter: herkesle paylaşabildiği.

Bir kulüp (klöb) üyelik kartı: ancak bazı benzerleriyle paylaşmayı kabul edebileceği bir unsur.

Bir de koku (parföm): benzerleriyle bile paylaşmaktan nefret etmesi son derece olası bir gösterge olarak.

Diğer bütünleyici parçaların da bunların ardından gelmesi olağan. Arabanın markası, dairenin fayansı filan…

O halde artık sizleri bugünlük seçkin semtlerimizin güzelliği tarihe karışmış kıyılarından bir kıyıda bir “Club”e alabiliriz seyirci olarak. Aman seyirci kalmaya dikkat! Kendinizi kaybedip birikmiş bunalımlarınızı gidermeye filan kalkışmayın. Sonu kötü olabilir. Bizden açıklaması.

Peki kulübümüzde manzara nedir?

Yağız delikanlılar, biraz geçkince ve topluca beyler… Yapısalcıların kulakları çınlasın ki bir kıta adı olmaktan çok ötelerde anlamlar içeren “Avrupa”nın tüm göstergelerine çarpıyor gözler.

Evet, Avrupa’nın bilmem neresinden gelme bikinileriyle arz-ı endam eyleyen paluze hatunlar, güneşe yağlanmış ve “epilasyonlanmış” tenlerini sergilemekteler. Gözlükler, koyu, çekik ve aynalı. Her yer marka.

Bir de koku, içiniz gıcık gıcık gıdıklanacak. Açık havaya karşın bir sis gibi çökmüş Klöb’ün üzerine.

Chanel’ler, Chamade’lar, Carvin’ler, Arden’ler…

Parfömler, Paris’in sokaklarında kanalizasyonun açıktan aktığı, taharetlenmenin Fransızlarca bilinmediği dönemlerdeki ayıp örtücü görevini (yani tarihsel görevini) yerine getirerek bu mutena İstanbul kıyısının koli basili, denizanası ve çürümüş yosun kokusunu bastırmaya çalışıyor. Ne çare az ileriden iki adam kalınlığında bir kanal ağzı, arkadaki binlerce apartmanın onbinlerce tuvaletinin pisliğini denize akıtıyor. Gömme banyolu, dore fayanslı, hidroforlu ve belki de saunalı apartmanların klozetlerinden yola çıkarak, seçkin butik ve parfümerilerin altını dolaşan, Mustang’lerin ve cazibeli güzellerin arşınladığı sokaklardan kâh üstten kah alttan giderek denize kavuşuyor kakalar.

Ve Chanel, Chamade, Carvin, Rabane parfömlü bayanlar, neyse ki kendi tanıdık pisliklerinde yüzmek üzere klöbün merdivenlerinden salınarak denize iniyorlar.

(1)

Marmara Denizinde 2021’de aslında neler oluyor konulu “yarı bilimsel” bir not:

Marmara denizi yüzeyi: 11.000 km2

Yani: 11.000.000.000 m2 (on bir milyar metrekare)

Marmara denizi çevresindeki nüfus: Yaklaşık 30.000.000 (otuz milyon kişi)

Kişi başına evsel atık: 300 litre/gün

Yani: 105.000 litre/yıl, Yani: yaklaşık 100 m3/yıl

Yıllık toplam evsel atık: 3.000.000.000 m3 (üç milyar metreküp)

Yaklaşık yıllık sanayi- kimyasal atığı ve sintine (dereler vb. ile gelenler dahil, doğrudan denize bırakılan çöp ve plastik hariç) 3.000.000.000 m3 (üç milyar metreküp)

Toplam 6.000.000.000 m3

Bu atık miktarı Marmara denizi yüzeyine bölünürse:

Tüm deniz yüzeyinde yaklaşık 54 cm bir örtü kalınlığı yapar.

Buyurun MÜSİLAJINIZI!

Bela daha yeni başlıyor.

Not: Bu hesapta elbette kimi arıtma çabalarının ve akıntıları, doğanın kendini yenileme kapasitesini eksi olarak göz önüne almak gerek. Ama yılların kümülatif birikimini de eklemek gerek.

(2)

Bu yazı, Cumhuriyet Gazetesinde, 11 Ağustos 1982’de yayınlandı:

Akademik yaşamın sona ermesi, artık yazı yazılmayacak demek değil ya!

Paşalar postalı indirince bir sürü aydın sağa sola saçıldı. Yayın yaşamı renklendi, sivil toplum güçlendi…

Cumhuriyet gazetesi, Murat Belge yönetiminde bir kültür sanat eki çıkarıyor. Bolca “eski” akademisyen de çok ilginç konularda döktürüyor bu ekte. Ben de çevremizdeki, kentlerimizdeki “kültür çelişkileri”ni yazıyorum. Gürel Yontan da konuları resimliyor. Biz çok eğleniyoruz, ancak yazılar patronlar tarafından “biraz agresif” bulunuyor.

Bu yazının konusu ise özel yaşamımla çok ilgili: Yıllardır denize girdiğim Bostancı kıyılarının ne denli kirlendiğinin farkında değilim ve o yaz denizden sarılık kapıyorum…

 

Etiketler

Bir yanıt yazın