Peyzaj Mimarlığı Hobisi

Miss Plant 2019 peyzaj mimarı güzelleri ülkemizi temsil edecek! (resimsiz yazı)

Bir meslek disiplini, bilimsel alanda uzmanlaşmanın sonucudur. Uzmanlaşma ise emek ister ve maddi karşılığı vardır. Sanayi devrimi öncesi, meslekler tek bir çatıda (aile, harbiye, ocak, vb.) geliştiğinden uzmanlığa giden bu yol daha gözle görülürdür, hatta soyluluk kazanır. Örneğin baba mesleği ahşap oymacılıktan gelen çırak oğul, işi geliştirip taht kurmuşsa, onun oğlu da taht makamından fevkani ve onun oğlu da fevkaniden hayat ve onun oğlu da hayattan sofa ve onun oğlu da sofada eyvan ile en sonunda cumba inşa etmiştir. Kısaca bu oğul, tekniğini geliştirmiş, teknolojiyi kullanmış ve fevkani kurup mimar olduktan sonra detaya girerek bir konuda (çıkma) uzmanlaşmıştır.

Sanayi devrimi ile bu düzen değişti ve artan nüfusta çocuklar, ailelerinden kopartılarak fabrika öncesi kitle eğitimine sokuldu. Fabrika yaşamının dakiklik, düzen, disiplin, performans talepleri altında ezilerek yarıştırılan çocuklar ve aileler, mesai sonrası ise işsizlik, aylaklık, başıboşluk, israf üzerine dinsel söylemler ile terbiye ediliyordu. Böylelikle kapitalistler (sanayi), burjuvaya (soyluluk ve güç) ve işçilere karşı mutlak galibiyet kazanmıştı ama kısa süre sonra Dünya krizler ile boğuşmaya başladı. Kitlesel ve devasa üretim kapasiteleriyle şişmiş kapitalistler, tüketim de olmayınca birbirlerine değip patladı ve peş peşe Dünya savaşları yaşandı.

Ancak kapitalizm, kendi krizlerinden beslenen bir sistemdir. Bu krizler ve savaşlar ile şişmiş kapitalistler patlayıp saçılınca, artıklarından yeni kapitalistler doğar ve bu sefer de onlar şişmeye başlarlar. Yaklaşık yarım asırdır kapitalistler, bu krizlerden ve savaşlardan sağ çıkabilmek için Devlet organlarını ve demokrasiyi kullanırlar. İrili ufaklı suni krizler çıkararak büyük ve yıkıcı bir Dünya savaşı engellenmiştir, ancak, son çeyreğe girilirken bu sistemin de yine tek bir noktada büyük bir şişkinlik yarattığı gözlemlenmiştir.

Şişkinlik (sermaye), devasa boyuttaki üretimin tüketilmemesi sonucu oluşmaktaydı. Fordist yöntemler ile işçiye, aileye ve topluma tüketim alışkanlıkları kazandırılmak istendi. Ancak işçiler, kazandıkları parayı biriktirme yoluna gitti. İşçilerin kazancını arttırmak veya maddi yardımda bulunmak da bir çözüm sağlamadı. Çılgın boyutlardaki üretimin emilmesi için işçilerin hem parası, hem de zamanı bol olmalıydı.

Öyleyse aileyi, soy sahibi mesleği, mesleği oluşturan dalı parçalarına ayırıp makinede karşılığı (işçi = meta) olan araçsal bir elemana dönüştürmek yetersizdi. Üretim şişkinliği emilerek tüketim şişerse, kapitalistler daha çok kazanabilirdi. Sanayi kapitalistleri için en ideal ilk çözüm, üretimi olduğu yerde tüketime sokarak aradaki farktan kar sağlamak şeklinde oldu.

Bu ilk çözüm, Antik Çağ Grek Dünyasından çıkıp Roma ve bugüne kadar ulaşmış eğlence kültürüdür. Çalışmanın yorgunluğu ve stresini üzerinden atıp deşarj olmak için çılgınlar gibi tüketip para harcayan insanlar, kapitalistlerin “ideal” dedikleri bir düştü. Bu ideal düşü, geçmişte aristokratlar, bugün akademisyenler, kitle eğitim aracı üniversitelerde öğrencilerin zihinlerine pompalayarak şişirirler ve işçilik ücreti maaşlarını alırlar.

İlk çözüm olarak şişirilmiş bu idealin büyük bir sorunu vardı: üretimsiz ortamda çılgın tüketimin devamsızlığı! Üretim malzemelerinin sınırlı oluşu, devasa boyuttaki nakliye ücretleri ve süre kaybı, devamsızlık yaratıyor ve sorunları derinleştiriyordu. Şişirilmiş idealin adı değişti ve sanayi kapitalistleri “kültür endüstrisi” yaratarak ikinci bir çözüm sundu: aynı anda ve aynı yerde üretimin tüketimi!

Bu ikinci çözüm öyle dahiyane bulundu, ki böylelikle işçi üretiyor, ürettiğini tüketiyor, dağıtım bedeli çıkmıyor, kapitalist gerçek kimliği olan finansörlüğe geri dönüyor, işi öğreterek veya mekan sağlayarak zaman kaybetmiyor, sadece reklamını bile yaparak karına kar katıyordu. “İşçi eşittir meta” için birebir karşılık bulunmuştur ve sanayi kapitalistinin taş atıp eli bile yorulmamaktadır.

Peki ama hangi işçi? Ürettiğini tüketecek ve satıp para kazanacak en eski örnek çiftçidir. Çiftçinin ameleleri ürettiğini tüketebilir ama satamazlar. Bunun şehirli eşdeğeri ise emeği ile para kazanıp yaşadığı mekanı güzelleştiren zanaatkardır, ki çalıştırdığı işçi de bu ürünleri satamaz ama kaçırıp tüketebilir. Kısacası bu sistemin bir açmazı vardır: işçi ya varlıklı olacaktır ya da sihirbaz kadar yetenekli.

İşte bu yüzden dalları bile parçalanmış mesleklerin içinden makineye uygun “hobi” uğraşları çıktı. Dev sosyal medya ağlarında bireyler, hobileri ile öne çıkmaya başladı. Artık ne olduğun değil, nasıl olacağın önemliydi! Farklılık, kültür, sanat adı ile parayı kendine çekmelisin ve şatafatlı hayatında bu parayı tüketmelisin, ki gösteremediğin zenginlik, zenginlik değildir. Dünya’da yalnız kalsan kime ne göstereceksin? Birbirini aynı anda tetikleyen inanılmaz bir düzen…

Şuan ilk olarak sanat ile ilgili üniversite bölümleri “hobicilik” üzerine kitlesel eğitime geçti. Bilim yuvalarında gençler, toplumsal yarar veya küresel sorunları arka planda sunarken asıl hedefleri çok iyi bir not almak oluyor. Akademisyenler, lafın salata olduğu bu görsel şölenleri tercih ediyor ve öğrencileri “piyasaya” hazırlıyor. Her birey, bu mesleği hobileştirerek para kazanmaya aday bir şekilde pazara çıkıyor ve tek derdi para kazanmaya dönüşüyor.

Bu kronolojik ve holistik bakış açısını kırarak Türkiye ve Peyzaj Mimarları perspektifine girdiğimiz an oldukça sarsıcı bir düzenek ile karşılaşıyoruz: Plant Ödülleri! Bitki pasaportu yasası ile fidanlık hobi işlerini başka mesleklere kaptırmış, Planlı alanlar yönetmeliği ile hizmet üretiminde ara bir elemana dönmüş, bireyler için tek çıkış yolunun Nişantaşı gibi zengin bir muhitte “dükkan” açmak olan veya internet kaosunda nam salmayı gerektiren ezilmiş bir mesleğin şatafatlı “podyum” gösterisiydi bu.

Üniversite, Devlet, Odanın kapitalist bir işçi olarak görevini yerine getirdiği; bireyselleştirdiği ve hobileştirdiği bir mesleğin tüketimine şahit olduk. Yazık oldu, iyi bir meslekti, gelecek vaat ediyordu. Bilimsel ve toplumsal niteliklerinden arınmış mesleğin sözüm ona duayenleri, popstarları, sanat güneşleri birer yıldız gibi çıkarken Peyzaj Mimarlığı kuyruklu yalanı bir yıldız gibi kayıp gitti. Geçmiş olsun hepimize…

Etiketler

Bir yanıt yazın