Ülkemizde ilk kez bir veya birkaç ili etkileyen depremlerin dışında 6 Şubat 2023 tarihinde on bir ili kapsayan Kahramanmaraş ve Hatay merkezli bir deprem yaşandı.
Sular coğrafyasındaki, Fırat ve Dicle’nin arasındaki Mezopotamya yerleşimleri ile Seyhan, Ceyhan, Asi, Göksu, Çaltı, Cendere, Tohma, Kahta, Karasu, Tuzla, Munzur, Pülümür, Murat, Peri gibi su yollarının pek çok Anadolu yerleşimleri ile bereketli toprakları depremden etkilenmiştir.
Deprem, Elazığ, Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis, Hatay, Şanlıurfa, Diyarbakır, Osmaniye ve Adana illerinde 14.0 milyon kişinin yaşadığı yaklaşık 11.0 milyon hektarlık geniş bir su coğrafyasını kapsamaktadır.
Çok fazla can kayıpları ve yaralanmalar, şoklar, acılar, çaresizlikler, mekânsal ve yaşamsal hafızanın kayıpları, büyük ölçekte yıkılan ve hasarlı yapılar, ilkler ve tekler coğrafyasının kültürel ve doğal miras kayıpları ise mekân ve yaşamın büyük travma içinde olduğunu göstermektedir.(1)
Doğa, yıllarca kendisinden alınanları saniyeler içinde geri almıştır. Büyük depremin mekâna, topluma ve ekonomiye olumsuz etkisi çok büyük olmuştur. Rakamlar, depremin mekân ve yaşama olan etkisinin büyüklüğünü göstermektedir.
– 50.000’den çok fazla can kaybı,
– 3,0 milyon (%21) göç,
– 2,6 milyon kişi için geçici barınakta yaşam,
– 283.000 bina(%11) ve 848.000 (%15) birimin (orta hasarlı dahil) da yıkılacak olması,
– 433.000 bina (%17) ve 1.589.000 birimin ( %28) az hasarlı olması,
– Toplam 716.000 yapı (%28) ve 2.370.000 birimin (%43) depremden etkilenmesi
– 1.1000 okul, 42 sağlık ve 20 kütüphanenin yıkılması
– 324.00 esnaf, 276.000 işletmecinin mekan ve iş kaybı,
– 8.599 firmanın iş kaybı,
– 127 otel binasının yıkımı, 9.000 yatak kaybı (%29),
– 169 yıkılmış, 535 ağır, 390 orta, 721 az hasarlı kültürel miras yapısı (%21).
Depremden iki ay sonra Nisan ayı içinde sırasıyla depremden en çok etkilenen Gaziantep (merkez, Islahiye ve Nurdağı), Kahramanmaraş, (merkez), Adıyaman (merkez), Hatay (Antakya-Samandağ) yerleşimlerine gittim. Belediye Başkanları ve kurum yöneticileri ile görüşmeler yaptım.
Depremin üzerinden iki ay geçmesine rağmen depremin etkisi hala çok ama çok büyüktü. Gördüğüm manzarayı anlatmakta hala zorlanıyorum.
“Enkaz kaldırılmaya devam edilen sokaklar, caddeler, mahalleler ve geleneksel çarşılarda oluşan büyük boşluklar, yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı ve orta hasarlı binalar, enkazdan kapanan yollar, çadır ve konteyner kentlerde ağır yaşam koşulları, sokaklarda donuk ve çaresiz bakışlar, hasarlı binalardaki evlerden ve dükkanlardan çıkarılmaya çalışılan eşyalar, yardım ve tespit çadırlarında uzun kuyruklar, yıkılmış kamu binaları yerine kurulan çadırlar ile az hasarlı kamu binalarında hizmet vermeye çalışan kamu görevlileri, geçici çadır ve konteyner dükkanlarda alış veriş yapanlar, yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında yol kenarına dökülen enkazlar, enkaz altında kalan araçların depolandığı araç mezarlıkları, enkaz ve eşya taşıma kamyonları, yıkım vinçleri, dozerler, ortalık toz ve duman.
Kısacası yaşama tutunanlar, acı içinde umut arayanlar. Aile yakınlarını, komşularını, hemşerilerini ve müşterilerini bekleyenler. Acılı ve yorgun depremzedelerin yaşamsal mücadelesi.
Ayrıcalıklı coğrafyanın kültürel ve demografik çeşitliliğin harmanlandığı yerleşmelerin ruhu kaybolmuş. Yıkılan yapılar küçük ve büyük mekânsal boşlukları, yıkılan umutlar ise zihinsel boşlukları yaratmış. Kısacası, bölgede dün ve bugün arasında dondurulmuş zaman diliminde enkaz altındaki yakınları için umutlu bekleyişlerin yerini acı ve çaresizlik almış.
Gelen ve gidenlerin coğrafyasında umutlu bekleyiş “toprak çeker, gelmeye çalışırlar” söylemi ile anlamlı hale geliyor. Bölge insanında yaşanmışlıklara ve zorluklara rağmen umut var. Suyla gelen kültürlerin bereketli ve birikimli coğrafyasında binlerce yıllardır kurulan ve yıkılan katmanlaşmış uygarlıkların izleri ise umudun en önemli göstergesi.”
Depremzedelerin söylemleri ise yaşamsal travmanın özeti gibi.
– Üç deprem oldu ezber bozuldu,
– Acılarını bile yaşamadan göç ettiler,
– Panik, şuursuzca kaçış,
– Yardım çığlıkları, ağıtlar, feryatlar hala kulaklarımızda,
– Sadece kepçe istemiştik,
– Her yerden yardım geldi, gönderenlerden Allah razı olsun.
– Korkuyoruz ama gitmek istemiyoruz,
– Çadırdan konteynere geçişimiz lüks gibi,
– Yok, hiçbir şey kalmadı,
– Cenazemize bile gidemedik,
– Bina aramayın artık,
– Zararı olmayan yok ki,
– Ev yok, araç yok, iş yok,
– Esnafın dükkânı ve sermayesi gitti,
– Apartmanda oturup, gecekondu romanı yazamazsınız,
– Hiç sorulmuyor, meralar, bağlar TOKİ’ye geçiyor,
– En büyük hatamız imar barışı,
– Enkaz demir karşılığı kaldırılıyor,
– Depremi fırsata değil, faydaya dönüştürmeliyiz,
– Sorun, ekili tarımdan dikili tarıma dönülmesi,
– Tarlasının başında olmayan tarım yapamaz,
– Eski mahallelerde hasar yok, yeni mahallelerde hasar çok,
– Artık, yaşam tarzımızı değiştirmeliyiz.
Depremler, orman yangınları, seller ve hortumlar, küresel salgınların mekan ve yaşama olumsuz etkileri artık sayılarla ve acılarla anlatılamayacak boyutlara ulaştı. 1999 depreminin kırk beş saniye süren acı bilançosu, resmi rakamlara göre 18.000 can kaybı, 24.000 yaralı, 2020 korona virüs salgınının ülkemizde neden olduğu iki yıllık can kaybı ise 100.000 kişinin üzerinde olmuştur. 6 Şubat 2023 depreminin can kaybı ise resmi rakamlara göre 50.000 üstündedir.
Yaşadıklarımız neleri değiştirecek? Ekonomik, siyasal, sosyal ve mekansal sistemler değişecek mi? Değişecekse, nasıl? Yoksa yaşananlar daha öncesinde de olduğu gibi unutulacak mı? Temel sorularını yanıtlarını ortak akıl ile bulmalıyız.
1999 depremi sonrası, Covid-19 salgını ve son deprem sürecinde de olduğu gibi, merkezi yönetimin yerel yönetimlerle yetki paylaşımına girmemesi, yetkiyi merkeze alan yasaların çıkarılması ve uygulamaların yapılması çok büyük tehdit oluşturmaktadır.
Gerçekleşen ve olası afetler, yaşadığımız ve olası salgınlar değişimin fırsatı olabilir. Tarihte bazı büyük sorunların değişimleri tetiklediğini biliyoruz. Eğer sistemler yeniden tasarlanacaksa özellikle doğal afetlerin ve salgınların verdiği temel mesajları unutmamalıyız.
Son depremde yıkılan bölge yerleşimlerinin yeniden yapılanma sürecinde, tehdit altındaki yerleşmelerimizin ekonomik, mekânsal ve toplumsal risklere karşı dayanıklı hale getirilmesi için öncelikle süreç ve sistemlerin nasıl kurgulanması gerektiği tartışılmalıdır.
Bölgenin yeniden yapılanma sürecini hep birlikte deneyimleyeceğiz. Umarım, yaşadığımız son depremden sonra çok sık dile getirilen “kentlerimizi depreme dirençli hale getireceğiz” söylemi, Covid 19 salgını sürecinde “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”, 1999 depreminin ardından “kentler eskisi gibi olmayacak” söylemleri gibi unutulmaz.
Doğru Stratejilerle Bölge Yeniden Düşünülmeli
Bölge yerleşimlerinin mekânsal, toplumsal ve ekonomik bileşenleri ile ‘’yeniden yapılanma’’ süreci ve öncelikleri iyi tasarlanmalıdır. Hiç kuşkusuz, 3.6 Milyon kişinin göç ettiği, 2.6 Milyon kişinin ise geçici yerleşimlerde yaşadığı bölge yerleşimlerinde temel öncelik; geçici ve kalıcı yerleşimlerin yapılması, ekonominin canlandırılması, ardından ise geri göçlerin sağlanması olmalıdır.
Rakamların büyüklüğü dikkate alındığında üç temel önceliği dikkate alan ‘’stratejik ve eylemsel’’ yaklaşımlar geliştirilmelidir. Üst ve alt bakışın uyum içinde çalıştığı süreç kapsamlı ve katılımcı ortamlarda tasarlanmalıdır.
Artık bilindik kentleşme politikaları, planlama yaklaşımı ve araçları sorgulanmalıdır. Yenilikçi ve katılımcı bir planlama dili ile plancı davranış biçimi geliştirilmelidir. Planlama araçları herkes için anlaşılabilir ve görünür olmalıdır.
Özetle büyük resme bakarak, bölgenin farklılık yaratan değerleri yeniden keşfedilmeli, yeni nesil ekonomilerle uyumlu bölgesel kalkınma stratejilerini içeren ‘’bölgesel gelişim strateji çerçevesi’’ hazırlanmalıdır.
İyi Uygulamalardan Örnek Modeller Geliştirilmeli
Bölgede; çadır ve konteyner kentlerin kurulması, günlük yaşamın örgütlenmesi, enkazın kaldırılması ve enkazların döküm yerlerinin belirlenmesi, yeni yerleşim alanlarının yer seçimi, planlama ve mimari proje hazırlanması vb. gibi pek çok konuda sorun yaşanmaktadır.
Merkezi ve yerel yönetimler ile özellikle sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşların pek çok iyi niyetli çabası vardır. Özellikle genç gönüllü topluluklarının pek çok başarı öykülerinden alınacak dersler bulunmaktadır. Ancak sürecin tasarlanmaması ve sistemin kurulmaması özverili bireysel çalışmaların etkisini azaltmakta, kolektif çalışmaların önünü tıkamaktadır.
Bölgenin öncelikli sorunlarının çözümünde her ölçekte doğru uygulamalarla örnek projeler geliştirilmeli, başarılı uygulamalar ise iyi uygulamalar olarak kamuoyuna sunulmalıdır.
Uluslararası deneyimler araştırılmalı, iyi uygulamalardan yararlanılmalıdır. Yeni yerleşmeler için tasarım çeşitliliğini sağlayacak komşuluk birimi ve mahalle bazında kentsel doku ve tasarım çeşitliliği sağlanmalıdır.
Bu Raporun Amacı Ortak Çözüm İçin Bir Damla
Şehir plancısı olarak depremden etkilenen bölge yerleşimlerinde yaptığım inceleme sonunda hazırladığım raporun temel amacı; bölge depreminin sonuçlarından alınacak derslerden hareketle kentleşme politikaları, planlama yaklaşımı ve araçları, mesleki iş yapma davranış biçimleri, süreç ve sistem tasarımı gibi konularda ortak sorunumuza ortak çözüm bulunması için katkıda bulunmaktır.
Bölge yerleşimleri için herkes gönüllü bir çaba göstermektedir. Bölgede bazı yanlışlıkların yanısıra bireysel ve kurumsal başarı öyküleri de bulunmaktadır. Temel sorun; kamu, özel ve sivil organizasyonların kendi davranışları, sorunların çözümünde “etkili güce” dönüşmemesidir. Yapılması gereken ise ‘’çözüm için herkesi ortak harekete geçirecek ortamları nasıl tasarlayabiliriz?’’ temel sorusunun yanıtını ise aramaktır.
Bu rapor iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; deprem bölgesinde yaptığım gözlemler, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın Mart 2023 tarihli ‘’ Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu’’ ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği, AFAD, TOKİ, Emlak Konut bilgilendirme notları ile basın haberlerinden edindiğim bilgilerin analizleri yer almaktadır. Depremin etkisi rakamlarla ve görsel dille anlaşılır kılınmıştır.
Rapor hazırlama sürecinde hasar tespiti ile ilgili veriler sürekli güncellenmektedir. Güncellenen resmi bilgi saydam bir biçimde kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Araştırmacılar, bölgeye yardım edecek ulusal ve uluslararası gönüllü finans kuruluşları için doğru bilgi üretilmelidir. Bu nedenle, Merkezi yönetim tarafından hazırlanan Mart 2023 tarihli raporun Türkçe ve İngilizce paylaşılması çok önemlidir. Sözkonusu rapor sürekli yenilenmelidir.
Bu raporun ikinci bölümünde ise bölgenin yeniden yapılanması sürecine ilişkin 10 temel başlıkta önerilerim bulunmaktadır.
Bölgede geçici yerleşimlerin sorunlarından, ekonominin canlandırılması, yeni yaşamın örgütlenmesine kadar pek çok tasarım konusu bulunmaktadır. Tasarımı yalnızca imar planı ve mimari tasarım olarak değil, süreç ve sistem tasarımı olarak anlamalı, bireysel ve kurumsal iş yapma davranış biçimlerini değiştirmeliyiz.
Sonuç olarak Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, çöken kentleşme sistemimizin yeniden tasarlanmasına katkı sağlayacak yeni arayışlara gereksinimiz bulunmaktadır. Kentsel sistemlerimizi yeniden tasarlarken doğa sistemlerinin yenileyici gücünden yararlanmalıyız. Deprem bölgesinin yeniden yapılanma sürecinde özellikle yereli, gençleri, farklı mesleki disiplinleri bir araya getirecek ortamlar tasarlamalıyız.
1. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın Mart 2023 tarihli “Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu”