Arada bir mimarlık dergilerine, internetteki mimarlık portallarına de yazı veriyorum.
Sabahattin Eyuboğlu; “Tek bir sanat vardır: Mimari” der. Çünkü Mimarlık, içinde yaşadığımız sanattır. Vazgeçemediğimiz sanattır. Halk arasında ise mimarlık için; “İçi senin, dışı benim.” denir.
Mimarlık aynı zamanda kültür aktarma aracıdır. Diğer başlıca sanatlarda olduğu gibi… Resim, heykel, edebiyat ve diğerleri de kültür aktarma araçlarıdır.
Meslek örgütü Mimarlar Odası’nda, sanatla ilgili sohbetlerde günümüz mimarlığını tartışırız.
Tartıştığımız konuların başında da “Binlerce bina yapılıyor, bunlardan kaç tanesi mimari eser, kaç tanesi bu günün kültürünü, sanatını gelecek kuşaklara aktarıyor, kaç bina kalıcı değer taşıyor?” soruları gelir.
Türkiye tek bir sektör üzerine ekonomisini sürdürmeye çalışıyor. İnşaat sektörü ve bunu besleyen alt, yan sektörler. Bankacılığı, hizmet sektörü, üretimi İnşaat sektörü üzerine kurgulanmış. Tek İnşaat sektörü üzerine bir ekonomi ne kadar güçlüdür, ne kadar sürdürülebilir, ne kadar rekabetçidir? Bu başat sektör alanında çalakalem çizilen projelerle çok hızlı yapılar ortaya çıkıyor. Ama ortaya çıkarılan bu yapıların kaçı mimari eser?
Türkiye’deki 100 Mimari Eser
Hürriyet Gazetesi geçtiğimiz Pazar ekinde Türkiye’deki 100 Mimari eser soruşturmasında ortaya çıkan eserleri yayınladı. Ülkede adı bilinen mimarlar, mimari akademisyenler, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler oy vermişler. Birinci eser Ayasofya Camii. 2. Selimiye, 3. Divriği Ulu Camii, 4. Süleymaniye Camii, 5. Aspendos tiyatrosu. Çağımızdan 7. Olarak İstanbul Atatürk Kültür Merkezi, 9. Olarak Anıtkabir, 10.Florya Atatürk Köşkü var. Hükümet şimdi 7. sıradaki AKM’yi yıkıyor iyi mi? Bu ayrı bir yazı konusu.
100 eserin 30 adedi cumhuriyet döneminden. Bunların yarısına yakını da erken cumhuriyet dönemi. Yani son 50 yılda mimari eser de yaratamıyor bu ülke! Çok bina yapmakla çok eser üretilmiyor demek ki. Ayrıca geleceğe bırakılacak eserlerin Devlet eliyle yıkılması (AKM Gibi, İller Bankası Binası gibi) Türkiye’nin başka bir handikapı ve vandallığı.
Denizli’ye bakarsak; Binlerce bina yapılıyor. Bunlara harcanan emek, para, zaman… Ama Denizli’de son dönemlerde bir mimari eserden söz edebilir miyiz? Şu bina mimari değerdedir diyebilen varsa bize bildirsin! Yok. Abuk subuk saçma sapan beton yığınları, kopyala yapıştır projeler, kimliksiz, yüzsüz, kişiliksiz yapılar… Peki yapılamaz mı mimari eser? Aynı emek, para ve zaman ile neden mimari eser çıkmıyor? Çünkü kültür anlayışı kıt, birikimin aktarılmasına kompleksli yaklaşılıyor, ulusal ve yerel mimariler küçümseniyor. Taklit, ona buna benzeme, benzetme prim yapıyor. Son zamanlarda buna örnek “Selçuklu Çakmalarını” gösterebiliriz.
Denizli’de Yeni Mimari Eser Var mı?
Kentteki Mimarlar Odası ise bu konulara hiç değinmiyor bile. Onlar için bu konular tehlikeli sular. Onlar egemenleri ürkütmeme telaşına düşmüş. Egemen deyince, yerel ve merkezi idare dahil buna. Mimarlık tartışmalarının baş aktörleri ise kentin dışından çağrılan “Artist Mimarlar”. Denizli Mimarisi Denizlili mimarların katılımı ile tartışılıp masaya yatırılmıyor. “Denizli’de neden mimari eser çıkarılamıyor?” sorusu askıda kalıyor.
Bir de kentte kendisini en büyük mimar sanan, “Mimar-ı Ekrem” kabul eden “Küçük bektaşlar” var. Şimdi kentin içine bunlar ediyor. İdare ve ileri gelen sermaye hep bu mimarlara iş verip kenti rezil hale sokuyorlar. Bunlar iddialı görüşler olabilir. Herkesle her ortamda tartışmaya hazırız.
Mevcutlardan ve sürekli yapılmakta olanlardan hareketle Denizli’de ve Türkiye’de çağımız bilim, teknik ve malzeme verileriyle neden mimari eser üretilemiyor konusu gündeme girmeli ve soruya doyurucu yanıtlar verilerek, artık 21. YY Türkiyesi, mimari eserler yaratmaya başlamalıdır.
Asıl maksadımız budur.