Kent ve mimarlığa ilgi duyan gezginlerin özellikle de modern mimarlık meraklılarının tercih ettiği gezi rotalarının ilk sıralarında yer almayan bir ülke Polonya. Avrupa’daki diğer ülkeler öncelikle de Batı Avrupa ülkeleri, zengin yapı stoklarıyla mimarlık medyası ve yazımında daha fazla yer bulabiliyor. Türkiye’den bakıldığındaysa Polonya, hala çok gelişmemiş eski bir doğu bloğu ülkesi olarak algılanıyor olabilir. Fakat 2010 yılından sonra tamamlanan, yerel ve uluslararası mimarların tasarladığı yeni yapılarla, Polonya’nın son yıllarda dikkat çekmeye ve mimari yayınlarda daha fazla yer almaya başladığını söylemek mümkün.
Detaylı bir araştırmadan sonra yaptığım ve yedi şehri kapsayan Polonya gezim sayesinde, Polonya’da erken modern yapılardan savaş sonrası komünist dönem yapılarına ve günümüz mimarlığına kadar çok zengin bir mimari birikimin bulunduğunu keşfettim. Dahası, mimari yarışma geleneğinin yaygınlığı, müzecilik ve sergileme tekniklerindeki başarı, kamu yapılarının tasarımı ve inşasındaki titizlik ve mimarlık kültürünün toplumun genelinde önemseniyor olması beni oldukça şaşırttı.
Szczecin, Gdansk, Poznan, Wroclaw, Katowice, Krakov ve Varşova’yı kapsayan gezimde dikkatimi çeken bazı yapıları vVarşovae önemli bulduğum konuları kendi fotoğraflarımla meraklılarıyla ve ileride Polonya’yı gezmek isteyenlerle paylaşmak isterim.
Modern Mimarlığın Erken Örnekleri
20. yüzyılın başında inşa edilen ve modern mimarlığın ilk örnekleri olarak tanımlayabileceğimiz bazı önemli yapıları, 2. Dünya Savaşı’na kadar uzun yıllar Alman yönetiminde kalmış olan Wroclaw kentinde görmek mümkün. Bir Slav kenti olarak kurulmuş olsa da savaş öncesi dönemde Almanya’nın en büyük 6. kenti olan Wroclaw’daki bu yapılar, dönemim önemli Alman mimarları tarafından tasarlanmış.
Belki de en bilineni ekspresyonist mimarlık akımının önde gelen mimarlarından Erich Mendelsohn’un tasarladığı Petersdorf Alışveriş Merkezi. Çelik strüktürlü altı katlı bina, arazinin köşesindeki yarım daire çıkma, batı cephesinde sürekli devam eden yatay pencere hattı ve metal kornişlerle oluşan dinamik formuyla dikkat çekiyor.
Kentteki bir diğer avm yapısıysa dönemin Avrupa’daki en büyük çelik konstrüksiyonlu yapısı olan Herman Dernburg tasarımı Renoma Alışveriş Merkezi. Mendelsohn’un da katılımcı olduğu davetli yarışma sonucu seçilen projede, Petersdorf’da olduğu gibi yatay hatlı pencere düzenlemesi ve pahlı yapı köşesinin yanı sıra parlak sırlı seramik kaplı cephe kaplamaları görülüyor.
Wroclaw’da 2. Dünya Savaşı yıkımlarını atlatan ve halen kullanılan iki önemli erken dönem betonarme konstrüksiyonlu yapıyı da görmek mümkün. Tarihi kent merkezinde yer alan Targowa kapalı hal/pazar yapısı 1908 yılında inşa edilmiş. Tuğla kaplı dış cephesinde Art Nouveau detaylar barındıran yapının iç mekanında ise dönemi için yenilikçi sayılabilecek etkileyici oranlara sahip betonarme kemerler mevcut.
Unesco’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan çok amaçlı Conttenial Hall yapısını ise 1911 yılında Max Berg tasarlamış. Tadilat nedeniyle içine giremediğim yapının 69 metre çapındaki bol ışıklıklı betonarme kubbesi görülmeye değer. Yapı bu gün hala büyük çaplı sergiler, konserler, tiyatro ve opera performansları ve spor etkinlikleri için kullanılmakta.
Komünist Dönem Yapıları
1990 yılına kadar komünist rejimle yönetilen Polonya’da bu dönemde inşa edilen bazı yapıların komünist ideolojiyi yansıtmanın ötesinde batıdaki benzer örneklerle yarışabilecek özgün modern yapılar olduğunu söylemek mümkün. Son yıllarda brütalist yapıların ya da Doğu Bloğu mimarisinin özellikle sosyal medyada sıklıkla paylaşıldığı, çok ilgi gördüğü ve meraklıları tarafından bizzat yerine gidilerek incelendiği bir gerçek. New York Times Style’daki Akash Kapur tarafından yazılan bir makalede bu ilgi, eşit olmayan servet ve sosyal dışlanma konusundaki endişenin artmakta olduğu bir dönemde, tasarruf ve eşitlikçiliği vurgulayan bir estetik için yeni bir iştahın kabarması olarak açıklanıyor.
Komünizm döneminde Varşova’da inşa edilen 3 konut yapısı özellikle dikkat çekici. Karowa Caddesi’nde tarihi yapılar arasında gezerken birden karşınıza çıkan, eğimli yola ve komşu binaların çatı hizasına uyum sağlayan ancak beklenmedik şekilde kübik blokların hareketiyle ilgi çeken bir yapı var. Karowa 18 olarak anılan yapı 1978 yılında Polonyalı bir grup mimar (Henryk Dąbrowski, Jerzy Kuźmienka, Janusz Nowak, Piotr Sembrat ve Adam Snopek) tarafından tasarlanmış. Şaşırtmalı bir ritimle tekrar eden kübik modüllerin ön yüzlerinin dolu olması ve sadece doğu cephesinde pencerelerin olması yapıyı daha da ilginç kılıyor. Tüm cephesi püskürtme sıvayla kaplı olan yapı, tarihi merkezde yer alan oldukça cesur bir modernist örnek.
Aynı mimari ekibin bir başka yapısı da Kozia 9 apartmanı. Yapının bir cephesi Karowa 18’de olduğu gibi şaşırtmalı bir ritimle tekrar eden balkon çıkmalarıyla tanımlanırken diğer cephesi düz bir ritim ve diyagonal bir sırayla geri çekilerek yerleşen dikey bloklarla oluşturulmuş.
1964 yılında Jan Bogusławski ve Bohdan Gniewiewski tarafından tasarlanan Smolna 8 apartmanıysa bir önceki yatay blokların aksine 19 katlı bir yüksek yapı. Alışa geldik bir apartman olarak zeminden yükselen yapı çatı katındaki beklenmedik hareketle dikkat çekiyor. Futuristik bir etkiye sahip olan çatı katında eskiden Akropol adında oldukça popüler bir restoran varmış.
Sanayi ve maden kenti Katowice’de ise Le Corbusier’in Marsilya Bloğu’ndan esinlenen Superjednostka (süper ünite) isimli bir apartman bloğu var. Marsilya Bloğu’ndaki gibi iri beton ayaklarla zeminde kopan ama daha çok zihinlerdeki doğu bloğu apartmanı imajıyla örtüşen yapıdaki 762 dairede 1300 kişi yaşıyormuş.
Konut projelerinden devam edersek 20. Yüzyıl’ın en önemli Polonyalı kadın mimarı Jadwiga Grabowska-Hawrylak’ın Wroclaw’daki iki projesine değinmemiz gerekir. Mimarın Grunwaldzki Meydanı Konut Kompleksi, cepheye şaşırtmalı olarak yerleşen yumuşak kavisli prekast balkonlarıyla monoton Doğu Bloğu konutu algısını kırıyor. 6 adet yüksek konut yapısı ve onları birbirine bağlayan iki katlı ticari bloklardan oluşan yerleşke Wroclaw’ın silüetinde oldukça etkili.
Grabowska-Hawrylak’ın kentteki bir diğer konut projesiyse 1960 yılında tamamlanan Mezonetowiec isimli dubleks dairelerden oluşan yatay blok. Banliyölerdeki tek aile evi tipinin şehir merkezi modeli olarak tasarlanan yapıda 56 adet iki katlı konut yer alıyor.
Polonya’nın en çok turist çeken kentlerinden biri olan eski başkent Krakow’da ise komünist dönemde inşa edilen ama ikisi de günümüzde kullanılmayan iki modernist otel projesine değinmek gerekir. 1965’de tamamlanan Cracovia Oteli cam ve aliminyum giydirme cepheli yapıların ülkedeki ilk örneklerindenmiş. 2011 yılında kapanan otel 2016 yılında Ulusal Müze tarafından satın alınmış ve yapının ileride Mimarlık ve Tasarım Müzesi’ne dönüştürülmesine karar verilmiş.
Cracovia Oteli, Witold Cęckiewicz – Krakow
Forum Hotel de işlevini sürdüremeyen bir başka otel yapısı. 13 yıl süren inşaatın sonunda 1988 yılında açılan bu dev brütalist yapı sadece 14 yıl otel olarak kullanılmış. Nehir kenarındaki yapının kütlesi nehrin kırılma hareketini tekrar ederken otel odaları her katta nehir cephesinde geri çekilerek teraslar oluşturuyor. Tarihi kente bakan cephesi dev bir reklam panosuna dönüşen otelin sadece zemin katı kafe olarak aktif bir şekilde kullanılıyor.
Polonya’da Komünist dönemde çelik askı sistemiyle inşa edilen iki ayrı yapı da oldukça dikkat çekici. Jacek Burzynski’nin 60’larda tasarladığı Wroclaw’daki Trzonolinowiec Apartmanı’nda, döşemeler önce zeminde üretilmiş ve tek tek yukarı çekilerek 12 adet çelik kablo ile ortadaki çekirdeğe asılmış. Aynı teknikle inşa edilen Katowice’deki Stalexport isimli ikiz kuleleri ise Yugoslav mimar Georg Gruićić tasarlamış. Ana çekirdeğin etrafındaki 4 çıkmayı ikişer kablo taşırken kabloların çatı katında bağlandıkları yapı elemanları kulelere ilginç bir bitiş sağlıyor.
Öte yandan komünist dönemde inşa edilen yapıların rejimin sona ermesinden sonra, silinmesi ve unutulması istenen anılar olarak görüldüğü de söylenebilir. Ancak silinemeyen devasa bir yapı var: bizzat SSCB’nin hediyesi olan ve Sovyet mimar Lev Rudnev tarafından tasarlanan Kültür ve Bilim Sarayı. Eski adı Lenin Kulesi olan yapı halen Avrupa Birliği’nde yer alan en yüksek 6. gökdelen. Moskova’daki 7 Kız Kardeş olarak bilinen kulelerin mimari dilinde tasarlanan yapı, artık Varşova’nın en bilinen simgesi olsa da, ülkedeki Sovyet egemenliğini simgelediğini düşünenler yıkılmasını talep ediyor.