Päivi Jääskeläinen Finli, bayan bir mimar. Yeni kurduğumuz atölyenin bir üyesi. Päivi ve bir araya geldiğimiz farklı ülkelerden ve farklı disiplinlerden diğer tasarımcı arkadaşlarla birlikte bir platform oluşturmak istiyoruz. Kendisi ile ortak bir yanımız, ortak bir hikayemiz daha var. Bu da, daha önce ayrı ayrı yerlerde başlayarak tasarladığımız konut projelerimizin mutfakları arasındaki bir çeşit benzerlik, bir çeşit diyalog.
Geçenlerde Päivi projesini tamamladı ve her hafta en azından iki defa mimarlıkla ilgili makalelerin, yarışma kazanan yapıtların ya da yeni yapılan ilgi çekici projelerin yayınlandığı Finlandiya’nın en çok okunan günlük gazetesi Helsinki Sanomat’ta bir büyük sayfa, resimleri ile basıldı. Olumlu reaksiyonlar alıyor. Bir çatı arasının yeniden tasarımını, renovasyonunu yapan Päivi, projesinin hem mal sahibi hem de mimarı. Bizim projenin mal sahipleri ise Jouko ile Auli Saarinen. Jouko Fin Havayolları’nda pilot. Auli ise bir meslek okulunda giysi tasarımıyla ilgili öğretmenlik yapıyor. Üç buçuk yaşında bir kızları var. Küçük Sofi. Mimar olan eşim Anu’nun da katıldığı proje üzerindeki bazı tartışmalarımızda, Sofi’nin annesi ve babası ile konuşurken o hep tatlı bakışlarıyla yanımızda resimler yapıyordu. Bizde projenin ismini Sofi’nin Dünyası koyduk. Binanın yapımı başlamasına karşın, alacak daha çok yolu var gibi görünüyor. Belediye sonrası detaylı çizimler ve mal sahipleri ile proje üzerine tartışmalarımız ise hala bütün hızı ile devam ediyor, üzerinde çalıştığımız mutfağa ve evin iç dünyasına yöneliyor. Bu iki dünyayı Sofi’nin dünyası ile Päivi’ninkini, hikayeleri ile, bazı fragmanlarıyla yan yana getirmeye çalışalım.
Päivi Finlandiya’nın daha da soğuk bir bölgesi olan kuzeydeki Oulu kentinden. Oulu Teknoloji Üniversitesinin mimarlık bölümünü 1989 yılında bitiriyor. Diploma çalışmasını New York’ta yapıyor. Jürisine çok katlı bir sanat galerisi, sanat merkezi programı sunarak Lafayet Caddesi’ndeki onu etkileyen kılıç gibi bir köşe arsada projesine başlıyor. Bu projesinde abartılı, ince uzun çekmelerle yarattığı mekanlarda ve ortasındaki etkili boşlukta bir anlamda yine daha sonra yapacağı projelerde de olduğu gibi Zaha Hadid havasını sezmek güç değil. Çünkü 1985 ile 1987 arasında aralıklarla Zaha ile birlikte çalışıyor. O zamanlar Hadid’in bürosunda çalışan 6 kişi var. Bilgisayar yok ama bilgisayar gibi 3D’leri ‘hand made’ gerçekleştiren iki kişi bulunuyor ve Päivi’nin dediği gibi genellikle ‘gerçek gibi olmayan şeyler’, onları ortaya koyan skeçler, boyamalar ve tabii ki çiniye geçmeler yapıyorlar. O zamanki bazı önemli projelerde çalışıyor. Päivi Zaha ile birlikte 3 boyutlu dünyanın içine girdiğini yüzen perspektiflerle tanıştığını ondan sonra da uzun süre kutularla arasının iyi olmadığını vurguluyor. Ama tasarladığı bu mutfağın bir kutu olduğunu da bu arada inkar etmiyor.
Benim tarafım ise bir yandan Anadolu’ya bir yandan buralara, kuzeye bağlı. Etrafımızı saran doğa ve doğanın inanılmaz değişimleri burada yaptığımız birçok projenin düşünsel tarafını, senaryosunu oluşturdu çoğu kez. Ayrıca mimari altyapım Anadolu kaynaklı olduğu için küçük yaşlarda yaşadığım eski Gemlik sokaklarındaki Rum ve Türklerin beraber paylaştığı mekanlara, kent dokularına, gerek antik, gerekse geleneksel mimarideki düzensizliklere, irrasyonel duvarlara nedense hep çok özel bir ilgi ve sempati duyduğumu itiraf etmeliyim. Tabii ki Hadid de çok ilgimi çekti ve Päivi gibi adımlarını dikkatle izledim. Projenin ilk eskizlerinde doğanın organik örgüsü ile binayı bir araya getirmeye çalıştık. Duvarlar, dönen eksenler, doğa ile bütünleşme derken proje bir aşamaya kadar tamamlandı. Üzerinde çalıştığımız, Jouko ve Auli ile tartıştığımız bizim mutfak projesi de diğer mekanların ortasında sevgili Päivi’nin mutfağı gibi bir kutu, bir küp. Şimdi bu iki mutfaktan başlayarak su damlalarını biraz daha büyütelim. Päivi’nin mutfağı ile bizim mutfağın sınırlarını yani gerçek olanla, bizim hayalimizin sınırlarını daha da genişletelim.
Küçük bir çatı katında yaşamak birçok kişinin hayalidir. Päivi de yıllardır bir çatı arasının olmasını istemiş. Sonunda böyle bir olanak geçen yıl önüne çıkmış. Bir grup profesyonelle bir araya gelip sınırlı bir yarışmada Punavuorenkatu’daki beş katlı, Jugend Stili yaklaşık 100 senelik bir binanın çatı katlarını yenileme işini almışlar. Aynı sıra üzerinde yer alan altı tane çatı katı yapılmış bir yıl içinde. Binaların kontrolünü de üzerine alan Päivi’nin çatı arası da bunlardan birisi. En baştaki 95 m2’lik bu alanın içinde yaklaşık üçte bir bölüm Päivi’nin kızı Maya için tasarladığı bölüm. Beş kat merdiven çıkılarak Päivi’nin bölümüne girilince, tam eksende, üstte dairesel ışıklığı olan yuvarlak bir oturma bölümü var. Mistik ışığı ile özel bir oturma bölümü. Solda ise gardrobun yanından şömine, mutfak ve yemek yeme bölümüne gidiliyor. Şömine arkasındaki balkonun tam karşısında, buradaki eski ustalardan Lars Sonck’un kilisesi ve güney Helsinki’nin bir bölümünün çatıları arasından deniz Päivi’nin her zaman önünde. Balkon derin bir iç bahçeye bakıyor.
Tasarladığımız projede de ön taraftaki iki komşu arasından, uzaktan deniz gözüküyor. Arkada ise kayalardan oluşan eğimli, doğal bir oditoryum, üzerinde ağaçların olduğu kayalık, doğal bir park var. Helsinki’nin hemen yakınındaki Jollas semtinde. Yeni yerleşmeye açılan bir bölgede. Diğerleri yerel Finli mimarlarca projelendirilen on iki arsanın doğuya doğru üst köşesinde olanı. Bizim bina L şeklindeki duvarlarıyla, arkadaki kayalarla kucaklaşmayı deniyor. Üstte denizi gören yatak odaları ve ana binanın yanındaki garaj, ana mekanın dış duvarları üzerinde ve yanında ters yüz edilmiş tüpler şeklinde. Bu tüpler huni gibi denize ve doğaya doğru açılıyor. Mutfak ana bölümün ortasında. Mutfağın üstünde ise yatak odaları koridorundan bağlanan bir orta oturma ve seyir mekanı var, bir ada gibi. Arkadaki kayaları görüyor. Ayrıca etrafında girişi, merdiveni, kahvaltı yerini gören galeriler bulunuyor. Eski bir Fin geleneği vardır. Akrabalarımdan Lasse’nin evinde de görmüştüm. Mutfak merkezi yerdeydi. Evi, ocağından ötürü ısıtıyordu. Eskiden soğuklarda, ocağın üzerindeki üst bölmede, yaşlılar uyurmuş. Bir anlamda bu geleneği yorumlamaya çalıştık. Mutfağı evin merkezine koyduk. Evin ana girişi, garaj ile ev arasındaki diagonal paket taşlı düşündüğümüz yoldan. Mutfağın bir yanı wc olan koridorunun hemen yanından bir küçük rüzgarlıkla eve giriliyor. Belediyenin verdiği dikdörtgen şeklindeki yapım alanının m2 sınırlamalarına ve komşu çekmelerine bağlı olarak ev iki katlı, bir de bodrumu var. Bodrum katı dışında 140 m2 ve ayrıca garaj evin yanında. Bu toplam tutarın 10 m2 si mutfağın üstü. Bunu planın doğasından ötürü fazladan vermeyi kabul ettiler. Dış duvarlar, düşey olarak bir birlerine bağlanan büyük briketler şeklindeki beton bloklardan yığma olarak yapılıyor. Duvar kalınlığı sıvasız 40 cm. Ortada 17 cm izolasyon var. Pencereler arka arkaya 3 yada 4 katlı cam. Alanın 52 m2 si üstteki yatak odaları, arkada Sofi’nin önde ise anne ile babasının odaları ve mutfağın üstü. Ve 88 m2′lik giriş katı. Giriş katının altında ise bazı servisler ile sauna ve sauna oturmasının da bulunduğu bir bodrum katı var. Evden dikdörtgen parseli bölen diyagonal giriş yolu ile ayrılan garaj, garajın deposu ve bahçeye hizmet eden yarı açık ek ise 28 m2.
Tasarladığı çatı katı için önceleri bir sürü farklı eskiz yapan, Päivi sonunda aynı proje grubunda yer alan meslektaşı Pekka Littow’un önerisi ile mutfak ve bazı servislerin bir kısmını mekanın ortasına koymuş. Sauna ve çamaşır dolabı kenarda kalmış. L şeklindeki mutfak dolabı ile gardrobu oturmaya açılan bir kenar, bir köşe olarak kullanmış. Arka köşeye ise bir diğer servis olan wc yer alıyor. Yan duvarı ve kapısı ile duvarları beyaz cam olarak kullanılarak arkadaki yarım yuvarlak bölüm ışık yandığında büyük bir lambaya dönüşüyor. Mutfak aslında basit bir dolap, Üzerinde sadece bir tezgah var. Bu dolap bütününde oyulmuş gibi. İçerideki merkezi kare, bir boşluk şeklinde. Üst köşesi de boşaltılmış. Altta metal ocağın yanında, dolap içinde görünmeyen küçük bir buz dolabı var. Farklı seviyedeki dolaplar hafif itilince açılabiliyor.
Dolaplar kalın bir kadraj yapılarak saklanmış, koyu kırmızı ve siyah renklerle. Evin bütün detaylarına yansıyan açık ve koyu renklerdeki, dikine yapıştırılma tekniğiyle yapılan ahşap yüzey malzeme kullanımı göze çarpıyor. Bazı duvarlardaki tuğlanın eski haliyle bırakılması, bazı tuğla duvarlarında kırmızı renkle boyanması doğal ve sıcak bir atmosfer yaratıyor.
Bizim mutfakta ise, ilk önceleri ortada şeffaf bir mutfak yapma isteğimiz Auli’nin kapalı bir mutfak mekanı istemesinden ötürü bizi başka bir arayışa götürdü. Daha da önceki bir başka önerimizde mutfak yatak odalarının altında ortadaydı. Şu andaki mutfağın yeri ise iki katlı bahçe aksında kayaları gören, yukarıdaki galeriden bakılan büyük bir boşluktu. Şimdiki hali ile mutfak ise bir tarafı pencereye açık bir küp. Bir kutu, bir büyük mobilya. Suni bir kaya gibi ortada. Mutfağın giriş eksenin tam karşısındaki yanı yüksek pencereye doğru açık. Karşıdaki arka bahçeye bakıyor. İçerideki alt tezgah ve üst dolapların ve diğer mutfak elemanların yerleştirilmelerine paralel olarak dışarıdan da takip edilen yatay, yukarı aşağı, kübün etrafını saran bir pencere kuşağı, yarık, mutfağı saran bir çizgi oluşturuyor. Izgara kapaklar istenildiğinde açılabiliyor. Yani ortada oturma odasından, girişten yukarıdan görülen büyük bir ışık kaynağı, lamba oluyor içinde ışıklar yanınca. Her şey bitince içine kapanıyor yeniden. Mutfağın ayrıca duvarlarını saran, içerisini gösteren yarıklar aracılığıyla etrafında dolaşılırken evin diğer bölümleri ile görsel iletişimde sağlanabiliyor ortada olmasına karşın.
Jouko ile beraber ilk defa arsalarını görmeye gittiğimizde bana ısrarla sık ağaçların arasından biraz uzaktaki denizi işaret etmişti. Ben de bir süre etrafta dolaştıktan sonra, tam ters yöndeki, arkada yer alan, ilgimi çok çeken, o mevsimde bazı ağaçlarla kısmen örtülü kaya denizini göstermiştim. O tarafa dönüp spontane bir şekilde iki kolumu tepeye doğru açtığımı hatırlıyorum. Jouko burası senin için bir hazine, hiç kapanmayacak, komşularda bu şans yok, boşver denizi nasıl olsa görürsün demiştim. Biraz yadırgamıştı. Buraya hiç böyle bakmamıştık demiş ve Auli ile uzun uzun düşünmüşlerdi projeye başlamadan önce. İnsanın kendi evini yapması zor ama Päivi yine de istediğini yaptığı için şanslı herhalde. Bizim ise nelerin olup nelerin olmadığını görmek için projenin sonunu beklememiz gerekiyor. Päivi’nin mimar olarak, kendisi ve tek başına yetiştirdiği on beş yaşındaki kızı için gerçekleştirdiği hayali, kendi evi, bir mimarın yaptığı bir tablo gibi. Sanki bir kat bir kat daha boyanarak adım adım geliştirdiği, boyadığı bir tablo. Söylediği gibi ”hayalini gerçekleştirdi sonunda”. Päivi’nin bitmiş çalışması ile yapımına başlanan projemizi ve hala Auli ve Jouko ile sürüp giden sohbetlerimizi, tartışmalarımızı yan yana getirince hayal ile gerçek iç içe giriyor. Mimarlık bir hayal işi. Hem de çok güzel bir hayal. Tasarımı yapanın, giderek bunu yaptıranlarla birlikte gereksinimleri, malzemeyi, yeri, araziyi, manzarayı, ustaları, bütün tartışmaları birleştirdiği yerine oturttuğu, senaryosunu yazdığı bir film yapmak gibi bir şey. Bir beste yapar gibi çizgilerle notaları yazmak ve onları tekrar tekrar okumak, okudukça seslerin uyumunu dengelemek gibi bir şey. Parayla ilgili ama aslında ilgisiz, ve her zaman gerçekleşmeye hazır, belki de bazen sadece kafada gerçekleşen bir tasarı, bir umut. Gerçekleşmeye doğru adım adım giderken, her şeyi ile, her anı ile heyecanlı, belki de hiçbir zaman bitmeyecek gibi bir serüven. Ve sonuç. Hayal ile gerçek arası oldukça büyülü, ama aradaki çizgisi çok hassas. Bir birlerine hem çok yakın hem de çok uzak.