Artık neredeyse sadece "LED endüstrisi" olarak tanımlayabileceğimiz aydınlatma sektörü için de "Vahşi Batı" mükemmel bir tanımlama. Kural yok, nizam yok, standart yok, denetleyen yok. Yok yok yok.
Vahşi batı, Amerika’da özellikle 19. yılın ikinci yarısında kızılderili saldırılarının durdurulamaması ve güvenlik güçlerinin yetersizliğinden kaynaklanan suç artışı nedeniyle seyrek yerleşimli “uzak batı” bölgelerini tanımlamakta kullanılan bir terim. Devlet otoritesinin hakim olmadığı, herkesin “kafasına” göre kanun ve nizam oturtabildiği veya herhangi bir standart olmadan iş yapabildiği bu dönem sonrasında, “vahşi batı” bu tip kontrolsüz ve tehlikeli yerleri / dönemleri tarif etmek için kullanılan bir sıfata dönmüş durumda.
Artık neredeyse sadece “LED endüstrisi” olarak tanımlayabileceğimiz aydınlatma sektörü için de “vahşi batı” mükemmel bir tanımlama. Kural yok, nizam yok, standart yok, denetleyen yok. Yok yok yok.
LED’in bugün özellikle internet bazlı teknolojiler için kullanılan “distruptive” – yıkıcı sıfatını hak ettiği çok açık. Konvansiyonel ışık kaynaklarına göre pazar payını her geçen gün arttıran LED teknolojisi, o kadar hızlı ve kontrolsüz bir şekilde gelişti ve gelişiyor ki şimdiden aydınlatma sektöründeki tüm taşları yerinden oynatmış durumda.
Küresel anlamda piyasa, bir yandan özellikle inovatif yaklaşıma sahip yeni komponent tedarikçilerini ortaya çıkarırken, diğer yandan LED ile ortaya çıkıp kısa bir sürede uluslararası çapta markalara dönüşen aydınlatma üreticilerine sahne oldu. Neredeyse tekel olan büyük aydınlatma firmalarından bazılarının bu hız karşısında sektörden birer birer çekildiğini veya en azından çekilmeye hazırlandığını görüyoruz. Bazısı ise bu yeni firmaları satın alarak inovasyon hızına yetişiyor.
Türkiye’de ise bu değişime ayak uyduramayan köklü aydınlatma üreticilerinin kepenk kapattığı, sektör ile hiç alakası olmayan (market sahibi, tekstilci vb) sermayedarların aydınlatma üreticisi olduğu ya da komponent tedarikçisinin armatür üreticisine, reklamcı – tabelacının yine armatür üreticisine, dergicinin komponent tedarikçisine (burada çuvaldızı kendimize batırıyorum – merak etmeyin) dönüşerek kimlik değiştirdiği bir döneme girdik.
Kartlar yeniden dağıtılıyor, normal bir durum diyebilirsiniz. Ancak sorun sadece peynir ekmek gibi üreyen oyuncu sayısı, düşen kar marjları, belirsizlik gibi etmenler değil. Problem LED’e dönüşümün gerçekleşme hızı ile standartların oluşumu arasındaki dengesizlik sebebiyle ortalığın toz duman olması. Ortalık öyle bir toz duman ki insan bir an sakinleşip düşündüğünde bu dönüşüm, fayda mı getiriyor yoksa zarar mı emin olamıyor.
Ne demek standartların oluşması? Koskoca sektörde standart olmaz mı demeyin. Yok. Açıklamam için öncelikle LED ile beraber hayatımızda ne değişti, ona bakalım.
Eski, konvansiyonel teknolojilerde, Halojen, Metal Halide, Sodyum Buharlı, Flüoresan ve CFL vb, lamba tiplerine bağlı olarak belli bir standartta, Dünya’nın dev tekelleri tarafından üretiliyordu. Bir elin parmaklarını geçmeyecek adetteki markalar tarafından üretilen bu ürünler arasında da, duy, boyut, elektriksel özellikler vb anlamında belli bir standart vardı. Eskiden 50W ve 25 derece bir halojen lamba aldığınızda (çok ufak farklar mümkün olsa da) ne alacağınızı biliyordunuz. (Bu arada bu firmaların 1920’lerde bir araya gelerek Dünya’daki ilk tekeli oluşturdukları bilgisini de burada verelim, ama hikayesini başka bir yazıya saklayalım.)
Bugün ise LED ışık kaynakları için bunu söylemek imkansız. Eğer konuya uzak biri iseniz “nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim.
UYARI: Bu noktadan sonra bol bol 3 veya 4 harf ve rakam ile ifade edilen teknik terim ve kavramlardan bahsedeceğim. Amacım kafanızı karıştırmak asla değil, aksine konunun ne kadar karmaşıklaştığını göstermek. Ayrıca bilinmesi gereken bu kavramlar ile ilgili ayrı ayrı yazılar hazırlama niyetindeyim. Neyse devam edelim.
Şöyle ki: LED ışık kaynağına sahip 2 tane Rayspot tipi aydınlatma ürünü düşünün.
Kataloglarında 3000K (Kelvin – renk sıcaklığı), 80 CRI (Renksel Geriverim), 10W (Watt) ve 25 derece yazdığını var sayalım. 2 ürünün performansının yaklaşık olmasını beklersiniz değil mi? Maalesef değil.
Yukarıda tasarımcının isyan ettiği gibi aynı renk sıcaklığı ve derece ama sonuç çok farklı.
3000K demek esasında, 3000K etrafında belli bir aralıkta değer demek. Yani üreticiye bağlı olarak 2600K ile 3400K arasında bir değerde olabilir ürün. O aralık hakkındaki fikre ise ancak MacAdam Ellipse değeri (beyaz renk duyarlılığı) ile ulaşabilirsiniz (SDCM olarak da ifade edilir. Bu kavramı açıklayabilmek için daha uzun bir yazıya ihtiyaç var. Ancak bugünün konusu değil. Hap bilgi isteyenler için en fazla 3 MacAdam Ellipse olması beklenir / istenir. 150K gibi bir aralığa denk düşer ki bu da bir çok uygulama için gözümüzün farkı anlayamayacağı bir değer).
80 CRI (Renksel geriverim indeksi) demek, en basit ifade ile suni ışık kaynağının renkleri geri oluşturabilme becerisinin 100 üzerinden değerlendirilmiş hali. Yani özde bu ürün %80 oranında doğru bir şekilde renkleri gösteriyor. Burada doğrudan kasıt ise ürünün referans ışık kaynağına göre renkleri ortaya çıkarabilme başarısıdır (Referans ışık kaynağı: 2700K ve 3000K için Akkor Flamanlı ve Halojen lambalar, 5000K için ise gün ışığı).
Ancak CRI hesabı da en basit tabiri ile LED için anlamsız (Sinirlenmeyin ama başka bir yazı ile daha ayrıntılı anlatacağım). Eski standart teknolojilerde yine de bir şey ifade ederken LED ile anlamını yitirdi. Şu an için 8 pastel renk üzerinden hesaplanıyor ve Ra diye ifade ediliyor. Sonradan eklenen önemli 7 renk (özellikle R9 denen derin kırmızı değeri, her renkteki parıltıyı sağlayan önemli bir dalga boyu) ile ilgili bilgiyi ancak belli üreticilerden öğrenebiliyorsunuz. O zaman da Re olarak ifade ediliyor ve 15 rengin ortalaması oluyor. Geçen sene Amerika’daki IES Derneği (Illuminating Engineering Society of North America – bazen IESNA olarak da kısaltılıyor) tarafından ortaya çıkarılan TM-30-15 standardı ise yaygınlaşmadı. CRI ile ilgili yazıda bunu da açıklamaya çalışacağım. AyrıcaTM-30-15 öncesi CQS (Color Quality System), GAI (Gamut Area Index) gibi CRI’e yardımcı araçlar ortaya çıktı ama hiç biri yaygınlaşmadı.
10W yazması LED ile beraber sadece ve sadece harcadığı elektriği ifade ediyor. Lümen olarak ifade edilmesi daha doğru. Ama yeterli değil. Diyelim ki iki üründe de 1000 lm (ışık akısı – ışık gücü) yazıyor. Bunun için ise ilk sorulması gereken bu değer ışık kaynağına mı, yoksa armatüre mi ait sorusu. Çünkü uzun süre tüm sektör, kataloglarında ışık kaynağının lümen değerini belirtti (Halen bir çoğu böyle devam ediyor). Halbuki ışık kaynağı armatür içerisine girdiğinde reflektör, lens ve driver ile yani toplam sistem kaybı ile azalarak çıkıyor. Bilinçlenen bazı tasarımcı ve son tüketiciler bu değer için “armatür çıkışı değil mi?” diye sormaya başladı. Kaldı ki eğer yönlendirilmiş bir ışıktan bahsediyorsak lümen değil, candela değerlerine bakmalıyız ama burada daha fazla yine detaya girmeyeceğim. Sonuçta ne kadar tüketici veya tasarımcı konuya hakim bu soru işareti. Hatta bu sebeple büyük 2 Alman firması davalık bile oldu (Bakınız: http://www.aydinlatma.gen.tr/katalogda-belirtilen-isik-akisi-dava-konusu-oldu.html).
25 derece armatürün dar ile orta açı arası bir çözüm olduğunu gösteriyor. Teknik olarak ışık akısının %50’sinin düştüğü bir alan tanımı denebilir. Ancak oluşacak harenin ne kadar düzgün olduğu ile ilgili bilgi vermiyor. Hare tam bir yuvarlak şeklinde olmayabilir. Kelebek kanatları gibi çözümler ile karşılaşabilirsiniz. Ya da hem ışık yoğunluğu hem de renk sıcaklığı olarak homojen olmayabilir. Yani ortasında 4000K bir ürün kenarlara doğru sıcak beyaza 3000K kayabilir ya da tamamen sarılaşabilir. Ya da maksimum %10 oranında taşması beklenen ve “Spil Light” denen kısım olması gerekenden çok daha fazla alan kaplayabilir.
Bu bahsi geçen kavramlar ürünün ışık kalitesine ait veriler.
Peki üzerine bir de ömür olarak L70 > 50.000 saat yazdığını düşünelim. Öncelikle bu kavramdan konuşmak için ne olduğuna bakmalıyız (Evet, doğru bildiniz başka bir yazı konusu). Temelde yine IES Derneği tarafından oluşturulan bir standarda dayanıyor. IES diyorki: LED Çip üreticisi LM-80 diye bir rapor yayınlar. LM-80 raporu 25 derece ortam sıcaklığı yani laboratuvar ortamında çiplerin 3 farklı (lehim noktası sıcaklığı – çip’in PCB’ye entegre olduğu nokta) sıcaklıktaki performansını gösterir. LM-80 raporu 6.000 ile 10.000 saat arasındaki değerleri verir. Sonra bu değer TM-21 denen başka bir standard ile geleceğe projekte edilir. L70 ifadesi LED Çip’in ışık akısının (lümen) %70 seviyesine ineceği saati tahmin eder. Gerçekten ölçülen saat ile tahmin edilen saat arası ise 6 katı geçemez. Yani 10.000 saat ölçümü yapılırsa 60.000 saat ömür tahmin edilebilir. Aynı zamanda ne kadar renk kayması olabileceğini da belirtir (Bu arada LM-80 2008 yılında, TM-21 ise 2011 yılında hayatımıza girdi).
Farkındaysanız ortada armatür yok. Sadece ışık kaynağına ait bir veri bu. Armatür üreticisi bu çipi kendi armatür tasarımına koyduğunda lehim noktası sıcaklığı ne olacağını tahmin ediyor ya da ölçüyor. Ancak tüm komponentlerin bir araya geldiği (driver dahil) bir testten bahsetmiyoruz. Yine IES bu konuda 2014 yılında LM-84 ve TM-28 standartlarını çıkardı. Aynı çip gibi tüm sistem çözümünü için de 1.000’er saatlik test sonuçları üzerinden veri elde edilebiliyor. Hatta standard 6.000 saat yerine, öncelikle 3.000 saatlik sistem testi yapıp kalan 3000 saati LM-80 ve TM-21 kullanarak bir hesaplamaya izin veriyor. Armatür üreticileri ise çok sık değişen ve gelişen çip ve driver ürünleri sebebiyle bu testlere çok fazla yanaşmıyor.
Evet, gerçekten olması gerekenden çok daha fazla kavramın iç içe girdiği bir yazı oldu. Ama şu okuduklarınız bile size esasında buz dağının görünmeyen kısmı için bir fikir vermiyor mu? Derdim LED’i kötülemek değil. Sonsuz bir özgürlükte, çok farklı ışık uygulaması ve çözümlerine imkan verdiği tartışılmaz. Ancak bize “Uçar, kaçar, keser, zıplar o bir süpermen” diye tanıtılan LED’in de ancak ve ancak doğru ellerde ve doğru bir uygulama ile anlamlı bir teknoloji olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Doğru eller ise işinde yetkin bir aydınlatma tasarımcısı ve güvenilir bir aydınlatma üreticisidir.
Eğer siz de “Aman canım hepsi LED ne olacak, en ucuzunu alırım.” ve/veya “Ne aydınlatma tasarımcısına ne de iyi bir üreticiye ihtiyacım yok. Bizim amcaoğlu bu işe girmiş, ondan alırım.” diyorsanız, elinizde tuttuğunuzun bir el bombası olduğunu hatırlatmak isterim. “Vahşi batı” şartları içerisinde herhangi bir kontrol mekanizması da olmadığına göre patladığı zaman sizden önceki binlerce tüketici gibi suçu LED’de aramayın, aynaya bakın.
NOT: Altta Planlux Aydınlatma Tasarımı firmasının 2017 başındaki kontrol tabloları var. Farkındaysanız daha az öneme sahip bir madde yok. Her biri önemli. Ancak anlamak için bile ileri seviye bilgi sahibi olmalısınız. Daha sıkıntı olan konu ise bu standartlar güncelleniyor. 6 ay geçti, belki de şimdiden güncelliğini kontrol etmeliler.
Yazı daha önce https://agustos.com/vahsi-bati-veya-led-sonrasi-aydinlatma-endustrisi/ adresinde yayınlanmıştır.