Birkaç ay evvel masamda bir zarf buldum. Şevki Pekin’den geliyordu. Bu sefer, daha önce yapmış olduğu gibi benimle bir eskizini ya da çalışmalarını derlediği bir dosyayı değil, son çıkan kitabını paylaşıyordu: “Yirmibirinci Yüzyıl İçin Mimarlık Tarihi”
Onun kaybı bana kendi mimarlık tarihimi düşündürttü.
Öğrenciliğimden beri en beğendiğim Türk Mimarlarındandı. O her ne kadar mimarlık dünyasından uzak durmaya ve ortaya çıkmaktan hoşlanmasa da sıkıca takip ettiğim bir meslek büyüğümdü. İnternetin olmadığı ve yayınların kısıtlı olduğu bir dönemde bu takip kolay olmazdı. Aldığı ödüller sayesinde mecburen yayınlanıyordu işleri. Az ve öz üretimi, projelerinde kullandığı sunum ve anlatım tekniklerinin çeşitliliği ilham vericiydi. Maket yapma teknikleri çok özgündü. Bazı gizli saklı yapılarını eşten dosttan duyup onun olduğunu öğrenebilirdik.
Bir gün “Arredemento”da onun adına yapılan bir profil çalışması kapsamında hem işveren ilişkilerini hem mimarlığa dair sözlerini iyice aklıma kazımış olmalıyım ki sağda solda onun referansıyla sık sık kullanmışımdır. Onun şu sözlerini okuduğumu hatırlıyorum. “Doğuştan mimarlığa, resim yapmaya, bisiklete binmeye kabiliyetli olunabilir miydi? Olacak şey değildi bu. Ancak hayata karşı kabiliyetli olunabilirdi.”
Eğilim ve yetenek hakkında düşündüklerim ancak bu kadar iyi ifade edilebilirdi.
Şevki ağabeyi uğurlarken onu ağdalı uzun cümlelerle değil kendi gibi net ve basit ifadelerle hatırlamayı ve hatırlatmayı borç biliyorum.
Şevki bey, mimarlığa ve mimarlara etkisi büyük bir insandı,
Kişiliğindeki zarafet binalarına da yansırdı.
Kendi kuşağının nesli tükenmiş temsilcilerindendi. Gerçek bir İstanbul beyefendisi olduğu kadar farklı konulardaki donanımı ve engin görgüsü ile hakiki bir seçkin idi.
Modernitenin onun için bir tarz olmayıp, hayatının her noktasında içselleştirdiği bir yaşam biçimi olduğunu düşünmüşümdür. Giyiminden, konuşmasına, konulara sükunet ve suhuletle yaklaşımı ile tutarlı bir moderndi.
Zamansız bir kayıp. Yokluğunu camia olarak çok ciddi bir şekilde hissedeceğiz.