3 sene önce Talya Oteli yıkılacakmış galiba diye duyduğumda kamu, özel fark etmez Türk yöneticilerinin hafriyat ve inşaat konusundaki yılmaz kararlılığı geldi aklıma. Ve emin oldum: Bu ülkede bir şeyin yıkılacağı söyleniyorsa elbet bir gün yıkılıyordu.
“Değerli Misafirimiz,
Antalya’da 37 yıldır Divan kalitesi ile uluslararası standartlarda hizmet verdiğimiz, Divan Oteller zincirinin en kıymetli otellerinden Divan Antalya’yı önümüzdeki dönemde misafirlerimizi, Divan standartlarına ve kalitesine yakışır şekilde, daha iyi koşullarda ağırlamak üzere, Mayıs 2013 itibariyle kapatma kararı aldığımızı bilgilerinize sunarız.
Özellikle de Divan Antalya gibi, yer aldığı bölgenin sembollerinden biri haline gelmiş bir işletmeyi kapatma kararını almak bizim için kolay olmadı. Ancak, Divan Grubu olarak değerli müşterilerimize her zaman en yüksek kalitede hizmet sunma amacımızı, maalesef burada tutarlı bir şekilde gerçekleştiremez duruma geldiğimizi hissettiğimiz için bu kararı almak zorundaydık.
Otelimizin yeniden yapımına ilişkin resmi makamlarla sürdürdüğümüz yapıcı görüşmeleri neticelendirmek üzereyiz. Formaliteler tamamlanıp, gerekli izin ve belgeler alınır alınmaz, otelin yeniden yapım süreci başlayacaktır.
Bu vesileyle size, bugüne kadar bize göstermiş olduğunuz ilgi ve bağlılık için içtenlikle teşekkür ederiz. Önümüzdeki dönemde yepyeni yüzüyle tekrar faaliyete geçecek otelimizde, sizi yeniden ağırlamayı arzu ediyoruz.”
Talya Oteli yıkılıyor. Her ne kadar üstteki açıklamada yıkmak mastarından çıkmış bir ibare yer almasa da, evet, falezlerin üzerine Metin Erözü tarafından ustalıkla kondurulmuş, bence Antalya şehir merkezindeki en iyi mimarlık örneklerinden biri olan 300 yataklı bu otel yıkılacak ve yerine yenisi inşa edilecek. (Açıklama için: http://www.divan.com.tr/TR/Hotel-Destinations/ )
2010 senesinde Yeni Mimar’a bir yazı yazmıştım.
(http://www.yenimimar.com/index.php?action=displayArticle&ID=1064) Şehrin dinamik, pragmatik, değişimin öncüsü entelektüel Belediye Başkanı (Menderes Türel), okuduğum İlkokul, kuzenlerimin doğduğu Doğumevi ve Kız Meslek Lisesi’ni, merkezden doğuya uzanan Ali Çetinkaya Bulvarı’nı kuzeyde kararlı bir şekilde tanımlayan bu 3 oranlı kütleyi şehirde oluşan cılız direniş eşliğinde yıkıvermişti. İşin garibi bu koca binaların yerine koyacak küçücük bir fikri bile yoktu. Teneffüslerde öğrencilere gölge yapan ağaçların dibine çim ektiler, parke taşından ucuz peyzaj düzenlemeleriyle zavallı bir park oldu burası. Parkın hemen arkasında hem de yarışmayla, içinden demircileri alınmış bir demirciler içi projesi yükseliyordu bu arada. (Yarışmayla yık, diyebiliriz bu Türk tipi düzenleme uğraşına. Merkezde bir geleneksel çarşı pejmürde hale gelince, içindeki zanaatçılar bir süreliğine buradan çıkarılır. 2 sene sonra yerine yapılan komplekse bu zanaatçılardan hiç biri gelmez. O yaşamı mekan ve insan beraber kurmuşlardır. İçinden insanı çekince zavallı birkaç sokak kalır geriye. Antalya’nın Dönerciler ve Demirciler İçi, ikisi de yarışmayla olmak üzere böyle öldürülmüştür.)
İşte 3 sene önce Talya Oteli yıkılacakmış galiba diye duyduğumda kamu, özel fark etmez Türk yöneticilerinin hafriyat ve inşaat konusundaki yılmaz kararlılığı geldi aklıma. Ve emin oldum: Bu ülkede bir şeyin yıkılacağı söyleniyorsa elbet bir gün yıkılıyordu.
Zihnimden hızla bir sürü şey geçti. Sinirlenen ama çaresiz, köşeye sıkışmış insanın tutarsız iç sayıklamaları. 1. Kimse Pera Palas’ı yıkıp yerine yenisini yapmayı düşünmüyor. Neden Talya Oteli’ne gelince yıkmadan yenileme akla bile gelmiyor? İşlemesi yok diye mi? Yaş farkı mı? 2. Kamu binaları herkesindir. Özel binalar sadece sahibinin midir? Küçük bir şehrin tarihine tanıklık etmiş otel üzerinde şehirlilerin hiç mi hakkı yoktur? 3. İşadamlığı duygusallıkla yapılamaz. Oturmuşlar uzmanlar, rakamları alt alta dizip bakmışlar sonuca. Yıkılması gerekiyor. Normal insanlar bir ağaca, bir binaya, hatta bir taş duvara bağlılık duyabilir. İşadamlığı bu tür duygusallıkları, bağlanmaları kaldıramaz. İçi yumuşaktır belki ama derisi sert olmak zorundadır. 4. Talya Oteli İstanbul’da olsa yıkamazlardı. 5. Mimarlar Odası, en azından şubesinin bulunduğu her şehirde dönemini yansıtan binaların koruma altına alınmaları için uğraş vermeli. 6. İnsan, şehrin belleği denen şeyi yaşlandıkça anlıyor. Aslında bu kendi belleği çünkü. Hiçbir savaş geçirmemiş bir sayfiye şehrinde benim gibi biri, kırkını henüz geçmişken yaptığı bir şehir turunda içinde doğduğu, okula başladığı, mezun olduğu, evlendiği yapıların hiç birini yerinde bulamazsa ne hisseder? 7. Hiçbir yıkılan yapının ve dokunun yerine daha iyisi konamıyor bu ülkede. Neden acaba? 8. Ne yazık ki şehirler apartmanlarına bir hayırlı müteahhit talip çıkması umuduyla bekleyen insanlarla doldu. İstanbul’da şehrin merkezinde 30-40 sene öncesinde inşa edilmiş, vaziyet planları insancıl gevşeklikte bir sürü sitede mülk sahipleri başlarına talih kuşu konmasını bekliyor. 9. Yıkmadan yenileme de var ülkemizde. Büyük Ankara Oteli’nin etkileyici kütlesini bir karikatüre nasıl çevirdiklerini görmüştük. (Bu mimarlar da hiçbir şey beğenmiyor.) 10. Yıkıp, kütleyi büyütmeden yenileme de var ülkemizde. Taksim Divan Oteli’nin, kolonat sırasını iyice iç ederek yeniden inşa edilen çirkin kütlesi bir yaşında. (Bu mimarlar da hiçbir şey beğenmiyor.)
Bunları toparlayıp bir yazı yazacaktım. Ama çok canım sıkıldı.