Konuya hemen neden yanlış olduğunu sıralayarak başlayalım.
Öncelikle Ankaralıların ve ülkenin belleğinde yeşil alan olarak yer etmiş, geçmişte kentliye bu amaçla hediye edilen ve hizmet eden ve kesinlikle yapılaşılmaması gereken bir yerde yapıldı. AOÇ’de daha önce de inşaatlar yapıldı. Onlar da hata idi. Daha önce yapılan kimseye yeni bir hata yapma hakkı oluşturmaz.
Başbakan’ın AOÇ ile ilgili alınan bir karara “Güçleri yetiyorsa yıksınlar” cevabını vermesi; mahkemenin aldığı yürütmeyi durdurma kararına rağmen inşaatın devam etmesi ülkede kanunların bir önemi olmadığı izlenimini yaratıyor. Bu durumu o kadar çok yaşadık ki kanunlar meselesi ile ilgili toplumsal bir travmatik ruh hali içindeyiz. Kanunlara uymamanın hiçbir bahanesi olmaması gerekirken, Başbakan’ın hepimize örnek davranması beklenirken tam tersi oldu. Hukuk sistemi ile ilgili hiçbir bilgim yok, karar siyasiymiş, kararı alanlar cemaatin hukukçularıymış hiçbir önemi yok. Sonuç olarak kamuoyunda kanun algısı en üst düzeyden bir kez daha yıpratıldı.
Yeni Başbakanlık binası toplum gündemine “Selçuklu mimarisi” diye sunuldu. Oysa ortaya çıktıktan sonra gördüğümüz; eklektik, çoğu yerinde kitch bezemeler barındırdığını söylemekten çekinmeyeceğim bir yapı.
Yeni Başbakanlık binası hepimizin ödediği vergilerle yapıldı. Hiç kimseye ait olmayan ve hepimize ait olan kamunun, en önemli sorumluluğunun kaynakların nasıl harcandığının hesabının verilebiliyor olması gerekir. Dünya’da katılımcılığın farklı boyutlarının tartışıldığı günlerde biz vergi mükellefleri, ülkenin Yeni Başbakanlık Binası’nın neye benzediğini ancak inşaat tamamlandıktan sonra binaya bakarak gördük. Halen hiçbir mimarlık yayınında bina yayınlanmadı bile.
Yeni Başbakanlık Binası. Artık Eski Yeni Başbakanlık Binası. Hatta bugün adı artık Ak Saray…
Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasa ya da seçimi kaybetmiş olsaydı bu bina Türkiye Cumhuriyeti’nin Yeni Başbakanlık Binası olacaktı. Biz de binaya Başbakanlık diyecektik. Bugün Ak Saray ya da Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak adlandırıyoruz.
Ak Saray’la ilgili tartışmalar içinde bana kalırsa en önemlisi bu.
Yukarıdakiler basında yer alan haberlerden bir seçki, kim bilir daha neler vardır.
Binayla ilgili bildiğim tek resmi açıklama ise Maliye Bakanı tarafından yapıldı: Şimşek, bina maliyetinin 1 milyar 370 milyon olduğunu ve tümünün Başbakanlık bütçesinden karşılandığını söyledi.
Basında yer alan haberlerden bir kısmı gerçekten muhatap alınarak cevap vermeyi gerektirmiyor olabilir. Ancak bu kamunun gerektiği durumlar için açıklama yaparak bizleri bilgilendirmesinin önünde engel olamaz. Uygar olduğunu söyleyeceğimiz doğulu ya da batılı bütün ülkelerde bunca iddia karşında kamu yöneticileri ciddi açıklamalar yaparlardı.
Cumhurbaşkanlığı’nın Çankaya’daki yerleşkesine genel olarak Çankaya Köşkü deniyordu. Geçmiş yıllarda siyasi yelpazenin çeşitli alanlarından kişiler Cumhurbaşkanlığı yaptılar ve binaları kullandılar. Çankaya Köşkü olarak adlandırılmasından hiç kimse rahatsızlık duymadı.
Yeni Başbakanlık Binası bundan sonra AK Saray olarak adlandırılacak gibi görünüyor. İktidar partisinin adı ile aynı isimde. Gelecekteki bir iktidar değişikliğinde binanın ve yerleşkenin adının değişmesine neredeyse kesin gözle bakabiliriz.
29 Kasım’da Taraf gazetesinde yayınlanan habere göre “Ak Saray’ın mermerleri için tercih edilen marka Guatemala Indian Green”. Yapıya ait yayınlanan fotoğraflarda, iç mekânda ağaçların olduğu görselde, zemindeki yeşil mermerlerden bahsediliyor. Mermerlerin tedarikçisi Aksoylar Mermer ve kendi web sitesinde ürünü Guatemala Verde olarak adlandırıyor.
Mermer, görsel özelliklerine, çıkarıldığı ocağına göre adlandırılıyor ve bunun adı marka değil. Ayrıca Guatemala Verde ve Indian Green birbirine benzeyen iki mermer türü. Bunları genel medyanın ve gazeteciğimizin seviyesi için not düşelim.
Sonunda inşaatta kullanılan mermerler ya Guatemala’dan ya da Hindistan’dan, Türk mermeri değil.
Türkiye mermer üretiminde Çin, Hindistan, İspanya ve İtalya ile birlikte dünyanın en önemli 5 ülkesinden birisi. Mermerimizi blok olarak da pazarlıyoruz. Plaka hatta karo haline getirerek daha iyi değerle satabiliriz, satmalıyız. Bunları yazmak için mermer sektörü uzmanı olmaya gerek yok.
Türkiye’nin kendisi için son 15 yılda ürettiği belki de en önemli binada Türk mermerlerinin kullanılmasını beklemek sanırım hepimizin hakkı.
2000 yılında tamamlanan EAA tasarımı İTKİB yani İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri binasında da Çin granitleri kullanılmıştı. 15 yılda kendi mermerimize verdiğimiz değerde bir arpa boyu yol alamamak hepimizi düşündürmeli.
Taraf Gazetesi’nin haberinde –ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi kaynaklı dağıtılan bültenlerin pek çoğunda da- temel rahatsızlık fiyat gibi görünüyor. Bir Başbakanlık binası yüz yılda sadece 1-2 kez yapıldığı için bu konuda ahkâm kesmek kolay değil. Belki de o miktarda para harcanması gerekiyordur… Ancak mermer örneği üzerinden çoğaltabileceğimiz ve Türkiye’nin inşaata dayalı endüstrisi için söylenebilecek birkaç söz daha var: Yapının müteahhidini ve mimarını biliyoruz. Bunun dışındaki bilgimiz biraz kulaktan dolma. Ama yüksek olasılıkla kullanılan inşaat malzemelerinin büyük çoğunluğu da tıpkı mermer gibi ithal. Bugünün dünyasında “yerli malı yurdun malı” diyecek değilim. Ancak ekonomisini tümüyle inşaat sektörüne dayandıran bir hükümetten inşa ettiği en büyük binada yapı malzemelerinin seçiminde hassas davranmasını beklemek, yerli markaların teşvik edilmesi için bunun büyük bir fırsat olabileceğinin altını çizmek son derece olağan sanırım.
Türkiye ekonomisinin lokomotifi inşaat sektörü. Artık bu sözü sokaktaki en sıradan vatandaş bile ezberledi. Türk müteahhitleri dünyanın en büyük müteahhitleri listelerine giriyor. Seviniyoruz. Yeri gelmişken bahsedip geçelim: Elbette bu listelerin muteber olanları Türkler tarafından değil çoğunlukla İngiliz ya da Amerikalılar tarafından hazırlanıyor.
Ak Saray, müteahhitlik hizmetleri açısında da haber değeri taşıyor. İnşaatın yapımını Rönesans’ın bir şirketi üstleniyor. Rönesans yukarıda bahsettiğim listelerden ABD’li ENR tarafından hazırlanan Dünyanın En Büyük Müteahhitleri listesinde de 53. sırada. Bu hepimiz için övünülecek bir durum. Rönesans’ın binanın inşaatını üstlenmiş olması da –tüm tartışmalardan bağımsız değerlendirirsek- Rönesans açısından övünç verici olmalı. Ama? Ama Rönesans Holding ya da bağlı kurumlarının web sayfalarında bu konudan tek satır bahis yok.
Acaba inşaatı üstlenen REC Uluslararası İnşaat Yatırım Sanayi ve Ticaret AŞ Rönesans şirketi değil de kamuoyunda tartışmalı bir binanın yapımını üstlendikleri için Rönesans’a çamur mu atılıyor diye düşünmeden edemedim. Ve ticaret sicil kayıtlarına baktım. Şirket hisselerinin tamamına yakını Rönesans Holding ve aileye ait. Yani binayı yapan Rönesans gerçekten.
O halde bu kadar büyük bir binanın devam eden ya da tamamlanan olarak Rönesans’ın referanslarında hiç bahsedilmemesini nasıl açıklayacağız…
İnşaat sektöründe daha karlı ve verimli çalışmak katma değerler elde etmek için işin müteahhitlik aşamasına gelmeden önceki aşamalarda güçlü olmak, iş alabilmek ve sürekli devrede olmak gerekiyor. Çünkü malzeme ve müteahhit seçimi mimarlık ve müşavirlik hizmetleriyle bire bir bağlantılı.
Devletimiz de durumun farkında olacak ki 16 Mayıs 2011’de müşavirlik hizmetlerini desteklemek için bir tebliğ yayınlıyor. Tebliğe göre yurtdışında ofis açma, fuarlara katılma, reklam ve tanıtım hizmetleri devlet tarafından belli oranda desteklenebiliyor.
Öte yandan hemen Türkiye’de son dönemde yabancı mimarlarca projelendirilmiş birkaç kamu binasının adını vererek devam edelim.
Ak Saray’ın projelerinin nasıl elde edildiğini bilmiyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bazı mimarlardan teklif aldığı ve bu mimarlardan Birkiye’de karar kıldığı bildiğimiz tek somut veri. Şefik Birkiye de Artı 90 dergisine verdiği söyleşide yaptırılan iki projeyi gördüğünden bahsediyor. Başbakanlık için tasarım önerisi sunan diğer mimarlar kimler? İmzaladıkları gizlilik anlaşmaları o kadar katı maddeler mi içeriyor ki önerilerini bugüne kadar yayınlamadılar. Bu sorular aklımı kurcalamaya devam ededursun.
Ak Saray uluslararası medyada, hem de ana akımda epeyce haber oldu. Bunların çoğunun olumsuz haber olduğunu söylemeye sanırım gerek yok. 1 milyar 370 milyon TL harcama yapılacak bu bina uluslararası hiçbir mimarlık yayınında yer bulmadı. Hükümet ve mimar gizlediği için değil, bugünün mimarlık medyasında bu nitelikte bir tasarım yer bulamayacağı için yayınlanmadı.
AK Parti hükümetinin mimarlarla diyaloğu yok. Bunun sonucunu da mimarlık ortamının neredeyse tamamının eleştirdiği bir bina ortaya çıkartarak hep birlikte yaşıyoruz bugünlerde.
Uzun sözün kısası bir yandan inşaat sektörü ana ekonomik damarın olsun; buna paralel teknik müşavirlik hizmetlerini desteklemek için tebliğ yayınla. Öte yandan tüm Türk mimarlık ortamını elinin tersi ile bir kenara it. Kibarlığa gerek yok yapılan tam da bu.
Yeri ve binanın gerekliliği ile ilgili tartışmalar bir yana dünyanın önemli ülkelerinden birisi olma hedefindeki bir ülkenin –hele de Osmanlı, Selçuklu, Bizans ve Roma gibi önemli medeniyetlerinin coğrafyasındaysa- mimarlık üretiminin de bu hedefe paralel olması gerekir.
Herhalde Türk mimarlar Libya ve Ekvator Ginesi hükümetlerine yaptıkları binalar ile tecrübe ve isim sahibi olmayacaklar.
1 Yorum
Yine mi güzeliz yine mi trol.
Arkitera.com yorumlarında, her ne hikmetse herkesin ilk mesajı arkadaş.