Çağdaş eğitimin temel koşulu yatay örgütlenmedir. Bunun için eğitim bilimciler okul yöneticisinin kurallarının uygulayıcısı değildir; eğitim bütünlüğünü sağlayan katılımcı ortam yaratmasını öngörür.
Küresel ölçekte iletişim çağına özgü paradigmatik değişim, meslek pratiğini ve dolayısıyla eğitim sistemini değişmeye zorlamakta; mimarlık eğitimi özelinde tasarım eğitiminin çağdaş bir yorumunu zorunlu kılmaktadır. Bilgi Toplumu’nda egemen olan “üretim paradigması” bilginin aktarılması yoluyla öğretme yerine, bilgiyi üretme yolları öğretme-öğrenme ilişkisinde aranmaktadır. Öğrencinin aktarılan bilgiyi ezberlemesi değil, kullanması ve yeni bilgi üretmesi, yani düşünmeyi öğrenmesi öncelik kazanmakta. Bugün yürürlükte olan müfredat, düşünme, sorgulama yeteneklerini geliştirmekten yoksundur. Düşünme yeteneği gelişmeyen bir öğrenci, bilgiyi nasıl kullanacağını bilememektedir. Mimarlık eğitiminde temel bir sorun olan bilgiyi kullanma, dönüştürme becerisinin gelişmemiş olması, günümüzde eğitimin hedefini “öğrenmeyi ve düşünmeyi öğrenen bireyler yetiştirme” önceliğine doğru kaydırmaktadır. Müfredat programlarının örgütlenmesinden öğrenme ortamlarına, bilginin konumuna ve öğretenin pedagojik yaklaşımlarına uzanan paradigmatik oluşum, mevcut konvansiyonel sistemi kökten sarsmakta; ve mimarlık eğitimini “yapılandırıcı paradigma” bağlamında çerçevesinde topyekün bir değişime tabi kılmaktadır.
Eğitimin değişen ve değişmeyen tüm etkin faktörlerini “öğrenme nasıl gerçekleşir?” sorusu bağlamında bir arada düşünmeyi gerekli kılan “yapılandırıcı paradigma”, bilim eğitiminde teoriden öğretim uygulamalarına uzanan bir pedagojik yaklaşımı içerir.* Bu bağlamda öğrenci merkezli eğitim için kaçınılmaz olan paradigma kayması, “öğrenmeyi öğrenme” yapılandırıcı paradigmanın bir uzantısı olarak görülebilir. Eğitime yön veren bu paradigma bağlamında müfredat programı; parçalardan bütüne doğru – derslerin (mimari proje dersi dahil) her birinin amaç ve içeriklerinin ayrı ayrı değil, mimarlığın büyük resmini oluşturan kavramların bütünlüğünü göz önüne alarak dersleri bütünün içine dahil etme, ilişkili kılma çabası olarak hazırlanır. Öğrenme tekrara, ezbere dayalı değil, etkileşimli ortamlarda bilinen-bilinmeyen ilişkisinin keşfi üzerine inşa edilir. Bunun için öğretenin bilgiyi öğrenenlere aktaran rolünü bırakması, öğrenen-öğreten diyaloğu ile öğrencilerin kendi bilgilerini yapılandırmasına yardımcı olması gerekir. Öğretenin rolü, otorite odaklı direktif veren bir konumdan çok, uzlaşmaya, tartışmaya dayalı etkileşim ortamı yaratmaktır. Konvansiyonel eğitim sisteminde eğitimin değerlendirilmesi, sınav sonuçları ve doğru yanıt üzerine temellenirken; eğitimde yapılandırıcı paradigma, değerlendirmenin sınav sonuçlarının yanı sıra öğrenci çalışmaları, benlik gelişimine, kendini keşfetme yetisine dair gözlemler, farkındalık, bilinç, düşünme yetisi gibi bilgi, beceri ve yetilerin değerlendirilmesini, kısaca mezunun kazanması gereken formasyonun değerlendirilmesi üzerine odaklanır. Öğrenci odaklı eğitime yön veren güncel yaklaşımlardan biri olarak yapılandırıcı paradigmada süreç, öğrenme süreci, öğrenme çıktıları yani ürün kadar önemlidir; bu nedenle ürün ve süreç birlikte birbiriyle ilişkisi bağlamında değerlendirilir. Bilgi aktarmak üzere kurgulanan ders programları, öğrenci merkezli eğitim paradigmasında öğrenme ortamı hazırlamak üzere yeniden yapılandırılır.
Mimarlık eğitiminde yapılandırıcı paradigmanın bir uzantısı olarak “stüdyo kültürü” eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, bilimsel düşünme, ilişkisel düşünme, akıl yürütme gibi becerileri kazandırması açısından mimarlık eğitiminin omurgası olarak giderek önem kazanmaktadır.
“Stüdyo kültürü”, tasarım bilgisinin öğrenci tarafından sürekli yapılandırılmasına olanak sağlayan bir öğrenme ortamı olarak tanımlanır. Bu açıdan bakıldığında, müfredat programında bir ders olma mantığı ile hazırlanan “mimari proje dersi”nin içerik ve amaçları doğrultusunda stüdyo kültürü yaratmak olanaksız. Konvansiyonel mimarlık eğitimi pedagojisi ile kökten farklılık gösteren yapılandırıcı paradigma, “stüdyo kültürü” nü ve daha güncel adıyla “öğrenme kültürü” nü eğitimin temel hedefi haline getirmiştir. Eğitimin kalitesi açısından bakıldığında, akreditasyon süreçleri de öğrenme kültürünü değerlendiren koşul ve koşullandırmalara, öğrencinin / mezunun kazanması gereken formasyona odaklanmaktadır.
Öğrenme, sadece öğretenin anlatımına değil, öğrenenin ilgisine, anlık gereksinimine, merak etme motivasyonuna, farkındalık düzeyine, sosyo-kültürel geçmiş birikimlerine dayalı karmaşık bir süreç. Bu süreçte öğrenen /öğrenci dışarıdan ham verileri almakla yetinmez, kendi iradesiyle seçer, akıl yürütür, kaydeder ve sorun çözmede kullanmak için kavramsal hale getirir. Stüdyo kültürü, mimarlık eğitiminde öğrenme ortamının yaratılması için farklı strateji ve taktik geliştirme yolları arayışına yön verir; öğrencinin kendi iradesi doğrultusunda bilgiye ulaşma yollarını keşfetmesini, bilgi üretme yoluyla öğrenmesini sağlar. Öğrenci / öğrenme merkezli eğitim, hayat boyu öğrenme için bireye formasyon kazandırır ve yapılandırıcı öğrenme pedagojisi bağlamında bugün giderek önem kazanmaktadır.
‘Öğrenme merkezli eğitim’ stratejisini kısaca bilmenin nesnesinden öznesine / bilenin kendisine doğru bir odak kayması ile açıklamak mümkün. Bilmenin öznesini yani öğrenciyi merkeze alan bu yaklaşım, aslında öğrenme kültürünü yeniden düşünmeye, farklı pedagojik arayışlara yol açar. Öğrenme merkezli eğitimde, bilgiye ulaşma yollarını öğrenme ve onu yeniden üretme becerisi geliştirmek için, farklı bir öğrenme ortamına gereksinim vardır. Bu ortamın pedagojik açılımları ‘öğrenmeyi öğrenme’ yetisi kazanma: bunun için farklı görme ve düşünme biçimlerini keşfetme, yaparak öğrenme, farkındalık ve yaratıcı aklın gelişimi, gibi formasyon oluşturma pratiklerini içerir. Bu bağlamda yaratılan entellektüel ortam, bir tür öğrenme kültürü olarak düşünülebilir. Bu yaklaşıma göre yaparak, tartışarak öğrenme yolları stüdyonun öğrenme mekanı özellikleri taşıması ile gerçekleşir; böyle bir ortamda kazanılan eleştirel düşünme becerisi hayat boyu öğrenme yetisi kazanmayı sağlar. Stüdyo kültürü, bu bağlamda öğrenmeyi öğrenme / hayat boyu öğrenme yetisi kazandıran bir ortamdır.
Stüdyo kültürü, öğreten öğrenen diyaloğu ile entelektüel bir ortam yaratarak eleştirel düşünmeyi, sorgulama motivasyonunu tetikler; kavramsallaştırma ve görselleştirme çalışmalarıyla ifade problematiğini yeniden düşünmeyi sağlar. Sayısal ve analog anlatım yollarını tasarım düşüncesini keşfetmede – arayış-buluş – sürecine ilişkin bir ortam yaratmada bir tür ifade problematiği olarak sunar. Stüdyo kültürünü birlikte öğrenme motivasyonu üzerine inşa eden aktörler – öğrenen ve öğreten – arasında oluşan diyalog, sürekli üretim ve paylaşım ortamında bilginin yeniden yapılandırılmasına yol açar. Bu nedenle, stüdyo kültürü önceden tanımlanabilen, beklentilere göre kurgulanan bir ortam değildir; değişime açık, kendiliğinden ortaya çıkan dinamiklerle evrilen, kendi doğasına özgü bir “oluş” dur. Anahtar kelime “değişim”; çağın dinamikleri ile örtüşen bu kavram bağlamında öğrenen ile öğreten arasındaki sınırlar ortadan kalkıyor. Öğrenen öğreten arasında oluşan empatik bir diyalog giderek birlikte öğrenme coşkusu ile farklı frekanslar içeren stüdyo kültürüne dönüşüyor. Bu açıdan bakıldığında, standart bir stüdyo kültürü tanımlamak zordur; ancak yaratılan ortamın dinamikleriyle oluşan empatik diyalog ve öğrenme motivasyonu stüdyo kültürünün yapılandırılmasına yön verebilir. Her tasarım stüdyosunun, her tasarım programının ve her mimarlık bölümünün kendi doğasına özgü farklı bir kültürü olabilir/ olmalıdır. Önemli ölçüde birbirinden farklılaşan stüdyo kültürüne ilişkin süreç tasarımları, aynı zamanda ortak davranış örüntülerine de sahip olmalıdır. Eleştirel düşünme becerisine öncelik verme, yapılı çevre ve sosyal, kültürel bağlam arasındaki ilişkiyi keşfetme, kendini keşfetme, benlik geliştirme sürecinin belirsizlik alanlarını fark etme, kendi duyarlılık alanını inşa etme, “gerçek yaşam” durumları ile işbirliği yapma farkındalığı, stüdyo kültürüne yön veren motivasyonlar olarak bilinir.
Dünya giderek karmaşık bir hale geliyor; sınırlar ortadan kalkıyor, bilgi hızla akıyor ve küreselleşme gündelik dilde kullandığımız sözcüklerin bir parçası oluyor. Bu da doğrudan mimarlık eğitiminde güncel paradigma arayışlarını tetikliyor; stüdyo kültürü üzerinde yeniden düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Alışılmış eğitim modelleriyle bugünün mimarlarını yetiştiremeyiz. Mimarlık pratiği büyük bir dönüşüm geçiriyor. Yeni teknolojilerin uygulama alanında etkin olması, disiplinler- arasındaki sınırların ortadan kalkması kentsel ve mimari mekanların tasarım yollarını etkiliyor; mimarlar genişleyen bir hizmet sektörüne dağıtım yapma rolü üsleniyor. Mimarlık şirketleri iş danışmanlığı, stratejik planlama, gayrimenkul geliştirme, web sayfası tasarlama, etkinlik işletmesi gibi hizmetler vermeye başlıyor. Yapımcılarla tasarımcı mimarlar arasında mimarlık üretimine yönelik diyaloglar, yaratıcı düşünme yetisi kazanmış, kendini keşfetmeye yönelik benlik gelişimini tamamlamış mimarların bütün tasarım sürecindeki rollerini ve kontrol süreçlerini etkin kılıyor. Bütün bunlar gösteriyor ki, mimarlık eğitiminde öğrenme kültürü, stüdyo kültürü gibi kavramsal değerlerin, mezunun kazanması gereken formasyon doğrultusunda, büyük çapta değişim göstermesi gerekiyor.
Tüm dünyada bilim yapma geleneğindeki paradigmatik değişme ve buna bağlı olarak bilginin doğası hakkında oluşan yeni değerler, öğrenci odaklı eğitim paradigmasını zorunlu kılarken, İTÜ Mimarlık Fakültesinde Mimarlık eğitiminde tekrar konvansiyonel eğitim modeline geri dönüş yaşanmakta. İTÜ Mimarlık Bölümünün 2008 NAAB ziyareti ve eş değerlilik belgesini alma süreci sonrası öz-değerlendirme çalışmaları doğrultusunda hazırlanan eğitim komisyonu raporunda, mevcut müfredat ve ölçme değerlendirme araçlarımızın ezberlemeye yönelik bilgi aktarımına, kalıp algılama ve parçalı kavrama yetenekleri geliştirmeye yönelik olduğu saptanmıştır. Çağdaş eğitim paradigmalarının öngördüğü bireysel yetenekler, iletişim becerileri, sezgi, muhakeme, yaratıcılık ve hayal gücü geliştirmeye yönelik bilgi beceri ve yetiler, ne ders programlarında yer almakta, ne de mevcut değerlendirme araçlarımızla ölçülebilmektedir. Söz konusu rapor, müfredat ve ölçme değerlendirme araçlarımızın bu yeni eğitim öncelikleri bağlamında yeniden düşünülmesi için farklı arayışlara yer verir. Bu arayışlar arasında yapılandırıcı eğitim paradigmasına gönderme yapan kısmen de olsa bireysel çabalar olmuştur. Söz gelimi bir mimari tasarım stüdyo grubunda düşünsel bir etkinlik olan “öğrenmeyi öğrenme”, stüdyo kültürü olarak benimsenmiş; bilgi toplumunda, dijital çağda yaşamanın bir gereği olarak öğrencinin edindiği bilgileri farklı durumlar için yeniden üretebilmesi, yapılandırması sağlanmıştır. Stüdyo ortamında uygulanan taktikler, bireyin sahip olduğu bilgiyi beceriye dönüştürmesi, bildiklerini hayata geçirmesi ve zihinsel yapıyı motive eden referans olması açısından önemlidir. Bugün İTÜ Mimarlık Bölümünde 2000’li yıllarda başlayan yeni paradigma arayışlarının sönümlendiğini üzülerek izlemekteyiz. Günümüz mimarlık okullarında eğitimin yeni odağı öğrenci; onların öğrenme yollarını keşfetmeleri için, yetenekleri doğrultusunda kendilerini geliştirme, kendisi için anlam taşıyan bir şeyler yapma fırsatı vermek, yaparak, deneyimleyerek öğrenme yollarını göstermektir. Gelişmiş demokrasilerde eğitimin ilgi odağının öğrenmeden yana kaymasının temel nedeni toplumsal değişim dinamikleri, demokratikleşme ve insan hakları alanlarındaki gelişmeler, olmuştur. Öğrenmenin özgür düşünme ortamında olması, bireyin ilgi, yetenek ve tercihlerine odaklanmasına, alternatif eğitim programları ve yaklaşım çeşitliliğinin artmasına ve öğrenmenin kişiselleşmesine yol açmıştır.
Çağdaş eğitimin temel koşulu yatay örgütlenmedir. Bunun için eğitim bilimciler, okul yöneticisinin kurallarının uygulayıcısı değil, eğitim bütünlüğünü sağlayan katılımcı ortam yaratmasını, öğreten akademik kadronun memur değil, sorumlu olduğu derslerin lideri olmasını öngörür. Yatay örgütlenmenin gerçekleşebilmesi için, kararlar sonucundan doğrudan etkilenen paydaşların – öğrencilerin ve öğretim üyelerinin – katılımıyla alınmalıdır. Slavin (2006) Kendi kararlarını verme yetkinliğine ulaşmamış insanların oluşturduğu toplumlarda demokrasinin yaşatılmasının mümkün olmadığını vurgular. Slavin’e göre bir kurumun performansı, o kurumun başarı ya da başarısızlığından doğrudan etkilenen insanların yönetime katılmasına bağlıdır.
* Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim üyeleri Prof. Dr. Fitnat Köseoğlu ve Dr. Halil Tümay tarafından kaleme alınan “bilim eğitiminde yapılandırıcı paradigma” adlı kitap Pegem Akademi yayınıdır; mimarlık eğitimi veren tüm akademisyenlere tavsiye edilir.