Sabiha Gökçen Transfer Merkezi İstanbul'un otogar sorununu çözebilir mi?
Otobüse binilecek ve köye (İnebolu) gidilecekti. Balat’tan kalkan otobüse gece binmek ve yaklaşık 10-12 saatlik (Bugün 5-6 saat) yolculuk sonunda sabah otobüsün kornasına basa basa köye girmesi pek bir hoşuma giderdi. 302, 302S, 303 ve 304 diye giden seri halen hatırımda. Otobüs firmalarının isimleri de pek bir alengirli idi: Aksakal, Demirkaya, Yorgancılar…
Önce köylerin isimleri değişti. Bizim köy Niğerze değil Beldeğirmeni olmuştu. İlişi, Yakaören ve Evrenye de Gemiciler adını alıvermişti. Denize girdiğimiz plaj civarında yapılan kıyı düzenlemeleri plajları tümüyle yok etti. Sonra otobüs firmaları değişti birer birer; artık Demirkaya, Aksakal yok, onların yerine Metro, Ulusoy vardı.
Bu arada ben de bir genç olmuş, başka yerlere gider olmuştum. Pamukkale ve Kamil Koç’la tanıştım önce. Sonra Ulusoy ve Varan. Hala tüm otobüs şirketleri bir yana -kapanmış da olsa- Varan bir yanadır benim için. Yol üstü tesislerinin mimarisi, domates çorbası ve İstanbul terminalleri özeldi Varan’ın, Otogar’dan kalkmazdı.
İlk cümlede dedim ya, bizim oralara giden otobüsler de Otogar’dan kalkmazdı önceleri. 2-3 katlı ahşap ya da kâgir evlerimizden çıkar, sandalla Balat’a geçer, otobüse biner giderdik.
Aslında bizim Balat otobüsü de Topkapı’dan kalkıyordu sanıyorum. Evet, Topkapı’da bugünkü büyük yollar sisteminin bulunduğu yer Otogar’dı eskiden. Garip bir çarşıyla entegreydi, plak vesaire de satılırdı. Bu otogarın ve o zamanki otobüs sisteminin en önemli özelliği bir koltuğu birkaç kişiye satmaktı. Otobüs bileti satanlar en güvenilmez meslek grubunun başında gelirdi.
Sonra bir gün yeni bir otogar yapıldı ve açıldı: Bayrampaşa (Esenler) Otogarı (1994). Topkapı’dan çok farklı idi, altına üstüne otobüsler giriyor çıkıyordu. Çok sayıda yazıhane vardı. İçinden metro bile geçiyordu… Ama bunlara rağmen o otogarı şu yaşıma kadar 1 ya da 2 kez kullandım.
Aradan yıllar geçti, Türkiye otobüs sistemi sürekli büyüdü. Ona paralel çok baskın bir uçak ağı oluştu, artık uzak mesafeler için daha fazla uçak tercih ediliyor. Ediliyor edilmesine ama bugün hala otobüs oldukça yaygın kullanılıyor.
Geri kalmışlıktan mı, plansızlıktan mı, kaynaksızlıktan mı, yoksa coğrafyanın kader olmasından mı orasını bilmiyorum ama otobüs bizim için kutsal bir obje gibi. Ve yine aynı nedenden olsa gerek otobüslerin yuvaları otogarlar da Türkiye’nin göstergesi. Hep bir incelmemişlik, temiz olmama sorunu, aksayan şeyler …
Tüm bunlar sosyal ayrışmanın bir göstergesi mi? Emin değilim. Devam edelim.
81 il ve yüzlerce ilçeden bir diğerine durmaksızın çalışan otobüsler var. Bunların epeyce büyük bir kısmı ışınsal olarak İstanbul’a odaklanıyor. Diğer illerdeki otogarlardan kalkan otobüsler İstanbul sınırına kadar ulaşıyor. Çoğunlukla sabah erken saatlerde oluyor bu. Kimi zaman Sakarya’dan kimi zaman Gebze’den başlayan bir yoğunluk içinde, İstanbul’a ulaşmaya çalışıyorlar. Yolculuklarının ortalama hızı bu bölgede düşüyor. Şekerpınar kavşağını geçtikten sonra ise kimi zaman İstanbul içi trafik hızına kadar düşüyor akışın temposu.
Düşüyordu. Üçüncü köprü yapılana dek. Üçüncü köprünün yapılmasının ardından, önce Sabiha Gökçen kavşağından daha sonra 1-2 kilometre yakınında yapılan üçüncü köprü kavşağından ayrılan otobüsler artık İstanbul trafiğine girmiyorlar (Kuzey Marmara Otoyolu tamamlanınca yolları ta Sakarya’dan ayrılacak). Girmiyorlar ama bunun karşılığında her otobüsün günde aldığı kilometrelerce fazla yol var. Tam olarak kulak tersten gösteriliyor. Bu otobüsler daha sonra Esenler Otogarı’na ulaşarak yolculuklarını tamamlıyor. Yani, kentin Avrupa yakasında çeşitli yerlere dağılacak yolcular, İstanbul’un gerçekten en kuzeyindeki bir köprüden otobüslerle geçirilerek merkezin biraz batısındaki bir otogara ulaştırılıyor.
Esenler Otogarı’nın miadı doldu (sözleşme süresi bitince, hemen yıkım gündemde bizde) ve ne olacağı düşünülüyor, tartışılıyor ancak ona paralel ve daha da önemlisi, otogar meselesinin nasıl çözüleceği. “Yeni otogar nerede olsun? Cep otogarları mı yapılsın?” gibi sorular uçuyor havada.
Bu bir otogar yazısı ama ulaşım entegre bir mesele, uçak ve trenden kısaca bahsetmeden meramını anlatabilmek olası değil.
İstanbul Havalimanı’nın devreye alınmasıyla İstanbul’da artık kuzeyde bir tane ve doğuda bir tane olmak üzere kent dışında iki hava ulaşımı odağımız var. Henüz her ikisine de raylı sistemle ulaşmak mümkün değil. Sabiha Gökçen için inşaatı devam eden bir metro yatırımı var. İstanbul Havalimanı’na da hızlı trenin ulaşacağını üçüncü köprü üzerindeki demiryolu hattından biliyoruz. Ayrıca Mecidiyeköy’den İstanbul Havalimanı’na bir de metro hattı çalışması var.
Mevcut demiryollarının iyileştirilmesi sonrası Marmaray ve şehirlerarası demiryolu hattının açılması hızlı trenlerin Bakırköy’e kadar erişmesini sağladı. Bakırköy, Söğütlüçeşme, Bostancı ve Pendik istasyonları İstanbulluyu toplayıp şehir dışına çıkarabiliyor artık.
Bir de yeni demiryolu hattı var. Bu hat Kuzey Marmara Otoyolu civarlarında (açıklama olmadığı için muğlaklıklar oluyor) devam ediyor.
TEM Otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu ve Sabiha Gökçen İstanbul’a girmeden, bir noktada birbirlerine çok yaklaşıyorlar, burası Kurtköy.
Sabiha Gökçen’de inşaatı devam eden yeni pist için Türkiye’deki en büyük dolgu operasyonlarından biri yapıldı. Dolguya harcanandan biraz daha fazla harcanarak pistin altında otogar ve tren garı çözülemez miydi? Böylece otobüs, tren ve uçak ulaşımı entegre edilebilirdi.
Bu entegrasyon son bir metro hattı ile taçlandırılmalı elbette. Otobüs, uçak ve trenden inen yolcular, konforlu bir ekspres tren ile (tüm dünyada bu böyle, havalimanı trenleri banliyö treni gibi işletilmez bizde olduğu gibi) Söğütlüçeşme ve Yenikapı’ya (ya da başka sıkı bir transfer merkezine) kısa sürede (15-20dk) erişecekler. Mümkün.
Böyle bir transfer merkezimiz olsa neler kazanacağız?