Taksim Meydanı Yarışması ve Milli Servet Düşmanlığı

Taksim Yarışmasına bunu bir "soru" olarak iletmek zorunda kaldım ama aslında bu bir soru değil, doğrusudur.

Dünya’nın neresine giderseniz gidin, çalışan bir sert zemine müdahale etmek israf ve işgüzarlık görülür. Taksim ve İstiklal yıllarca bu sorunla mücadele etmiş, bu işi yüzüne gözüne bulaştıran Kadir Topbaş ise en sonunda paraya kıyıp sorunu çözmüştür.

Hatta bu zemin döşemede kullanılan taşlar ve imalat detayları, Anıtlar Kurulunca onaylanmış, İstanbul’un dokusuna uygun ve modern olarak görülmüştür.

Nedir bu taşlar, imalat detayı nasıldır, neden bu isyan? Bunların yasal poz ismi tamburlu granit veya bazalt 10x20xh10 makine kesim taş olarak geçmektedir. Oldukça pahalı bir taştır. Ocağı genelde İzmir’de bulunur. Paletle nakledilir ve İstanbul’a getirilir. Bir 40 ayak ile yasal olarak en fazla 32 metrekare taş getirebilirsiniz. Taksim ve İstiklal için kaç kere nakledilmiştir siz düşünün… Gelelim imalat detayına. Yine yasal olarak İTO’dan kendimin ilk onaylattığı derz dolgu malzemesi, esnesitesi yüksek rötresiz plastik harçtır. Bunlar 20 kg torbada olurdu. Şimdi 40 kg’lık torbalarını da görüyorum, ancak, kesinlikle içeriği okunmalı çünkü döşemeyi mümkün kılan gizli güç bu derz dolgusu. Torbası inanılmaz pahalıdır ve müteahhitler geceleri pusuya yatarak torbasını 50 kg’lık ucuz çimento çuvalıyla harmanlamaya çalışırlardı. Bir kontrol mühendisi olarak sokaktaki binaların 2-3. katındaki kafelerinde pusuya yatar, elimde kamerayla izler, yakaladığımda ceza yağmuruna tutarak bu sevdadan vazgeçirirdim. Aradan yıllar geçti, şimdilerde peyzaj işlerinden çok zengin olmuş Yarışmacı Mimar bir akademisyenin bu döşemede AYNI İŞLERE KALKIŞTIĞINI yakalamıştım. Yani müteahhit veya akademisyen önemli değil, önemli olan insanın kendisi.

Ve neden isyan? Diyelim zemini değiştirme kararı verdi çok akıllı bir Yarışmacı.

  1. Taşları korumaya kalksanız, el hiltisiyle derzlerin kırılması ayları bulur.
  2. Taşları kırsanız, on milyonlarca lirayı çöpe atmış olursunuz.
  3. Tertemiz ve çalışan bir sert zeminin değişmesini oradaki yaşayan insanlara anlatamazsınız.
  4. Sayıştay’a hiç anlatamazsınız, silindir olup üzerinizden geçer.
  5. Koruma Kuruluna zaten anlatamazsınız, ki gördük diyaloğunuz ne kadar sağlıklı… saymakla bitiremeyiz.

Bir İdare, yarışmacılarına güven verir, korur. Eğer yıkılacaksa eserimiz veya bir kavganın içine sürükleniyorsak, biz sizin sopanız mıyız, kum torbası mıyız? Taksim’deki sert zemin şuan çalışıyor ve gayet temiz, güçlü. Mutlaka korumayı tavsiye etmelisiniz. En gelişmiş ülkelerde, zenginlik içinde bile böyle savurganlık, israf asla görülmez. İsraf israf diye yaygara koparanların bugün lafla peynir gemisi yürüttüğünü de görmüş oluyoruz…

Etiketler

6 yorum

  • cem açmaz says:

    Değindiğiniz güzel konular var fakat takınılan dil biraz sorunlu değil mi sizce de? Bir şeylerin değişmesi isteniyorsa daha yumuşak ve çözüm odaklı yaklaşılması gerekmez mi?

    • Azat Yalçın says:

      Maho ağayı izlediyseniz feyzonun kibarlığı değil, gerçekliği sorunu çözmüştür. “Uzlaşmacı” olmak, orta yolculuk bazılarının tarzı değildir ve buna saygı göstermelisiniz

  • cem açmaz says:

    Gerçekçi olmakla, ofansif ve itici bir üslup takınmak arasında çok fark var. Siz bu ikisini karıştırdığınız için çoğu zaman komik duruma düşüyorsunuz. Neyse, siz devam edin biz de arkitera okuyucuları olarak yerli yersiz oraya buraya saldırıp durmanızı izleyip keyiflenelim.. 🙂

    • Azat Yalçın says:

      Siz de sadece algı yaratıyorsunuz ve ben de bununla eğleniyorum diyelim. Şu megoloman, ukala, egoist tavırlarınızın enayiliği sonucu suç işlediğinizde dava açıp bıngıldağınıza vurarak paramı alıyorum ya, en güzel an benim için o:))))

  • Cem Çakaloğlu says:

    Ben anlamıyorum arkadaş, Azat Bey çoğu zaman doğruları söylüyor. Evet bunu sert bir dille yapıyor ama hiç bir zaman itici olmuyor. Gelip tavsiye verip sonra küçük düşmenizi izleyeyim demekte ne bilim en hafif tabirle ayıp. Yakışıksız bir yorum olmuş Cem Bey. Sevgiler.

    • Azat Yalçın says:

      Çok sağolun… Hiç şaşırmayın gerçek yüzleri bu. Kendilerini süper zeki sanıyorlar. Hep ciciler başta, bir akil insanlık ama ikna olmazsan dişleri, tırnakları uzuyor. Ya da sırf ikna etmek, tarafına çekmek için susup arkadaşın oluyorlar. Gördü ki sen değişmiyorsun, röntgenci gibi profilinde sessiz sessiz takılıyorlar. Bir süre önce ”kedi” sandığın bu insanlar, güzel anlarını, başarılarını, hatta en temiz ve masum şeyleri bile görmezden gelmeye başlıyorlar. Varlıkları bile seni rahatsız eder hale geliyor çünkü SAMİMİ değiller, farkındasındır…

      Sen pozitivistsindir, başkası yapısalcıdır ama ben realistim. Eleştirel olarak şoka salmak, uyandırmak, psikolojik açıdan en derin duyguları canlandırmak, ameliyat yaparken ölümünü haklı gösterecek bahaneler uydurmak gibi noktalara yönelebilirim. Beni hakaret, asabiyet, tutarsızlık olarak görmek yerine bu yöntemin penceresinden bakmayı deneseler, hayatları değişecek ama tabi ki iyi yönde değil. Bu düşünce tipi hiçbir zaman onlara kazandırmaz, bunu biliyorlar ve temel sorun bu.

Bir yanıt yazın