Bu eleştiri yazısı, 1938 yılında inşa edilerek tam 83 yıl boyunca Adanalılara hizmet veren 5 Ocak Stadyumu’nun 2021 yılında yıkılmasının ardından tasarlanan ve tamamlanma aşamasında olan Adana Seyhan Millet Bahçesi’ni kentsel ve sosyo-kültürel bağlamda anlamayı ve değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Dolayısıyla yazının daha başında Grekçe “krinein” sözcüğünden gelen ve “bir söz üzerine söylenen bir söz” anlamına gelen eleştiri kavramına kısaca bir göz atmak yerinde olabilir [1]. Eleştiri (kritik) sözcüğü aslen “ayırt etmek” ve “farklılıkları ortaya koymak” anlamına gelse de günümüzde hem bir nesne veya olgunun varlığını anlama çabasını hem de ona değer atfetmeyi içeren (popüler kültür ortamında ise çoğunlukla olumsuz bir vurgu barındıran) geniş bir anlam yelpazesine sahiptir ve kullanımı, içinde bulunduğu kültürel bağlama göre değişkenlik göstermektedir [2]. Mimari eleştiri ise, yapıların ve kentsel mekânların tasarım, işlevsellik, estetik ve toplumsal etkiler açısından sistematik değerlendirilmesini amaçlayan disiplinler arası bir yaklaşımdır. Mimarlık ve planlama pratiğini geliştirmenin yanı sıra, kamusal alanların erişilebilirliğini ve mekânsal üretim süreçlerinin toplumsal dinamiklerle ilişkisini sorgular. Kentin tüm bileşenlerini oldukça yakından ilgilendiren bir uygulama olarak Adana Seyhan Millet Bahçesi uygulaması tam da bu bağlamda ele alınmayı hak etmektedir.
Şehrin iki ezeli takımına, sayısız sporcuya ve ulusal çapta birçok ünlü futbolcuya kucak açmış olan Adana 5 Ocak Stadyumu, kentin kolektif hafızasında yer edinmiş önemli bir spor ve kültür mekânıydı. Sadece bir futbol sahası olmanın çok ötesinde, Adanaspor ve Adana Demirspor gibi kentin köklü takımlarına ev sahipliği yaparak, taraftar kültürünün şekillenmesinde büyük rol oynadı. Sadece sportif etkinliklerle sınırlı kalmayıp, çeşitli sosyal ve kültürel etkinliklerin yapılabilmesine de olanak sağlayarak kent yaşamının bir parçası haline gelmeyi başardı. Ayrıca, şehir merkezindeki konumu, onu Adana’nın mekânsal belleğinde önemli bir unsur haline getirdi.
Resim 1: Adanaspor, Adana Demirspor maçı. (Eurosport Türkiye)
5 Ocak Stadyumu’nun yıkılması tartışmaları bundan 12 yıl öncesine kadar uzanır. 2013 yılında, TOKİ tarafından hazırlanan ve dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan bir proje kapsamında, Adana 5 Ocak Stadyumu ve aynı yerleşkede bulunan Gençlik Stadı ile Adnan Menderes Kapalı Spor Salonu’nun yıkılarak yerine AVM ve toplu konut alanı yapılması planlandı. Ancak Şehir Plancıları Odası Adana Şubesi ve TMMOB’ ye bağlı odaların Adana şubeleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhinde dava açarak bu tartışmalı projenin hayata geçmesini engelledi. Mahkeme, “mahalle ölçeğinde spor alanı olan alanın, planda ticaret ve konut alanı olarak değiştirilmesinin, sosyal donatı alanını azaltması, bu nedenle değişikliğin, şehircilik ilkeleri ve planlama tekniklerine aykırı olması” gerekçesiyle kararı iptal etti [3].
Aynı dönemde Mimarlar Odası Adana Şubesi “Kent İçin Dönüşüm Ulusal Mimari Fikir Projesi Yarışması” düzenledi [4]. Jüri başkanlığını Cengiz Bektaş’ın üstlendiği, benim de raportörlüğünü yürüttüğüm ve profesyoneller ile birlikte mimarlık öğrencilerinin de katılımına açık olan bu yarışma, her iki kategoride de oldukça ilgi çekici ve başarılı fikirlerin ortaya çıkmasına olanak sağladı [5]. Anlaşılacağı gibi, Adana 5 Ocak Stadyumu’nun yıkılması ile ilgili tartışmalar, ilk günden bugüne, sadece fiziksel bir yapının ortadan kalkacak olması üzerinde değil, aynı zamanda kentsel hafızanın iktidar marifeti ile dönüştürülmek istenmesi üzerinde de yoğunlaştı.
Resim 2: Yıkımın fotoğrafı. (Birgün Gazetesi)
İfade edilen tüm bu kentsel ölçekli olayların ışığında şekillenmiş olan bu metin, müellifliğini peyzaj mimarı Dr. A. Oktan Nalbantoğlu’nun kurucusu olduğu ON Tasarım ofisinin üstlendiği ve 2019 yılında tamamladığı Adana Seyhan Millet Bahçesi (ofisin deyimiyle Adana Kent Parkı) projesini ele almaktadır. Kentsel tasarım bağlamında projenin işlevselliği, özgünlüğü, benzer projeler arasındaki konumu ve bağlamla uyumu değerlendirilmektedir. Eleştirinin çerçevesi, tasarımın toplumsal, kültürel ve çevresel başarı düzeyini analiz etmeyi kapsamakta olup, alanın kullanıcı dostu olup olmadığı, erişilebilirliği ve çevresel etkileri de bu incelemeye dâhildir.
Tasarım alanı, Adana kent merkezinde yer alan Reşatbey Mahallesi’nde bulunmaktadır. Alanın yaklaşık 300 metre doğusunda, 2004 yılında kullanıma açılan ve 50 hektarlık bir alana sahip Adana Merkez Parkı yer alırken, yaklaşık 500 metre batısında, 1935-1940 yılları arasında Adana’da planlama çalışmaları yürüten Hermann Jansen tarafından tasarlanan ve dönemin ilk uygulamalarından biri olan Atatürk Parkı yer alır [6]. Jansen’in 1935 tarihli kent planı incelendiğinde, Atatürk Parkı’ndan başlayarak Seyhan Nehri’ne uzanan yeşil bir koridorun da (günümüzdeki Stadyum Caddesi) tasarlandığı görülebilir [7].
Alan, kuzeyinde Vali Yolu Caddesi, güneyinde Stadyum Caddesi ve batısında Reşatbey semt pazarının da kurulduğu 5 Ocak Caddesi gibi hem yaya hem de araç trafiğinin yoğun olduğu yollar ile çevrilidir. Şehir Plancıları Odası’nın açtığı dava sonucunda alınan iptal kararıyla korunabilen Adnan Menderes Kapalı Spor Salonu, alanın kuzeydoğusundadır. Ayrıca, Gençlik Stadı’nın yıkılmasıyla birlikte alanın güneydoğu ucu Ordu Caddesi ile kesişmiştir. Dört farklı yönden erişilebilir olma konumuyla tasarım alanı, kent ile güçlü bir entegrasyon potansiyeline sahiptir.
Resim 3: Yer. (Google Haritalar)
Vaziyet planında ana girişin 5 Ocak Caddesi’nde olması öngörülmüşken, uygulamada girişin kuzeydeki Vali Yolu Caddesi’ne alındığı gözlemlenmiştir. Yıkılan Gençlik Stadının yerine spor sahaları konumlandırılmıştır. Peyzaj tasarımının ana fikrinin alanda mevcut yapısal ve bitkisel varlıkların mümkün olduğu kadar korunması, her kullanıcı grubu için yapılan eklemelerle Adana’nın tabiat değerlerine uygun olarak bütüncül biçimde dönüştürülmesi olduğu ve ayrıca stadyumunun çim alanının korunarak projenin parçası haline getirilmesinin istendiği ofisin proje raporundan anlaşılmaktadır [8]. Bu bağlamda, yıkılan stadyumun koşu pistinin bir bölümü zemin izi olarak korunmuş ve bir yürüyüş parkuruna dönüştürülmüştür. Projede bu parkuru çevreleyen bir bisiklet rotası planlanmış ancak rotanın projede öngörülenden farklı şekilde, spor sahalarını da içine alacak biçimde ve bir de koşu parkuru eklenerek uygulandığı görülmüştür.
Resim 4: Vaziyet planı. (Ekap)
Proje incelendiğinde alanın kuzeyinde yaklaşık 15 metrelik bir boşluk bırakılarak ortalama kırk araçlık bir otopark planlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Ancak ana girişin, uygulamada kuzeye alınmasıyla birlikte otopark planlamasının da revize edilmiş olduğu görülmektedir. Ayrıca alanın doğusunda planlanmış olan spor sahalarının alt kotunda, giriş çıkışları parselin güneydoğu köşesinden (Ordu Caddesi ve Stadyum Caddesi kesişiminden) verilmiş olan 6.100 metrekarelik (yaklaşık 200 araçlık) bir yeraltı otoparkı da planlanmıştır. Alanın kuzeyinde, mevcut durumda ana giriş olarak revize edilen bölümün hemen güneyinde, dairesel ve kademeli bir etkinlik alanı, bu alanın hemen batısında ise organik biçimli bir yansıma havuzu tasarlanmıştır. Söz konusu etkinlik alanının mevcut stadyuma ait sahanın çim alanı kullanılarak oluşturulduğu ifade edilmektedir [9]. Güney ucunda ise kıraathane, çocuk oyun alanı ve kütüphane işlevlerini barındıran yaklaşık 850 metrekare kapalı alana sahip, çeyrek daire formunda bir yapı bulunmaktadır.
Resim 5: Görsel 1. (On Tasarım)
Projenin hem görsellerinde hem de açıklamalarında, bitkilendirme tercihinin bölgeye özgü olacağı, özellikle turunç, portakal ve nar ağaçlarına önem verildiği görülmektedir. Ancak şu ana kadar dikilen ağaç türleri göz önüne alındığında, bu yaklaşımın izlerine -zamana ihtiyaç duyulmasına rağmen- rastlanamamaktadır. Bunun yanı sıra gölge alanlar yaratabilmek için yürüyüş yolları üzerinde pergola ve etkinlik alanı çevresinde ise asma-germe sistemler önerilmiştir. Ayrıca parkın, ofis tarafından yayınlanan görsellerde de ve yerindeki uygulamada da yaklaşık iki metrelik demir parmaklıklarla çevrelendiği, girişin yalnızca bir noktadan sağlandığı ve erişimin bu anlamda kısıtlandığı gözlemlenmiştir.
Şehir parkları, yalnızca birer yeşil alan değil, aynı zamanda şehirlinin nefes almasını sağlayan kritik mekânlardır. Yoğun betonlaşma, yapılaşma ve trafik baskısı altında bu kamusal alanlar, ekolojik sürdürülebilirliği desteklerken, kentsel ısı adası etkisini azaltarak mikro-iklimi iyileştirir. Aynı zamanda bireylerin bir araya geldiği, sosyalleştiği ve dinlendiği ortak alanlar olarak zamanla kent hafızasında yer edinir. Kentler ve dolayısıyla kentsel mekânlar, ideolojik, politik, ekonomik ve toplumsal dinamiklere paralel olarak dönüşür. Ancak bu tür kamusal alanların nasıl dönüştürüldüğü kentsel belleğin sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Bu süreçte toplumsal yaşam, alışkanlıklar ve kentlinin mekânla kurduğu ilişki dikkate alınmadığında, değişim tepeden inme bir müdahaleye dönüşür ve kabul edilmesi gittikçe zorlaşır. 5 Ocak Stadyumu’nun yıkım sürecinde önce AVM ve konut alanı olarak değerlendirilmek istenmesi, ardından kaybedilen davaya rağmen kent iradesiyle şekillenen kolektif bir çözüm yolu aranması yerine, “Millet Bahçesi” modelinin tercih edilmesi, kentsel belleğin doğrudan tahribini kaçınılmaz hale getirmiştir.
Neo-liberal politikalar, kamusal mekânları sermaye ve iktidar çıkarlarına göre dönüştürerek yerel halkı karar alma süreçlerinden dışlar. Bu süreçte kent mekânı yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ideolojik bir tahakküm aracına dönüşür. Tasarım, yaratıcı bir ifade biçimi olmaktan çıkar; pazarlanabilir bir ürüne veya siyasi bir enstrümana dönüşürken, estetik ve sanatsal değerler de bu çerçevede araçsallaştırılabilir. Ayrıca, tarihî ve kültürel mekânların salt iktidar eliyle dönüştürülmesi veya ortadan kaldırılması, kentsel adaletsizliği derinleştirir. Dolayısıyla tasarımcıların bu sistemin dayatmalarına eleştirel yaklaşmaması ve toplumsal faydayı gözetmemesi, katılımcı süreçlerin ve kentsel hafızanın sürekliliğinin tahrip edilmesine zemin hazırlar ve tam da bu bağlamda “tasarlama” eyleminin doğası ile çelişir.
Tasarımcıların Millet Bahçesi’nin etrafında önerdikleri yaklaşık 2 metre yüksekliğindeki demir parmaklıklar, mekânın kentle doğrudan entegrasyonunu zorlaştırmaktadır. Açık ve erişilebilir bir kamusal alan anlayışı yerine, kontrollü bir erişim modeli benimsenmiştir. Bu durum, parkı kentsel yaşamdan soyutlayarak daha kapalı ve pasif bir kamusal alan yaratmıştır. Böylesi yaklaşımlar güvenlik ve düzen kavramları bağlamında “ön görülebilir” olanı kabul etme veya yalnızca “ön görülebilir” olanı dikte etme eyleminin bir yansıması olarak kabul edilebilir. Ancak bu tür bir tasarım yaklaşımı, spontane etkileşimlerin, kullanıcıların anlık ve doğal katılımlarının önünü keser. Kamusal alanlar genellikle toplumsal yaşamın dinamiklerini yansıtan, farklı kesimlerden gelen bireylerin bir araya geldiği, etkileşimde bulunduğu yerlerdir. Bu etkileşimler çoğu zaman kontrollü bir tasarımdan daha fazla değer taşır. Sadece planlanan işlevlere hizmet eden ve tasarımcının yahut talep edenin önceden belirlediği sınırlar içinde kalan bir mekân olması, bazen mekânın ruhunu kaybetmesine yol açar. Rastlantısallık, doğallık, yaratıcılık gibi unsurlar, kamusal alanın dinamik yapısı ve kullanıcılar arasında organik bir bağ kurulmasına olanak verir, mekânın daha çok yaşamla iç içe olmasını ve zamanla şekillenmesini sağlar.
Ayrıca, “anlık katılımlar, neşe ve gelişim” gibi olaylara zemin sağlamak, kamusal alanın dinamik ve canlı bir ortam olmasına imkân tanır. İnsanlar, spontane şekilde etkileşime girdiğinde, bu süreç bazen yaratıcı, bazen ise keşif ve gelişim ile dolu olabilir. Ancak, bu tür katılımlar genellikle düzenli bir şekilde planlanamaz, dolayısıyla öngörülebilir tasarım kurallarıyla uyumlu olmayabilir. Bu, planlama süreçlerinde zaman zaman gözden kaçan, ancak son derece önemli olan bir faktördür. Bu kavramların dikkate alınmadığı durumlarda kamusal mekân katılımdan çok, yalnızca durup izlemenin ortamına, herkesin herkesten çekindiği, yalnız kalabalıkların devindiği boşluklara dönüşür [10].
Söz gelimi, Tschumi’nin tasarladığı ve 1982’ de açılan La Vilette Parkı karşılaştıran, buluşturan, düş kurdurtan bir heterotopya niteliğindedir. Farklı bir kamusallık üreten, yaşamla deneylere girişimi desteklemeyi hedefleyen özellikleri ile hem izlemeyi hem de katılımı destekler [11]. Bernard Tschumi, olumsuz içkinlik yerine olumlu aşkınlığı, iletişimi, insanı insanla kılmayı, aidiyeti hatıra ile pekiştirmenin ve beden mekân adaptasyonunu sağlamanın tasarımsal çözümünün, kişi-kişi ve kişi-mekân-olay ilişkisini yeniden kuran ‘arabulucu mekân’ kavramı ile mümkün olabildiğini ifade eder [12].
Resim 6: Parmaklıkların ardındaki park. (Eren Tümer)
Bir şehir parkını demir parmaklıklar ardında var etme fikri, söz konusu parkı ‘kontrol altında olması gerekli potansiyel bir suç işleme mekânı’ veya olası kullanıcılarını daha baştan ‘potansiyel birer suçlu’ olarak kabul etme çağrışımı yapmaktadır. Buna ek olarak, güvenlik, denetim ve kontrol odaklı tasarımların aksine, açık, geçirgen ve erişilebilir kamusal alanlar olarak tasarlanmış Yüreğir Millet Bahçesi, Merkez Park ve Atatürk Parkı gibi önemli örnekler, Seyhan Millet Bahçesi’nin yakın çevresinde yer almaktadır. Bu bağlamda tasarım, parkın dört ayrı yönden kent ile güçlü bir şekilde entegre olabilme potansiyelini değerlendir(e)memiş durumdadır.
Kapalı otopark ve acil çıkış birimleri dışında, alanda yalnızca bir adet yapı bulunuyor. Alanın güneyinde, eski futbol sahasının güney kalesi civarına yerleştirilmiş yaklaşık 850 metrekare kapalı alana sahip, çeyrek daire biçimli bir yapı tasarlanmış. Bu yapıda kıraathane, çocuk oyun alanı ve kütüphane işlevleri yer alıyor. Yapının biçimsel kararlarına dair herhangi bir açıklamaya rastlanamadığından, formun eski futbol sahasını saran koşu pistinin izlerinden veya tribünlerin biçiminden yola çıkarak belirlendiği sonucuna varmak kaçınılmaz oluyor. Bu yaklaşım yalnızca tahminler veya kişisel çıkarımlarla elde edilebildiğinden ve özellikle yapı ne malzeme ne de fiziksel açıdan herhangi bir çağrışım yap(a)madığından (tabi eğer yapının biçimsel ana fikri gerçekten bu ise) bu durum yapılan analojinin altını boşaltıyor. Eğer tam tersine ana fikir bu değilse de yapılan bu tasarım, alelade bir yapının park içerisine eklenmiş olduğu izlenimi yaratıyor.
Öte yandan kıraathane, çocuk oyun alanı ve kütüphane işlevlerinin aynı çatı altında toplanması, farklı yaş gruplarına ve kullanıcı profillerine hitap eden bu alanların mekânsal gereksinimleri ve kullanım dinamikleri açısından çelişkili bir durum yaratıyor.
Resim 7: Kıraathane, çocuk oyun alanı ve kütüphane planı. (Ekap)
Öte yandan, yaklaşık 200 araç kapasiteli kapalı otopark, işleyiş açısından sorunsuz görünse de giriş-çıkış rampalarının konumu, Ordu Caddesi ile Stadyum Caddesi’nin kesişimindeki trafik ışıklarına yakınlığı nedeniyle sorun yaratma potansiyeli taşıyor. Her ne kadar döner kavşak bulunmasa da yoğun trafiğe sahip iki caddenin kesişiminde yer alması ve trafik ışıklarına yalnızca 9 metre mesafede planlanmış olması hem trafik akışını hem de giriş çıkışları olumsuz etkileyebilecek bir unsur olarak dikkat çekiyor.
Parktaki yürüyüş yollarının bir bölümünü örten pergola tasarımı, dairesel etkinlik alanının çevresine serpiştirilmiş asma-germe gölgelikler ve bank gibi oturma üniteleri, hazır satın alınmış veya standart tasarım kütüphanesinden seçilmiş oldukları izlenimi veriyor. Bu tercihler, özgün bir tasarım ve bütüncül bir şehir parkı yaratmak yerine, zaman baskısı altında alelacele tamamlanmış sıradan bir tasarım duygusu uyandırıyor. Ayrıca bitkilendirme konularına bu aşamada değinmek pek doğru olmasa da dairesel etkinlik alanı çevresinde ve yürüyüş yolları boyunca gölge alan yaratabilecek geniş yapraklı ağaçlar kullanmak yerine palmiyelerin tercih edilmesi, görsel etkinin iklimsel bağlamın önünde tutulduğuna dair bazı ipuçları sunuyor.
Resim 8: Sona yaklaşırken. (İHA)
Adana 5 Ocak Stadyumu’nun yıkımı ve yerine Adana Seyhan Millet Bahçesi’nin inşa edilmesi, kentsel hafızanın korunması, mekânsal süreklilik ve kamusal alanların erişilebilirliği açısından önemli tartışmalara yol açmıştır. Alanın AVM veya konut yerleşkesi yerine bir yeşil alana dönüştürülmesi olumlu bir gelişme olsa da karar, tasarım ve uygulama süreçlerinin katılımcı bir anlayışla yürütülmemesi, kamusal alanın erişilebilirliğini kısıtlayan fiziksel sınırların getirilmesi ve ideolojik yönelimlerin kentsel mekân üzerindeki tahakkümü, sürecin eleştirel bir perspektiften değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.
Bu perspektiflerden bakıldığında, uygulaması tamamlanmak üzere olan parkın kente entegrasyonu ve kolektif belleğin devamlılığı açısından eksiklikleri daha ilk anda göze çarpıyor.
Bu dönüşüm, yalnızca fiziksel bir yapı değişimi değil, aynı zamanda kent sakinlerinin mekânla kurduğu ilişkiye dair daha geniş ölçekli bir dönüşümün parçasıdır. Kamusal alanların tasarımında, kentsel belleği ve kolektif hafızayı göz ardı etmeyen, kullanıcıların mekâna aktif katılımını teşvik eden, erişilebilir ve kapsayıcı yaklaşımlar benimsenmelidir. Adana Seyhan Millet Bahçesi örneğinde görüldüğü gibi, kamusal alanların tasarımı yalnızca fiziksel bir müdahale değil, aynı zamanda sosyo-kültürel bir süreçtir ve bu süreç, ancak kentlilerin katılımı ve mekânsal aidiyetlerinin gözetilmesiyle anlam kazanabilir.
Sonuç olarak, atılacak ilk adım, yakın çevredeki mevcut kamusal alan örneklerinin yeniden incelenmesi ve önce şehir-kamusal alan ve ardından insan-kamusal alan ilişkisini güçlendirecek somut revizyonların hayata geçirilmesi olmalıdır.
Belki de bu düzenlemelere, demir parmaklıkların yerinden kaldırılmasıyla başlanmalıdır…
Referanslar
Fotoğraflar ve Görseller