Homeros, Truva savaşını anlattığı ünlü destanı İlyada’da Paphlagonialılardan da söz ederken, “Erkek yürekli Pylaimenes komuta eder Paphlagonialılara, / Gelmişler yaban katırlarıyla ünlü Enetlerin yurdundan, / Kytoros’ta (Gideros Köyü), Sesamos’ta (Amasra) otururlar, / Parthenios Irmağı (Bartın Irmağı) çevresinde kurmuşlardır ünlü saraylarını, / Kentleri Kromna (Kurucaşile), Aigialos (Cide), yüksek Erythinoi’dur (Çakraz)” der. Kadim kaynaklarda sıkça sözü edilen Parthenios, Karadeniz’in bugünkü güzel ili Bartın’a verilen addır. Helencede “saf, genç kız gibi” anlamına gelen Parthenios aynı zamanda çelenk yapmak için kullanılan bir çiçeğe ve beyaz mersin ağacına da verilen bir isimdir. Antik çağların ünlü tarihçisi Strabon’a göre, ırmak, bol çiçekli vadilerden geçtiği için almıştır bu ismi. Anadolu’nun büyük şairi Homeros, Parthenios’un taşıtsız aşılamayacak kadar ulu bir ırmak olduğundan söz eder. Rodoslu Apollonios, Artemis’in yıkanmayı sevdiği ırmakların başında Parhenios’un geldiğini bildirir. Quintus Smyrnaeus “Psthomerica” adlı eserinde şiirsel sözlerle tanımlar ırmağı: “Sessiz akıntısıyla, yeşil topraklarda yağ gibi hafif hafif akıp, suları parıltılı Karadeniz’e dökülen ırmak.”
Şimdi bin bir çiçeğin yerinde birbirinden sevimsiz yapılar, çirkin atölyeler, çimento gibi kirli teknoloji ürünü fabrikalar bulunan vadilerden geçen Bartın Irmağı, özensizce dökülmüş molozlar, kıyılarında ne amaçla yapıldığı belli olmayan kazılardan rengini, kokusunu alarak dökülüyor Karadeniz’e. Milyonlarca yıldır üstlendiği görevi, hiç yılmadan aynı çağıltıyla yerine getiriyor yine de… Engin suları mesken tutmuş tüm varlıklara, eskisi gibi o çiçeklerin kokusunu, tadını olmasa bile gözelendiği dağların can suyunu, ışıltısını taşıyor. Tüm zamanlarda olduğu gibi şimdilerde de, kimi zaman kızara bozara, delire coşa, kimi zaman uysal bir çocuk gibi sessizce akarak ulaşıyor menziline. İnsanların, gözü dönmüş bir vandallıkla yaptığı yok etme girişimlerine karşın kadim tarihin izlerini kıskançlıkla saklıyor… Gönül çelen güzellikle uzanan doğa, kendine reva görülen vahşete, akıl almaz saldırılara karşı, dünyanın bin bir rengiyle pusat kuşanıp bir onur anıtı gibi direniyor. Parthenios, bu büyük direniş sayesinde, doğayla baş başa kalmak isteyenlerin önünde, hâlâ bir seçenek olarak duruyor.
Böyle bir niyetle yola çıkıp Bartın’a geldiğinizde araçların kimi zaman konvoylar halinde aktığı Amasra’ya değil de, İnkumu, Güzelcehisar, Mugada koylarının bulunduğu alternatif rotaya yönünüzü çevirirseniz, emin olun, oldukça büyük sürprizler bekliyor sizi… Irmağın denizle buluştuğu noktaya çok az kala, dik yamaçlara tırmanan dar bir yol sizi gerçekten şaşırtıcı bir yolculuğa çıkarıyor. Ulaştığınız tepelerde ilerlerken ağaçların arasından gözünüze çarpan “suları parıltılı Karadeniz”, tıpkı kadim zamanlardaki gibi güneşin aynasında gümüşlenirken içiniz bir başka huzur doluyor. İnkumu’nu saran tatilci evlerine gözünüzü yumup, civarda bakir kalmayı başarmış ender koylardan biri olan Güzelcehisar’a yöneldiğinizdeyse, mavi ile yeşili başka türlü kucaklaştıran doğa kadar tarih, tarih kadar bakmaya doğamayacağınız jeolojik oluşumlar insanın aklını başından alıyor.
Volkanik oluşumların en güzel örneklerini görmek mümkün
Güneşte yaldızlanan kumların her bastığınızda bir başka melodiye bürünen seslerini dinleye dinleye koyun batı ucuna ulaştığınızda, doğanın gücü ve yaratıcığı karşısında insanın ne kadar fani olduğunu anımsatan 80 milyon yıllık bazalt sütunlar karşılıyor sizi. Magmanın milyonlarca yıl önce püskürttüğü lavların soğuyup kristalleşirken oluşturduğu eşkenar formların düzgünlüğü, insanı gerçekten hayrete düşürüyor. Cetvelle çizilip, bıçakla kesilmiş gibi uzanan bazalt kayaçların ortaya çıkardığı formlar güzellik duygusu ile bir kez daha yüzleşmenizi sağlıyor. Düşey kayaçlardan yanal formlara; onların bileşkesinde oluşan lav güllerinden, ancak denizden ulaşılabilen gizemli mağaralara; neşeyle kanat çarpan deniz kuşlarından kayalarda yetişen bitki türlerine kadar pek çok oluşumun yan yana sıralanması eşine az rastlanır bir ekosistemi ortaya çıkarıyor. Ayrıca zengin bir biyoçeşitliliğe sahip bu sütunların bulunduğu 143 dekarlık alanda kestane, ıhlamur, akçaağaç, defne, gürgen, mersin gibi ağaçların yanı sıra kum zambağı, eğrelti otu gibi yüzlerce orman altı bitkisi de yer buluyor kendine. Doygun gözlerle baktıkça, bu varsıllığı, burnunuzun dibindeki coğrafyada oluşturan doğaya şükran borcunuz artıyor bir kez daha.
Koruma kullanma dengesini hiç öğrenemeyecek miyiz?
Yapılan eziyetlere bir yenisi eklendi şimdilerde. Saymaya çalıştığım nitelikleri nedeniyle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, Türkiye’nin 112. tabiat alanı ilan edilen Güzelcehisar’da endemik bitki türlerinin olduğu da söyleniyor. Sözünü ettiğimiz varsıllıkları kitle turizmine açarak insanlığın hizmetine sunmak isteyen Bartın Valiliği, 2016 yılında, bir proje başlattı. Bartın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile İl Özel İdaresince birlikte planlanan ve Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA)’nın 2016 Yılı Küçük Ölçekli Altyapı Mali Destek Programı kapsamına aldığı, “Güzelcehisar Lav Sütunları ve Sahilinin Turizm ve Rekreasyon Amaçlı Peyzaj Uygulama Projesi” geçtiğimiz aylarda başladı. Başlayan proje, ne yazık ki, peyzajdan daha çok, içinde, doğayı geri döndürülemez şekilde tahrip etme potansiyeli barındıran bir zihni sinir projesi olarak sürüyor şimdilerde. Mimarlar Odası, en başında beri sorunlar taşıyan projenin detaylarına, ölçeklerine ilişkin doyurucu bilgi verilmemesi gibi pek çok nedenle çizim ve sunum tekniklerine aykırı olduğunu iddia ediyor. Çıplak gözle bakan biri bile, yüzde 35’i tamamlanan projenin planlandığı şekliyle bitirildiği takdirde, deniz, kıyı, sahil ve jeolojik formasyonun yarattığı coğrafik bütünlüğü parçalama, sahilin siluetini bozma tehlikesi de taşıdığını görebiliyor. Gerçekten akıllara zarar bir durum var ortada. Demir boruların üzerine oturtulan ve kimi yerlerde 6 metreye kadar yükselip kimi yerlerde 60 santimetreye düşen yürüyüş platformu, yeşil-kumul alan ilişkisini tam ortadan bölerken, kumsala insanların erişimini de neredeyse olanaksız kılıyor.
Bartın Üniversitesi Peyzaj Bölümünden iki öğretim üyesinin yaptığı söylenmesine karşın, bir öğrenci çalışmasını andıran peyzaj projesinde, oluşabilecek ekolojik sorunların iyi hesap edilmemiş olması insanı son derece düşündürüyor. 200’lük borulardan yapılan yürüyüş platformunu destekleyici ayakların 6 metre derinliğe çakılmasının kumul alandaki biyolojik hayata nasıl bir etki yapacağı bilinmediği gibi, koruma amaçlı imar planı, tabiat alanı yönetim planı gibi diğer planlama süreçlerinden bağımsız olarak yapılmış olması, planlama ilkeleriyle en başından beri çelişiyor. Yaklaşık maliyeti 2,3 milyon lira olarak açıklanan proje oluşumlara daha şimdiden fiziki zararlar veriyor. Deniz içinde küçük bir ada oluşturan bazalt kayaçlar sondaj makineleriyle delindikten sonra, 60 milimetre çapındaki demir çubuklar çakılıyor. Dahası, makinelere yürüyüş yolu yapılması için turizme açılması planlanan volkanik oluşumlar parçalanarak dolgu malzemesi olarak kullanılıyor alanda. Şaka gibi ama gerçek, kendisi başlı başına görülmeye değer bir oluşum olan adacığın üzeri seyir terası olarak kullanılması planlanan platform ile örtülerek tümden görülmez hale getiriliyor. Yerel gazetelerde yer alan haberlere göre, inşaat için kullanılan kimyasalların tüpleri, gelişigüzel ortalığa saçılarak, bir de küçük çaplı kimyasal kirlilik yaratılıyor.
Deniz hidrolojisi uzmanı değilim ama Karadeniz’i bilirim epeyce. Bilmek için de kâhin olmaya gerek yok ayrıca, kuzeyli rüzgârların oluşturduğu dev dalgalar, hep yaptığı gibi, büyük miktarlarda kum taşıyacak sahile. Yürüyüş yolunu taşıyıcı ayakları nedeniyle bunu geriye çekemeyeceği için, ayakların arası, çok kısa sürede dolacak. İnsanların ayakları kuma değmesin diye yapılan yürüme platformu, özellikle alçak kısımlarda, çok kısa sürede kum altında kalacak yani. Bir de burası Türkiye, kitle turizmi nedeniyle platform altının atıklarla dolması, üzerinin mangal partilerine sahne olması da kaçınılmaz olacak. Tüm bunlar göz önüne alınarak bir dünya mirası olan Güzelcehisar’ı geri döndürülemez şekilde tahrip edecek bu dehşet verici projenin derhal durdurulması gerekiyor. Ne yapılması gerektiğini bencileyin meslekten olmayan birisinin söylemesi doğru olmaz, ama yapılmaması gerekenin bu proje olduğunu söylemek için uzman olmaya da gerek yok kesinlikle.
Bu garabet proje hemen durdurulmalı
Lafın ucu uzmanlığa geldi madem, son söz de Mimarlar Odası Ankara Şubesinin konuyla ilgili yaptığı açıklamadan olsun: “Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Kent İzleme Merkezi üyeleri projeyi yerinde incelemiştir. Danışma kurulu üyesi akademisyenlerimiz de değerlendirmiştir. İhalenin uygulamasını, ihale dosyasını da inceleyerek ve kıyı-deniz jeolojik mirasımıza ve varlık değerlerimize sözde turizm amaçlı proje ile yapılanların dehşet verici olduğunu gözler önüne sermiştir. Mühendislik ve mimarlık bilimine aykırı bir proje söz konusudur. Yeryüzü harikası bir kıyı bölgemiz ve nadide bir koyun olduğu Güzelcehisar sahili kamu israfı bir yatırım ve akıl almaz bir proje ile karşı karşıya. Bartın Valiliği’nin bu proje için 2.3 milyon liraya varan bir yatırım yaptığını görüyoruz. Ölçeksiz, detaysız, ne yapılacağı belli olmayan; böyle bir proje ekosisteme ve kıyılarımıza telafisi mümkün olmayan zararlar verecektir. Bartın Valiliği, derhal bu garabet bir yapı olarak karşımıza çıkan demir boru yığını projesinden vazgeçmeli, 1.derece doğal sit alan olan Güzelcehisar kıyılarından elini çekmelidir.”