Yazı, Nizam Onur Sönmez ve K. Onur Keskin tarafından kaleme alınmıştır.
Doğası eleştiri barındıran bir alanın kurumları da durmaksızın eleştirilir. Yarışmalar söz konusu olduğunda ortak dertler, şikayetler ve kamplaşmalar dönemden ve ülkeden bağımsız biçimde tekrarlanır durur. Konular ve dertler bellidir, herkes her şeyin farkındadır ve sıkıntılar belki de alanın doğasına aittir.
Yarışmaların sonuçlarını ve Jürilerin performanslarını değerlendirirken kolayca ağızdan dökülen “tekrar”, “taklit”, “kopya”, “klişe” suçlamaları esasında daha incelikli bir okuma çağırır. İlk olarak, taklidin bir suçlama olması alanın özgün ve yeni olana dönük arayışının ne kadar yerleşmiş olduğunu gösterir. Taklit tabudur.
İkincisi, öncüller, tipler, prototipler, örüntüler, motifler, taktikler, stratejiler ve benzer diğer araçlar mimarlığın bilgi alanının ögeleridir ve bu yazıda hepsini motif ve şema diye anacağımız bu tasarım ögelerinin kullanımını taklitten ibaret görmemek gerekir. Bir şemadan gelişmiş olması bir projenin eksik, yanlış, sorunlu, yetersiz, başarısız olduğunu göstermez. Şemalar yeni durum ve problemlere adapte edilerek mimari faziletler barındıran projeler üretmek için ustaca kullanılabilir. Bu anlamda, şemalar mimarlığın ortak hazinesi olabilir.
Mimarlığın şemalarına hakim olmak istenir şeydir. Hem problemleri daha hızlı çözümlemek, hem olası alternatifleri süratle gözden geçirmek, dahası hangi çözümün nerede nasıl uygulanabileceğini öngörebilmek ve daha da ötesi bu uygulamayı gerçekleştirebilmek için şema uzmanlığı elzemdir. Şemalar yerinde ve iyi kullanıldıklarında kazandıran, yanlış yerde ya da beceriksizce kullanıldıklarında kaybettiren araçlar olarak da görülebilirler.
Şemalar, sayılanların ötesinde, mimari projeleri kodlamak, kıyaslamak ve değerlendirmek için, dolayısıyla mimarlık ortamımızın alışkanlık, işleyiş ve dönüşümlerini incelemek için kullanılabilecek elverişli araçlardır. Böyle bir bakışla, 2009-11 ve 2014-15 aralıklarını kapsayan iki ayrı dönem için mimarlık ölçeğindeki tüm yarışmalarda ödül kazanan projeleri inceledikI ve bu projelerin kullandığı şemaları çıkarsadık. Bu yazıda yarışma ortamımızda yaygın olan bu şemaların derli toplu sunulması üzerinden ülkemiz mimarlığının bazı yönlerini bir parça irdelerken bu kullanışlı meslek sırrına da herkesi ortak etmek istiyoruz.
Mimarlığın çeşitli açılardan bir yarışma olduğu, doğası gereği eleştiri içerdiği, olsa olsa eleştiri üzerinden üretildiği, hatta belki eleştirinin mimarlığın üretim aygıtlarından biri olduğu bilinir. Yarışma belki karmaşık bir eleştiri aygıtıdır. Her ürün eleştirilir, şunu yaparken bundan geri kalmıştır, bunda iyiyken şunda eksiktir. Ürünler eleştirilir ve onlara benzeyen ve benzemeyen başka ürünlerle elmayla armudun kıyaslanması gibi kıyaslanır. Yarışmalarda nitelikli Jürilere ihtiyaç duyulmasının sebebi, ortada kazanılacak, dağıtılacak, paylaşılacak bir değerin bulunmasından öte, bu incelik isteyen, doğası gereği zor kıyastır.
Eleştiri-yarışma ikilisi mimarlığın merkezindedir, mimarlığın pratik ve sözünün giderek daha derin ve incelikli hale gelmesinin azmettiricilerindendir. Belki mimarların heyecanı da zor ve derin bir alanda yeni ve güçlü ürün vermek yolundaki bir meydan okumayla ilgili olmuştur.
Mimarlığın “yeni”yi istediği, yeniyi hedeflediği, yeniden keşfedip durmaktan bıkmadığı usanmadığı da bilinir. Ama yeninin ancak araştırmayla açığa çıktığı, araştırmanın “yeni söz”ü de getirdiği, dolayısıyla o sihirli yeni sözün bir araştırma sürecinin tezahürü, aynı zamanda, olasılıkla, yeninin de müjdecisi olduğu bazen görmezden gelinir.
Yarışmalar mimarların bir eğitim ve iletişim alanı olmanın yanında “yeni”nin, “farklı”nın, “zorlu”nun, “netameli”nin, “tahrik eden”in, “zorlayan”ın, “açan”ın, özetle meslek pratiğinin açığa çıkmasını desteklemediği ama yine de değerli olabileceği sanılan ne varsa onun arandığı ve ortaya döküldüğü bir alan olarak da görülmüştür. Bu da mimarlık kültürünün toplumsal beklentilerden kopup otonom bir kültürel alan halini alabilmesini sağlar. Böylece mimarlık giderek belirsiz, tarifsiz, dibi kenarı sonu kayıp, insanın kendini her seferinde yeniden aşmayı denediği bir macera ve araştırma alanı, bir bilinmezlikler alanı haline gelir. Yarışmalar bu kültürel alanın doğal ve temel üretim ve iletişim ortamıdır.
Yarışmalarda işleyen şemaların anlatılması ve açımlanması bizim için Jürinin anlatılmasıyla eşdeğerdir. Çünkü yarışmanın tek gerçek aktörü Jüridir. Yarışma kültürünün bir bileşeni öne çıkmışsa ya da ikincil konuma düşmüşse bu, Jürinin etkinliğindendir.
Aynı’nın Tekrarı
Yarışmalar, üzerinde daha kolay uzlaşılan, döneme ait, tanıdık şema ve motiflerin seçimiyle sonuçlanma eğilimindedir. İnşa edilebilirlik kaygıları, işvereni memnun etme arayışı ve basitçe uzlaşabilme çabası Jüriyi ortada anlaşmak ve vasatı birinciliğe taşımak durumunda bırakmıştır.
Gel gelelim, tanımı gereği, vasatın benzeri çoktur. Bu da kimi zaman benzer yaklaşım ve projeler arasında yarışma içinde yarışma açar. Bazı durumlarda Jüri belirli bir şemanın kazanacağını önceden idrak etmiş ama yarışmacılara açıklamamıştır. “Yolu bir” olan aklın şemasından pay alan projeler ödülleri paylaşmalıdır. Bazı durumlarda ise her bir ödül kategorisinde farklı bir şemanın tezahürü aranır. Yarışma o yüzden yarışma içinde yarışmadır; aynı şemanın tezahür ettiği projeleri yarıştırır.
Bu durum ödüle yaklaşmak için bir yarışma şartnamesini bu tanıdık çözümlerden birinin içine sığdırmamız gerektiği yolunda yorumlandığında mimarlık sınırlı sayıda alternatif arasından probleme en iyi uyanın seçildiği bir optimizasyon problemine dönüşür.II
Düzayak teras, yüzen kutu ve bütünleştiren örtü (Şekil 1) mimarlığın tuğla ya da pencere gibi jenerik bileşenleri haline gelmiştir. Öyle ki, bunlar yapı ve bina bilgisi derslerinde standart konular olarak öğretilmelidir. Bütün motifleri doyumsuzca kullanan bazı projeler ise eğitim materyali ya da katalog gibi kullanılabilir.
Mimarlık hazır şemalar arasından seçim yapmakla başladığı için, bu şemaları yakından tanımak elzemdir. Belirli dönemlerde çok kazandıran, güvenilir şema ve motifler mevcuttur (Şekil 1, her bir şemanın altındaki kutuda, sol kolon 2009-2011, sağ kolon 2014-2015 dönemlerinde alınan ödülleri özetliyor. Kısaltmalar için, e.: eşdeğer ödül, 1.-5.: ödüller, m.: mansiyon, s.: satınalma).
En çok kazanan ve kazandıran şema ve motiflerin yanında, kazanmak isteyen her yarışmacının portföyünde bulunması gereken, güvenle kazandıran çözümler de mevcuttur (Şekil 2). Bunlar sevilir, kullanılır, işe yarar, iyi projeler yapılmasını sağlar ve bunun yanında kazandırdıkça kazandırıp verdikçe verir.
Şekil 1: Kazanan projelerin ortak alışkanlıkları
Şekil 2: Sağlamcının portföyü
Diğer taraftan baktığımızda ise bunlar belki sadece Jürinin seçmeyi sevdiği ya da üzerinde uzlaşmayı başardığı risksiz şemalardır o kadar. Sunduğumuz tablolar bizce yarışma ortamımızın ne denli sınırlı bir çözüm envanterinin esiri olduğunu gösteriyor. Oysa mimarlığı anlayıp tartışmanın çok çeşitli boyutlarının mekan organizasyonuna da büyük bir çeşitlilik olarak yansıması beklenir.
Jüri Her Şeyi Bilir ve Hep Haklıdır
Jürinin taşlanması anlaşılabilirdir, çünkü Jüri hep kazanır. Jüri esasında yarışmayla elde edilecek projeyi bizzat tasarlamak üzere seçilmiştir. Bu kurul dünyanın en verimsiz tasarım ekibini yönetecektir. İki kademeli bir yarışmada Jüri, ekiplerini tanıyarak seçme şansına kavuşur. Doğrusu da budur. Her ne kadar Jüriyi de yarışmacılar seçsin diyenler çıkacaksa da bunun tuhaf, hatta akla aykırı olacağı açıktır.
Jürinin bir meziyeti yarışmayı açan kurumu temsil eden yöneticinin (mesela belediye başkanının), dolayısıyla kurumun temsil ettiği kitlenin neyi arzuladığını sezgisel olarak önceden bilebilmesidir. Bu telepatik ilişki sonucu Rahmetli’nin silüeti Jürinin gönlüne düşecek, projenin esasında Rahmetli’ye ihale edilmek istendiği derinden bilinecektir. Jürinin diğer önemli meziyetleri neyin inşa edilebilir olduğunu, neyin makul olduğunu bilebilmesi, ortak aklı temsil edebilmesi, yani mimarlık adına mimarlık düşüncesini kapatabilmesi ve kapatacak cesareti taşımasıdır.
Uygun şema ve motifler, tasarlayacak mimarlar ve beğenilecek şöhret önceden bilinir. Bunlar şartnamenin zımnî maddelerini oluşturur. Yarışmacıya düşen rol makbul şema yelpazesini bedene kavuşturmak, tüm alternatifleri Jürinin önüne sermek, yarışmanın gerçek müellifi olan Jürinin imza atıp karar alıcılara sunacağı projeleri detaylandırıp sunuma hazırlamaktır.
Kendisi de uzun yıllar yarışma ekiplerinin çeşitli kademelerinde pişmiş olan Jüri, en sonunda oturduğu müellif koltuğunda, problemi en iyi bilen, şartnameye en hakim olan, müşterinin ne istediğini en iyi hisseden (ayrıca Rahmetli’yi müşteriye tanıtan) tasarımcı kendisi olduğu için, yarışmacıların rafa bir yelpaze halinde dizdiği projeler arasından zihnindeki kurguyu en iyi geliştiren projeleri arayıp bulacaktır. Bu noktada değerlendirme değil indeksleme söz konusudur. Yarışmacı ise müellif değil, büyük bir tasarım ekibinin alt kademe bir çalışanıdır.
Tüm projeler en iyisini hak ettiği için, daha ziyade bir evlilik programını andıran kolokyum günü geldiğinde Jüri hakiki ve nihai er meydanına çıkacak, retoriğin tüm araçlarını gemideki isyanları bastırmak, zayıflatmak, yönlerini değiştirmek için savaş meydanına sürecek ve son ve en önemli meziyetini sergileyecektir. Artık herkesin mutlu olması gerekmektedir, yoksa mimarlık ortamı zarar görecektir. “Ben sana kazanma demiyorum, sen de kazan ama biraz az kazan.” (Şekil 3)
Şekil 3: Az kazandıranlar
Yerli ve Milli Mimarlığımız
Araştırmayı iki ayrı döneme (2009-2011 ve 2014-2015) ayırmamızın sebebi motif ve şemaların zaman içinde nasıl dönüştüğünü anlama arayışıdır. Bazen çok kullanıldıklarından, bazen iyi işlemediklerinin anlaşılmasından, bazen pahalı, zor vb. oldukları düşüncesinin yerleşmesinden bazı şemaların zaman içinde modaları geçer (Bkz. Şekil 4). Bunlar moda olmaktan çıkarken yeni şemalar da moda olurlar. Gelgelelim ne yeni yarışmalar yeni programlar önermiştir, ne de yeni moda olan şemalar yenidir. Dolayısıyla, bunların gözden düşmeleri mesleki gereklerle açıklanabilirken popülerleşmeleri olsa olsa mimarlık ortamımızın modaları takip etme dürtüsüyle, ya da başka deyişle, modayı yeni ile karıştırma eğilimi ile açıklanır.
Şekil 4: Modası geçenler
Her ne kadar yarışma ortamımız daha ziyade kendi içinden besleniyor olsa da, zaman zaman yeni bir motif bu ortama icat edildiği diğer bir ortamdan ithal edilir (Bkz. Şekil 5); kazandırdığı veya işe yaradığı anlaşıldığında ise kendi modasını yaratmaya başladığı görülebilir.
Ortamımız yenilenir, yenilenir ama tümden yeni olanın da pek şansı yoktur. Bir yerlerde denenmiş olanın, denene denene filtrelenmiş olanın bir şansı olabilir ancak. Bu anlamda yarışma ortamımız bilgiye dayanır; mevcudun, çok kullanılmışın, iyi bilinenin bilgisine, yani ortamın kendine dair bilgisine. Bunun sonucunda, yarışma ortamımız mimarlık pratiğimizden kısmen bağımsızlaşmıştır. Şema ve motifler kataloğunun bu büyük ölçüde dışa kapalı piyasada elden ele aktarılması bir Güncel Türkiye Yarışma Mimarlığı (GTYM) açığa çıkarır. Ancak yerli ve milli GTYM kataloğumuzun dünya mimarlığına yeni ve özel bir katkı yaptığı pek görülmez.
Şekil 5: Yıldızı parlayanlar
Jüri ve Rahmetli, İmge ve Taklit
Sözün bir imgeye ve imgeleşen bir söyleme çözülüp çökeldiği, sözün mimarlığı üretme işlevinin zayıflayıp yittiği, imge üzerinden hızlı kanı oluşturma beklentisinin yoğunlaştığı iddia edilir. Sözde imgeyle Jüri “tokatlanacaktır”, amaç budur. İmge irileşir, baskınlaşır. Söz olur, ılgıt ılgıt eser; kah güneşli yarınlar, kah kapalı kuzeyler ve yumuşatıcı maskelerle “üste yayılır”, paftaları yutar…
Her ne kadar imgesi düzgün olmayan proje kazanamıyorsa da, yarışmanın salt imge üzerinden kazanıldığı da doğru değildir. Dahası, imge formunda dahi özgünlük gereklidir, muteberdir ve dolayısıyla para eder.
Ünlü ve yeni işlerden esinlenilmesi, ironik biçimde, mimarlıkta özgünlük talebini bir daha açığa vurur.III GTYM’de özgünlük talebi taklit yoluyla karşılanır. Taklitçi özgün iş üretemeyeceğine inanır ama özgün ürün üretmesi beklendiğinden başkasının özgün ürününü çal…, pardon beğenip kullanmaya yönelir.
Öyle ya da böyle, gönüllerde yatan Rahmetli’nin özgünlüğü ve bu özgünlüğün itibarıdır. Rahmetli’nin bir projesini ucuzdan elde etmenin yolu ise –kara para aklar gibi- yarışma yoluyla proje özgünleştirmektir. Esasında camiamız vatanperver ve halkçıdır, milleti Rahmetli’den mahrum bırakmaz. Karşısında ucuz yollarla temin edilmiş Rahmetli’yi bulan jüri, bu düzeydeki bir işi takdir edememiş pozisyonuna mı düşsün, taklitçiyi ödüllendirmiş durumuna mı?
Peki diyoruz, yarışmanın asıl motivasyonu inşa etmek olabilir mi gerçekten? Sözgelimi; jürinin vasatı, pardon inşa edilebilir çözümleri ödüllendirmekteki onca gayretine rağmen, bu projelerin sadece çok küçük bir kısmı inşa ediliyorsa mimarların yarışmalara katılmaktaki temel motivasyonu bir bina inşa etmek olabilir mi?IV
Harcanan emeğin yoğunluğu, heyecanı, macerası, kumarı, ardından düşülen boşluk… Hasbelkader bir ödül kazanıp günü kurtaranın, ofisini yürütenin kendini şanslı saydığı bir ölüm kalım mücadelesi… Arada bir kazananlar yarışmanın kumarbazı ve bağımlısı olupV gündelik pratiğin sınırlarından bir an kurtulmak, bir parça nefeslenmek için yarışmalara dönüp duruyorlar.VI, VII Ya bir de hiç kazanamayan vardı; sanıyoruz yarışmaların asıl motivasyonunu ona sormak gerek.VIII
Mimarlık Bir Hümanizma mıdır?
Şüphesiz ödül almak çeşitli açılardan iyidir güzeldir, ama yarışmalara katılmanın en temel motivasyonu kazanmak değildir. Kazanma olasılığı düşük, bina inşa etme olasılığı yok denecek kadar azdır. Kazançlar açısından yarışma, mimar ekipleri için rasyonel bir girişim değildir. IX, X
Yarışmalar, esas meselesi inşa etmek ve hayat kazanmak olan bir meslek alanının tuhaf bir köşesi olarak hafife de alınmamalıdır. Mimarlar kazancı az olan bu riski ve masrafı bol alana salt bir kumar zevkiyle değil, üretmeyi sevdikleri için bulaşırlar. Üretmek istedikleri sadece bina değil, hem kendi mesleki pratikleri ve aynı anda da genelinde mimarlığın yeni yapılma biçimleri, yani mimarlığın ta kendisidir.
Hep kaybetmeyi göze alana sorarsanız, yarışma, handiyse mutlak, ya da en ileri bir özgürlük alanını açar. Yarışmalar, okullardaki stüdyolarla beraber, mimarlığın en önemli, en sıra dışı, en harikulade, en olanaklar açan, en üretken köşesi haline gelebilir. Bu alan mimarlık probleminin yeniden ve yeniden kurulabilmesi anlamında özgürdür. Bu özgürlük alanına açılmak, mimarlığı yeniden kurmak, mimarlıkta yeni olanı kurmak, mimarlık adına yeniden kurmaktır. Bu özgürlük alanına açıldığında artık mimarın özgürlüğünü gizleme mazereti kalmaz. Mimar kendi hazırladığı şartnamelerin onu bağlamasına atıfla özgür olmadığını iddia edecektir, her gün değişen bir dünyada değişmemeyi başaran ezeli ve ebedi teknik ve mali kısıtlarla, hem pragmatik hem herkeste ortak olan bir akılla, mimarlığın ağır, hantal, yerinden hareket etmez olmasıyla, ayakta durmamasıya ağır olmasıyla, olmuş olanlarla, mevcutlarla, özetle varlıkla özgürlüğünü inkar edecektir. Ortalamanın ağırlık merkezine eylemsizliğin tüm kütlesiyle çökelen sıradanı yeniden ve yeniden üretmekten başka ne yapabilir?
Mimarlıkta İkircik ve Karmaşıklık
Her ne kadar kazanmak yarışmanın temel motivasyonu olmasa da bir yarışmada bir ödülün verilmesi ya da verilmemesi arasındaki fark büyüktür. Gözü kısık ödül tercihleri vasatı dayatır. Ayrıca, bir ödül ortaya atılan fikrin iletişim değerini de ziyadesiyle artırabilir.XI
Az katılmışlar, çok katılanlar, kazananlar, hiç kazanmayanlar, yine de katılanlar… Jüri ve yarışma bunların hepsini nazik tokatlarla hizaya getirir ve meslek ortamının öz-algısını şekillendirir. Tokatlanan için ise samimi çabaya, yoğun çalışmaya, adrenalin ve uykusuzluk deliliğine vurulan, kişisel beklentiler, planlar, taahhütler ve gereklerden kıvamını alan sert ve acı tokatlardır bunlar. Tüm ürünleri vasatın tekrarına dönüştüren yasayı aşmak için gayret etmek böylece tokatlanır. Tokatlarla güzelce masajlanmış mimarlar böylece zararlı arayışlardan, sözgelimi Amerika’yı yeniden keşfetme arayışından korunurlar.
Dolayısıyla, kendini tekrar eden vasatın suçlusu boylu boyunca Jüridir. Jüriler müellifliği bırakıp esas sorumluluklarını daha iyi üstlenmeli, söylenen sözü ve yapılan işi anlamak ve değer biçmek için daha fazla gayret göstermelidir; söz ve iş tanıdık olmadığında da…
Mimarlığın Otonomisi
Mimarlar kendilerini ve dertlerini anlamayan müşteri ve karar alıcıyla değil, dertlerini anlayacaklarını hayal ettikleri diğer mimarlarla tartışmak; onlara, onlar için üretmek, ortaya koymak arayışı içindedirler. O yüzden yarışmalar mimarlığın üretim, araştırma, tartışma ve paylaşım ortamlarıdır. Mimarlar, mimarlarla iletişim kurarlar, eleştiriyi kendi aralarında idrak ederler, dertlerini anlayanların dahil olduğu otonom bir iletişim ortamı olarak yarışmaları kullanırlar. Kazanıp kaybetmek ise ödül-ceza, risk-kumar denklemlerini hayata katar, adrenalini artırır.
Öte tarafta, (1) imgeye ağırlık veren bir anlayışa yönelik olarak popüler ve sansasyonel; (2) inşaya dönük bir arayış için davetli; (3) fikre ve iletişime dönük arayışlar için ise mütevazı, küçük ödüllü, kendini döndüren eğlencelik yarışmalar açılması eğilimi açığa çıkar.XII Oysa yeni olanın gücü kenara çekilmiş spekülasyonda değil, inşa iddiasıyla, inşa etme ve müşteriyi ikna etme kulvarında kalmasıyla, ne o ne bu, hem o hem bu formunda ikircikli kalmakta ısrar etmesiyle açığa çıkar. İnşa etme amacından tümüyle arınan ve tümüyle fikirlerin yarışmasına adanan ortamlar, mimarlığın kendisinin ne olacağını araştıran arayışlara mimarlığın temel üretim ve iletişim alanını kapatır.
“Bu mimarlık da sanki dünyanın en önemli meselesi” diye mırıldananları işitir gibiyiz. Ama şunu da biliyoruz: O kimsenin önemsemediği mimarlık için sizler, bizler gecemizi gündüzümüze katıp evlerimizden sabah karanlığında yola çıkıyor, gece yarılarına kadar ofislerde şantiyelerde toz toprak yorgunluk içinde sürünüyor, işimizi önemsemeyen müteahhitlere ve mal sahiplerine sırf iyi mimarlık üretebilmek için adeta ücretsiz hizmet veriyor, emeğimizin karşılığını hiç bir zaman yeteri kadar almayacağımızı bildiğimiz halde bu uğurda bir ömür harcıyoruz. Mimarlığa atfettiğimiz önem ona harcadığımız emekle ölçülecekse, bu bizler için dünyanın en önemli meselesi. Mimarlığın insanların hem zihnine hem bedenine katkı yapabileceğini; insanların hayatını rahat kıldığı kadar, kültürel ve ruhsal açıdan da zenginleştirebileceğini biliyoruz.
Mimarlığımız “Araştırma” ve “Söz” Olmadan “Yer”in Üretilebileceğine İnanmanın Sıkıntılarını Yaşıyor
Söz, söylem olarak değil, bir araştırma sürecinin bileşeni olarak anlaşılmalıdır. Yaptığını yorumlayan, savunan, ya da mimari mekan olarak eleştiren metinler bu kapsama girmez. İnanıyoruz ki, bir kanalı söz olmayan bir mimari araştırma hattı oluşturulmaz, her yeni yapıyla yeniden kurulduğu sanılan bir çalıntılamalar maratonu koşulur olsa olsa. Söz olmadan özgün yer/yeni üretilmez, olsa olsa “beğenilir”. Böyle bir durumda mimarlar hangisinin daha iyi, daha usturuplu beğendiği üzerinden sıralanırlar.
Özgün olanı üretmenin yolu sözden geçer. Dolayısıyla, pek çok diğerleri gibi biz de söz ve yerin bir arada olması gerektiğine inanıyoruz. Rahmetli ve mesai arkadaşlarının sözü nasıl mekan üretimine paralel bir hat olarak derinlikli biçimde işledikleri, mimarlığın üretiminde nasıl işe koştukları, sözü nasıl mimarlık zanaatinin parçası kıldıkları bilinmeyen şeyler midir? Bunun karşılığında bizler yerel değerler, semboller, dokular ve motiflere yapılan sözde atıflara, samimiyetsiz söylemsel kurgulara maruz kalmaya daha ne kadar devam edeceğiz? Peki ya özgün olanı kendi malı kılmak için üzerine rapor yazanlar? Projeyi beğendin, bakalım şimdi onu nasıl anlamlandıracaksın? Naratif mimarlığın dorukları ülkemizde zorlanıyor.
Mimarlığımız diyordu,XIII bizce mimarlığımız, mimarlık denince mekanın biçimsel ifadesinden başka şeyin anlaşılamayacağı, mimarlığımızın vasatta kalmasının gerçekçiliğin gereği olduğu, mimarlığımızın özgün olana erişemeyeceği inancından kaybetmiştir. Mimarlığımız sözün bir imge olarak görülüp kullanılmasından, bir mimarlık metninin mimarlığı üreten derinlemesine bir dert beyanı olduğunun anlaşılmamasından kaybetmiştir.
Mimarlarımız ise yeniyi nasıl üreteceklerini bilmedikleri için, mimarlığın olanın ötesine geçebileceğini bildikleri halde bunun yolunu yordamını öğrenmedikleri için beğenmektedirler. Beğenmekten bahsederken kavrayışı geliştirmek veya alt problemlere çözümler aramak için önceki örneklere başvurmaktan ya da esinlenmekten ya da mimarlık ortamına yapılan tarihsel göndermelerden bahsetmiyoruz. Tabii ki tasarım “yapılmış”lara dair derin ve yoğun bir bilgi birikimi üzerinden gelişir.
Diyoruz ki, ülkemiz mimarlığının henüz içinden çıkamadığı bir sıkıntı var. Mimarın “yapılmış”lara bağımlılığı yöntemde de, üründe de yaratıcı araştırma için esinlenmenin ötesine geçiyor ve bazen düpedüz eser beğenme boyutuna varıyor.
Ülkemiz mimarlarının kalburüstü olanları bile gözlerini kırpmadan proje beğenip yapıştırıyorlarsa belki bu başka türlü üretemediklerindendir? Belki yeni olana dönük araştırmayı kurgulayamadıkları içindir? Belki “yapılmış”lara dair bilgiyi nasıl yaratıcı araştırmanın bir parçası kılabileceklerini bilemiyorlardır? Belki nereden başlayacaklarını bile bilmiyorlardır? Ve belki bunun bir sorumlusu, araştırma süreci kurgulamaktan çok ustayı tekrar etmeye dayanan bir mimarlık eğitimidir?
Sizler
Sizleri ise tanıyoruz, var olduğunuzu biliyoruz. Derin, yaygın ve yoğun bir hayal kırıklığı ve yaralılık hali, bezginlik ve isyandan sizleri tanıyoruz. Orada olduğunuzu biliyoruz. Yılgın gözlerin arkasında bir fırsat bekleyenler, varlar, sayıları az değil, biliyoruz. Yılmadan her şeye rağmen yeni ve derin olanı üretmek için çabalamaya devam edenler olduğunu biliyoruz, bunu yapacaklarına inanıyoruz…
Orada olduğunuzu biliyoruz. İyi şeyler yapmak için uğraştığınızı ve vasatlık tarafından bitmemesiyle yıldırılmakta olduğunuzu biliyoruz. Siz de yalnız olmadığınızı, kalabalık olduğunuzu biliyorsunuz, bilin. Her ne kadar kendi aramızda, meseleyi anlayanlarla konuşuyor olsak da, mimarlığın kendisinin ne olduğunu hep ve yeniden tartışmanın çok önemli olduğunun farkındayız, bunu seziyoruz. (sizi seviyoruz, öpüyoruz.)
I. İncelememiz 2016 güzü boyunca kolokyum.com ve arkitera.com veritabanlarından erişilebilen projelerle sınırlıdır.
II. Bkz. Aslan, Deniz, 2011. Türkiye’de yarışma ortamına dair. Planlama Dergisi, 2011/1-2.
III. Hakan Tüzün Şengün, 24.03.2016 gününde ortaya atmıştı.
IV. Bkz. Yarışmayla yap 2012, 2013, 2014, 2015 raporları,
http://www.yarismaylayap.com/2012-yarisma-raporu/
http://www.yarismaylayap.com/2013-yarisma-raporu/
http://www.yarismaylayap.com/2014-yarisma-raporu/
http://www.yarismaylayap.com/2015-yarisma-raporu/
V. Türgen, Nurbanu, 2009. “Yarışmalar Kumar Gibidir, Kaybetseniz de, Kazansanız da Bırakamazsınız”, Seden Cinasal Avcı, Kumru Alpaydın ve Kamil Kaptan ile yarışmalar üzerine söyleşi, Arkitera, 12 Ekim 2009. https://www.arkitera.com/soylesi/415/yarismalar-kumar-gibidir-kaybetseniz-de-kazansaniz-da-birakamazsiniz
VI. Eralp, Arzu, 2012. “Yarışmalar Reddedemediğimiz Diğer Yanımız Gibi”, CeSa Mimarlar’ın kurucu ortakları Murat Şahin ve İbrahim Çelepöven ile yarışmalar üzerine bir söyleşi, Arkitera, 2 Ekim 2012. https://www.arkitera.com/soylesi/475/yarismalar-reddedemedigimiz-diger-yanimiz-gibi
VII. Cilento, Karen, 2010. Why open architecture competitions are good for Architects, a counter argument, posted on 19 May, 2010 http://www.archdaily.com/60705/why-open-architecture-competitions-are-good-for-architects-a-counter-argument/
VIII. Brown, Jody, 2010. Architectural Competitions are a glorious waste of time. May 07 2010 http://www.coffeewithanarchitect.com/2010/05/07/architecture-competitions-waste-time/
IX. Leavitt, Derek, 2010. Why Open Architecture Competitions Are Bad for Architects? Posted on Tue, May 18, 2010 @ 07:05 AM, http://www.modative.com/modern-architects-blog/bid/31683/Why-Open-Architecture-Competitions-Are-Bad-for-Architects
X. Demiroğlu, Elif, 2016. Yarışma Projesi Yarışmacıya Ne Kadara Mal Oluyor? Arkitera, 17 Haziran 2016. https://www.arkitera.com/haber/27050/yarisma-icin-kac-saat-zaman-ayirdiniz_
XI. “… compensation doesn’t only mean money – designers want to see more feedback and visibility for their proposals (even if they don’t win)” Architectural Record / Van Alen Institute Design Competition Survey, 2015. https://www.vanalen.org/projects/architectural-record-van-alen-institute-competition-survey/
XII. Alternatif yarışma odakları için, Bee Breeders https://beebreeders.com/ – Combo Competitions www.combocompetitions.com – Van Allen Institute https://www.vanalen.org/ – KRob https://krobarch.com
XIII. dipnot: “Bizce mimarlığımız, “üslubu olan bir teknik” olarak görülmüş olmanın, “uygulamalı bir bilim” olarak görülmüş olmanın, “bilinir ve öğretilir” olarak görülmüş olmanın sonuçlarını yaşıyor. Mimarlığımız, “insan aklı ve sezgisinin ürünü” olarak görülmemiş olmanın, “modern olamamanın” sonuçlarını yaşıyor. “Bilginin ne olduğunu bilmemenin”, “bilgiye ulaşmanın yeni bilgi üretmek değil, bilinen bilgiyi bulabilmek” olarak algılanmasının sonuçlarını yaşıyor [dipnot: … Yarışmalarımız uygulanabilirlik … kriteri altında amacından saptırılıp şema kompozisyonu durumuna indirgenmiştir. “Ayağı yere basmayan”… mimarların bu şekilde dışlanması ile oluşan kısırdöngü sonucunda yarışma ile üretilmiş bir mimarlık ürünü göstermedeki zorluk hatırlanmalıdır. Azınlık görüşlerinin oluşturacağı eleştirel gerilimin mimarlığımıza katkısı onyıllardır engellenmektedir.] Bilim bildiğini abandone etme çabası içindeyken, mimarlık eski bilgilere (geleneksele) sarılarak, insan aklına yakışır olmaktan çıkıyor. Bilimin karakteri bilgiyi abandone etmek iken, mimarlığın karakteri nasıl olur da bilgiyi dondurmak, geçmişi tekrar etmek olur…”
Hülya Yürekli, Ferhan Yürekli, 2004. Mimarlık eğitimi mimarlık eğitimi değildir. H., F. yürekli, “Mimarlık: bir entelektüel enerji alanı” içinde, s42.
3 yorum
Uzun zamandır bir yazıyı bu kadar iştahla okumadım. Başlığından çok daha fazlasını vadediyor…
Yüzeysel eleştirinin çok ötesinde tespitler var. Öz eleştiri yapmaya zorluyor insanı.
Şu başlığınız özetin özeti adeta: “Mimarlığımız “Araştırma” ve “Söz” Olmadan “Yer”in Üretilebileceğine İnanmanın Sıkıntılarını Yaşıyor”
Emeğinize sağlık.Teşekkürler…
Harika bir yazı Nizam.
İşini zevkle yapan mimar değil, ‘rahmetli’ isteyen herkes okusun isterdim ama neyse…Okumasalar da olur.
Oooo. Uzun zamandır okuduğum en iyi yazılardan. Tabii “bazasıdelik” tabirini ayrıca beğendim. Elinize sağlık.