Teğet Mimarlık Teğet Mimarlık’a Karşı

Teğet Mimarlık’ın kendi hazırladığı Haliç Tersaneleri projesine karşı kendi Darzana projesi ile mücadele etmesini bekleyeceğiz anlaşılan.

Sonunda Venedik Mimarlık Bienali Türkiye katılımıyla ilgili Darzana seçimini yapan seçici kurul üyelerinden birisinden tepki geldi.

Yazıyı kaleme alan Uğur Tanyeli metnini bütünüyle Venedik Bienali ve Haliç Tersanelerinin birbirine karıştırılmaması üzerine kuruyor. Kamunun Haliç Tersanelerini daha iyi değerlendirmesini istemenin normalliğine ve Darzana projesinin önemli bir kavramsal çalışma olduğuna atıfta bulunuyor bir kaç paragraf boyunca. Sonra yine bu iki durumu beraberce düşünmenin kamuoyunu yanıltmak olduğunu iddia ediyor; hem de düpedüz.

Feride Çiçekoğlu ve Namık Erkal’ın tersanelerle ilgisi olmadığını ama bienal projesinde bulundukları için onların da boş yere eleştirildiğini söylüyor. Devam ediyor: Teğet Mimarlık Haliç Tersanelerinde hata yapıyor olsun varsayalım diyor, bu Bienal işlerinin hatalı olarak yaftalanması gerektirmez diyor.

Ve sonra -bence- en can alıcı yerine geliyor yazısının. Bienal projesinin tersaneyi eleştirmek için bir fırsat olarak kullanılabilme potansiyellini hatırlatıyor hepimize…

Tanyeli’nin yazısının Arkitera.com’da yayınlanmasını takiben sosyal medyada tepkileri de gecikmedi. 300’e yakın paylaşım alan yazı Teğet Mimarlık ortakları Ertuğ Uçar ve Mehmet Kütükçüoğlu tarafından da paylaşıldı.

“Tartışma fırsatları her konuda ve her zaman olduğu gibi tahrip edildiği için mutsuzum.” cümlesiyle yazısını tamamlıyordu Tanyeli.

Tam da buradan sözü alarak projenin biraz olsun tartışıldığı söylenebilir. Bu tartışma seçici kurulun ve müelliflerin canını sıkıyor olabilir. Tanyeli’nin beklediği kavramsal katmanda yapılmıyor da olabilir. “Türkiye’de mimarlar kendileri için dikensiz gül bahçesi istiyorlar. Ne yazık ki bu ülke bir gül bahçesinden çok zücaciye dükkânı, içeride de kocaman bir fil dolaşıyor.” diyerek bitirmiştim konuyla ilgili yazımı. Tartışma alanını daraltıp tek başına Darzana’ya bakmanın ne kadar garip olacağı açık değil mi?

Fırtına koparmak için “önemsiz bir şeyi büyütüp içinden zor çıkılır bir olay hâline getirmek” diyebiliriz. Gerçekten fırtına mı koparıldı acaba? Haliç Tersanelerinin binlerce odalı bir gayrimenkul yatırımı olarak geliştirilecek olması gerçekten küçük bir şey mi?

Ya da gerçekten Bienal işi ile Haliç Tersaneleri birbirinden ayrı düşünülebilir mi?

Hülya Ertaş’ın Facebook’taki soruları bazı cevaplar da içeriyor:

Uğur Tanyeli’nin yazısı üzerine “saçmalama olarak bile nitelendirilemeyecek” üç soru:

1 Hiç kimse Haliç Tersaneleri alanına giremezken, orada bulunan malzemelerle yapılan enstalasyon Venedik’e giderken nasıl da haliç projesi ile bienal projesi apayrı düşünülebilir? Teğet Mimarlık tersane alanını çalışmıyor olsaydı izinle o alana girilebilecek miydi?

2 Namık Erkal, 5 Nisan 2016’daki sunumunda bir yıldır bu alanı çalıştıklarını söyledi, Bienal ekibi aralık ortasında seçildiğine göre kendisi haliç tersanelerinin de müellifleri arasında nasıl ve neden sayılmıyor?

3 Bu mesele üzerine tartışma fırsatları neden tahrip edilmiş olarak düşünülüyor; tam tersine çok yönlü tartışılabildiğini, bir bienal pavyonu tasarısından kent hakkına uzanan bir perspektif açtığını söyleyemez miyiz?

Haliç Tersaneleri ve Darzana elbette ki hiç tereddütsüz Teğet işleri. Bütün düşünülmeliler.  Darzana’nın lansmanı da bir başka Teğet işi olan Deniz Müzesi’nde yapıldı. Teğet bunlara sahip çıkmaktan çekinmiyorken Uğur Tanyeli’nin ısrarlı ayırma çabası biraz komik görünüyor dışarıdan.

Haliç Tersaneleri İstanbul’daki en büyük yıkım projelerinden birisi. Teğet işin içine girerek iyi bir şeyler yapmak istiyor olabilir. Yatırımcı grupları dönüştürmek istiyor olabilir. Hepimizi ters köşeye yatıracak bir proje ile karşımıza çıkmak amacında olabilir. Lakin bunun olamayacağını, Rixos’un ödediği bedelin karşılığının büyük gayrimenkul yatırımları olarak Haliç Tersanelerine bedel ödeteceğini yazmıştım.

“Koparılan fırtına”nın büyük olmasının bazı nedenleri var. İlk yazıda değinmedim, değinemezdim artık sırası geldi: Teğet Mimarlık Türkiye’deki en önemli mimarlık ofislerinden birisi. Ete kemiğe büründürdükleri binaları ve kavramsal çalışmalarıyla çoğumuzun imrenerek izlediği, takdir ettiği bir kurumsal yapı. Belki de 50 kişilik ofis büyüklüğünde olup aynı zamanda yarışmalara da hala katılan bir yapı. Üstelik iş olsun diye de katılmıyorlar, katıldıkları yarışmalarda hep bir sözleri de oluyor. Bu büyüklükte olup bunu yapabilen başka ofis yok. Ertuğ Uçar ve Mehmet Kütükçüoğlu da bu müthiş kurumu var eden ana unsurlar çoğumuzun arkadaşı, anlatmaya övgü yazmaya gerek bile yok.

Haliç Tersaneleri gayrimenkul geliştirme projesinin bu nitelikte bir ofis tarafından yapılıyor olması tartışmaların nedeni. Böyle bir gayrimenkul projesinin Türkiye’nin içinden geçtiği çevresel yıkımda hem de aynı ekip tarafından projelendirilerek Venedik Mimarlık Bienali’ne götürüyor olmak konuşulan. Bu Tanyeli’nin iddia ettiği gibi fırtına kopartacak seviyede falan da konuşulmuyor. Sosyal medyada ve diğer mecralarda konuyla ilgili yapılan eleştiriler çok hafif. Çok daha sert eleştirilmeyi hak ediyor bu durum.

Tanyeli yazısında bizlere 5 dakika kadar Darzana’ya bakmamızı salık veriyor. Acaba kendisi 5’er dakika bu eleştiri yazılarını okudu mu? Okuduysa yazısında ağırlıklı bir şekilde bahsettiği Darzana’nın niteliği ile ilgili kimsenin bir eleştirisi olmadığını görmedi mi? Mesela ben Teğet Mimarlık ve ekibin diğer üyelerine bakınca kötü bir iş çıkmasını beklemeyecek kadar “zekiyim”. Tanyeli’nin yazısı adeta ana tartışmayı es geçmek üzerine kurulmuş.

Yazının en can alıcı bulduğum kısmından yapacağım alıntı ve ona eklemlenen bir cümle ile bitireceğim:

Örneğin, hazırlanan Bienal işi, tersaneyi yeniden işlevlendirme projesini eleştirmeye yönelik bir alternatif olarak takdim edilebilir. “Bakın, elimizde Bienal’de sunulduğu kadar önemli bir İstanbul tersanesi bulunuyorken, onu neden bu uluslarüstü önemi çerçevesinde ele almıyoruz” denebilirdi. Tarihsel rol ve önemi Bienal işine referansla vurgulanarak, korunması için kamuoyu desteği aranabilirdi. Bu yapılsaydı, İstanbul tersanesinde amaçlanan mimari yeniden işlevlendirme bağlamında daha fazla korumacı ve daha az hoyrat bir yaklaşım için imkan doğabilirdi. Mimarların İstanbul’daki alan için elleri güçlendirilebilirdi. Müelliflere haksızlık yapılmayabilirdi.

Teğet Mimarlık’ın, kendi hazırladığı Haliç Tersaneleri projesine karşı kendi Darzana projesi ile mücadele etmesini bekleyeceğiz anlaşılan.

 

Not: Uğur Tanyeli’den “bazılarına tuhaf bile denemeyecek eleştiriler”in neler olduğunu öğrenmek isterdim. Çünkü mesela Marmaray  ya da AK Saray (Tuvalet taşına benzetmek mesela) ile ilgili tam da dediği gibi eleştiri yapıldı. Haliç Tersaneleri ve Darzana tartışmaları gerek yazılı ortamda gerekse sosyal medyada oldukça nitelikli yapılıyor.

Yine yazısındaki “saçmalama olarak bile nitelendiremeyeceğim” kısmı ise keşke kullanılmasaymış.

Etiketler

1 Yorum

  • ahmet-turan-koksal says:

    Hızla geçeyim:

    Kütükçüoğlu, 2014’te ilk kez Türkiye Pavyonu olan bienalde de genel olarak sergiye, işlere ve olguya ciddiyetle yaklaşması hatta genç mimarlarla bir etkinlik için toplanmasıyla ne kadar önemli bulduğunu gösterdi. Ayrıca başarıları belli bir kişidir.

    Uçar’ın ise hem kişilik, hem mimari tasarım hem de edebi kişiliği ancak ve ancak imrenerek ve takdirle karşılanacak kadar geniş ve özeldir.

    Tanyeli, ders aldığımız, referans çerçevemizi her türlü genişleten, yazılarını okuduğumuz, faydalandığımız ve tabii takdir etmekten öte çoğu konuda rol model olduğunu kabul ettiğimiz bir hocamız.

    Ömer Yılmaz, kısa olduğu kadar vurucu, hızlı okunan, zeka dolu ve direkt hedefe odaklanabilen, sadece son zamanlarda açtırdığı, jürisinde olduğu ve genelde hiçbir şekilde jürisinde olmadığı halde sayesinde açılan mimari yarışmaların olduğu aktivist biri. Söylemekte fayda var hayattaki en iyi arkadaşlarımdan biri. Oldukça sivri ve bildiği doğrudan o veya bu çıkar için kaçmayacak biri. O yüzden çoğu zaman doğru bildiği yolda en yakın arkadaşlarının bile damarına basar. Ama iyi ki basar. Damarıma basılmışlığım da vardır. İyi ki var bu camiada.

    Şimdi konu böyleyken neden kişileri size anlattım. Az çok tanıyanların çoğu bu kişileri çok farklı değil yaklaşık benim gibi biliyorsunuz zaten.

    Kişileri yaptıkları işlerle ve tabii duruşlarıyla beraber tartmak da gerekiyor o yüzden kişilere bakış açımı yazdım. Ancak “saçmalama olarak bile nitelendiremeyeceğim” tabiri HTML kodlarını bilenler bilir

    “blink…/blink”

    komutları arasında kalmış gibi.

    Pasparlıyor…

    Ben hususi olarak Bienali göremeden bir yorum yapmama taraftarıydım. Tersanelerin ihale sürecinde Radikal ve Zaman gazetelerinde çeşitli yazılarım yayınladı.

    Sonra Tersane çalışmasın sadece Teğet yapmıyor bunu da biliyoruz. Ancak Tanyeli’nin yazısının hemen akabinde Hülya Ertaş’ın soruları sosyal medayada önüme düştü. İlk soru çok keskin. Çok hem de.

    Örneğin Tabanlıoğlu önceki bienalde AKM’yi ön planda tuttu. “Ooooo binanın mimari babası o yüzden biz AKM’nin maketini yaptıramadık o nasıl ilişkilendirebilir” diye kimse demedi. Denemezdi de zaten. AKM’nin yenilenmesi siyaseten komik halde ne yazık. Tabanlıoğlu da yenileme çalışmalarında emek vermiştir zaten. AKM’yi onun ön plana almasına bence bir beis yoktur. Sergiyi de gezdim ve bence iyiydi de. Beğenmeyenler varsa onların düşüncesidir beni ilgilendirmez.

    Fakat şimdi oldukça gizli tutulan bir projelendirme sürecinde ve ihale edilme durumunda proje bile belli değilken, tersane çalışan bir grubun, yeniden tersaneler bağlamında iki kent ile ilgili bağıntıyı bu şekilde kurması, Tabanlıoğlu’nun babasının tasarımını öne sürmesinden farklı. Uğur Hocamız Tersane’nin bir bina olmadığını bir kent parçası olduğunu ve “yanlış yapıyorsa orada yapıyor olabilirler bu bineali ilgilendirmez” cümlesinin bazı açmazlarının olduğunu görecektir.

    Teğet diyelim ki çok tasvip edilmeyen bir bina yaptı İstanbul’da herhangibir yerde. Sonra Bineali çalışmaya başladı. O yaptığı işle, bu ilişkilendirilse Tanyeli haklı ama şimdi ikisi de tersane. İkisi aynı yer aynı tabanda. Tabii biz tersanede şimdi neler oluyor bilmiyoruz ve onun da bir rahatsız edicliği var. Jüri bundan rahatsız olmayabilir ama biz merak ediyor ve ilişkilendiriyoruz.

    Belki de şu andaki hali hakkkında ufacık dahi bir ipucu dahi var olmayacak Türk pavyonundaki segide. Diyecekler ki “Bak ikisini karıştırdınız ayrı şeyler, alakası yok”. Fakat bilmiyoruz ki, Ertaş’ın dediği gibi tersane halka açık bir durumda değil. Nasıl tasarlanıyor ne kadar yoğun olacak. Ancak ve ancak Ömer Yılmaz kaba hesap yaparak yatırımcı firmanın ne istediğini gözler önüne serdi.

    Ancak inşaat başladığında ya da dışarıdan render işi yapan firma (varsa) yaptığı işi belki de yanlışlıkla web sitesine koyduğunda göreceğiz. (AKM için bir yabancı firma çalışmıştı hatırlarsınız kimsenin haberi dahi yoktu.)

    Sözün özü şudur. Bir seçici kurul üyesi eleştirilerden rahatsız olabilir. Mimarlık camiası çok kıskanç olabilir. Teğet’in yaptıklarını kıskanıyor olabilir. (Teğet’e demediğini bırakmayanların çoğu, Haliç işi onlara gelseydi balıklama…) Teğet’in genel olarak tasarımların sosyal boyutlara da önem veren, yarışmalara giren, bir söylemi olan, edebi kişiliğe sahip imrenilecek kişilerden müteşekkil olması da önemli kıstastır. Ancak eleştiriler çok yersiz değildir bence. Bineali görmeden o yüzden yorum yapmıyor bekliyordum.

    Şimdi yine beklemedeyiz. Tanyeli’nin “saçmalama olarak bile nitelendiremeyeceğim” dediği ama belli ki önemsediği (ki açıklama yazdığı) eleştirilerin bırakınız saçmalama olmasını, basit ve anlamsız olmadığını düşünüyorum.

    Açıkçası ne Tanyeli’yi ne Teğet’tekileri, ne de eleştirenleri kırmaya niyetim yok. Mimarlık tarihçisi değilim, artık örselenmemiş yeri kalmayan kentim için sağı solu tekip eden bir öğretim görevlisiyim o kadar. kendi hür fikrim var. Tabii doğru ya da yanlış kendimce değerli eleştirisel görüşüm de olacak.

    Teğet her yönden zor bir işe girdi. İki işi de kendi tekliflerinin sunumunda birleştirdi aslında. Bu bileşkenin sadece düşünsel mi yoksa Haliç’i projelendirirken edindiği (bizim için şu anda hala gizemini koruyan) bilgileri ya da ayrıcalıkları kullandı mı bilmiyoruz.

    Uğur Hoca eleştirileri saçmadan da değersiz bulmasa ve cevap vermese Ömer bunu yazmaz, ben de altında bu kadar uzun yorum yapmazdım.

    Bineali beklerdik.

    Durum bu minvaldedir.

Bir yanıt yazın