Değerli Meslektaşımız, 2004 yılı yerel seçimlerinden önce, İstanbul Serbest Mimarlar Derneği’nin bir yemeğine, İBB Başkan Adayı olarak katılmış ve kentin sorunlarını çözerken, mimarlarla birlikte çalışacağı sözünü vermişti. Seçimi kazanmasına; ‘Mimar bir Başkanımız oldu” diye çok sevindik.
Sayın Topbaş, sözünü de tuttu. Başkanlığının ilk yılında, Metropoliten Planlama bürolarındaki düzenli toplantılarla, temsilcilerimize bilgi veriliyor, görüş alışverişinde bulunuluyordu. Olağanüstü nezaket gösteriyordu. Orada alınan kararlarla İstanbul’un, Kartal-Küçükçekmece gibi sorunlu alanları için uluslararası nitelikte kentsel tasarım yarışmaları açılması kararlaştırıldı. Ciddi hazırlıklar yapıldı. Ne var ki Başkanlığa alıştıkça çevresini birçok akıl veren sardı. Bir yandan da bizlerle yapılan toplantılarda, muhtemelen aradığını bulamadı. Sonunda yarışmalara üçü yabancı, iki Türk mimar grubu davet edilecekken Topbaş, beklenmedik bir çıkış yaptı: “Herkes ipek kumaş dikemez!” gibi sözlerle, Türk mimarları dışlayıp, sadece yabancı mimarları davet ettiği için aramız açıldı.
O günlerde İstanbul Serbest Mimarlar Derneği Başkanı olarak, bu konuları görüşmek üzere istediğim randevuya da cevap vermedi. Ama tam bir yıl sonra, iş işten geçmişken Topbaş’ın, randevu talebimi kabul ettiği haberi verildi. Gene de görüşmekte yarar vardır, diyerek ziyaretine gittim. Büyük nezaket gösterdi ve “Belediye çalışmalarından, onbeş günde bir mimarlarımıza bilgi verelim, görüş alışverişinde bulunalım” diyerek, benim yanımda bir danışmanına talimat verdi. Ama bu talimatı da uygulanamadı.
Meslektaşımız Başkan’ın; çok çalıştığını, birçok altgeçit, üstgeçit yaptığını, önemli miktarda metro hattı açtığını, metrobüsü gerçekleştirdiğini görüp takdir ediyorduk. Nazik, yumuşak başlı kişiliğini seviyorduk. Herhalde İstanbul’a imza atmak, büyük başkan olmak istiyordu ki bilinen yabancı hayranlığına rağmen İstanbul’a bir “Altın Boynuz” kazandırmak hevesine kapıldı. Önce kendi imzasının da bulunduğu sonra imzasını çektiği o ağır, tatsız Haliç Köprüsü’nü, tüm ikazlara karşın gerçekleştirdi. İstanbul’a hediye(!) etti.
Anladığıma göre son yıllarında parti siyasetine kendisini iyice kaptırdı. Rumelihisarı’nın, tam orta yerine oradaki gösteri platformu üzerine bir dekor gibi duran o camii, belki de içinden istemeyerek inşa ettirdi. O günlerde Rumelihisarı düzenlemesinin müellifi olarak kendisinden rica ettiğim bir randevuya uzun süre cevap vermeyince, randevu talebimi iptal ettim.
Son olarak da Kabataş’ta, Boğaz’ı doldurarak oraya kaba bir martı kondurmayı kararlaştırdı. Ama martı tamamlanamadan iyi niyetine, agresif olmayan kişiliğine karşın, kimilerini memnun edemeyerek ve siyasette gördüğü vefasızlığa dayanamayarak; “gördüğüm lüzum üzerine” sözleriyle, istifa etmek zorunda kaldı. Galiba “metal yorgunluğu”na uğramıştı. Gene de istifası, onurlu bir davranış olarak yorumlanabilirdi..
Değerli Meslektaşımız, başarılı işlerine karşın maalesef Haliç’teki Altın Boynuz, Rumelihisarı Camii ve tamamlanırsa Kabataş Martısı ile de anılacak.
Kendisine sağlıklı, uzun ömürler ve mutluluk dileklerimi sunuyorum.