Tasarım (ve EXPO) Kenti Milano

Büyük paralar harcanarak gerçekleştirilen EXPO'lar, maalesef ülkelerarası bir boy gösterme ve PR unsuru olmaktan öteye geçemiyor.

Son 10 yıldır düzenli olarak ve bir defasında bile alışveriş veya turistik ziyaret için değil; hep iş için geldiğim Milano’ya bu yıl biraz daha erken kaçıp, hiç değilse bir kaç gün tadını çıkarmayı hedefledim. 14’ünde açılacak Salone Del Mobile fuarı öncesinde yapılan basın toplantıları ile 12 Nisan’dan itibaren tasarım rüzgarına kapılacağız gibi görünüyor. Dün bir ara, bana gelen etkinlik ve davetleri harita üzerinde görselleştirmeye çalıştım. Fuara ilk olarak Zona Tortona etkinliği eklentilenmişti. Son yıllarda artan yan etkinliklerle birlikte Ventura Lambrate, Brera gibi yeni bölgeler de yeni lokasyonlar olarak yerini aldı. Buna, kimi özel binalarda, enstitülerde ve sayıları her defasında artan müze ve benzeri kültürel kurumlarda yapılan etkinlikleri de eklediğimizde, harita üzerinde gördüm ki, bütün kente geniş çaplı bir yayılma var ve “Tasarım gerçekten(!) her yerde”. Öyle ki, kent içindeki en turistik alışveriş merkezi Rinascente de düzenli olarak bir festival havasında kutluyor tepeden tırnağa Milano Tasarım Haftası’nı.

80’li yıllarda tasarım alanında altın çağını yaşayan Milano kenti, tasarıma dayalı stratejileri doğrultusunda yaratmıştı Salone del Mobile Fuarını. Dile kolay bu yıl tam 29. Su gerçekleştirilecek. Bunca yaygınlık öyle reklam kampanyaları ile olmuyor. Yıllarca devam eden bir istikrar, inanç, bireysel tasarımcının cebinden çıkan kuruştan, sanayi devlerinin milyon avroluk yatırımlarına kadar ortaya konan özveri ve öz kaynak ile oluyor. Elbet bunlar da yetmez, yaklaşık 30 yıl süresince gelen izleyiciyi heyecanlı ve ayakta tutacaksınız. Gerçek anlamda bir yaratıcı iklim yaratıp, bu alandaki tüm ilgilileri bu cazibenin içine çekeceksiniz. İçi dolu dolu olacak, yeni fikirler, yeni insanlar, yeni tasarımlar ile. Öyle aynı küçük çevrenizde tekrara düşerseniz vay halinize… Tasarım dünyası affetmez. İşte bu nedenle özünde bir mobilya fuarı olan Salone del Mobile, bilinçli bir biçimde içinde yeni malzemelere, genç ve umut vaat eden nesillere, dönüşümlü olarak mutfak, ofis ev aydınlatma endüstrilerine de yer açtı. Çeşitli enstalasyonlar, yerleştirmeler ile en azından benim takip edebildiğim son10 yılda kendini hep aştı. Yerel yönetimler ve yatırımcılar ile tasarımcılar da kendi üstlerine düşen rolü layıkıyla gerçekleştirerek bugün Milano’ya sıradan bir mobilya endüstrisi etkinliği değil koskoca bir tasarım haftası kazandırdılar. Milano tasarımda gördüğü bu ışık ile modadan tekstile, ürün tasarımından yeni teknolojilere, yaratıcılığın kalbi konumunda bir tasarım başkenti uzun bir süredir ve bu yıl da EXPO’ya ev sahipliği yapacak.

Elbette her konunun iki yüzü var. Bu durum ve neredeyse 10 güne yayılan etkinlik süresince kente gelen ilave bir 500.000 kadar izleyicinin olumsuz yan etkileri de var kente. Kentin nüfusunun (1.310.000 kişi ) yaklaşık yarısı kadar olan bu kapasite kent içindeki aktiviteyi de aynı oranda arttırıyor. Başta toplu ulaşım ve yeme içme sektörlerinde iyi bir kentsel altyapıya sahip olan bu kent küçüklüğünden dolayı bu kapasiteyi kaldıramaz hale geliyor. Bir de fırsatçılık var. Bugün benzer bir durum karşısında hemen hemen her coğrafyada karşılaştığımız dönemsel fiyat artışı – kalite düşüşü, son yıllarda gelen izleyicilerin sayısının düşmesine sebep oldu. 2007 yılında 800.000 civarında ilan edilmiş olan sayılar bu nedenle 500.000 kişi civarına geriledi. Sadece Mobilya Fuarının geçtiğimiz yıl ilan edilen ziyaretçi sayısı 300.000 kişi.160 ülkeden 200.000 m²’lik bir alana yayılmış 2000 firma için bu rakam ne kadar tatmin edici bir düşünmek gerekebilir; zira büyük bir olasılıkla bu rakamların içinde halk ziyareti de vardır. Fuardan en çok ivme yakalayan kesim her zaman genç yeteneklerin ve okulların yer aldığı SaloneSattelite bölümü olmuştur; bu yıl da buraya katılan 700 tasarımcının aynı umut yolculuğunda olduklarını görebileceğiz.

Malpensa havalimanından, kente doğru gelirken MoDus Architects, tarafından EXPO 2015 ‘in tema direktörü Matteo Gatto, ve küratör Luisa Collina, (profesör / Politecnico di Milano) danışmanlığında gerçekleştirilen mimarisine tanık olmak mümkün. Tasarımın bu güne kadar en çok öne çıkmış olan kısmı, Lake Arena (göl arenası) bölümünün ortasında yer alan Tree of Life (yaşam ağacı) neredeyse bitmek üzere. (Zaten Expo da çok kısa zaman içinde,1 Mayıs tarihinde kapılarını açıyor) . Bu ağaç 28.000 m²’lik bir alanda bulunan, 3000 kişisi oturmak üzere 20.000 kişilik bir devasa açık alanın ortasındaki gölden yükseliyor. Geçtiğimiz yıl Venedik Mimarlık Bienali esnasında da sergilenen EXPO2015 projesinin inşaat süreçleri de sponsorlar sayesinde belli aralıklarda video filmlerle yayınlanıyor. Sadece iyi üreten değil, üretim süreçlerini iyi belgeleyen İtalya’nın (ve diğer başarılı ülkelerin) arkasında bu şeffaflık ve dökümantasyon titizliği olduğunu düşünmüşümdür hep. Expo inşaatında “drone”lar (insansız uçan aygıtlar) tarafından yapılan bu çekimleri izlemekten de oldukça keyif aldım doğrusu.

Hepimiz EXPO’nun ne anlama geldiğini biliyoruz. Özetle ülkelerin kendilerini görücüye çıkardığı bir uluslararası sergi organizasyonu olarak tanımlanan EXPO için özellikle ticari amaç taşımadığının – dolayısı ile bir fuar olmadığı- altı çiziliyor. İlki 1851’de Londra’da gerçekleştirilen bu etkinliğin, aslında o günden bu yana ülkeler arası rekabet ve global gelişimin üzerinde nasıl bir etkisi olduğu pek çok açıdan malum. Daha sonra, Eiffel kulesinin açılışının onuruna 1889 da Paris Expo düzenlenirken takiben Fransa buradaki fırsatın peşini bırakmıyor ve uluslararası bir organizasyon olarak 1928’de kurduğu BIE (Le Bureau International des Expositions) ile 160 ülkeyi üye yapıyor.

BIE, EXPO’ları, insanlığın gelişimine ve sorunlarına dikkat çeken bir etkinlik olarak tanımlıyor. Bu nedenle aday üyelerden gerçekleştirilen her bir başvuru, kendisine bir tema belirlemek ve seçici kurullar için bu temayı olabildiğince iyi bir biçimde sunmak durumunda. Bu yıl Milano’da açılacak EXPO’nun teması “Feeding the planet; Energy of life” (gezegeni beslemek; yaşamın enerjisi) olarak kabul gördü. EXPO’ların kendisi bu ulvi amaçlara sahip olsa ve her ne kadar kar amacı gütmediklerini belirtse de bu tür organizasyonlarda asıl kazanç üst kuruluşlar tarafından sağlanıyor. Nitekim adaylık süreçleri esnasında ödenen ücretler ve belki de başvurunuz seçilmediğinde çöpe gidecek olan başvuru yatırımları yüklü bir ekonomik ölçeğe sahip.

Türkiye de, geçtiğimiz yıllarda pek çok alanda global etkinlikler gerçekleştirmek üzere heveslendi. 2012’de İstanbul’da yapılması öngörülen IDA kongresi, yine aynı yıl başvurusu gerçekleştirilen ICSID Dünya Tasarım Başkenti adaylığı (ki bu yıl kapalı kapılar ardında tekrar başvuru yapılıyor), Olimpiyat adaylığı gibi, ancak sonuç bugüne dek hep hezimet oldu. Bu hezimetin pek çok gerekçesi var. Kanımca en önde geleni, şeffaflığı ve katılımcılığı, dolayısı ile yararlı işbirliklerini sağlayamamamız.

Milano’da düzenlenecek EXPO2015 için hatırlayabileceğiniz gibi İzmir, Milano ile kapışan kent oldu ve eğer başarılı olsaydı tanıtım ve lobi faaliyetleri için harcandığı belirtilen 68 milyon liralık bütçe belki kente aktarılabilirdi. İzmir şansını EXPO 2020 hedefi ile önümüzdeki yıllarda bölgede yapılması öngörülen 40 milyon dolarlık bir yatırımla deneyecek gibi görünüyor; en azından açıklamalar bu yönde.

Bir kente bu kapsamda bir etkinlik acaba ne kazandırır diye hazır bu denli yakınken tekrar bir bakmak istedim. EXPO 2015 de kendi sitesinde hiç tatmin edici olmayan bir cevap vermiş bu soru ile ilgili. Bu organizasyon ve yatırım, kente turistik kazanım sağlayacakmış ve elbet site, bir park ve etkinlik alanı olarak sonradan da kullanılacakmış. Şaşırmayın gerçekten de sadece bu kadar verilen cevap. Tek başına tema ile bir bağlantı kurulmamış olması bile yeterince büyük bir ihmal bana göre. Ekim ayı sonuna dek gezegendeki açlık ve beslenme sorunlarına eğiliyorsunuz, yaşam enerjisi ile ilgili iddialı bir tema taşıyorsunuz, hatta bunu simgeleştirip dev bir hayat ağacı inşa ediyorsunuz; ancak bulunduğunuz ve kaynaklarını kullandığınız kente bu alanda hiçbir katkı ifade etmiyorsunuz! Turizm bahsedebildiğiniz tek şey… Sanıyorum EXPO’ların amacını yeterince açıklıyor bu yaklaşım. Maalesef büyük paralar harcanarak gerçekleştirilen, ülkelerarası bir boy gösterme ve PR unsuru olmaktan öteye geçemiyor, bol bol da turist çekiyor.

2010 yılında Şangay’da EXPO’yu gezmiştim. Ülke stantları denen yapıların her biri birbirinden anlamsızdı. Tasarım ve anlam bağlamında aralarında Birleşik Krallık’ın da olduğu bir kaç yapı vardı ki bunların da önündeki uzun kuyrukların yanlarına “bekleme süresi 6 saat, 10 saat hatta 12 saat” biçiminde tabelalar konuyordu. Anlam ve iyi içeriğin kazandığının iyi bir göstergesiydi. Sadece bu dengeyi kuranlar Şangay’dan geriye iz olarak kaldı. Bu çerçeveden bakıldığında tasarım alanında epey yol kat etmiş olan Milano’nun de kentlilerine merkeze 50 km mesafede iyi tasarlanmış bir etkinlik ve park alanı kazandıracak olmalarından daha elle tutulur bir kazamın gerçekten de görünmüyor. Bu da iyi bir şey herhalde, Milanolular’ın bu kazanımdan tatmin olmadıkları, kent içerisindeki güzelim tarihi binalara acımadan yazılmış sloganlarda kendini gösteriyor. Pek çok mahallede görmek mümkün: NO EXPO!

Kentin gerçek kullanıcıları, hedeflenen turistler geldiğinde ne ile karşılaşacaklarını tasarım haftası deneyiminden gayet iyi biliyorlar ve fazla turisti onlar değil, yerel yönetimler istiyor. Beni evinde ağırlayan Maurizio işte tam bu sebeplerden artarda gelecek tasarım haftası ve Expo açılışı nedeni ile yılık iznini şimdiden kullanıyor ve yarın bir aylığına yaşadığı şehri bırakıp Peru’ya tatile gidiyor!

Etiketler

1 Yorum

  • burak-pirinccioglu says:

    Salone Del Mobile fuarında marka isimleri ve ürünleri görmek ayrı bir heyecan. Geçen sene Nendo, Karim Rashid, Massimo Iosa Ghini,, Eileen Gray (geçmişten) gibi tasarımcıların ürünlerini yerinde görmek bir yana mobilya tasarımında trendleri belirleyen global bir fikir arenası olduğu tartışılmaz. Fuarın fiziksel sergileme alanının büyüklüğünden dolayı sadece fuar tarihlerinde oraya gidenlerin tasarım etkinliklerine yetişmesi mümkün olamıyor. Geçen sene olduğu gibi bu sene de özellikle yıllardır takip ettiğim ofis mobilya üreticilerinin standlarında tasarım ve ürün deneyimi yaşamak bir endüstri ürünleri tasarımcısı olarak bana ayrı bir motivasyon katıyor. Milano’daki bu global etkinliği Köln’deki ORGATEC fuarı ile karşılaştırdığımızda iki kelime öne çıkıyor. Tasarım ruhu ve endüstri.

Bir yanıt yazın