Basından öğrendiğimize göre Karaköy’deki kat otoparkı yıkılacak ve yerine zemin altında bir otopark ile meydan düzenlemesi yapılacak.
Galataport’la ilgili yazdığım Duvar başlıklı yazıda şunları söylemiştim:
“Galata Köprüsü ile Dolmabahçe arasındaki sahil bandı Galataport sonrasında birlikte düşünmeyi gerektiriyor. Bu kıyıda sırasıyla Karaköy Vapur iskelesi, Galataport, MSGSÜ ve Kabataş Transfer Merkezi var.”
Aynı makalede bu Karaköy Kat Otoparkı yazısında ele alacağım konulardan ulaşım başlığı ile ilgili de şunları yazmıştım:
“Araçtan Arındırılmış Tarihi Yarımada ve Galata’ya Doğru!
Karaköy – Dolmabahçe hattındaki en büyük kapasite 600 araçla Karaköy Katlı Otoparkı’nındı. Galataport’un otopark kapasitesi ise 2160. Haberlere göre İBB meclisinin oybirliği ile aldığı kararla Karaköy otoparkı yıkılacak ve yerin altında aynı kapasitede yeniden yapılacak. Yani Karaköy’de 3.000 araca yakın bir otopark kapasitesi olacak. Kulağa hala hoş geliyor mu bilmiyorum ama bana kabus gibi geliyor. Araçtan olabildiğince arındırılması gereken kentin bu denli tarihi merkezlerinde yeni otopark kapasitesi yaratmak bir yana dursun mevcut kapasiteleri belirli bir plan çerçevesinde, alternatif ulaşım yöntemlerini geliştirerek arındırmak gerekiyordu.”
Bahsi geçen alan için Hafencity örneğinde olduğu gibi yarışma açılabilirdi. Galata Köprüsü ile Atatürk Köprüsü arası ayrıca ele alınabilirdi. Zaten bu alana ilişkin İBB tarafından çok sayıda dönüşüm çalışması da yapıldı. Ama Atatürk Köprüsü’nden başlayarak Kabataş’a kadar beraberce de ele alınabilirdi. Bu alanda ana tartışma başlıklarını sıralamaya çalışalım:
Bu beş başlıktan Galataport ve Kabataş Transfer Merkezi ile ilgili daha önce uzun uzun yazdım. Atatürk Köprüsü ve Perşembe Pazarı da ayrıca yazılmayı gerektiriyor. Bu yazıda ise Karaköy kavşağının komşusu sayılabilecek ama ayrıca ele alınması zaruri olan Karaköy Kat Otoparkı’nın yıkımını tartışacağım.
Karaköy Kat Otoparkı, Mart 1976’da İstanbul’un en büyük otoparkı olarak büyük ümitlerle açılıyor. Açılışından önce 1966 tarihli İBB hava fotoğrafına göre zaten bir açık otopark olarak kullanılıyor. Bu hava fotoğrafından 8 sene önce de Karaköy Kat Otoparkı’nın doğrudan komşusu olmasa da Karaköy kavşağının önemli bir parçası olan Karaköy Camisi yıkılıyor.
İstanbul’a 46 sene hizmet veren otoparkın zemin katları da Güllüoğlu, Köşkeroğlu ve Namlı ile gastronomi tutkunlarının uğrak noktaları idi. Bu lokantalar ne olacaklar bilmiyoruz. Hatırlanacak olursa yakın zamanda aynı bölgenin önemli gastronomi odağı Karaköy Lokantası da bölgeden uzaklaşmıştı.
Peninsula, İstanbul dışında dünyada sadece 10 noktada daha oteli bulunan Hong Konglu bir otel operatörü. Oda fiyatları 10.000 TL ile 20.000 TL arasında değişiyor (Yazıldığı günkü döviz kuru ile). Otoparkın Peninsula için yıkıldığı söyleniyor ama İstanbul Peninsula için otelin arka cephesi değil doğrudan Tarihi Yarımada’yı, Ayasofya’yı, Yeni Cami’yi, Anadolu Yakası’nı ve Boğaziçi’nin girişini görmesi daha kıymetli diyebiliriz. Elbette Otoparkın yıkılmasıyla otelin kara tarafı manzaralı odalarında kalacakların da avantajları olacak. Hatta oldukça iyi bir Galata Kulesi manzarasına sahip olacaklarını söylemek gerekiyor.
Yanıtlamak çok zor değil:
Bina depreme karşı dayanıksız mı bilmiyorum. Ama bugün Türkiye’de hangi binaya test yaparsanız yapın zaten depreme dayanıksız denecek, dolayısıyla herhangi bir binayı yıkmanın bununla gerekçelendirilmesi bence anlamlı değil.
Bulunduğu yerde fazla modern, fazla katı mı? Sanmıyorum, Karaköy Kat Otoparkı çevresinden daha vahşi değil.
Orada bir meydana, bir açıklığa ihtiyaç var mı? İstanbul’un her m²’sinde ihtiyaç var. Ayrıca mesele açık alan düzenlemekse Perşembe Pazarı Dalan yıkımlarından, 1980’lerden bu yana nitelikli bir kamusal açık alan olarak şehir yaşamına katılmayı bekliyor. Bir şeyleri yıkmadan önce daha önce yıkılmış olan onarılabilir, yapılabilir.
Tüm bunlara rağmen yine de yıkılabilirdi. Bu şehrin sorunlarının tartışılmasını beklediğimiz metropoliten belediye meclisi oybirliği ile yıkılmasına olur vermiş nihayetinde bu da önemli bir belirleyici. Ama aynı yerde yeniden bir otopark yapılmalı mıydı? Bu konuda benim cevabım oldukça net: Hayır, kat otoparkı yıkılsa da orada yeniden bir zemin altı otopark yapılmamalıydı.
Kabaca üç nedenle:
Kat otoparkını yıkalım ve yıkılan binanın 4 köşesine 4 çınar dikelim.
Not: Peninsula ile yapılan protokol otoparkın yıkılması karşılığında İstanbul’un başka bir yerinde otopark ya da başka bir yapı üretmesi üzerine yapılabilir. İlla da kapısının önündeki otoparkı yapması gerekmiyor.
2 yorum
“Birincisi artık şehir merkezlerindeki otoparkları eksiltmeye başlamalıyız. Kat otoparkının yıkımı bunun için bir fırsat.” Cümleniz yazınızın temelini oluşturduğu fark ediyorum. Kent merkezlerini yayalaştırmak oldukça güzel bir fikir. Lakin ciddi bir ticaret ağı ve insan sirkülasyonunun olduğu bölgede mevcut işlevleri dönüştürmeden otoparkı kaldırmanız demek ” biz otoparkı kaldıralım esnaf park yeri bulamayınca mecbur buradan gider ” demek oluyor ve kaos çıkartacak bir durum. Araç kullanımı ve nüfusun sürekli arttığı şehrin kritik bir ticari ağında otopark kaldırmanın sonucunda, bölgede ki mevcut yapıların sivil otoparklara dönüştüğünü ve anormal fiyatlar ile yer kiraladığınızı görmeniz kaçınılmaz. Akabinde belediye de rekabeti düzenlemek için dertli dertli İSPARK yapacak yer arar ve aynı proje tekrar ortaya çıkar. Mevcut işlevin alternatif sunularak kaldırılması ve yeniden işlevlendirilmesi sonucu araç park ihtiyacının bölgede azaltılabilir. Akabinde boşa çıkan otoparklar ise elbette kapatılabilir, bölge yayalaştırılabilir. Mevcut yapı yer altına alınmalı mı kısmına gelirsek, önce bölgenin Vizyon planına bakmak gerekli. Eğer bölge gelecekte araçtan ve turizm harici ticaretten arındırılmış bir yaya bölgesi haline gelmesi düşünülüyorsa yapı olduğu gibi kalmalı, gereksiz masrafa girmek yerine finansman bölgenin işlev değişikliğine yönlenmeli.
“biz otoparkı kaldıralım esnaf park yeri bulamayınca mecbur buradan gider” demek olmuyor. Şu demek oluyor: “Biz otoparkı kaldıralım esnaf ve müşteri arabasıyla gelmez, gelmesin, gelemesin, gelmemeli.”
***
Argümanlarınız otomobilleri kabul etmek üzerine. Boş arsalar, İspark vesaire. Eğer zihnimizi rahatlatırsa bunlar boşa düşer. Tarihi merkezlere otomobille girilmeyecek. Bu temel prensibe karar verirsek ardını düşünmeye gerek olmaz.
***
Sabah 8’den sonra ve akşam 22’den önce bu alanlara arabayla gitmekten korkmamız, aklımıza bile getiremiyor olmamız gerekiyor. Eğer otopark yaparsanız tam tersine rahatlar, nasılsa otopark var der, aracınızı alırsınız. Karaköy mevcut durumda 2 raylı sistem ve onlarca denebilecek deniz yolu bağlantısına sahip. Otomobillere ihtiyacı yok.